Yazı Duyurusu

Menu

Browsing "Older Posts"

ESMAÜL HÜSNA (YA MÜTEALİ)

29 Eylül 2017 Cuma / No Comments

EL-MÜTEÂLÎ;

Aşkın, pek yüce, ulu, eksik ve noksanlıklardan beri olan, eksikliklerden münezzeh yani uzak olan manalarına gelmektedir. O, her türlü noksanlık, eksiklik, acizlik, hata ve kusurdan münezzehtir.

Allah görülmeyeni de bilir, görüneni de, Büyüktür ve yücelerden yücedir.’’ (Ra’d,9)

Allah’ın yüceliğinin üstünde hiçbir yücelik olamaz. O, her yüksek makamın daha üstündedir.

O, ilimde, kudrette, hayatta, cömertlikte, merhamette ve diğer bütün sıfatlarında kusursuz olduğu gibi yücelikte de kusursuzdur. Her şey, O’nun kudreti ve iktidarı altındadır…

EL-MÜTEÂLÎ ZİKRİ VE DUASI:

Tavsiye edilen zikir şekli “Yâ Müteâlî Yâ Allah” şeklindedir.

Bu ismi şerif, günde 551 kez zikredildiğinde istediği mevkiye gelmek için ve yücelmek için vesile olacaktır.

Ya Müteali ismini devamlı zikreden kişi salaha erdiği gibi, her bakımdan güçlenir ve kuvvetlenir Bunun yanı sıra makam ve mevkisi de yükselir, istekleri geri çevrilmez.

Bu yazı, dualar, esmaül hüsna el muteal, el muteal, el muteali isminin anlamı, ya müteali zikri, ya müteali ne demek, ya müteali celle celalühü, ya müteali sırları, ya müteali fazileti, müteali isminin anlamı  ile ilgilidir.

HZ SÜLEYMAN'IN HAYATI, SÖZLERİ VE MUCİZELERİ

/ No Comments
hz süleyman, hz süleymanaleyhisselam, hz süleyman hayatı, hz süleyman kimdir kısa, hz süleyman mucizeleri, hz süleyman sözleri, hz süleyman hayvanlarla konuşması,

HZ. SÜLEYMAN KİMDİR?

İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden. Davud aleyhisselamın oğludur. Yakub aleyhisselamın neslindendir. Kudüs yakınlarındaki Gazze şehrinde doğdu. Hem peygamber hem sultandı. Çocukluğundan beri bilgili, iyilik ve adâleti seven biri olarak tanınmıştı. On iki yaşındayken babasının yerine geçip, sultan oldu. Daha sonra kendisine Allahü teâlâ tarafından peygamberlik verildi. Dünyâya hâkim olan dört kişiden biridir. Ona peygamberlik verildiği Kur’ân-ı kerîmde En’âm sûresi 84. âyette bildirilmektedir.

Süleyman aleyhisselam; “Yâ Rab! Bana hiçbir kimsede bulunmayan bir kudret ve devlet ihsân eyle.” diye dua etti. Duâsı kabul edilip, cinlerin, rüzgârın ve hayvanların da insanlar gibi Süleyman aleyhisselama itâat etmeleri emredildi. Kendisine ism-i âzam duası, bütün mahlûkâtın dili ve ilimlerin sırları öğretildi. Peygamberlikle birlikte ihsân edilen ilim, hikmet ve sultanlık kudretini, insanları doğru yola kavuşturmakta ve daha iyi bir hayat yaşamaları için kullandı. Şehirlerin kurulması, yeryüzünün îmârı, yeşillendirilmesi, fen ve sanatta ilerlemesi için emrindekilerin herbirine iş taksimi yaptı. Yolların yapılması, taşların yontulup kazılması, demircilik ve derin sulara dalgıçlık gibi zor işleri cinlere verdi. Çiftçilik, çobanlık, ticâret, sanat gibi işleri de insanlara verdi. Hayvanları da nöbet tutma, yük taşıyıp çekme gibi işlerle görevlendirdi. İnsanlardan, cinlerden ve hayvanlardan büyük bir ordu kurdu. Hepsi ona tâbi olup, emrine itaat etti. Süleyman aleyhisselama verilen bu nîmetler Kur’ân-ı kerîmde bildirilmektedir.

Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem hadîs-i şerîfte, onun duası hakkında şöyle buyurdu:
“Süleyman aleyhisselam, Beyt-i Makdîs’in binâsını bitirdikten sonra, Allahü teâlâdan üç dilekte bulunmuştur: Kendisinden sonra kimseye nasîb olmayan bir mülk ve saltanat, İlâhî hükme uygun hüküm verme kudretinin bahşedilmesi. Yalnız namaz kılmak için Mescid-i Aksa’yı kastedip gelenlerin analarından doğdukları gibi günahsız hâle gelmeleri. Allahü teâlâ bunlardan ilk ikisini Süleyman aleyhisselama vermiştir. Üçüncü dileğinin de kabul edilmiş olmasını umarım.”

