Yazı Duyurusu

Menu

GÜNCEL YAZILAR

Previous
Next

EN SON YAZILAR

AŞK SÖZLERİ

AŞK ŞİİRLERİ

ŞAİRLER VE YAZARLAR

ALTIN ÖĞÜTLER

ÖDEV NOTLARI-DERS NOTLARI

ALTIN SÖZLER

KUTLAMA MESAJLARI

Recent Posts

ZİYA GÖKALP SÖZLERİ

7 Eylül 2023 Perşembe / No Comments
Ziya Gökalp Sözleri, Ziya Gökalp Sözleri Yeni, Ziya Gökalp Sözleri Kısa, Ziya Gökalp Sözleri Facebook, Ziya Gökalp Sözleri Twitter, Ziya Gökalp Sözleri 2017, En Güzel Ziya Gökalp Sözleri;


Sakın hakkım var deme. Hak yok, vazife vardır! Sen ben yokuz, biz varız.

*


Ümit, benim ruhumun vazgeçilmez ihtiyaçlarındandır.

*

Felsefe, bilime aykırı hüküm çıkarmaz.

*


Dilde birlik, işte birlik!

*

Türkleri sevmeyen bir kürt kürt değildir, kürtleri sevmeyen bir Türk de Türk değildir.

*


Düşünmek ve söylemek kolay, fakat yaşamak, hele başarı ile sonuçlandırmak çok zordur.


*

Ülkü uğrunda gönüller delidir. Kişiler ülkü uğrunda ölmelidir.

*


Düşmanın ülkesi viran olacak, Türkiye büyüyüp turan olacak.

*

Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan, vatan tek ve müebbettir: TURAN.

*


Düşünmek ve söylemek kolay, fakat yaşamak, hele başarı ile sonuçlandırmak çok zordur.

*
Aruz sizin olsun , hece bizimdir. Halkın söylediği Türkçe bizimdir.

*

Milletim Çok Yaşa!

*
Türklük, hem mefkurem, hem de kanımdır:
Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil!
Türklük hadimine ‘Türk değil! ‘ diyen
Soyca Türk olsa da ‘piçtir’, Türk değil!

*

Başka dile uymaz annenin sesi,
Her sözün ararsan vardır Türkçesi!


*
Türklüğün vicdanı bir;
Dini bir, vatanı bir;
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisanı bir.

*

Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı;
Türk’üm, bu ad her unvandan üstündür…
Yoktur Özbek, Nogay, Kırgız, Kazanlı,
Türk milleti bir bölünmez bütündür...

*

Türklerin de vicdanları tahlil olunursa görülür ki bir Türk, kızını bir Arap’a, bir Arnavut’a, bir Kürt’e, bir Çerkes’e tezviç edebilir, fakat kat’iyen bir Finlandiyalıya, bir hristiyan Macar’a tezviç edemez, bir Budist Moğol’un, bir Şamani Tunguz’un da kızını İslam yapmadan alamaz. Trablusgarp, Balkan muharebeleri esnasında Türklerin felaketine iştirak edenler Macarlar, Moğollar, Mançular olmadı; bilakis Çin’in, Hind’in, Cava’nın, Sudan’ın ismini bilmediğimiz Müslim kavimleri matemimize ortak oldular; manevi yardımlarını esirgemediler. Bundan dolayıdır ki Türkler, lisanca “Ural ve Altay” şubesine mensup olmakla beraber, kendilerini İslam milletlerinden addederler. Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı

*


Babam şehit, soyum cümlesi gazi,
Devlet harp etmese olmazdım razı,
Ben gerçi görmedim okuma, yazı,
Bilirim ne varsa Kuran içinde.. Söz ola kese savaşı,


*

Altın Işık Kitabından alınan bir şiir.

Nizamülmülk :

Rum Kayseri Romanos, ordusuyla dün gece,
Hududu geçip girmiş Malazgird’e, gizlice? 

Alparslan :

Emir ver, atlıları hazırlasın Kumandan,
Şimdi gidip alalım Malazgird’i, düşmandan! 

Nizamülmülk :

Onbeş bindir atlımız:, düşman, iki yüz bin er!
Bir avuç süvariye yenilir mi o asker ?
Bundan başka, Sultanım, bu kara kalpli düşman,
İslamları geçirmiş çoluk çocuk, kılıçtan …
Sanıyorum ben, bugün dinimiz tehlikede! 

Alparslan :

Türk varken, İslamiyet, emindir bu ülkede!
Çabuk kesme Vezirim, ümidini, Tanrıdan :
Biz dinin askeriyiz, Odur dini Yaradan.
Şimdi bir elçi gönder düşmanın Kayserine,
Desin : “Harbe hazırdır askerimiz, yarına!”.
Lakin iyi değildir boş yere kan akıtmak,
Zavallı köylüleri, birdenbire dağıtmak ;
Bildirirse şartını, biz de sulhe hazırız!   
Bu anda karşısına çıkar düşman elçisi ;
Almış onu, getirmiş, olmak için bekçisi. 

Alparslan :

Elçi gelsin buraya! –
Başüstüne Sultanım! 

Elçi ( girerek) :

Kayser’in selamı var, ey muazzam Hakanım!
Diyor ki : “Biz, bir büyük ordu ile yürüdük,
Dağlan, ovaları askerlerle bürüdük!
Maksadımız, gitmektir buradan ta Bağdad’a,
Halife’nin başını kestirmektir cellada.
Geçtiğimiz yerlerde kalmıyacak bir İslam,
Serdarlara emrettim, yapacaklar katliam.
Yaktırayım Kur’an’ı, yıktırayım Kabe’yi,
Şarka gelen, görmesin minareli kubbeyi … 

Alparslan :

Artık yeter! söyleme ey uğursuz tercüman!
Bir elçi olmasaydın, işin olurdu yaman …
Git, söyle Kayser’ine : “Hak, esirger dinini ;
Kolay değil fethetmek, arslanların inini.
İslamiyet, bir kızdır ; bekçisi, Türk bir arslan!
Elinde dal kılıcı, bekler onu her zaman! “.
Git, söyle Kayser’ine, biz sulhü çok severiz,
Lakin harbe girersek, insan değil, ejderiz!
İslamiyet güneştir, biz, onun kıvılcımı;
Yenmeden, kına sokmam, çekersem kılıcımı!
Git söyle Kayser’ine, ufukların süsüyüz!
Baykuştan pervamız yok, biz şahin sürüsüyüz!


Bu yazı, Ziya Gökalp Sözleri, Ziya Gökalp Sözleri Yeni, Ziya Gökalp Sözleri Kısa, Ziya Gökalp Sözleri Facebook, Ziya Gökalp Sözleri Twitter, Ziya Gökalp Sözleri 2017, En Güzel Ziya Gökalp Sözleri; ile ilgilidir.

HZ. İBRAHİM (a.s)'IN HAYATI VE RİVAYETLER

/ No Comments
hz ibrahim kimdir,hz ibrahimin hayatı,hz ibrahim rivayetler,kuranda hz ibrahim,hz ibrahim aleyhisselam,hz ibrahimin yaşadığı yer,hz ibrahimin babası,hz ibrahimin ölümü,zemzem nedir,


HZ. İBRAHİM (a.s) İLE İLGİLİ RİVAYETLER

Rivayet edildiğine göre Hz. İbrahim (a.s.) ölüm meleğine,
"Günahkârların ruhunu alırken büründüğün şeklini bana gösterir misin?" diye ricada bulundu. Azrâil (a.s.),
"Sen o halinle bana bakmaya güç yetiremezsin" dedi. İbrahim (a.s.),
"Olsun dayanırım" dedi. Bunun üzerine Azrâil (a.s.),
"O zaman bana arkanı dön" dedi. İbrahim (a.s.) kısa bir zaman sonra yüzünü tekrar ona çevirdiğinde, karşısında rengi kapkara, saçı-sakalı karışmış, ertafına pis kokular saçan, simsiyah elbiseli, ağzından-burnundan ateş ve dumanlar çıkaran bir adam vaziyetinde gördü ve oracakta bayıldı.

Bir müddet sonra ayıldığında onu eski şekline geri dönmüş olarak gördü ve,
"Günahkâr bir kimse, ölüm anında başka hiçbir zorluk ve sıkıntı ile karşılaşmasa da sadece senin şeklini görse, bu onun hesabının görülmesi için yeterlidir" dedi.

Rivayete göre, Hz. İbrahim (a.s.) vefat ettiği zaman Allah Teâlâ kendisine,
"Halîlim! Ölümü nasıl buldun?" diye sordu, o,
"Islak yün yumağının içine batırılmış kızgın bir şiş gibi hissettim" diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah (c.c.),
"Unutma ki biz o ölümü sana kolaylaştırdık" buyurdu.

Hz. Peygamber'in oğlu İbrahim'in öldüğü gün tam bir güneş tutulması gerçekleşti. Bu beklenmeyen hadise, halk tarafından tabiatın da Peygamber'in yasına iştirak ettiğine bir işaret olarak kabul edildi. Fakat o, halkın "mahsus aklın" eseri olan bu düşüncesinin yanlışlığını vakit geçirmeden tashih etti. Çok acil durumlarda yaptığı şeyi yaptı. İlk vakitte hutbeye çıktı ve insanlara şu uyarıyı yaptı: "Ay ve güneş Allah'ın ayetlerinden bir ayettir ve Allah ne Muhammed'in oğlunun ölümü, ne de bir başka faninin doğumu için ayetini değiştirir."

Hz. Peygamber (s.a.v.), "çocuklarına ve âilesine karşı insanların en şefkatlisi" olarak vasıflandıran Hz. Enes (r.a.), şöyle demektedir: "Ailesine karşı Ondan daha şefkatli olan hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim'in, Medine'nin kenar mahallelerinde oturan süt annesi vardı. Süt annenin kocası demircilik yapmaktaydı. Beraberinde biz de olduğumuz halde Hz. Peygamber, oraya çocuğu görmek için giderdi. Varınca, duman dolu ve girer, çocuğu kucağına alarak koklar ve öper, bir süre sonra dönerdi." Henüz süt emme çağında iken vefat eden İbrahim'in ölüm ânını konu alan hadiste ise, Hz. Peygamber'in can vermekte olan oğlunu kucağına alıp öptüğü, bu sırada durumu gören Abdurrahman b. Avf'ın (r.a.), "Siz de mi ağlıyorsunuz, yâ Resûlallah? demesi üzerine, "Bu ağlayış rahmet ve merhamettendir. Göz ağlar, kalp mahzûn olur, fakat biz ancak Rabbimizin hoşnud olacağı şeyi söyleriz. İbrahim! Senden ayrıldığımız için gerçekten mahzûnuz." cevabını verdiği, rivayet edilmektedir.

Eş'as b. Eslem anlatıyor: "İbrahim (a.s), ismi Azrâil olan ve bir gözü yüzünde diğeri ise ensesinde olan ölüm meleğine şöyle sordu:
'Aynı anda eceli gelmiş iki kişiden biri doğuda, diğeri de batıda olsa veya bir yerde veba hastalığı çıksa yahut iki ordu birbirine girse (aynı anda canlarını alman gereken birçok kişi için) ne yaparsın?' Azrâil (a.s.),
'Allah'ın izniyle ruhları çağırırım, onlar da şu iki parmağımın arasında olurlar' dedi."

Eş'as der ki: "Böyle bir zamanda yeryüzü Azrâil (a.s.) için önüne konulmuş bir tabak gibi âdeta dümdüz olur. Ondan dilediğini alır."

Kıssayı nakleden râvi der ki: "Hz. İbrahim'e (a.s.) Halîlullah (Allah'ın dostu) olduğunu bildiren Azrâil'dir."

HZ.İBRAHİM (a.s) KİMDİR?

Hazret-i İbrahim "Ulü'l-Azm (azm sahibleri)" denilen büyük peygamberlerden biridir. Bunlar, bizim Peygamberimiz Hazret-i Muhammed aleyhisselâm, Nuh aleyhisselâm, Musa aleyhisselâm ve İsa aleyhisselâm olmak üzere beş peygamberdir.

Nuh peygamberin çocukları yeryüzüne dağıldıktan sonra Ham'ın soyundan "Nemrud" adında bir adam, birçok kabileleri başına toplayarak Babil'de, şimdiki Musul şehrinin bulunduğu yerlerde Babil hükümetini kurmuştu. Babil ülkesine "Geldanistan" denildiği gibi, hükümdarlarına da "Nemrud" denilir.
 
Babil halkı arasında "Saibe" denilen sapık bir din türemişti. Bunlar, güneşe, aya, yıldızlara, putlara ve hükümdarlara tapmakta idiler. Yüce Allah, Nemrud İbni Ken'an zamanında Babil halkına İbrahim aleyhisselâm'ı peygamber olarak gönderdi. O'na on sayfalık kitab verdi.