Babasının temelini attığı, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’yı yapmaya devâm etti.Yedi senede pek sanatkârâne bir şekilde tamamladı. Daha sonra, Kudüs’te büyük bir saray inşâ etmeye başlayıp, on üç senede tamamladı. Bu binâların yapımı sırasında insanlardan ve cinlerden pekçoğu Süleyman aleyhisselamın emrinde çalışmışlardı.

Süleyman aleyhisselamın zamânında barış, îmâr, sanat ve ilim iyice ilerlemişti. Mescid-i Aksa inşâ edilip, çeşmeler, su kanalları yapıldı. Köprüler, barajlar ve evler inşâ edildi. Hikmetinin ve büyüklüğünün şöhreti bütün dünyâya yayıldı. Zamânındaki bütün pâdişâhları ve ileri gelenleri doğru yola sevk etti.

Onun zamânında muhteşem bir saltanata sâhip olan Yemen’de, Sebe şehrinde hüküm sürenBelkıs’a mektup yazıp, Filistin’e çağırdı. O da gelip, Süleyman aleyhisselamla görüşerek îmân etti. Belkıs’ın Süleyman aleyhisselamla mektuplaşması ve Kudüs’e gelmesi Kur’ân-ı kerîmde Neml sûresinde uzun beyân olunmaktadır.

Süleyman aleyhisselam, Akabe Körfezinden Fırat kenarına kadar, kırk sene adâletle hüküm sürdü. Diğer hükümdârlar da kendisine bağlılıklarını bildirdiler. Ticâret gemileri yapıp, Kızıldeniz ve Umman Denizinde ticâret yaptırdı. Rüzgâr onun emrine verilmişti. Rüzgâra binip dilediği yere tahtıyla birlikte kısa zamanda giderdi. Makâmına oturduğunda ve meclis kurduğunda kuşlar üzerine gelip, kanatlarını yanyana gererek bir bulut gibi gölge yaparlar, güneş ve yağmurdan korurlardı. Süleyman aleyhisselam, beyaz tenli, güzel, nûr yüzlü, saçı sakalı gür olup, beyaz elbise giyerdi. Çok edebli, hep Allah’tan korkar, alçak gönüllü, yüksek şanlıydı. Miskin ve fakirlerle oturur; “Miskinin miskinlerle oturması uygundur.” buyururdu. Ömrünün son ânına kadar Allahü teâlânın takdir ettiği izzetle insanları doğru yola sevk etti. Herkes tarafından sevilmiş olup, hiç kimse onun söylediklerine îtirâz etmiyor ve onun emri dışına çıkmıyordu.

Süleyman aleyhisselam, bir gün yapılmakta olan büyük bir sarayın inşâsını kontrol etmeye gitmişti. Bu binâ bir su kıyısında çok heybetli bir saraydı. Ustalar işçiler, cinler, sarayın tamamlanmasıyla meşguldüler. Sarayın balkonuna çıkıp, kendisini yalnız bırakmalarını, hiç kimsenin yanına yaklaşmamasını emretti. Sonra da balkonun kenarında asâsına (bastonuna) dayanıp durdu ve etrâfı seyrederek tefekküre başladı. Bu sırada ömrü bitip, eceli gelmişti. Azrâil aleyhisselam gelip; “Şu an dünyâdaki hayâtının son ânıdır.” dedi.

Süleyman aleyhisselam: “Allahü teâlânın takdiri her ne ise o haktır. Rabbime hamdolsun ki, aslâ kimseye zulmetmedim. Rabbimin emrine itaat etmekte gecikmedim. Herkesin dönüşü Allahü teâlâyadır. Görevlendirildiğin emri yerine getir.” dedi.

Süleyman aleyhisselam asâsına dayandığı hâlde ayakta vefat edip, uzun bir müddet öylece kaldı. Saray inşâsında çalışanlar ise her gün işlerine muntazaman devâm ediyor, halk da oraya gelip gidiyordu. Süleyman aleyhisselamı uzakta, ayakta durur vaziyette görüyorlardı. Fakat vermiş olduğu emir üzerine hiç kimse yanına yaklaşmıyordu. Nihâyet asâsının yere temas eden kısmını güve kurdu yiyip asâ kırılınca, cesedi yere yıkıldı. O zaman bu hâlini görenler vefat ettiğini anladılar. Bu husus Kur’ân-ı kerîmde Sebe’ sûresi 14. âyette bildirilmektedir.

Süleyman aleyhisselam her yere hükmettiğinden, zamânında herkes îmân etmiş, yeryüzünde pek az îmânsız kimse kalmıştı.Vefâtından sonra, İsrailoğullarının arasındaki birlik bozuldu, iki ayrı devlete bölünüp doğru yoldan ayrıldılar. Sonra da onlara doğru yolu göstermek üzere, İlyas ve Elyesa aleyhimesselâm peygamber olarak gönderildiler. Kur’ân-ı kerîmde Bakara 102; Nisâ 163; En’am 84; Enbiyâ 81, 82; Sebe’ 12, 21; Neml 15’ten 44’e kadar; Sad 30’dan 40’a kadar olan âyetler Süleyman aleyhisselam hakkındadır.

Süleyman aleyhisselam, Mescid-i Aksa’ya Musa aleyhisselamdan beri nesilden nesile geçerek gelen, Tevrat’ın içinde bulunduğu Ahid Sandığını(Tâbût-i Sekîneyi) koydu. Çünkü Musa aleyhisselam, ümmetinin âlimlerinden, Tevrat’ın Ahid Sandığına konularak muhâfaza edilmesini istemişti. Bu durum Mescid-i Aksa’nın Buhtunnasar tarafından yıkılmasına kadar devâm etti. Buhtunnasar, Kudüs’ü alınca, şehri yakıp yıktı. Mescid-i Aksa’da bulunan altın, gümüş ve diğer mücevherleri alıp Bâbil’e götürdü. Buhtunnasar’ın Kudüs’ü yağmalaması esnâsında, hakîkî Tevrat ve Zebur yakılıp yok edildi. Muhtelif kimselerin hatırlarında kalan âyetlerini yazmaları netîcesinde, Tevrat isminde birbirlerini tutmayan çeşitli risâleler ortaya çıktı. Mîlâddan yaklaşık dört yüz sene evvel yaşamış olan Azra bunları topladı ve şimdiki Ahd-i Atîk’teki Tevrat’ı yazdı.

HZ. SÜLEYMAN'IN MUCİZELERİ

1. Sebe’ sûresi on ikinci âyetinde bildirildiği üzere, rüzgârlar emri altındaydı.

2. Süleyman aleyhisselam denizi geçmek istediği zaman, suyu çekilerek yol açılır, geçtikten sonra yine kapanırdı.

3. Âyet-i kerîmede bildirildiği üzere, bütün cinniler emrindeydi. Ne zaman istese, kendisine, büyük büyük köşkler, sûretler, çanaklar, sâbit çömlekler, tencereler yaparlardı.

4. Süleyman aleyhisselamın bir mührü vardı. Üzerinde ism-i âzam duası yazılıydı. O dua ile her isteği kolay olurdu.

5. Karıncalara varıncaya kadar her hayvanın sesini işitir, dillerini anlardı.

6. Nereye gitmek istese, rüzgâr emrinde olduğundan, kürsüsünü kaldırır, kürsüsünü berâberinde götürürdü.

7. Cinniler vâsıtasıyla denizlerdeki incileri, cevherleri yerde bulunan defîneleri bilirdi. Kendine Allahü teâlâ tarafından bildirilmeyen bir şey yoktu.

8. Neml Vâdisinde, maiyetiyle berâber bir dağ üzerine konup, kaldığı esnâda o dağın yeşillik, çimenlik olması için, mübârek ellerine bir miktar su alıp, avucuyla o dağa serpti. Derhâl dağın üzeri çayırlık çimenlik oluverdi.

9. Süleyman aleyhisselam bir yere gittiği vakit, berâberinde duvarlar da giderdi.

HZ.SÜLEYMAN'IN SÖZLERİ

Kendi yüreğine güvenen akılsızdır; Fakat kim hikmetle yürürse, o kurtulur. Kim fakire verirse, onun eksiği olmaz; Fakat kim ondan göz çevirirse, o çok lanet alır.
*
Her insanın yiyip içmesi, yaptığı her işle doyuma ulaşması bir Allah armağanıdır.
*
Nefsine hâkim olmıyan adam, Yıkılmış ve duvarsız şehir gibidir.
*
İnsanların söylediği her söze aldırma, Yoksa uşağının bile sana sövdüğünü duyabilirsin.
*
Süleyman (a.s) insan ve cinden meydana gelen ordusu ile kuşlar da başı üzerinde gölge ederek giderken karşılaştığı bir âbid dedi ki:
-Ey Dâvud aleyhisselâmın oğlu, Allah-ü Teâlâ sana ne muazzam bir mülk vermiştir. Süleyman (a.s), cevaben:
-Müminin amel defterindeki bir tesbih bu mülkten daha iyidir. Bu mülk kalmaz. Fakat o tesbih kalır, buyurdu.
*
Kötülük edenlerden ötürü kızma; Kötü adamlara da imrenme!
*
Üzüntü gülmekten iyidir, Çünkü yüz mahzun olunca yürek sevinir.
*
Salihlerin düşünceleri haktır; Fakat kötülerin öğütleri hiledir.
*
Alçak gönüllü olmanın ve Rab korkusunun sonu, servet, izzet ve hayattır.
*
O her şeyi zamanında güzel yaptı. İnsanların yüreğine sonsuzluk kavramını koydu. Yine de insan Allahın yaptığı işi başından sonuna dek anlayamaz.
*
Söze dikkat eden iyilik bulur; Ve Rabbe güvenen mutlu olur.
*
Salihe hiç zarar değmez; Fakat kötüler şerle dolar.
*
İyi adam Rabbden lûtuf bulur; Fakat niyetleri bozuk olanı Rab mahkûm eder.
*
İyiliğe karşı kötülük eden adamın evinden sefalet hiç eksik olmaz.
*
Ahlâklı kadın erkeğin başında bir taçtır. Onu takdir etmeyen erkek ahmaktır.