Hazret-i İbrahim, Babil halkına gerçek dini bildirmeye başladı, onları hak dine çağırdı. Doğup batan, sönüp giden şeylerin tapılmaya uygun bulunmadıklarını onlara söyledi. Fakat onlar aldırmadılar. Bir yortu günü insanlar şehir dışına çıkmışlardı. İbrahim aleyhisselâm şehirde kaldı. Putların bulunduğu yere giderek bir kısım putları kırdı. Elindeki baltayı da büyük bir putun boynuna astı. İnsanlar şehire dönüp bu durumu görünce, bunu Hazret-i İbrahim'in yaptığını anladılar.

Hazret-i İbrahim de:
- "Eğer söyleyebilirse sorunuz; bunu bu büyük put yapmıştır!" dedi. Dediler ki:
- "Hiç cansız olan bir put böyle bir şey yapabilir mi?" Hazret-i İbrahim de:
-"Madem ki bunlar cansız, ellerinden bir şey gelmez şeylerdir; artık niçin bunlara tapıyorsunuz?" dedi.

İbrahim aleyhisselâm bu cahil kavme, ne kadar sapıklık ve anlayışlık içinde kaldıklarını bu hareketi ile anlatmak istemişti. Bunun üzerine hepsi de biraz sustular, cahilliklerini anlar gibi oldular. Ne yazık ki, cehalet gururları tekrar baş gösterdi. Sapıklıklarında ısrar ettiler. Hazret-i İbrahim'i, yaktıkları büyük bir ateş içine attılar. Fakat ateş, Yüce Allah'ın emri ile gül bahçesi kesildi, O'nu yakmadı. Bu Allah'ın büyük bir mucizesi idi. Bunu görenlerden bazıları iman ettiler. Hazret-i İbrahim de bu iman edenleri ve kendi aile halkını yanına alarak Şam memleketine hicret etti. Bir aralık kıtlık olunca Mısır'a gitti. Sonra da dönüp Ken'an ilinde (Beyt-i Makdis) çevresinde bulundu.

İbrahim aleyhisselâm rivayete göre, Âdem aleyhisselâm'ın yaratılışından üç bin üç yüz otuz yedi sene sonra Babil'de doğmuş ve yüz yetmiş beş veya iki yüz sene yaşamıştır. Kudüs'e bağlı "Halilürrahman" kasabasında bir mağara içinde zevcesi Sare ile beraber gömülmüştür.

Hazret-i İbrahim'e "Halilullah" denir. Ona bütün milletler saygı gösterir. Son derece misafirsever idi. Minberde hutbe okumak, misvak kullanmak, sünnet olmak, tırnak kesmek işleri, Hazret-i İbrahim'in bazı sünnetlerindendir. Kâbe-i Muazzama'yı, oğlu İsmail aleyhisselâm ile ilk olarak veya yenileyerek inşa etmiştir.

İŞTE HAZRETİ İBRAHiM (a.s) HAYATI

Mezopotamya ve civarında hüküm süren Nemrud zamanında dünyaya gelir. Nemrud, şahıs ismi olmayıp tıpkı firavn, şah vb. gibi bir ünvandır. Asıl ismi kaynaklarda değişik olarak bildirilmektedir. Ancak yeryüzünde ilk cihan devletini kurmuş olduğunu öğreniyoruz.

Nemrud, saltanatının ilk yıllarında halkına adalet ve insaf ile muamele eder. Sonradan kendisini ilah ilan edecek kadar sapıtır. Bu durumu şu ayet-i kerîmeden öğrenebiliyoruz. "Allah kendisine mülk ve saltanat verince (azarak) İbrahim ve Rabbi hakkında mücadele edeni görmedin mi?"

Antik bir duvar resminde krala secde edenler
Nemrud, gördüğü bir rüya üzerine yakınlarına danışır. İlk birkaç batında doğacak çocuklardan birinin Nemrud'un saltanatını yok edeceği iddiasıyla erkek çocuk doğumunun yasaklanmasına karar verilir. Erkek doğan bebekler imha edilirler. Bu emrin verildiği sırada Hazret-i İbrahim'in annesi hamiledir ve kocası vefat ettiği için kayınbiraderi Azer'in himayesindedir. Katliamın sürdüğü bir sırada gizli bir mağarada çocuğunu dünyaya getirir.

Burada büyür. Mağaradan çıktıktan sonra insanların güneş, ay ve venüs gezegenine tapındıklarını görünce bu cisimleri gözler ve "Bunlar benim Rabbim olamaz. Ben batanları sevmem" diyerek Nemrud idaresindeki putperest sistemi kökünden reddeder.

İbrahim aleyhisselamın üvey babası Azer, aynı zamanda puthane idarecisiydi. Geçimini put/heykel ticareti yaparak sağlıyordu. Putların satış yerine götürülmesinde İbrahim aleyhisselamın da yardımcı olduğunu görüyoruz ancak bir farkla ki o, putların boyunlarına ip bağlayarak sürüye sürüye satış noktasına götürüyordu. Bazen de bir su kenarında putların kafasını suya sokarak; "Susamışsınızdır, için..." diyerek alay ediyordu. Böyle yapmakla taş ve tahta parçalarının hiç bir kıymeti olmadığını halka göstermek istiyordu. O günkü küfür sisteminin bir parçası olan üvey babası Azer'i de ikaz ederek sonsuz azaba düşmemesi için yalvarıyordu.

Bir gün, kavmin bayram yerinde eğlendiği bir sırada, kimsenin olmadığı bir anı kollayıp, Azer'in idare ettiği tapınağa girer. Bütün putların kafasını kırar ve elindeki baltayı da en büyük putun yanına bırakarak puthaneyi terkeder. İnsanlar bayram yerinden döndüklerinde yıkıntıları görünce feryad ederler. Kısa sürede bu işin Hazret-i İbrahim tarafından yapıldığı anlaşılarak yakalanır. Sorgulaması esnasında aralarında şu konuşma geçer; "Belki bunu, onların büyüğü yapmıştır. Sorun o küçük putlara, konuşabiliyorlarsa cevap versinler. Bunun üzerine (halkın kafası karışır) kalpleri ile tefekkür ederek birbirlerine; "Doğrusu siz konuşamayan, işitmeyen şeylere tapmakla zalimlerden olmuşsunuz." derler. Fakat sonra tekrar eski küfür ve isyanlarına dönerek (İbrahim'e); Sen de biliyorsun ki, bu putlar konuşamazlar. Niçin onlara sormamızı istiyorsun? deyince İbrahim şöyle cevap verir; O halde Allah'ı bırakıp ta size hiçbir fayda vermeyecek olan şeylere tapıyorsunuz. Yazıklar olsun size ve taptığınız putlara. Hala akıllanmayacak mısınız?.."

Bu konuşmalardan sonra Nemrud girer devreye ve Hazret-i İbrahim'i köşeye sıkıştırmaya kalkarak halkın gözünde aciz duruma düşürmek ister. Bu olayı Kur'ân-ı Kerîm şöyle buyurmaktadır; "Allah, kendisine mülk ve saltanat verdi diye azarak İbrahim ile Rabbi hakkında mücadele edeni görmedin mi? İbrahim ona; "Benim Rabbim hem diriltir, hem de öldürür" dediği zaman o (Nemrud); "Ben de diriltir ve öldürürüm" demişti. İbrahim; "Allahü teala güneşi doğdan getiriyor, sen de batıdan getir bakalım" deyince o kafir şaşırıp tutuldu. Allah, zalim topluluğu başarılı kılmaz."

Bütün bu olanlar putperest toplumun içine bir bomba gibi düşmüştür. Nemrud ve ileri gelenler halkın önünde rezil olmuşlardır. Bunun, devleti sarsacak boyutlara ulaşmasından korkan Nemrud derhal emrini verir; Hazret-i İbrahim ateşe atılacaktır. Vakit geçirmeden hazırlıklara başlanır ve devasa bir ateş yakılır. Sıcaklıktan yanına yaklaşılamadığı için Hazret-i İbrahim mancınıkla ateşin içine atılacaktır. Halkın gözü önünde işlenecek bu cinayetle İbrahim aleyhisselamın Nemrud rejimi için tehlikeli olan fikirleri de yakılmış olacaktı. Bütün hazırlıklar bittikten sonra Hazret-i İbrahim ateşe atılır. Nemrud ve avanesi, büyük bir tehlikeden kurtulduklarına sevinerek işlerine dönerler. Oysa onların akıllarının ucundan bile geçmeyecek bir mucize gerçekleşir. Hazret-i İbrahim daha ateşin içine düşmeden Allahü tealanın emri gelir; "Ey ateş, İbrahim'e serin ve selametli ol!.." Ateş, yakma özelliğini kaybeder. Abdullah b. Abbâs hazretleri; Eğer Allahü teala, serin ol emrinden sonra selametli ol emrini vermemiş olsaydı, bu sefer ateş, soğukluğuyla Hazret-i İbrahim'i yakardı demiştir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm bu olayı anlatırken; "Onun ateşten kurtulmasında iman edecek bir topluluk için şüphe götürmez ibretler vardır" buyurmaktadır. Modern bilim soğuk ateşin de cisimleri yaktığını son yüzyılda öğrenmişti.

Ateşin sönmesi bir kaç gün sürer. Alevler yok olmaya başladığında Hazret-i İbrahim'in korkunç ateşin içinde sağ olarak durduğunu görerek Nemrud'a haber verirler. Nemrud bu olay üzerine Hazret-i İbrahim'le uğraşmak istemez. Ancak iman etmediği gibi onun yaptığı tebliğe de izin vermez. Apaçık görülen bu mucize karşısında bile toplumun büyük bir kesimi suskun ve kayıtsız kalır. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam; "Ben kavmimin arasından Rabbimin emrettiği yere hicret edeceğim. Şüphe yok ki; Allahü teala azizdir. Herşeye üstündür. Hakîmdir, hükmünde hikmet sahibidir" diyerek hanımı Sârâ, kardeşinin oğlu Hazret-i Lût ve kendisine inanan küçük bir toplulukla birlikte hicret eder.

Kaynaklar, Hazret-i İbrahim'in bir süre ortadoğuda dolaştığını, bir süre Filistin'de ikamet ettiğini ve sonra Mısır'a gittiğini yazar. Bu sırada yolda Lût aleyhisselam peygamberlikle şereflenir ve Filistin'in Ğor diyarına gider.

Bu sırada geride kalan Nemrud ve putperest halkı acı bir sürpriz bekliyordur. Nereden geldikleri anlaşılamayan milyarlarca sivrisinek kara bir bulut gibi başkenti kaplar. İnsanlar sokağa çıkamaz hale gelir. Sıkı sıkıya kapandıkları halde evlerinde de rahat edemezler. Üretim durur. Sosyal hayat yok olur. Nemrud da bu felaketten arslan payını alır. Sivrisineklerden arındırılmış bir odada uyurken burnuna kaçan bir sivrisinek günlerce ona kan kusturur. Yaratılmışların en acizlerinden olan minik sivrisinek Nemrud'un burnundan girerek beynine yakın bir bölgeye yerleşir. Onun için burası, her türlü tehlikeden uzaktır ve çevresindeki yüzlerce kılcal damar, birer şerbet ve bal akıtan nehir gibidir. Nemrud, kafasının içindeki dayanılmaz kaşıntının sebebini bilemez. Izdırabını ancak ucuna keçe sarılmış topuzlarda arar. Kaşıntı oldukça hizmetçilerine topuzla başına vurmalarını emreder. Bu azap haftalarca sürer ve bir gün dayanamaz ölür. Bu sırada başkentte sivrisinek felaketi de son bulmuştur. Devletin ileri gelenleri Nemrud'un bu halini merak ettiklerinden cesedinde otopsi yaptırırlar. Kafatası açıldığında içinden, kocaman bir hamam böceği haline gelmiş sivrisinek çıkar. Allahü teala, kibir ve azamet sahibi geçinen bir insanın bu dünyadaki cezasını küçücük bir mahlukuyle vermiştir. Nemrud öldüğünde devletin sınırları ortadoğunun tamamını kaplıyordu. Ama kudreti, o zamanki dünyanın tamamına hakim durumdaydı. Güç ve kudretin zirvesindeyken tepetaklak olmuştu. Onun ölmesiyle devleti parçalanıp dağılıverdi.

İbrahim aleyhisselam bütün ortadoğuyu dolaştıktan sonra bir süre Filistin'de oturur. Daha sonra yanında hanımı olduğu halde Mısır'a gider. Mısır'da hükümdar olarak Sâruk veya Sînân adı verilen müstebit birisi vardır. Güzel bir kadın gördüğü zaman hemen el koyardı. Eğer evli ise kocasını öldürtürdü. İbrahim aleyhisselamın hanımı Hazret-i Sâre, çok güzel olup hüsn-ü cemal sahibi idi. Görevliler hemen hükümdara haber gönderirler. Hükümdarın adamları gelerek Hazret-i İbrahim'e; "Yanındaki kadın neyin oluyor?" diye sorunca; "Kızkardeşim olur" cevabını verir. Daha sonra Hazret-i Sare'nin yanına giderek; "Sakın beni yalanlama, öyle bir yerdeyiz ki burada senden ve benden başka Allah'a inanan yok. Bu nedenle sen benim dinde kardeşimsin. Asla korkma, Allahü Teala bizimledir. Bize zarar gelmeyecektir" dedi. Bu hazin olayı Efendimiz özetle şöyle anlatmıştır; Hazret-i Sârâ görevliler tarafından saraya götürülür. Hükümdar ona sarkıntılık etmeye kalkınca nefesi daralarak yere düşer ve debelenmeye başlar. Bu hal bir kaç kere tekrar eder. Sonuncusunda Hazret-i Sare'ye yalvararak bu durumdan kurtulmayı ister. O da; "Ya Rabbi, bu adam ölürse benden bilirler" diyerek dua edince hükümdar kurtulur. Derhal adamlarına emir vererek; "Siz bana insan değil bir şeytan getirmişsiniz. Bu kadını benim topraklarımdan çıkarın. Kendisine Hacer'i de hizmetçi olarak verin" der.