Bu yazı, hz süleyman, hz süleymanaleyhisselam, hz süleyman hayatı, hz süleyman kimdir kısa, hz süleyman mucizeleri, hz süleyman sözleri, hz süleyman hayvanlarla konuşması, ile ilgilidir.

LENİN'İN HAYATI VE SÖZLERİ

/ No Comments
lenin, vladimir lenin, vladimir ilyiç lenin, lenin sözler, lenin kimdir, lenin sözleri türkler için, lenin aşk sözleri, leninizm sözleri, lenin stalin, lenin sözleri facebook, lenin sözleri vikisöz,

LENİN KİMDİR?

Rus sosyalist devrimcisi, Ekim Devrimi’nin lideri, Sovyet Birliği Kominist Partisi öncüsü olan Vladimir Lenin, Rus Kominist Partisi’nin lideridir. (1870- 1924 yılları arası yaşamıştır.) Lenin aynı zamanda Marksist teorik felsefi yazılarının yazarı ve sosyalizmin Marks ve Engelsten sonra gelişmesini sağlayanlardan biridir.

Vladimir İlyiç Ulyanov, bilinen adıyla Lenin (22 Nisan 1870, Simbiɾsk - 21 Ocak 1924, Moskova), Rus sosyalist devɾimci, Ekim Devɾimi'nin lideɾi, Sovyetleɾ Biɾliği Komünist Paɾtisi'nin öncülü olan Rus Komünist Paɾtisi/Bolşevik lideɾidiɾ.

Lenin aynı zamanda Maɾksist teoɾik ve felsefi yazılaɾın yazaɾı olaɾak bilimsel sosyalizmin Maɾx ve Engels sonɾası geliştiɾicileɾindendiɾ. Lenin'in en büyük amacı, kaρitalizmin uzlaşmaz sınıf çelişkileɾinden pɾoleteɾ biɾ dünya devɾimi oluştuɾup toplumsal sınıf kaɾşıtlıklaɾının olmadığı insan toplumunun taɾihsel oluşumuna öncülük etmekti.

Kendisi, Marksizm üzerine kurulmuş politik ve ekonomik bir teori olan Leninizm'in de kurucusudur. Leninizm, Marksizmin çağın gereklerine göre hem kuramsal hem politik hem de ekonomik alanda, temel ilkelere bağlı kalarak yeniden uyarlanması olarak anlaşılır. Leninizm kavramı, yeni olgular ve yeni bilimsel gelişmeler doğrultusunda Marksizmin yeniden üretilmesi gereği üzerinden değerlendirilir ve Marksizmin devrimci ve bilimsel özüne uygun olarak geliştirilmesi olarak anlaşılır.

Marksist doğrultuda hareket eden Vladimir Lenin'in akıllara kazınan devrim sözleri:

LENİN'İN SÖZLERİ:

- Burjuvayı yok etmenin en iyi yolu onları vergi ve enflasyon taşları arasında öğütmektir. - Lenin
*
- Parlamento burjuvazinin ahırıdır. - Vladimir İlyiç Lenin
*
 - Sınıfların karşılıklı ilişkisini açığa çıkarmak devrimci partinin baş görevidir. - Lenin
*
- Sermaye var olunca, toplumun tümü üzerinde egemenlik kurar ve hiçbir demokratik cumhuriyet, hiçbir oy hakkı onun niteliğini değiştiremez.-   Vladimir İlyiç Lenin
*
- Bütün dünyada, nerede kapitalist varsa orada basın özgürlüğü; gazete satın alma özgürlüğü, yazar satın alma özgürlüğü, rüşvet, halkın görüşünü satın alma ve burjuvazinin yararına saptırma özgürlüğü anlamına gelir. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Sinema tüm sanatların içinde bizim için en önemli olanıdır. Vladimir İlyiç Lenin -
*
- Biz, dilimizi ve ülkemizi seviyoruz, ve onun emekçi yığınlarını demokratik ve sosyalist bilinç seviyesine yükseltmek için elimizden geleni yapıyoruz. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Küçük hatayı büyütmenin en iyi yolu onu savunmaktır. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Bir örgüte karakterini veren eylemin muhtevasıdır. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Gerçeklik her türlü kuramdan daha sinsidir. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Komünizm zorla kabul ettirilemez. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Ezilenlerin ve Sömürülenlerin Bayram Günü DEVRİM Olacaktır ! - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Silahsızlanma, sosyalizmin amacıdır. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Sosyalist devrimin şafağı sökmek üzere. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- İşçiler ve tüm emekçiler aç, çıplak, bitmiş ve tükenmiş bir durumda iken saf demokrasiden, genel olarak demokrasiden, eşitlikten ve özgürlükten söz etmek, emekçiler ve sömürülenler ile alay etmek demektir.  - Vladimir İlyiç Lenin
*
-  Şiddet,elbette, bizim düşüncelerimize yabancıdır.- Vladimir İlyiç Lenin
*
- Burjuva toplumda sanatçı pazara göre yapıt üretir. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Mahkeme bir iktidar organıdır; liberaller bunu bazen unutuyorlar, ama bir Marksistin bunu unutması suçtur.  - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Devrim kadının mutfaktan çıkıp ülke yönetmesidir. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Din, sermaye kölelerinin insancıl düşlerini, insana daha yaraşan bir yaşam isteklerini içinde boğdukları bir çeşit ruhsal içkidir. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Devrimler olmaksızın sözde demokratik bir barış, darkafalı bir ütopyadan başka bir şey değildir... - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Vatandaşlar arasında, dini inanışlardan kaynaklanan ayrımcılığa tahammül edilemez. Vatandaşın dininin resmi belgelerdeki yalın ifadesi bile kaldırılmalıdır. - Vladimir Lenin
*
- Sandıkları yakacak kadar gücünüz yoksa boykotun da bir anlamı yoktur. - Vladimir İlyiç Lenin
*
 - İnsan zihni, maddi dünyayı yansıtmakla kalmaz, onu değiştirir de. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- İnsanlık henüz gelişmedi, ve biz henüz işçilerin,tarım emekçilerinin, köylülerin, asker  temsilcilerinin Sovyetlerinden daha üstün ve daha iyi bir hükümet şekli bilmiyoruz.-  Lenin
*
- Devlet varsa özgürlük yoktur.özgürlük olduğunda devlet olmayacaktır. - Vladimir Lenin
*
- Bütün dünyada, nerede kapitalist varsa orada basın özgürlüğü; gazete satın alma özgürlüğü, yazar satın alma özgürlüğü, rüşvet, halkın görüşünü satın alma ve burjuvazinin yararına saptırma özgürlüğü anlamına gelir. - Vladimir İlyiç Lenin
*
- Kapitalistler; zenginler için basını para ile tutma özgürlüğünü, basın özgürlüğü olarak nitelendirirler. -  Vladimir İlyiç Lenin
*
- Biz devlet dediğimizde, devlet biziz, o biziz, o proleterya, o işçi sınıfının öncü muhafızı.
*
- Az gelişmiş toplumlarda “ordu”, kendi halkına karşı kullanılmak için vardır.  - Lenin
*
- Kapitalist sömürü ve cinayet dünyasının karşısına, proleter barış ve halkların birliği dünyasının yığınlarını çıkartınız. - Vladimir İlyiç Lenin
*
 - Sınıfların karşılıklı ilişkisini açığa çıkarmak devrimci partinin baş görevidir. - Lenin
*
- Yeterince sık söylenmiş bir yalan gerçek olur.-  Vladimir İlyiç Lenin



Bu yazı, lenin, vladimir lenin, vladimir ilyiç lenin, lenin sözler, lenin kimdir, lenin sözleri türkler için, lenin aşk sözleri, leninizm sözleri, lenin stalin, lenin sözleri facebook, lenin sözleri vikisöz, ile ilgilidir.

ESMA'ÜL HÜSNA (YA HAYY)

27 Eylül 2017 Çarşamba / No Comments
dualar, esmaül hüsna, allah ile ilgili güzel sözler, el hayy, el hayy isminin fazileti, el hayy duası, el hayy anlamı, ya hayy zikri, ya hayy fazileti, ya hayy ne demek, ya hayy ne için okunur

EL-HAYY;

Yaşayan, diri, canlı, ölümsüz, ezeli ve ebedi olan, her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen manalarına gelmektedir.

Hay ve kayyum olan Allah’tan başka ilah yoktur. Ali İmran/2

Allah bir hayatın bütün anlamlarını kendinde toplayandır. O eksiksizdir.

Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan. Furkan/58

EL-HAYY ZİKRİ VE DUASI:

Tavsiye edilen zikir şekli “Yâ Hayy Yâ Allah” şeklindedir.

Bu zikri sözünün tesirli olmasını ve herkesten tazim görmeyi isteyen kişilerin günde ihlâslı olarak 324 kere zikretmeleri tavsiye olunur.