Hazret-i Sârâ, Hacer'i de yanına alarak İbrahim aleyhisselamın yanına giderek durumu anlatır. Mısır hükümdarının Hacer'i seçmesinin sebebi, kendi kültürüne uymadığındandı. Nitekim Hazret-i Hâcer, asil bir yaratılışa sahip olduğunu, Mısırlıların ahlaksızlıklarından uzak durduğunu gösterecektir.

Burada bir parantez açarak olayın Kitab-ı Mukaddes'teki yansımasına bakalım. Tevrat'ta bu olay, hükümdarın Hazret-i Sârâ'ya el koyduğu ve İbrahim aleyhisselamın da uygun gördüğü şeklinde anlatılır. Bu satırlar mukaddes olan Tevrat'ın hahamlar tarafından nasıl tahrif edildiğinin göstergesidir. Şerefsiz bir hayat süren bazı yahudi yöneticiler ve din adamları, ulu'l azm bir peygamberi kendileri gibi zannederek olayı, yüz kızartıcı bir şekle sokmuşlardır. Bu tahrifler sonunda, dönemin yöneticilerinden yüklü bahşişler almışlardı. Efendimiz bu olayı anlatırlarken yahudilerin bu şerefsizliklerini yüzlerine çarpmaktadır.

Hazret-i İbrahim, ailesi ve Hâcer ile birlikte Filistin'e yerleşir. Burada, Allahü tealanın bereketi ile çok zengin olur. Bunun yanında etrafa silahlı birlikler gönderecek kadar güç sahibi de olmuştur.

İbrahim aleyhisselam bir gün dere kenarında bir hayvan leşi görür. Etrafına toplanmış yüzlerce hayvancık leşi parçalamakla meşguldür. Onları seyrederken, zerreler halinde dağılan ve herbiri başka başka yerlere giden bir hayvanın ahirette nasıl dirileceğini düşünür. Bunu gözleriyle görmek ister. Allahü teala ona dört ayrı kuş almasını, onları parçalamasını ve her bir parçasını değişik dağ başlarına koymasını ve daha sonra da çağırmasını ister. İbrahim aleyhisselam bunları aynen uyguladığında kuşların dirilerek kendisine geldiği görür.

Bu sırada, Hazret-i İbrahim'in yaşı ilerlemiş olmasına rağmen hiç çocuğu olmamıştı. Allahü tealaya; "Ey Rabbim, bana salihlerden bir oğul bağışla ki, davet ve taatte yardımcım ve gurbette munisim olsun" diye dua eder. Hazret-i Sârâ, İbrahim aleyhisselamı sevindirmek için Hacer'le evlenmesine izin verir. Bu evlilikten Hazret-i İsmail doğar. İbrahim aleyhisselamdaki Muhammedî nurun önce Hazret-i Hâcer'e, sonra da Hazret-i İsmaile geçtiğini gören Hazret-i Sârâ gayrete gelir ve her ikisini de götürüp bir yere bırakmasını ister. İlahi emir de buna uygun gelir. Hanımı Hâcer ve ile oğlu İsmail'i yanına alarak yola çıkar. Bir ay süren yolculuktan sonra, her ikisini de o günlerde ıssız ve çorak bir yer olan Mekke Vadisi'ne bırakır. Daha sonra tekrar Filistin'e döner.

İbrahim aleyhisselam, sonraki yıllarda bir kaç kez Mekke'ye ziyarete gelir. Bu ziyaretlerden birisinde kurban olayı, bir diğerinde ise Kabenin inşası ve haccın yapılışı gerçekleşir.

Bu sırada Hazret-i İbrahim ve hanımı Sârâ'nın yaşları hayli ilerlemiştir. Bir gün ziyaretlerine bir kaç genç gelir. Bu gençlere kızarmış bir buzağı ikram eden İbrahim aleyhisselam, yemeklere el sürülmediğini görünce telaşlanır. Sonra anlaşıldığı üzere bu gençler Cebrâil aleyhisselam ve bazı meleklerdir. Görevleri Lût kavmini yok etmektir. Bu sırada sohbet ederlerken melekler İshak aleyhisselamın müjdesini verirler. Bu müjde Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle geçmektedir; "Bir de ona sayihlerden bir peygamber olmak üzere İshak'ı müjdeledik. Hem İbrahim'e, hem de İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin soyundan mümin olan da var, nefsine apaçık zulmeden kafir de var."

İbrahim aleyhisselam, yurt edindiği Filistin'de İslamiyeti tebliğ eder. Kur'ân-ı Kerîm'in buna verdiği isim Hanifliktir ki bu; putları ve batıl olan şeyleri kökünden reddettiği içindir. Hazret-i İbrahim'e 10 suhuf nazil olmuştur ki bu kutsal vahiylerin çapını bilemiyoruz. Ancak Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerin yardımıyla içeriğini bilebiliyoruz ki bir kısmı şöyledir; "Kimse kimsenin günahını yüklenmez. İnsan için ancak ihlasla işlediği Sâlih ameller ve niyeti fayda verir. İnsana, çalışmasının karşılığı tam olarak verilecektir."

İbrahim aleyhisselam Filistin'de vefat eder. Oğullarından Hazret-i İsmail Mekke ve civarında, Hazret-i İshak da Filistin topraklarında peygamber olarak babalarının şeriatini uyguladılar.

Şimdi, buraya kadar anlattıklamızla ilgili olarak modern bilimin ulaşabildiği noktaları görelim.

YAŞADIĞI DÖNEM

Kur'ân-ı Kerîm'de İbrahim aleyhisselamın hangi yıllarda yaşadığı bildirilmemiştir. Efendimizden nakledilen hadis-i şeriflerde de açıkça bir tarihleme söz konusu değildir. Fakat ayet-i kerîmeler ve hadis-i şerifler incelendiğinde, tarihleme yapılabilmesi için bazı bilgilerin kelime aralarına gizlendiği görülmektedir. Bunlar; İbrahim şahıs adı, o dönemin din anlayışı ve aynı yıllarda helak edilen Lût kavminin artıklarıdır. Şimdi kısaca bu konularla ilgili notlarımıza bakalım.

Eski Ahid'te anlatıldığına göre; İbrahim ismi sonradan kendisine verilmiştir. İlk ismi Abraham'dır. Eski Ahid yorumcuları; Abraham adının "Yüce Baba", İbrahim adının da "Cumhurun Babası" anlamlarına geldiğini söylerler. İlk defa, arapçanın bir kolu olan aramicede kullanıldığı sanılan İbrahim ismine, yapılan arkeolojik çalışmalar sonunda başka dillerde de rastlanmıştır. 1980'li yıllarda Kuzey Suriye'de Ebla harabelerinde yapılan kazılarda bu ismin MÖ. 2500'lere kadar uzanan Ebla dilinde de kullanıldığı görülmüştür. Ebla dili Kuzey Suriye'de oturan sami/asya kökenli Eblalılarca konuşulmaktaydı. Abr, Abar, Abri, Abram, Abrama/Abarama şekilleriyle yazılan bu isim MÖ. 2500 senelerine aittir.

Kur'ân-ı Kerîm'de İbrahim aleyhisselamın içinde yaşadığı toplumun dini inanışını şu şekilde görmekteyiz; "Vakta ki; İbrahim'in üzerini gece bürüdü. Bir yıldız gördü. "Bu mu benim Rabbim?!" dedi. Derken yıldız batıverince; "Ben öyle batanları sevmem!" dedi. Sonra ayı doğarken görünce; "Rabbim bu mudur?!" dedi. Fakat o da batıp kaybolunca; "Yemin ederim ki, eğer Rabbim bana hidayet etmemiş olsaydı muhakkak sapıklardan olacaktım." Daha sonra güneşi doğarken görünce; "Rabbim bu mudur?!.. Bu gördüklerimden daha büyük." Güneş batınca; "Ey kavmim. Bu gördükleriniz hep yok olan varlıklardır. Ben sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden kesinlikle uzağım." diye söylemiştir."

Ayet-i Kerîmelerde İbrahim aleyhisselamın döneminin insanlarının tanrı olarak gördükleri 3 ayrı objeyi tek tek incelediğini görmekteyiz. Önce, gece bürürken ortaya çıkıveren bir yıldız görmüştür ki bu, Venüs gezegenidir. Sonra Ay ve nihayetinde en büyüğü olarak Güneş'i gözlemiştir.

O dönemin en büyük şehirlerinden birisi de Harran'dır. Harran; Asur ve Kalde dillerinde "yol" manasına gelmekteydi. Harran adına ilk defa MÖ. 2000 başlarında Mari ve Kültepe tabletlerinde rastlanmaktadır. Oysa şehrin tarihi MÖ. 6000'li yıllara kadar uzanmaktadır. Sanki şehir MÖ. 2000'li yıllarda meşhur olmuş gibidir. Şehrin en büyük özelliği; ay, güneş ve yedi gezegenin kutsal sayıldığı eski mezopotamya putçuluğunun merkezi olmasıydı. Buradaki Sin/ay tapınağı çok meşhurdu. Bunun yanısıra büyük bir ticaret şehriydi. Dini inanış çok tanrılı idi. Ama tapınılan üç belirgin objeye rastlıyoruz ki, bunlar; Şamaş/Güneş, Sin/Ay, İştar/Venüs'dür.

Yukarıda mealini verdiğimiz İbrahim aleyhisselamın sözleri bu dönemin yani MÖ. 2000'li yılların dini anlayışını yansıtmaktadır. Yine Kur'ân-ı Kerîm'de, İbrahim aleyhisselam ile mücadeleye giren "saltanat/mülk" bahşedilmiş bir şahsın kendisini tanrı ilan ettiğinden bahsedilmektedir ki; bu şahıs Nemrud'dur. Nemrud, özel bir isim olmayıp o dönemin hükümdarlarına verilen; kral, şah vb. gibi genel bir isimdir. Efendimizden nakledilen bir hadîs-i şerîfte Nemrud'un, "insanlık tarihi boyunca yeryüzüne hakim olan 4 kişiden biri olduğu" bildirilmektedir ki; İbrahim aleyhisselamın karşısına çıktığı şahıs, o zaman dünyasının tamamını kontrol altına almış son derece kuvvetli bir hükümdardır. Zaten ayet-i Kerîmede bu nokta vurgulanmaktadır; "Allah, kendisine saltanat ve mülk verdi diyerek azarak İbrahim ve Rabbi hakkında mücadele edeni görmedin mi?" Başka bir ayet-i Kerîmede İbrahim aleyhisselamın bir çok putun bulunduğu bir yerde/tapınakta en büyüğü hariç bütün putları parçaladığı ve baltayı büyük putun yanına bırakarak putperestlere muhteşem bir ders verdiğinden bahsedilmektedir. Bu olay, İbrahim aleyhisselamın ateşe atılmasıyla sonuçlanmıştır. Bir mucize olarak ateşin zarar vermemesi üzerine hicret etmesine izin verildi.

Kaynaklarımız İbrahim aleyhisselamın hicret etmeden önce Harran'da oturduğundan bahsetmektedir. Buna göre İbrahim aleyhisselamın putları parçaladığı tapınak, Harran'daki Sin tapınağıydı.

İbrahim aleyhisselam, tafsilatı tarihi kaynaklarda bildirilen Nemrud'un şerrinden dolayı bir mağarada gizlice dünyaya getirilmişti. Burası mağaralarıyla ünlü olan Urfa'dır. Urfa, Harran'ın 44 km. uzağındadır. İbrahim aleyhisselamın atıldığı büyük ateş, Urfa'da balıklı gölün bulunduğu yerde yakılmıştı.

Belki de Nemrud, ibreti alem olsun diye İbrahim aleyhisselamı, doğduğu mağaranın hemen yanında öldürtmek istemişti. Zira balıklı göl ile kutlu mağara birbirlerine çok yakındır.

İbrahim aleyhissemanın yaşadığı dönemin tarihlenmesine yardımcı olacak en kuvvetli bilgi aynı yıllarda helak edilen Lût kavminden arta kalanlardır. İbrahim aleyhisselamın yeğeni olan Lût aleyhisselamın görev yaptığı Lût toplumu, Lût Gölü'nün hemen güneyinde yaşamış ve azgınlıkları sebebiyle helak edilmişlerdir. Bu bölgede yapılan arkeolojik kazılar, MÖ. 2000-1900 yıllarında meydana gelen korkunç bir yere batma olayını ortaya çıkarmıştır.