Ya Hayy ismi şerifini zikretmeye devam eden kişinin hem ömrü uzun hem de afiyette olduğu gibi kalbi de Allah’ın nuru ile nurlanır. Hasta olanlar okuması halinde şifaya kavuşurken, Ya Hayyu Ya Kayyum isimlerini 184 defa zikredenin her muradı Allah ın izni ile gerçekleşir. Bir de yine Ya Allah, Ya Hayy, Ya Kayyum isimlerini birlikte olarak zikretmeye devam eden kimseler ise Allah yolundan ayrılmazlar.

Bu yazı, dualar, esmaül hüsna, allah ile ilgili güzel sözler, el hayy, el hayy isminin fazileti, el hayy duası, el hayy anlamı, ya hayy zikri, ya hayy fazileti, ya hayy ne demek, ya hayy ne için okunur ile ilgilidir.

HZ. LUT'UN HAYATI, DUASI VE MUCİZELERİ

/ No Comments
hz lut hayatı kısa, hz lut aleyhisselam, hz lut kimdir, lut kavmi, hz lut sodom gomora, hz lut mucizeleri, hz lut duası, lut peygamber, hz lut ayetler, kuranda lut kavmi, peygamber ayetler,


HZ. LUT KİMDİR?

Kur’ân-ı kerîm’de ismi bildirilen peygamberlerden. İbrahim aleyhisselamın kardeşinin oğludur. İbrahim aleyhisselam ve ona inananlarla birlikte Nemrûd’un memleketinden hicret edip Şam’a geldikten sonra, Lut Gölü yanındaki Sedum şehri halkına peygamber gönderildi. İnsanlara İbrahim aleyhisselamın dînini tebliğ etti.

İbrahim aleyhisselamla birlikte Bâbil’den hicret edip, Şam diyârına geldikleri zaman Cebrâil aleyhisselam gelerek Lut Gölü civârındaki Sedum bölgesi ahâlisine peygamber olarak gönderildiğini bildirdi. İbrahim aleyhisselamdan ayrılarak Sedum bölgesine gitti.

Bu beldede ahlâksız ve sapık bir millet türemişti. Putlara tapıyorlar, soygun yapıyorlar, zayıfları eziyorlardı. İğrenç olan livata (homoseksüellik; bugün tedâvisi mümkün olmayan AIDS hastalığına sebeb olan cinsî sapıklık) yapıyorlardı Lut aleyhisselam onları çirkin işlerden menedip, doğru yola dâvet etti. Bu husus Kur’ân-ı kerîmde Şuarâ sûresi 161-164. âyetlerde meâlen şöyle bildirilmektedir:
“Kardeşleri Lut onlara: Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş emîn, güvenilir bir peygamberim. Artık Allah’tan korkun ve bana itâat edin! Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbine âittir, dedi.”

Sedum halkı hazret-i Lut’un dâvetine uymadılar. İsyân edenler arasında kendi hanımı da vardı. O da kocası hazret-i Lut’a inanmamıştı. Kâfirlerle bir olup, ona ihânet etmişti. Bu azgın ve cinsî sapıklıkla uğraşan kavim, îmân etmedikleri gibi hazret-i Lut’u ve ona inananları memleketlerinden kovmaya kalkıştılar. Lut aleyhisselam bu kavme nasîhat edip, doğru yola dönmezlerse Allahü teâlânın azâbına uğrayacaklarını bildirdi. Buna rağmen isyândan ve fuhuştan vazgeçmediler. Hattâ hazret-i Lut’a “Doğru sözlü isen bahsettiğin azâbı getir de görelim” dediler.

Sapık kavmin isyânının gittikçe artması üzerine Allahü teâlâ onları cezâlandırmak için melekler görevlendirdi. Bu melekler Cebrâil, Mikâil, Azrâil aleyhisselam bir rivâyete göre de Cebrâil aleyhisselam ile birlikte on iki melekti. Melekler önce İbrahim aleyhisselama uğrayıp, kendisine bir oğlan evlâdı (hazret-i İshak) verileceğini müjdelediler ve azgın Sedum halkını helâk etmek üzere geldiklerini söyleyip ayrıldılar. Öğle veya akşam vakti Sedum beldesine gidip hazret-i Lut’u buldular.

Melekler nûr yüzlü genç delikanlı sûretinde hazret-i Lut’un evine gelince hazret-i Lut’un isyankâr hanımı, durumu azgın Sedum halkına bildirdi. Azgın Sedum halkı hazret-i Lut’un evinin etrâfını sarıp misâfirlerini bize teslim et diyerek musallat olmaya kalkıştılar.Hazret-i Lut onlara nasîhat ettiyse de dinlemeyip kapıyı zorladılar. Bunun üzerine melekler: “Ey Lut! Gerçekten biz Rabbinin elçileriyiz. Kalbini onlardan gelecek bir korku ve zarar ile meşgûl etme. Onlar sana aslâ dokunamazlar. Cebrâil aleyhisselam dedi ki, hemen gecenin bir kısmında ev halkınla çık git ve içinizden hiçbiri geri kalmasın, ancak hanımın hâriç, çünkü kavmine isâbet edecek azâb ona da gelecektir. Onların helâk zamânı sabah vaktidir.”

Azgın kavim içeriye girmek için kapıyı kırınca Cebrâil aleyhisselam;“Ey Lut kapıyı aç ve geriye çekil gelsinler dedi. Lut aleyhisselam kapıyı açıp geriye çekildi. Cebrâil aleyhisselam kanadını önlerine gerdi ve içeriye hücum eden azgınların gözleri âniden kör oldu, bunun üzerine şaşkın şaşkın kaçışmaya başladılar. Bu husus Kur’ân-ı kerîm’de Kamer sûresi 44. âyette meâlen şöyle bildirilmektedir:
“Lut’tan kavmi, misâfir melekleri istediler! Hemen biz onların gözlerini kör ettik. (Anadan doğma gibi kör oldular) işte azâbımı ve tehditlerimin âkıbetini tadın dedik.”

Lut aleyhisselam kendine tâbi olanlarla geceleyin Sedum beldesinden ayrılıp Sa’r şehrine gitti. Cebrâil aleyhisselam Sedum beldesini kanadıyla alt üst etti. Üzerlerine şiddetli taş yağmaya başladı, nihâyet hepsi helâk olup gitti. Bu hususta Kur’ân-ı kerîm’in Kamer sûresi 38. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Celâlim hakkı için, bir sabah vakti devamlı bir azâb onları bastırıverdi.” Ve Hicr sûresi 73-74-75. âyetlerde de; “Nihâyet onları güneşin doğma vaktinde korkunç gürültü yakalayıverdi. Hemen şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de çamurdan pişmiş taş yağdırdık. Elbette bunda keskin anlayışlılar için ibret alâmetleri var.” buyrulmaktadır.

Lut’un aleyhisselam kavminin yaşadığı ve helâk oldukları topraklar Kur’ân-ı kerîmde alt-üst olan memleket mânâsına gelen “El-mü’tefikât” şeklinde zikredilmiştir. Sedum beldesi alt-üst olduktan sonra kaynarsular fışkırıp göl hâline geldi. Bu gün bu bölge, Lut Gölü adıyla anılmaktadır. Yahudi kaynaklarında ise bu belde (Sodom) ismiyle geçmektedir.

Lut aleyhisselam, kavminin helâkinden sonra, Şam bölgesine gidip, amcası İbrahim’in (aleyhisselam) yanında yedi sene kaldı. Sonra Hicaz’a gidip, seksen yaşında iken orada vefat etti. Kabrinin, İbrahim aleyhisselamın kabrinin de bulunduğu Filistin’deki Halîlürrahmân’da veya Mekke-i mükerremede Kâbe yanında Hatim denilen yerde olduğu rivâyet edilir.

Kur’ân-ı kerîm’de yirmi yedi âyette Lut aleyhisselamdan bahsedilmektedir.

Lut aleyhisselamın mucizelerinden bâzıları şöyledir:

1. Bulutsuz yağmur yağdırmıştır. Kavmini doğru yola dâvet ettiği vakit, mucize olarak bulutsuz yağmur yağdırmasını istediler. Duâsı kabul olunup, elleriyle göğe işâret etmesi vahyedildi. Göğe işâret edince yağmur yağmaya başladı.

2. Duâsı bereketiyle otsuz bir dağda ot bitmiştir. Kavmi Lut aleyhisselamın koyunlarını otsuz bir dağa toplayıp başka yere salmadılar. Hayvanlar açlıktan telef olmaya başlamıştı. Hazret-i Lut kuruyan dağda ot bitmesi için dua etti ve yemyeşil otlar bitti. Azgın kavmin koyunları o dağdan otlasa hemen ölürdü. Bu mucizesi ile kırk kişi îmân etmiştir.

3. Taşlar, çakıllar ve kum tâneleri, Lut aleyhisselam ile konuşmuşlardır. Kavminin isyânı üzerine taş parçaları dile gelip, “Kavminin îmân etmeyeceği sizce muhakkak ise cenâb-ı Hakk’a dua et, onları yakmak için bizi ateş eylesin.” dediler.

4. Kavmi, ona eziyet vermek için üzerine ufak taşlar atardı. Allahü teâlânın koruması ile hiçbiri ona dokunmazdı.

5. Üzerine yattığı taşlar döşek gibi yumuşak olmuştur. Kavmi, kendisini öldürmek için karar verince ilâhî emre uyarak onlardan uzaklaşıp bir dağa gitti. Çok yorulduğundan bir yerde uyuyup kalmıştı. Peşinden gelen yedi kişi, onu gördüklerinde sırt üstü yatmış, altında bulunan taşlar döşek gibi yumuşayıp çukurlaşmıştı. Onu tâkip eden yedi kişi bu hâli görünce îmân etmiştir.