Sonuç olarak İbrahim aleyhisselamın yaşadığı yıllar, MÖ. 2000 yılına kadar götürebiliriz. Yine de son noktayı Kuzey Suriye'de yapılacak arkeolojik araştırmalar koyacaktır. Zira İbrahim aleyhisselam, tek başına o zaman dünyasının süper gücüne sahip bir hükümdara karşı mücadele etmiş ve bu zalim tarafından ateşe atılmıştı. Bir mucize olarak ateş onu yakmamıştı. Böylesine devasa bir olayın hangi tarihte, hangi devlette, hangi hükümdar zamanında ve hangi toprak parçası üzerinde yaşandığının tabletlere geçirilmemesi imkansızdır. Belki Mezopotamya'nın, Mısır'ın, Anadolu'nun herhangi bir yerinde ele geçecek yeni bir tablet bütün bunları ortaya dökecektir.

BABASININ ADI

İbrahim aleyhisselamın hayatı, insanlık tarihinin özeti gibidir. Bu bölümümüzde klasik bilgiler vermeyeceğiz. Mevcut kaynaklara yeni kaynaklar ekleyerek ufkunuzu biraz daha açmaya gayret edeceğiz. Buradaki asıl maksadımız yıllardan beridir, belki bile bile tekrarlanan bir yanlışın tasfiyesi olacaktır. O da İbrahim aleyhisselamın babasının putperest olduğu yanlışıdır. Bu yanlış, ilhamlarını doğrudan doğruya Kur'ân'dan aldıklarını iddia edenlerce, Kur'ân-ı Kerîm'de geçen baba kelimesine verilen yanlış manadan kaynaklanmaktadır. Hıristiyanlar İncil'de geçen baba kelimesine yanlış mana vererek sapıttılar. Müslümanlar aynı imtihanla karşı karşıyalar. Ancak müslümanlar hıristiyanlardan çok daha şanslılar. Zira onların sinesinden bir Abdullah b. Abbâs, gibi müfessirler, İmâm-ı A'zâm gibi fakihler, İmâm-ı Rabbânî gibi müceddidler çıkmamıştır. Bu zirveler, Kur'ân-ı Kerîm'den nasıl nasıl hüküm çıkarılacağını bize öğretmeselerdi İbrahim aleyhisselama ve hatta Efendimiz Muhammed aleyhisselama yakışmayacak isnad kapılarında dolaşıyor olacaktık.

İbrahim aleyhisselamın babasının ismi Kur'ân-ı Kerîm'de Âzer olarak geçmektedir. Yine ayet-i Kerîmelerde Âzer'in putperest olduğu bildirilmektedir. Fakat bir başka ayet-i Kerîmede Efendimize hitaben; "Allahü teala seni ayağa kalktığında ve secde edenlerin içinde dolaştığını görüyor." buyurmaktadır. Eshab-ı kiramdan Hazret-i Abdullah b. Abbâs, ayetin geniş anlamını; "Efendimizin soyu, ilk insan Âdem aleyhisselama kadar hep secde eden, asla putlara tapınmayan babalardan meydana gelmiştir." şeklinde vermiştir. İbrahim aleyhisselam, Efendimizin dedelerinden biridir. Dolayısı ile babasının da muvahhid olması, asla putlara tapınmamış olması gerekmektedir. Bu ayeti tefsir mahiyetinde buyurulan hadis-i şeriflerde de şöyle buyurulmaktadır; "Her asırda, her zamanda yaşayan insanların en iyilerinden, seçilmişlerden dünyaya geldim." (Sahih-i Buhari), "Benim dedelerimin hepsi, en iyi insanlardır." (Tirmizi), "Benim dedelerimin hiç birisi zina yapmadı. Allahü Teala beni temiz ve iyi babalardan, analardan getirdi. Dedelerimden birinin iki oğlu olsaydı, ben bunların en hayırlısında, en iyisinde bulunurdum." (Mevahib-i Ledüniyye) Yukarıda belirttiğimiz iki ayet-i Kerîme ilk bakışta birbirine zıt manalı gibi görünmektedir. Ayet-i Kerîmeleri yanlış anlamaktan bizi kurtaran diğer ayet-i Kerîmeler ve hadis-i şerifler olmaktadır.

Kur'ân-ı Kerîm'de meallerini aşağıda vereceğimiz ayet-i Kerîmelerde, İbrahim aleyhisselamın babasının putperest Âzer olmadığını, ayette geçen baba kelimesinin ne maksatla kullanıldığını izah etmektedir. Burada bir parantez açarak Kur'ân-ı Kerîm'le ilgili teknik bir bilgi verelim isterseniz.

Ayet-i Kerîmeler muhkem/manası açık ve müteşabih/manası kapalı olmak üzere iki türlüdür. Müteşabih ayetlere görülen, anlaşılan, meşhur olan manalar verilemez. Verilirse Kur'ân-ı Kerîm'in çizdiği ilahi sınırdan çıkılmış olur. Bu sebeple böyle ayetler te'vil edilir. Mesela; "Allah'ın eli, onların üzerindedir." ayetinde geçen "el" kelimesine bildiğimiz mana verilirse Allahü teala insana benzetilmiş olur. İslam akaidine/inancına göre Allahü teala hiçbir şeye benzemez ve hayal sınırlarının da dışındadır. İslam alimleri buradaki el kelimesine "kudret, güç" manasını vermişlerdir. İbrahim aleyhisselamın babası Âzer'den bahseden ayet-i Kerîmede geçen ebihi/babası kelimesi, arap dili kaidelerine göre atf-ı beyandır. Mesela bir kimsenin iki ismi olup, bu iki isim birlikte söylendiği zaman, birinin meşhur olmadığı, diğerinin meşhur olduğu anlaşılır ki, buna "atf-ı beyan" denir. Ayet-i Kerîmenin anlamı; "İbrahim, Âzer olan babasına dediği zaman..." demektir. Buna göre İbrahim aleyhisselam hayatında iki baba vardır. Birisi öz babası, diğeri ise ismi Âzer olan bir başkasıdır. Kur'ân-ı Kerîm'i diğer metinlerden ayıran en önemli özelliklerinden birisi de i'cazıdır. Yani; kısa ve öz cümlelerle pek çok mananın gizlenmiş olmasıdır. Dolayısıyla Âzer, İbrahim aleyhisselamın öz babası değildir.

Arapçada eb/baba, ukh/erkek kardeş, ukht/kızkardeş gibi kelimeler geniş manalarda kullanılır ve mutlaka asıl baba, anne veya kardeş manasını ifade etmeyebilir. Bunun örneklerine Kur'ân-ı Kerîm'de rastlayabiliriz.

Bakara suresinin diğer bir ayetinde Yakup aleyhisselamın çocuklarının babalarıyla olan bir konuşması nakledilmektedir. Burada çocukları Yakup aleyhisselama; "..... ve senin babaların İbrahim, İsmail ve İshak'ın Rabbi......" denilmektedir. Ayet-i Kerîmede İsmail aleyhisselam, Hazreti Yakub'un babası gibi görülmektedir. Oysa İsmail aleyhisselam baba değil amcadır. İshak aleyhisselamın kardeşidir. Demek ki; Kur'ân-ı Kerîm'de, amcaya baba diye de hitab edilebilmektedir. Çeşitli arapça sözlüklerde amcaya bazen baba diye hitap edildiği, bu ayetin tefsirlerinde yazılıdır.

Bir başka ayet-i Kerîmede Hazret-i Meryem'e; "Ey Hârûn'un kızkardeşi..." diye bir hitab vardır. Buradaki Hârûn'la Mûsâ aleyhisselamın ağabeyi Hazret-i Hârûn kastedilmiştir. Oysa Îsâ aleyhisselamın annesi Hazret-i Meryem ile Hazret-i Hârûn'un arasında 1000 seneden fazla bir süre vardır.

Efendimizin de bazen, mesela bir bedevi köylüye, amcaları Ebû Talib, Hazret-i Abbâs hatta Ebû Leheb için baba diye hitap ettiği kaynaklarda yazılıdır. Bir gün Hazreti Aişe annemiz Efendimize; "Herkesin künyesi var. Benim yok" diye arzedince Efendimiz; "Oğlun Abdullah b. Zübeyr'in künyesi ile künyelen" buyurmuşlardır. Abdullah, Hazreti Aişe'nin kızkardeşi Esma'nın oğlu idi. Bunda başka "Teyze anne gibidir" veya "Amca baba gibidir" buyurulmuştur. Yine bir gün eshabı kiramdan Ömer b. Hattab'a; "Ya Ömer sen, kişinin amcasının, babasının benzeri olduğunu bilmiyor musun?" buyurmuşlardı.

İbn-i Cerîr'in naklettiği şu olay önemlidir. "Bir gün mü'minlerin annesi Safiyye hanım Efendimizin huzuruna gelerek; Bir takım kadınlar bana iki yahudinin kızı olan (annen de baban da) Yahudi diyorlar diye şikayet etmişti. Efendimiz de ona; Sen onlara; niçin babam Hârûn, amcam Mûsâ, beyim de Hz.Muhammed (as)'dır demiyorsun buyurmuşlardır."

Arapça "eb" olan kelimenin kökü İbrani, Arami, Arabi gibi bütün sami dillerinde Abb veya abba kelimesi; "müsebbib/sebep olan manasına veya "meyva yüklü" manalarına gelir. Bilindiği gibi İncillerde baba kelimesi sıkça kullanılır. Tevrat'ın Eyüb bölümünde de Allahü teala "yağmurun babası" olarak isimlendirilir. Bu isimlerin hepsi "bir şeye sebep olan" manasına kullanılmaktadır ki öz manası ifade etmezler. Böyle kelimelere yanlış manalar yüklendiğinde ise küfre düşülmüştür.

Bazı kelimeler zaman içerisinde sözlük manalarıyla değil de ıstılah/terim manalarıyla kullanılmıştır. Bunun en belirgin örneği "baba" kelimesinde görülmektedir. Arapçanın bir kolu olan aramicede, baba kelimesi bir dönem ailevi bir bağdan ziyade saygınlık ifade ediyordu. Saygı duyulan kimselere baba kelimesiyle hitap ediliyordu. Bütün bunlardan çıkarılan sonuç, Âzer'in öz baba değil, amca olduğudur. Bazı kaynaklar asıl babasının isminin Taruh/Tareh olduğunu ve Taruh'in ise Hz. İbrahim (as)'ın doğumundan hemen önce vefat ettiğini yazmaktadır.

ÂZER KİMDİR?

Bazı müfessirlere göre Âzer kelimesinin arapça karşılığı "muhtı/günahkar" dır. Belki de Âzer, asıl isim değil Kur'ân-ı Kerîm'in verdiği bir lakaptı. Nitekim asıl ismi Nahur'dur. Nahur, önceleri babalarının yolunda, yani mümin idi. Nemrud tarafından taltif edilerek vezirlik payesi verilince yoldan çıkmış ve putperestliğin yılmaz savunucularından olmuştur.

O dönem Mezopotamyasında Kâbîle başkanları, bulundukları şehrin adına göre isim alabiliyorlardı. Nahur ismine, Asur ve Mari dökümanlarında şehir adı olarak rastlanmaktadır. Bu şehrin yeri tam olarak bilinmemektedir. Aynı şekilde İbrahim aleyhisselamın amcalarından Aran'ın adını Harran şehir adı olarak görmekteyiz. Hz. İbrahim (as)'ın öz babası olan Tareh ismine, Kuzey Suriye'de antik bir şehir olan Turahi adında rastlanır. Hz. İbrahim (as)'a ayak direyen dönemin hükümdarı Nemrud'un adına, Dicle nehrinin kenarında ve Musul'un karşısında yer alan Nimrud şehir adında rastlanır. Benzerlikler bununla da kalmaz; Hazreti İbrahim'in dedelerinden Seruy adına, Harran'ın batısındaki Sarugi/Suruç şehir adında, Peleg'e ise Habur nehrinin ağzındaki Felig adında rastlanır. Bu şehirlerin hepsi de Mezopotamya'nın kuzeyindedir. Buna bir de Hz. İbrahim (as)'ın Harran'a 44 km uzaklıktaki Urfa'da doğması eklenince bu bilgilerin tesadüf olmadığı ortaya çıkar. Bundan şu sonucu çıkarabiliriz. Hz. İbrahim (as)'ın bağlı olduğu aile sıradan bir aile değil, Kuzey Mezopotamya'da o dönemin en köklü ve kudretli ailelesiydi. Âzer'in Nemrud tarafından vezirlikle taltif edilmesinin sebebi de sahip olunan bu ailevi kudretti.

YAHÛDİ DEĞİLDİ

Kur'ânı Kerîm, Hz. İbrahim (as)'ın ne yahudi ne de hıristiyan olmadığını buyurmaktadır. Aynı zamanda tarihi bir gerçeğe de atıf yapmaktadır. Zira; MÖ. 2000'li yıllarda bütün Kuzey Suriye'yi dolaşan Hz. İbrahim (as) zamanında ne yahudilik vardı, ne de ibranice diye bir dil... Yahudilik terimi, MÖ. 6. yüzyılda hahamlarca ortaya atılmıştır. İbranice ise, Hazret-i Süleyman'dan bile çok sonraları MÖ. 900'lerden sonra oluşmaya başlamıştır. Sadece Hz. İbrahim (as) değil, İsrâil tarihinin iki önemli ismi olan Hazret-i Davut ve Hazret-i Süleyman bile bu dili konuşmamışlardı. Onlar, arapçanın bir kolu olan aramiceyi konuşuyorlardı. İbrani terimi ise Hz. İbrahim (as)'la çağdaş olan Mısır dışındaki tüm topluluklara (asyalılara) verilen genel bir isimdi ki; "öte yakanın insanı" anlamına gelmektedir.

MISIR HAYATI

İbrahim aleyhisselam, Harran'dan ayrıldıktan sonra Mısır'a hicret eder. Beraberinde hanımı Sârâ ile kardeşinin oğlu Lût aleyhisselam vardır. Lût aleyhisselam yarı yolda, Allahü tealanın emriyle peygamberlikle görevlendirildiği için vazife yapacağı Filistin'de kalır. Hazret-i İbrahim, hanımıyla birlikte Mısır'a giriş yapar. Dönemin Mısır meliki Hazret-i Sare'ye Mûsâllat olur. Fakat vücuduna peşpeşe inen felçler sebebiyle ilişemez. Üstelik Hâcer isminde bir genç kızı Sare'ye verir.

Hz. İbrahim (as)'ın Mısır'da geçirdiği günlerle ilgili Kur'ân-ı Kerîm'de her hangi bir kayıt yoktur. Ancak hadis-i şerifler bu konuda bizi aydınlatmaktadır. Kitab-ı Mukaddes'te ise ulu'l azm bir peygambere hiç yakışmayacak iftiralar ve sapıklıklar isnad edilmektedir ki bu satırlar ahiretlerini dünya nimetleri için satan şerefsiz yahudi din adamları tarafından Tevrat'a sokulmuştur.

Kaynaklar, Hz. İbrahim (as)'ın Mısır'ın neresine indiğinden bahsetmezler. Ancak o dönemde Mısır dendiği zaman Delta bölgesi anlaşılırdı. İbrahim aleyhisselamın yaşadığı MÖ. 2.000'li yıllarda da Mısır idarecileri bu bölgede otururlardı. Bu dönemde Delta bölgesinde yaşayan ilk hükümdar Amenemhat I'dir. Kendisi, Thebes şehrini bırakıp Menfis'in 25 km. güneyinde kendisine askeri ve siyasi bir karargah kurmuştu. Amenemhat I ve peşinden gelen oğlu Sesostris I, Amenemhat II ve Sesostris II dönemleri, Mısır'ın en bereketli olduğu yıllardı. Bu da, Asya'dan Mısır'a olan göçlerin en cazip olduğu bir devredir. Amenemhat I, Filistin ve ötesinden gelecek tehditlere karşılık Deltanın doğusundaki sınır boyunca büyük bir duvar inşa ettirmişti. Mısır'a göç edenler bu duvarın önünde sorguya çekilip gözden geçirildikleri muhakkaktır. Belki böyle bir kontrol esnasında Hazret-i Sare'nin güzelliği keşfedilerek hükümdara gönderilmişti. Bu hükümdar kayıtlarda Sinan b. Ulvan olarak geçmektedir. Hükümdar, Sare'nin güzelliğine meftun olur. Elde etmek için bir kaç kez teşebbüs etse de her seferinde Hazret-i Sare'nin Allahü tealaya sığınması sonucu felç geçirir. Öyle ki nefes alamaz duruma gelir. Düştüğü bu zilletten yine Hazret-i Sare'nin duası ile kurtulur. Bunun üzerine Hazret-i Sare'yi serbest bırakarak kendisine Hâcer isimli bir genç kızı hizmetçi olarak verir. Kaynaklarda Hâcer'in cariye olduğu yazılıdır. Ancak İbrahim aleyhisselama eş, Hazret-i İsmail'e anne ve Efendimiz Muhammed aleyhisselama nine olma şerefine kavuşan birisinin Mısır sarayında alelade bir cariye olması düşünülemez. Nitekim; kaynakları taradığımızda bu doğrultuda önemli ipuçlarına rastlayabiliriz. Bunlardan ilki, Hazret-i Hâcer'in Mısır meliklerinden birisinin hanımı olduğu şeklindedir. Kocası bir baskın neticesi öldürüldüğünde kendisi esir edilerek Sinan b. Ulvân'ın sarayına alınır. İkinci ipucumuz ise Kitab-ı Mukaddes yorumcularından meşhur haham Troyesli Salamon Ben İsaac'ın naklidir. Tekvin; 16/1'i tefsir ederken şöyle yazmıştır; "Hâcer hükümdarın kızı idi. Hükümdar, Sare'de gördüğü bu harikuladelikler karşısında; "Kızımın Sare'ye hizmetçi olması, başka bir evde hizmetçi olmasından evladır." diyerek Hacer'i, Sare'nin hizmetine vermiştir." Buna bir de Hazret-i Sârâ ve İbrahim aleyhisselamın, Kuzey Suriye'nin en kudretli ailesine mensup olmaları da eklenince hükümdarın kızını güvenle teslim etmesini daha iyi anlamış oluruz.


Bu yazı, hz ibrahim kimdir,hz ibrahimin hayatı,hz ibrahim rivayetler,kuranda hz ibrahim,hz ibrahim aleyhisselam,hz ibrahimin yaşadığı yer,hz ibrahimin babası,hz ibrahimin ölümü,zemzem nedir, ile ilgilidir.

VEFASIZLIK SÖZLERİ

/ No Comments
dostun vefasızlığı ile ilgili sözleri,  altın sözler, vefasızlık ile ilgili sözler, vefasızlık sözleri, vefasızlıkla ilgili sözler, vefasız ile ilgili sözler, vefasızlara sözler, vefasızlık sözleri facebook

VEFASIZLIK SÖZLERİ

Aklını başına al da, fani olan bu dünya zindanında kimseden vefa arama. Bu dünyanın vefası bile vefasızdır. -Hz. Mevlana-
*
Sana bir senin gibi vefasız lazım, değerimi ancak o zaman anlarsın. vefasızlık ile ilgili sözler
*
Bu kadar vefa gösterdiklerimizden çok mu şey istedik de bize vefasızlık verdiler acaba?
*
Bazen düşünüyorum da kendi kendime, ne çok değer vermişim, beş para etmeyecek vefasızlara.
*
Dünya ne hale gelmiş bugün seni seviyorum diye gözlerinin içine bakanlar, yarın kendine iyi bak deyip yoluna bakıyorlar.
*
Ben o aşamayı geçtim artık vefasızlık dokunmuyor yüreğime artık eskisi kadar.
*
Bu kadar iyi niyetli olmayın, Çünkü en yakın bildiğiniz vefasız çıkabilir ve sizi düşmanlarınız değil de dostlarınız yıkabilir. -Charles Bukowski-
*
Sürekli yaptığınız hatalara rağmen size vefasızlık göstermeyen dostunuzu hiçbir zaman bırakmayın.
*
Sefanı sürmek için vefasız olma. Vefasızlık ile ilgili sözler
*
Bunca vefasızlıktan sonra, bazılarının ederi kalmadı gönlümde; kaça deseler hiçe sayarım. -Özdemir Asaf-
*
Sen benim gibisini zor bulursun ancak ben seni gibi vefasızdan çok bulurum.
*
Öyle küskünüm ki kendime sen benden gittiğinden beri, senin bana vefasızlık dersi verip gittiğin günden beri herkese vefasızım artık.
*
Vefa nedir bilmeyene ayıracak bir dakika zamanımız, değerini etmeyene verilecek selamımız yok.
*
Vefasız birinden vefa beklemek, çöle denizin gelmesini beklemek gibidir.
*
Sakın ola hiçbir zaman dostum dediğin kişilere karşı vefasız olma, gün olur dostsuz vefasızlıkla baş başa kalırsın.
*
Dünyadaki en kalıcı ve en vefasız olan şey dostluktur. Vefasızlık ile ilgili sözler
*
Canım dediğiniz vefasız çıkabilir, sizi alnınızdan değil de sırtınızdan vurabilir.
*
Dostunu iyi seçin dostum dediğiniz vefasız çıkabilir, sizi düşmanlarınız değil de dostum dedikleriniz yıkabilir.
*
Kaybettiğin malın mülkünse boş ver dönüp bakma, canım dediğin sevdiğin vefasız çıktıysa unut gitsin kafan takma, ama seni gerçekten seven birisi varsa onu hiç bırakma.
*
Her çiçeğin boynunu büken bir mevsim, Her insanı hayata küstüren bir vicdansız vardır. -Küçük İskender-
*
İlkin sevgiyi kaybettik, sonra vefayı. –Ahmet Muhip Dıranas-
*
En vefakar dostumuz gölgemizdir bilirsiniz. Ama unutmayın ki; o da yoldaşlık etmek için güneşli havayı bekler. -Georg W. F. Hegel-
*
Edebin başı akıllıca hareket etmektir. Yapılmayan, yerine getirilmeyen sözde hayır yoktur. Cömertlik olmayınca malın, vefa olmayınca arkadaşın hayrı yoktur. -Ahmet Bin Kays-
*
İhanet arkadaşlık zincirini karartır, fakat vefa onu her zamankinden parlak yapar. -Kızılderili Atasözü-
*
Aşkta sadık olanlar aşkın yalnızca uçarı yönlerini bilirler; aşkın trajedilerini bilenlerse vefasızdırlar. -Oscar Wilde-
*
Vefasız her şey güzelken önde giden, zorlukla karşılaşınca hemen arkasını dönendir.
*
Önce sevdiğiniz terk eder sizi, arkasından uykunuz. Sonra ne sevdiğiniz gelir geri, nede uykunuz. -Cemal Süreya-
*
Bir adamın birçok hüner, fen, bilgi sahibi olduğuna bakma. Verdiği sözde duruyor mu? Vefası var mı? Asıl ona bak. –Mevlana-
*
Vefasızlara gitme, onlar birer yıkık köprüdür. – Mevlana-
*
Her çiçeğin boynunu büken bir mevsim, her insanı hayata küstüren bir vicdansız vardır. -Küçük İskender-
*
Gönlü bol olmayınca malın, vefa olmayınca arkadaşlığın, karşılık olmayan bir aşkın hayrı olmaz.
*
Bazen düşünüyorum da kendi kendime, ne çok değer vermişim, beş para etmeyecek vefasızlara.
*
Sana karşı yapılan bir kötülüğe karşı iyilik, hataya karşı doğruluk, sıkıntıya rağmen huzur, vefasızlığa karşı vefa mert insanların işidir.
*
Vefasız dosttan gelecek bir servet yerine, vefalı dosttan bir selam gelsin daha iyidir.
*
Kaybettiğin malın mülkünse boş ver dönüp bakma, canım dediğin sevdiğin vefasız çıktıysa unut gitsin kafan takma, ama seni gerçekten seven birisi varsa onu hiç bırakma.
*
Vefa insanın alnında değil kalbindedir. Kalbinde vefa bulunmayanın alnında ak bulunmaz.
*
Çok iyi niyetli biride olsanız hayatta karşınıza bir vefasız çıkacaktır. Ama önemli olan bu vefasızın dostlarınızın arasından çıkmamasıdır.
*
Ben vefayı senin için sırt çevirdiğim dostlarımda, vefasızlığı ise uğranda her şeyi göze aldığım bir vicdansızda gördüm.
*
Vefasız dünya diye yakınıp durma; dünya elindeyken tadını çıkarsana, herkese vefalı olsaydı dünya, sıra mı gelirdi senin yaşamana? -Ömer Hayyam-

dostun vefasızlığı ile ilgili sözleri,  altın sözler, vefasızlık ile ilgili sözler, vefasızlık sözleri, vefasızlıkla ilgili sözler, vefasız ile ilgili sözler, vefasızlara sözler, vefasızlık sözleri facebook 




bu yazı, not, dost ne demek, dostlar, dostluk, korkaklık ne demek, korkak kime denir, arkadaş anlamı, korkak dostlar, sözharmanı, vefa, yanlız, yanlızlık, 

BİLEN BİLİR!

/ No Comments
akıl, aklı başında, allah, anlayan, anlayışlı, ben, beni bilen, altın sözler, hayaller, hz mevlana, mevlana sözleri, resimli sözler, vesselam, yaradan,

BEN

Beni bilen bilir, bilmeyen kendi gibi bilir.
Beni en iyi ben bilirim, bir beni Yaradan Allah bilir.
Allah aklımızdan geçenleri de hayallerimizi de bilir.
Bana bir Ben lazızım.
Öyle bir Ben ki beni koruyan, gözeten, kollayan.
Ve bana bir de beni anlayan lazım vesselam...

*

Beni bir bin bilirim, bir de Yaradan,
Bana bir ben lazımım, bir anlayan...




akıl, aklı başında, allah, anlayan, anlayışlı, ben, beni bilen, altın sözler, hayaller, hz mevlana, mevlana sözleri, resimli sözler, vesselam, yaradan, 

ASALET...ASIL NE İSE NESİL DE O OLUR!

/ 2 Comments
acer, asıl ne demek, aslı ne demek, ata, derviş nedir, develer, eşek, fıtrat, hacı kime denir, kervan, mekke, tekke, vazife, nesil ne demek, yunus emre sözleri,

ASIL AZMAZ BAL KOKMAZ!
KOKARSA YAĞ KOKAR.
ONUN DA ASLI AYRANDIR...

*

EŞEK DERVİŞ OLMAZ ODUN ÇEKMEKLE TEKKEYE
DEVE HACI OLMAZ GİDİP GELMEKLE MEKKEYE!

*

Eşeğin aslı yani atası eşektir.
Vazifesi yük taşımak.
Devenin aslı da deve.
Vasifesi ise kervanda yük taşımak.
Yükün nereye taşındığı farketmez.
Eşek yine Eşektir.
Deve yine Devedir.
İnsan da İnsan gibi fıtratına uygun hareket etmelidir.
İnsan kalmalıdır vesselam...Acer


acer, asıl ne demek, aslı ne demek, ata, derviş nedir, develer, eşek, fıtrat, hacı kime denir, kervan, mekke, tekke, vazife, nesil ne demek, yunus emre sözleri, 

ESMA-ÜL HÜSNA-1 (YA KADİR)

7 Ağustos 2023 Pazartesi / No Comments
Bu yazı, dualar, esmaül hüsna anlamları ve sırları, el kadir,el kadir arapça yazılışı, el kadir anlamı, ya kadir duası, el kadir zikri, ya kadir esması duası, el kadir ne demek, el kadir ne için okunur ile ilgilidir.

dualar, el kadir, el kadir ne demek, el kadir ne için okunur, el kadir zikri, esmaül hüsna anlamları ve sırları, ya kadir duası, ya kadir esması duası, ya kadir zikri, allahın isimleri ve anlamları ya kadir
EL-KÂDİR;

Güçlü, kuvvetli her şeye gücü yeten, istediğini istediği gibi eksiksiz, kusursuz ve tam yapabilen, her istediğini istediği şekilde yapmaya gücü yeten ve güç yetiren anlamlarına gelmektedir.

Şüphesiz Allah her şeye Kadir’dir. Bakara/148

Bütün âlemlere intizam sağlayan şüphesiz Hz. Allah’tır. Yeryüzünde her yaprağın düşüşü O’nun izniyledir, yine hiçbir dişi O’nun izni olmadan gebe kalamaz ve hiçbir canlı O’nun bilgisi dışında doğuramaz.

Allah Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kainatı yaratmıştır. Fezalarda, sayısı belirsiz âlemleri birbirine çarptırmadan düzenlemek Kadir isminin tecellisidir.

EL-KÂDİR ZİKRİ VE DUASI:

Tavsiye edilen zikir şekli “Yâ Kâdir Yâ Allah” şeklindedir.

Bu zikri günde 305 kere okumaya devam eden kişi isteklerini yapmaya muktedir olur. Ya Kadir ismini sürekli zikreden kimseler arzu ettikleri her şeye kavuşurlar. Hastalar hastalıkları için okurlarsa Allah’ın izni ile şifa bulurlar.

Yine bu ismi şerifi her abdest sonrasında 100 kere okumayı adet haline getiren kimseler varsa eğer düşmanlarına karşı zafer kazanmış olurlar.

'Ya Allah' zikri için tıklayınız...
Bu yazı, dualar, esmaül hüsna anlamları ve sırları, el kadir,el kadir arapça yazılışı, el kadir anlamı, ya kadir duası, el kadir zikri, ya kadir esması duası, el kadir ne demek, el kadir ne için okunur ile ilgilidir. 

ŞİFA DUALARI - 2

/ No Comments
peygamberimizin hastalara okuduğu dua, hastalar için şifa duaları, hastalık için şifa duaları, ağrılar için şifa duaları, ağrı geçiren dua, peygamberimizin ağrı için okuduğu dua, dualar


Hastalıklara ya hastanın kendisi yada başkası tarafından okunacak şifa duaları:

45 gün süreyle her gün  1 FATİHA  süresi, arkasından (422) kere  “Ya Şafi”  İsmi Şerifi okunur. 

Ve şöyle dua edilir.” Ya Rabbi! Sen şifa vericisin. Bu hastaya(bana) şifa ver. Onu (Beni) iyi edecek, ancak Senin şifandır. Ey Allah’ım ! Öyle bir şifa ver ki bir daha acı ve üzüntü görmesin (görmeyeyim). Amin

*

Bir miktar suya (yağmur suyu olursa daha iyi) (100) kere  “Ya Rahman” 41 kere “Ya Şekur“, 21 kere “Ya Selam” ve  786 defa  “Bismillahirrahmanirrahim” okunur.

Sonra “Ya Rabbi Hazret-i Muhammed salla ‘llahu aleyhi ve sellem ve ehli beyti Muhammed rıdvanallahi Teala aleyhim ve ecmain’in hürmetine beni (şu hastayı) bütün dertlerinden halas eyle” diye dua edilir ve su içilir.

*

Cuma günü Cuma namazından önce 200 defa ” Ya Allah” denilip dua edilir.



Bu yazı, peygamberimizin hastalara okuduğu dua, hastalar için şifa duaları, hastalık için şifa duaları, ağrılar için şifa duaları, ağrı geçiren dua, peygamberimizin ağrı için okuduğu dua, dualar ile ilgilidir.

ŞİFA DUALARI - 1

/ No Comments
peygamberimizin hastalara okuduğu dua, hastalar için şifa duaları, hastalık için şifa duaları, ağrılar için şifa duaları, ağrı geçiren dua, peygamberimizin ağrı için okuduğu dua, dualar

ağrı geçiren dua, ağrılar için şifa duaları, dualar, hastalar için şifa duaları, hastalık için şifa duaları, peygamberimizin ağrı için okuduğu dua, peygamberimizin hastalara okuduğu dua, şifa duaları
Hz. Cebrail'den Hz. Peygamber(s.a.v)'e Şifa Duası

Ebu Said el Hudri (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Cebrail (a.s.) Peygamber Efendimiz (sav)’e gelerek: Hastalıktan şikayetin mi var? diye sordu. Peygamber (sav)’de 'Evet' dedi. Cebrail (a.s.):

بِسْمِ الله أَرْقِيكَ، مِنْ كُلِّ شَيْءٍ يُؤْذِيكَ، مِنْ شَرِّ كُلِّ نَفْسٍ أَوْ عَيْنِ حَاسِدٍ، الله يَشْفِيكَ، بِسْمِ الله أَرْقِيكَ 

Okunuşu

Bismillâhi ergîke, min külli şey'in yü'zîke, min şerrikülli nefsin ev ayni hâsidin, allâhü yeşfike bismillâhi ergîke.

Manası 

“Allah’ın ismiyle seni rahatsız edecek her şeyden, her bir canlının zararından hasetçinin gözünün şerrinden, seni okuyup sana dua ederim. Allah sana şifa versin. Allah’ın adıyla sana dua edip nefes ederim.” (Müslim, Selam/40)


peygamberimizin hastalara okuduğu dua, hastalar için şifa duaları, hastalık için şifa duaları, ağrılar için şifa duaları, ağrı geçiren dua, peygamberimizin ağrı için okuduğu dua, dualar

IV. MURAD'IN HAYATI ve SÖZLERİ

/ 1 Comment
Osmalı Padişahları, 4.Murad kimdir,ıv.murad sözleri, 4.Murad'ın eşi ve çocukları kimdir, 4.murat dönemi, 4.murat kösem, 4.murat neleri yasakladı, 4.murat ölümü, 4.murat eşcinsel mi,

4. MURAD KİMDİR?

IV. Murad  17. Osmanlı padişahı ve 96. İslam halifesi. 1623 ile 1640 yılları arasında hüküm sürdü. Revan (Erivan) ve Bağdat fatihidir. IV. Murat İstanbul'da, Sultan I. Ahmed'in ve asıl ismi Anastasya olan Rum asıllı cariye Kösem Sultan'ın oğlu olarak dünyaya geldi. Ağabeyi Genç Osman'ın Yedikule zindanlarında bir grup isyancı Yeniçeri tarafından öldürülmesi üzerine amcası I. Mustafa tahta geçmişti. I. Mustafa akli dengesinin padişahlık yapmaya uygun olmadığı iddia edilerek çeşitli entrikalarla tahttan indirildi ve yerine yeğeni olan IV. Murat 11 yaşındayken padişah yapıldı.

Osmanlı tarihinin ilk reformcu padişahı sayılan II. Osman, 1618 yılında babası Sultan I. Ahmet'in vefatı üzerine ve amcası I. Mustafa'nın üç aylık saltanatından sonra tahta geçmişti. Saltanatının 3. yılında kendini kamuoyuna ispatlamak ve güçlü bir padişah imajı verebilmek için Lehistan üzerine 1621 yılında Hotin Seferine çıkmıştı. Kanuni Sultan Süleyman ve dedesi III. Mehmed'den sonra bir padişah sefere çıkacaktı. Seferde zayıf görülen Lehistan'ın ağır bir yenilgiye uğratılamaması padişahı rahatsız etmiş, başarısızlığın sorumluluğu ocağa yüklenmişti. Genç Osman seferde ocağı yakından tanıma fırsatı bulmuş ve Yeniçeri Ocağının köklü bir reforma tabi tutulması gerektiğine hatta kaldırılmasına karar vermişti. Ocağı tekrar düzenlemek için padişah özetle şu planı yapmıştı: bir şekilde İstanbul'un dışına çıkacak, Anadolu'da yeni bir ordu toplayacak ve bu orduyla merkez garnizonu İstanbul'da bulunan Yeniçeri Ocağını savaşarak ortadan kaldıracaktı. İstanbul'dan orduyu arkasında bırakarak uzaklaşmanın yolu ise Hacca gitmekti. Hac bahanesiyle şehirden uzaklaşmak isterken padişah engellenmiş, isyan çıkmış, geri döndürülmüştü. Topkapı Sarayı'nda kendini güvende hissetmeyen Genç Osman Yeniçeri Ağası'na sığınacaktır. Burada soğukkanlılığa davet edilen ve yatıştırılan padişah çok geçmeden ve teamüllere aykırı bir şekilde yakalanmış, devamında da halka teşhir edilerek ve hakaretamiz muamelelerle Yedikule zindanlarına götürülmüştür. Var olan durumun değişmesini istemeyen ve varlıkları sürdürmek isteyen cuntacı grup padişahın tutuklu da olsa sağ olmasından rahatsız olacaktır. Kendi istikballeri için bu genç ve reformcu padişahın infaz edilmesine karar verilmiş ve tutuklu bulunduğu koğuşta boğdurulmuştur. Bu olay Osmanlı tarihinin en büyük darbelerinden birisi olarak tarihe geçmiştir. Devamında tahta ikinci kez çıkarılan I. Mustafa'nın padişahlık yapamayacağı bir kez daha anlaşılmış ve nihayet Kemankeş Ali Paşa'nın önderliğinde tahta henüz 11 - 12 yaşında olan Sultan IV. Murat geçirilmiştir. Sultan Murat, tahta böylesi bir kaos ortamında geçecek ve o güne kadar tahta çıkan en küçük padişah olacaktır. Padişahlığına kadar geçen dönemde kendisi kafeste bekletilmiştir. 

Eski Saray'da bulunan annesi Kösem Sultan Topkapı Sarayı'na getirilerek oğlunu cülus törenine hazırlamıştır. Ertesi gün, 10 Eylül 1623'te Eyüp Sultan'da Aziz Mahmut Hüdai hazretlerinin elinden kılıç kuşanmış ve 4 gün sonra da sünnet ettirilmiştir. Sultan IV. Murat tahta geçmesiyle sonuçlanan süreç ön görülemediğinden padişahlığa hazır değildi, eğitimi kafeste sağlanamamıştı. Sultan Murat, ağabeyi Genç Osman'ın öldürülmesine ve amcası Sultan I. Mustafa'nın yetersiz bulunarak tahttan indirilmesine şâhit olmuştu. Ülke büyük bir kaosun içindeydi. Konumunu kanlı bir şekilde güçlendiren ve menfaatlerine dokunulduğunda padişah bile infaz edebileceğini gösteren Yeniçerilerin devam eden İsyanları ve uzlaşmaz tavırları, Safevîlerin doğuda Bağdat'ı ele geçirmeleri, Avrupa'daki gelişmeler ve 30 yıl savaşları, Avusturya tehdidi, Celali İsyanları, Anadolu'da bozulan asayiş ve eşkıya terörü ve nihayet ekonomik şartlar çocuk yaştaki padişahı zor durumda bırakıyordu. Tüm bu nedenlerden dolayı IV. Murat'ın tahta kendisinden önceki padişahlara göre çok olumsuz bir ortamda geçtiği bir gerçektir.

KÖSEM SULTAN VE SULTAN 4. MURAD

IV. Murat tahta geçtikten sonra hızlı bir eğitime tabi tutuldu. Genç padişah ise kendisine eğitime olumlu tepkiler verecek ve ileride sahip olduğu entelektüel bir birikimle kendinden söz ettirecektir. Bu süre içerisinde padişah adına annesi Kösem Sultan "saltanat naibesi" adıyla devleti yönetmek zorunda kaldı. Padişah adına devleti annesinin yönetecek olması Osmanlı tarihinde bir ilktir. Bu süre içinde imparatorluk anarşiye ve büyük iç karışıklıklara sürüklendi. Safeviler, Irak'ı ele geçirdi, Bağdat başta olmak üzere birçok yerde sünniler kılıçtan geçirildi. Safevi orduları Mardin'e kadar ilerledi. Ortadoğu'daki sünni - şii dengesi bozuldu. Kırım, Yemen, Lübnan ve Mısır'da ciddi isyanlar çıktı. Abaza Mehmet Paşa, Doğu Anadolu'da iki kez isyan çıkardı. Askerlere verilen maaşlar arttırılırken, vergi sistemi bozulduğundan gelirlerde azalma görüldü. Kuzey Anadolu'da işlevsizleşen Tımar Sistemi ve buna bağlı artan yolsuzlukları öne süren halk isyan başlattı. Safevilere karşı yürüttüğü seferde başarısız olan Sadrazam Hüsrev Paşa'nın azli üzerine 1632 yılında Yeniçeriler sarayı basarak sadrazam ile 17 devlet yöneticisinin kellesini istedi. Yeni Sadrazam Hafız Paşa yeniçerilerce öldürdü, birçok devlet adamının evi yağmalandı. İkinci bir isyana kalkışarak padişaha güvenmediklerini söyleyen yeniçeriler, ileride padişah olacak şehzadelerin hayatlarından şüphe ettiklerini, sağ olduklarının bir ispatı olarak şehzadelerin kendilerine gösterilmesini hatta bazı şehzadelerin Yeniçeri Ocağında kendi himayelerinde kalması gerektiğini söylemişlerdir. Padişah, şeyhülislam ve veziri azamın kefil olması ile yeniçerileri bu isteklerinden vazgeçirmiştir. Asilerin ayak divanına çıkartıp yaptıkları pazarlıklarla genç padişahı zor durumda bırakması, acizliği, yaşı itibariyle sürekli küçümsenmesi ve annesinin himayesinde kaldığı düşüncesi onun ilerde sert bir mizaca bürünmesine neden olmuştur.
Kösem Sultan Anadolu'daki isyanları bastırmak için birçok girişimde bulunmuş ve en dikkat çekici olan Abaza Mehmet Paşa isyanı son bulmuştur. Kendisi anarşi döneminde ülkeyi toparlama konusunda yoğun bir çaba sarf etti. Kösem Sultan, yaklaşık 10 yıllık saltanatı boyunca 8 veziriazam, 9 defterdar değiştirmiştir. Bunun yanında muhtaçlar için aşevleri açtı, hayır kurumları yaptırdı, borçları yüzünden hapishaneye düşmüş olan mahkûmların borçlarını ödeyerek onları hapisten kurtardı ve fakir kızların çeyizlerini düzerek onları evlendirdi. Bu icraatları ilk döneminde toplum ve bürokrasi çevrelerinde takdir görmüştür.

OSMANLI PADİŞAHI SULTAN MURAD NELERİ YASAKLADI?

Alkol, tütün ve kahveyi yasakladı. Yasağın sebebinin 1630'ların başındaki büyük İstanbul yangını olduğu bilinir ve yangın sonrası çıkabilecek bir ayaklanmaya karşı tedbir olarak İstanbul'daki kahvehaneler yıktırılır. Tütün içenlerin ise öldürülmelerine dair fetva çıkarılır. Tütün içenlerden orduya mensup kişiler tespit edilince eli, ayağı kırılıp boyunlarının vurulduğu da oluyordu. Ayrıca meyhane ve kahvelerin Yeniçeri ve isyancıların toplanma mekanı haline gelmesi padişahı düşündürmüştü. Yasak, kaybolan devlet otoritesinin de bir nevi tekrar tesisinin bir göstergesi olacaktı. Padişah kendi yasağına ne derece uyulduğuna bağlı olarak otoritesini ölçtü. Bu nedenle yasak çok katı bir şekilde uygulandı. IV. Murad, yasağa uymayanların öldürülmesini emretti. Bizzat kendisi özellikle geç saatlerde kıyafet değiştirerek yasağa uyulup uyulmadığını kontrol etti ve bulduğu şüphelileri öldürttü. Bu tebdil-i kıyafet teftiş uygulamasını sıklıkla yapmış ve birçok meyhaneyi gece kendisi bizzat baskınlar ve infazlarla kapattı. Padişahın üstün ve kutsal bir figür olarak Topkapı Sarayı'nda bulunmasına alışık İstanbul halkı halk arasına karışan ve doğrudan gücünü sergileyen IV. Murad'a bu yüzden farklı bir gözle bakmıştır. Sultanın ölünceye kadar sürdüğü bu uygulaması sonucu hiçbir padişaha karşı üretilmeyen efsane ve menkıbelere neden olmuştur. IV. Murad'ın sözlü kültürdeki zengin konumu onun özlenen otoriter bir padişah figürünün bir tecellisi olarak yorumlanmıştır.

IV. Murad dönemindeki bir diğer yasak ise yatsıdan sonra fenersiz dışarı çıkma yasağı idi. Kıyafet değiştirerek yatsıdan sonra sokakları gezen IV. Murad, fenersiz gezenlerle karşılaşınca ceza olarak onları öldürtmekteydi. Sabah olduğunda bu nedenle cezalandırılan kişilerin ölü bedenleri yerlerde görülüyordu. Yasağa uymayanları ölümle cezalandıran IV. Murad, bir defasında kıyafet değiştirip gezerken, camiden geç saatte çıkıp fenersiz evine giden bir imamın çocuğunu yakalamış ve onu yasağa uymadığı için öldürtmüştü.

SULTAN IV. MURAD NASIL ÖLDÜ?

IV. Murad, Revan Seferi sırasında ortaya çıkan hastalığı (siroz veya nikris) nedeniyle ciddi sağlık problemleri yaşar. Her ne kadar kısa bir dönemliğine düzeldiyse de 1639 Kasım'ında tekrar kötüleşir. Sağlık durumu git gide kötüleşen IV. Murad, kardeşi Şehzâde Kasım'ı boğdurduğu odada henüz 28 yaşında iken 1640 yılında öldü. IV. Murad'ın erken yaştaki bu ölümü içkiye olan aşırı bağımlılığından dolayıydı. Ölmeden önce kardeşi İbrahim'i öldürtmek istediği ancak saraydakilerin bunu engellediği söylenilir.
IV. Murad dönemi Osmanlı İmparatorluğu'nun duraklama döneminde toparlandığı istikrarlı bir dönemdir. Bu istikrar ölümü ile bozulmuş ve 1656 yılında Köprülü Mehmet Paşa'nın sadrazam olmasına kadar da tekrar sağlanamamıştır. IV. Murat Sultan Genç Osman'dan sonra Osmanlı Devleti'nin ikinci büyük reformcusudur. Devletin gerilediğini kabul ederek ilk ıslahat çalışmalarını başlatan kişidir. Bu anlamda hazırlattığı Koçi Bey ve Katip Çelebi Risaleleri onun ileri görüşlülüğünü gösterir. Bu risalelerde padişahın isteği üzerine devletin gücündeki zayıflamanın ve bozulmanın nedenleri ortaya konmuş ve çözüm için öneriler üretilmiştir. Büyük bir entelektüel olan IV. Murat Arapça ve Farsça bilmekteydi. "Muradi" mahlasıyla hem divan hem aşık tarzı şiirler yazmıştır. Döneminde halk edebiyatı büyük gelişme göstermiş, manzumelerine şairler tarafından nazireler yazılmıştır. Yazdığı divan şiirlerini düzenlemesi için Vehbi Osman Çelebi'ye emanet etmiş fakat ölümüyle birlikte bu divan ortadan kaybolmuştur. Hattattır. Talik yazıda kendi geliştirmiştir. İcazetini Hat hocası Tulumcuzade Abdurrahman Efendi'den almıştır. Güzel yazıya ve musikiye ilgi duymuştur. Mehter müziğinin önde gelen bestekarları arasında sayılan IV. Murat'ın sözlü eserleri yanında saz eserleri de bestelediği bilinmektedir. Yılmaz Öztuna onun bestelediği 15 eserinin listesini vermiştir. Sözleri de kendisine ait olan "Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan" ilahisi de bu bestelerden birisi olarak kaydedilir. (Bazı araştırmacılar bu ilahinin IV. Murat'a değil III. Murat'a ait olduğu ileri sürer.) 

Dönemin önemli simalarından Evliya Çelebi, onun huzurunda yapılan edebiyat ve musiki cemiyetlerinden genişçe söz etmektedir. Bunlar arasında Kör Hasanoğlu Mehmet Çelebi'nin haftada iki gece padişahın huzurunda hayal oyunu sergilemesi de vardır. İtalyan düşünürü Machiavelli'nin "Prens" adlı eserini Türkçeye çevirtmiştir. 

Okçuluğa ve topçuluğa ilgi duymuştur. Hobi olarak yay ve kiriş imal eder, seferlerde kendisi top atışları yapardı. Cirit atardı. Matrak oyununa (eski bir savaş sporu) ilgi duyar ve iyi bir icracısı (matrakbaz) sayılırdı. At tutkunuydu ve iyi bir biniciydi. Saray ahırında 300'den fazla seçme binek, 50'ye yakın da yarış atı bulundurmuştur. Kendi şahsına mahsus 9 atı vardı. Bu atlar öldüğü zaman gelenek icabınca cenazesinde ters bir şekilde eğerlenerek kortejde yürütülmüştür. Revan ve Bağdat seferleri boyunca gördüğü vakıf eserlerini tamir ettirmiştir. Fırat nehrinin Elazığ'ın kuzeyinde kalan bölümü bugün onun adını taşır. 

Topkapı Sarayı'na Revan ve Bağdat köşklerini yaptırmıştır. Kabe'nin tarihi boyunca en büyük ve kapsamlı tamirlerinden birisi olan ve on birinci tamiri sayılan restorasyon ve genişletme işi onun emriyle 1629-30 yıllarında yapılmıştır. IV. Murat tüm bunların yanında iyi bir komutan ve askerdir. Bizzat kendisinin komuta ettiği iki büyük sefer icra etmiştir. Bu seferlerine sorguçlu bir miğfer ve zırh giyerek ve Ömer'in kılıcını kuşanarak gitmiş ve aynı kıyafetlerle geri dönmüştür. Bağdat Seferi'nden yine aynı kıyafetlere ek olarak bir pars postu giyerek dönmesi dikkat çekici bulunmuştur. Kaynaklardan anlaşıldığına göre IV. Murat hareme karşı mesafeli bir tavır sergilemiş ve Osmanlı padişahları arasında en az çocuğu olan padişahlardan birisi olmuştur. IV. Murat donanmaya da büyük yatırımlar yapmış ve Otuz Yıl Savaşlarından faydalanarak Venedik üzerine bir sefer hazırlığı yaptırmıştır. Hazırlanan donanma Girit'in fethinde büyük faydalar sağlamıştır. Başarıları ve askerliğe yatkınlığıyla ordu ve halk tarafından saygı duyulan bir padişah olmuştur. Özlenen karizmatik padişah figürünü fazlasıyla sergilemiş bu yüzden de hakkında birçok menkıbe üretilmiş ve Anadolu'da birçok yerel yapıya adı verilmiştir. İlber Ortaylı IV. Murad'ı "17. yüzyılın en büyük mareşali" ölümünü de "büyük bir kayıp" olarak tarif eder.

4. MURAD'IN EŞLERİ VE ÇOCUKLARI

Şemsperi Haseki (1612 - 1675): Arnavut, Progon ailesinden Progonzade Osman Bey kızı, izd. 1626, Eski Saray'da öldü. Akrabası Damad Nasuh Paşa'dır. Kösem Sultan'ın kızı Ayşe Sultan'ın nedimesiydi ve özel olarak yetiştirildi. Sultan IV. Murat padişah olunca Kösem tarafından hükümdara hediye edildi. Teyzesinin kızı Aynizad Hatun Sarayda nedimesi idi. Ağabeyi padişahın hizmetinde bulunan Yahya Ağa'dır.

Huriçehre Haseki (1613 - 1689): Gürcü, Asilzade Maçutadze ailesinden, Saraya hediye olarak gönderildi, izd. 1628, eşinin ölümünden sonra Eski Saray'da değil Beylerbeyinde bulunan Hünkar Kasrında oturdu ve orada öldü. Ablası Lalezar Hatun Muhasibi Şehriyari olan Gürcü ve Kobulaşvili prensi Kenan Paşa ile evliydi. 1648 yılında Kösem Sultan'ın isteği ile Kenan Paşa eşini boşadı ve kendi kızı Burnaz Atike Sultan'la evlendirildi. Lalezar Hatun 1674 yılında öldü.

Ayşe Haseki Sultan (1614 - 1680): Arnavut, Asilzade ve Jonima ailesinden Hasan Bey'in kızı, izd. 5.1630, nikahları Edirne Sarayında kıyıldı. Gelinin şahidi Eyüp Paşa. Sultan IV. Murat'ın eşleri arasında en güclüsüydü ve evlendiğinde doğrudan Haseki Sultan ünvanını aldı. Padişahın diğer eşleri sadece Haseki olarak kaldı. Eşinin ölümünden sonra Eski Saray'da yaşadı ve orada öldü. Amcası ünlü Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa'dır. Erkek kardeşi Silahdar Musa Ağa'dır. Akrabası, herhalde kuzini, Ruhsar Hatun Saray'da yanında oturdu.

Sanevber Haseki (1616 - 1677): Boşnak, Abdullah kızı, izd. 1631, Kösem'in yetiştirdiği kızlardandır. Padişaha hediye edilmiştir. Ablası Dilaver Hatun'a padişah Çukurhisar'da bir Köşk hediye etmiştir, IV. Murat'ın ölümünden sonra Saray'dan çıkartıldığında oraya taşındı ve Çukurhisar'da öldü. Sanevber Haseki'nin akrabalarından İsmail Paşa 1659 yılında Sultan I. İbrahim'in kızı Atike Sultan'la evlendirildi. İsmail Paşa 1666 yılında Erzurum'da öldü.
Şemsişah Haseki: Gerçek adı Prenses Zilihan Dadiani (1619 - 1698), Gürcü, babası Dadiani hanedanından ve Mingrelya Hükümdarı II. Levanti Dadiani'dir, izd. 3.1634, Mihri 50.000 Altın, nikah Topkapı Sarayında kıyıldı, gelinin şahidi Darüssade Ağası İdris Ağa. Şemsişah Haseki Eski Saray'da öldü. Erkek kardeşi Prens Mamuka Dadiani İstanbul'da oturdu ve Sultan IV. Mehmet döneminde öldü.

Ayşe Mahziba Haseki: gerçek adı Prenses Ayşe Alegukovna Şogenukova (1622 - 1691), Çerkes, izd. 7.1639, Çerkes Kabardey Hükümdarı Aleguko Şogenukov'un kızıdır. Nikah Topkap Sarayı. Mihri 53.000 Altın. Gelinin şahidi Tulumcuzade Derviş Abdi Efendi. Mahziba Haseki'nin dayı kızı Eflak Kraliçesi Katerina'dır. Halası ise 1622 yılında Kırım Hanının kardeşi Şahin Giray'la evlendi.
Esma Haseki Sultan: IV. Murad'ın ikinci hasekisi'dir. 3 Sultan ve 1 şehzade Annesidir. 1620'de Yunanistanda doğmuştur. Henüz 3 yaşındayken kaçırılmış, ve konakta büyümüştür. Sonra Kösem Sultan tarafından saraya getirildi.

Çocukları

Evliya Çelebi 32 çocuğu olduğunu yazar. Bilinenler bunlardır.
Şehzade Süleyman
Şehzade Ahmet
Şehzade Mehmet
Şehzade Alaaddin
Safiye Sultan
Gevherhan Sultan
İsmihan Kaya Sultan
Rukiye Sultan
Bedia Sultan (Ayşe Bedia Sultan)
Hafsa

4. MURAD'IN SÖZLERİ

Bağdat, sapıkların pis ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce imamı ziyaretten hayâ ederim.
*
Bağdat'ı almaya çalışmak; Bağdat'ın kendisinden daha mı güzeldi ne!
*
Gel beru topal zorba başı! Bre kafir, abdest al!
(Sadrazam Recep Paşa'yı 18 Mayıs 1632 günü idam ettirmeden hemen önce.)
*
İntikam gecikir, ama asla yaşlanmaz.
*
Yardım almaya alışan, emir almaya da alışır!
*
Allah, peygamber korkusu bilmez alçaklar! Unutmayın ki, intikam gecikir ama asla yaşlanmaz!

Bu yazı, Osmalı Padişahları, 4.Murad kimdir, 4.murad sözleri, 4.Murad'ın eşi ve çocukları kimdir, 4.murat dönemi, 4.murat kösem, 4.murat neleri yasakladı, 4.murat ölümü, 4.murat eşcinsel mi, ile ilgilidir.

DUA VE ZİKİRLER (ZENGİNLİK VE BAŞARI İÇİN)

/ No Comments
zenginliğin anahtarı, zenginliğin anahtarı olan dualar, zenginlik için dua, başarılı olmak için dua, hud suresi 88. ayet arapça türkçe, zengin olmak için dua, dualar, en güçlü ve etkili dualar, zikirler
başarılı olmak için dua, dualar, borçtan kurtulmak için dua, hud suresi 88. ayet arapça türkçe, zengin olmak için dua, zenginliğin anahtarı olan dualar, zenginlik için dua, zikirler, 
Zenginliğin Anahtarı Olan Niyaz (Dua)

HÛD-88 Ayetinin Türkçe Okunuşu: Kâle yâ kavmi e raeytum in kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve razakanî minhu rızkan hasenâ(hasenen), ve mâ urîdu en uhâlifekum ilâ mâ enhâkum anhu, in urîdu illâl ıslâha mâsteta’tu, ve mâ tevfîkî illâ billâh(billâhi), aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb(unîbu).


HÛD-88 Ayeti Türkçe Meali: (Şuayb şöyle ) dedi: “Eğer ben, Rabbimden bir delil üzerinde isem ve beni kendinden güzel bir rızıkla rızıklandırdı ise de görüşünüz (bu) mu? Ondan men ettiğim şeyde size muhalefet etmek istemiyorum. Sadece gücümün yettiği kadar ıslâh etmek istiyorum. Benim başarım ancak Allah iledir. Ben, O’na tevekkül ettim ve O’na yöneldim.”



“…Ve mâ tevfîkî illâ billâh(billâhi), aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb.”

Bu duanın zenginliğin anahtarı olduğu rivayeti oldukça güçlüdür ve tarihte bu duayı ve zikri olması gerektiği gibi yapan insanların son derece etkili sonuçlar aldığı rivayet edilmektedir.

Maddi açıdan dara düşen ve kendisini borçların cenderesi altında hisseden bir çok insanın bu duayı sabah uyanır uyanmaz 21 defa okuyarak maddi anlamda ferahlığa ve genişliğe kavuştuğunu anlatan binlerce örnek olay vardır.

Eğer siz de fakirlikten ve darlıktan kurtulmak, maddi ferahlığa ve genişliği kavuşmak ve daha rahat bir hayat yaşamak istiyorsanız, oldukça etkili bir dua olan bu niyazı gün içerisinde 21 defa okumaya çalışın ve bunu her gün yapın.

zenginliğin anahtarı olan dualar, zenginlik için dua, başarılı olmak için dua, hud suresi 88. ayet arapça türkçe, zengin olmak için dua, dualar, en güçlü ve etkili dualar, zikirler




AŞURE GÜNÜ MESAJLARI

28 Temmuz 2023 Cuma / No Comments
EN GÜZEL AŞURE GÜNÜ MESAJLARI


aşure günü hadisler, aşure günü kutlama, aşure günü mesajları facebook, aşure günü resimli mesajlar, aşure günü tebrikleri, aşure günü ne yapılmalı, en güzel aşure günü mesajları,
aşure günü hadisler, aşure günü kutlama, aşure günü mesajları facebook, aşure günü resimli mesajlar, aşure günü tebrikleri, aşure günü ne yapılmalı, en güzel aşure günü mesajları, 
Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur. Hadis-i Şerif
*
Aşure günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir. Hadis-i Şerif
*
Aşure Gününüz kutlu olsun.
*
Aşure paylaşmaktır. Aşure gününüz kutlu olsun.
*
Allah (azze ve celle), birçok duaları Aşure günü kabul etmiştir. Dualarınız ibadet ve orucunuz kabul olsun.
*
Muharrem ayı ve aşure günü size ve tüm sevdiklerinize hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah'tan diliyorum.
*
Aşure gününüz mübarek olsun dualarınız ibadet ve orucunuz kabul olsun.
*

en güzel aşure günü mesajları, aşure günü mesajları facebook, aşure günü resimli mesajlar, aşure günü tebrikleri, aşure günü kutlama, aşure günü hadisler, aşure mesajlar,
aşure günü ne yapılmalı,aşure günü tebrikleri,aşure günü hadisler,en güzel aşure günü mesajları,aşure günü mesajları facebook,aşure günü kutlama,aşure günü resimli mesajlar,aşure,muharrem ayı

Aşure gününüz mübarek olsun dualarınız kabul olsun. Allah aşure gününde tutulan oruçları kabul etsin.
*
Aşure günü tüm İslam alemine hayırlar getirmesi dileğiyle.
*
Aşure gününde sevgilerimizi de paylaşalım güzel günler ülkemizin olsun.
*
Aşure gününde yapacağımız tüm ibadetlerinizin kabul olmasını dilerim.
*
Aşure toplumu birbiriyle kucaklaştıran güzel bir gün. Aşure gününüzü kutlarım.
*
Aşure hazırlayan elleriniz dert görmesin. Güzel güzel paylaşmanızı dilerim.
*
Aşure gününüz mübarek olsun dualarınız ibadet ve orucunuz kabul olsun.
*
Aşure gününüz mübarek olsun dualarınız kabul olsun. Allah aşure gününde tutulan oruçları kabul etsin.
*

en güzel aşure günü mesajları, aşure günü mesajları facebook, aşure günü resimli mesajlar, aşure günü tebrikleri, aşure günü kutlama, aşure günü hadisler, aşure mesajlar,

Aşurede içe atılan fındık fıstık değil, sevgilerimizdir. En tatlı günler sizin olsun.
*
Aşure gününüz mübarek olsun dualarınız ibadet ve orucunuz kabul olsun. Aşure Gününüz Mübarek Olsun…
*
Cenab-ı Allah bizleri birlikten beraberlikten iyilikten güzellikten ayırmasın. Aşure Gününüz Kutlu Olsun…
*
Aşure gününün tüm İslam alemine hayırlar getirmesini tüm kalbimle dilerim.
*


Muharremin onuncu gününe Aşure Günü denir. Bugüne özel bir saygı gösterilmelidir. Zira Arşın hamili bulunan melekler o günün değerini bilirler.
*
Aşure gününde sevgilerimizi de paylaşalım güzel günler milletimizin olsun.
*
Aşûre Orucu’nun önceki yılın günahlarına kefaret olacağını Allah’ın rahmetinden umarım. Dualarınız ibadet ve orucunuz kabul olsun Aşure Gününüz Mübarek Olsun…
*


Yükü sevgi, özü saygı, gücü barış, süsü hoşgörü olan mübarek dinimizin seçtiği her yıl Muharrem ayının 10. günü kutlanan aşure gününüz kutlu olsun.
*
Kalpler imanla, gönüller huzurla dolsun. Saadetler hepimizin olsun. Ne kurulan bağlar bozulsun, nede dostlar unutulsun. Aşure gününüz mübarek olsun.
*
Rabbim sen kalbi kırıkların sığınağı, yolda kalmışların yoldaşı, sen yalnızlığıma arkadaş olan ve tüm gönüllerin dert ortağısın. Beni benden uzağa at, senden uzağa atma. Aşure gününüz mübarek olsun.
*

en güzel aşure günü mesajları, aşure günü mesajları facebook, aşure günü resimli mesajlar, aşure günü tebrikleri, aşure günü kutlama, aşure günü hadisler, aşure mesajlar,

Her aydan da üç gün oruç tutmak sünnet olduğu için, kişi bu aşure gününü de vesile ederek üç gün oruç tutarsa çok efdaldir. Aşure gününüz hayırlar getirsin…
*
Aşure gününde yaptığınız tüm ibadetler kabul olur inşallah Cenab-ı Allah bu mübarek günde affedilmemiş günahımızı bırakmasın. Aşure Gününüz ve Geceniz Mübarek Olsun.
*
Aşure gününüz mübarek olsun. Tuttuğunuz oruçlar ve dualarınız makbul ve kabul olsun.
*
Allah’u Teala, birçok duaları Aşure günü kabul etmiştir. Dualarınız ibadet ve orucunuz kabul olsun.
*


Akıllı ol ey nefsim Ve bu fırsatı kaçırma. Senin bu kadar günahlarının arasında bu tür fırsatlara ihtiyacının ne kadar büyük olduğunu unutma. Tövbe et ve Yüce Allah’a dön. Aşure günümüz mübarek olsun.
*
Muharremin Onuncu gününe Aşure Günü denir. Bugüne özel bir saygı gösterilmelidir. Çünkü Arşın hamili bulunan melekler o günün değerini bilirler. Aşure gününüz mübarek olsun.
*
Aşure Günü Oruç tutanın bir yıllık günahı affolunur (Hadis-i Şerif). Aşure gününüzü kutlarım.
*
Aşure Gününüz mübarek olsun, Allah bu gün tuttuğunuz oruçları ve namazları kabul eylesin.


aşure günü hadisler, aşure günü kutlama, aşure günü mesajları facebook, aşure günü resimli mesajlar, aşure günü tebrikleri, aşure günü ne yapılmalı, en güzel aşure günü mesajları,