6. Lut aleyhisselam çok uzak yerlerde olan şeyleri görüp haber verirdi. Çocuğu kaybolan biri gelip, nerede olduğunu sorunca dua etti. Allahü teâlâ da ona bildirdi. O da, çocuğun olduğu yeri söyledi. Bunun üzerine çocuğunu soran kimse îmân etti.

Ahmed bin Hanbel ve İbn-i Mâce’nin bildirdikleri hadîs-i şerîflerde, Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Lut kavmi hakkında buyurdu ki:
On şey vardır ki Lut kavmi onları yapmış ve o yüzden helâk edilmiştir. Ümmetim ise onlara bir de kendisi katar. Bunlar; livâta (erkek erkeğe münâsebet), fındık gibi taşları sapanla atmak, güvercinle (kumar) oynamak, def çalmak, (kadınlar için düğünlerde ruhsat vardır) içki içmek, (özürsüz) sakal kesmek, (emredilenden fazla) bıyık uzatmak, ıslık çalmak, el çırpmak, (erkekler için) ipek gömlek giymek bir tâne de ümmetim ilâve eder ki; o da kadın kadına münâsebette bulunmaktır. Lut kavminin işini (livâta) yapan mel’undur. Benden sonra ümmetim hakkında en korktuğum şey Lut kavminin yaptığını yapmalarıdır.

Peygamberlerle ilgili ayetler.

Kur'an-i Kerim :(Bakara Suresi,129)
"Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin. "
(İbrahim Suresi, 39)
"Hamd, Allah’a aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail’i ve İshak’ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim, gerçekten duayı işitendir.



Bu yazı, hz lut hayatı kısa, hz lut aleyhisselam, hz lut kimdir, lut kavmi, hz lut sodom gomora, hz lut mucizeleri, hz lut duası, lut peygamber, hz lut ayetler, kuranda lut kavmi, peygamber ayetler, ile ilgilidir.

İMAM RABBANİ HAZRETLERİNİN HAYATI VE SÖZLERİ

/ No Comments
imam rabbani, imam rabbani hazretleri hayatı kısa, imam rabbani kimdir, imam rabbani mektubat, imam rabbani sözleri, imam rabbani kitapları, imam rabbani silsilesi,


İMÂM-I RABBÂNÎ HAZRETLERİ KİMDİR?  

Ehl-i sünnet âlimlerinden biri olan İmâm-ı Rabbânî Ahmed Farûkî Sirhindî -rahmetullâhi aleyh- Hindistan’da yaşamış İslâm âlimi ve tasavvuf önderi.

İmâm-ı Rabbânî -rahmetullâhi aleyh- hicrî 971 senesinin Şevvâl ayında Hindistan’ın Sirhind kasabasında dünyaya geldi. Nesebi Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’a dayandığı için “Fârûkî” nisbesiyle anılır.

Babası Abdülehad Efendi, Çiştiyye ve Kâdiriyye tarîkatlerinden icâzetli, zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş, ilim ve irfan ehli, yüksek fazîlet sahibi bir şeyh efendi idi.

Ahmed Sirhindî -rahmetullâhi aleyh- ilk tâlimine Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek başladı. Kısa zamanda hâfız oldu. İlimlerin çoğunu muhterem babasından ve bir kısmını da devrin büyük âlimlerinden aldı. Muhtelif âlimlerden aklî ve naklî ilimler aldı. Bilhassa tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerine çok ehemmiyet verdi.

On yedi yaşına geldiğinde, zâhirî ilimlerde büyük mesafeler katederek babasının yanına döndü ve ders vermeye başladı. Bu arada Kadî Behlül Bedahşânî’den tefsir ve hadis okutma icâzeti aldı.

18 veya 20 yaşlarındayken, feylesoflara hayranlık besleyen ve onları neredeyse peygamberlerden üstün görmek isteyen sarayın gâfil ulemâsına karşı İsbâtü’n-Nübüvve isimli eserini kaleme aldı. Peygamberliğin ehemmiyetini ve lüzumunu, aklî ve naklî delillerle ispat etti. Bu arada başka eserler de te’lif etti.

Bir müddet sonra babasına intisâb ederek sohbetlerinin müdâvimi oldu. Bütün himmetini tasavvufî terbiye üzerine teksîf etti. Muhterem babasına hizmette kusur etmemek için hep yanında kaldı, başka bir yere gitmedi. Babası Abdülehad Efendi, hicrî 1007 (m. 1599) senesinde vefât etti. Vefâtından kısa bir müddet önce, oğlu İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Hazretleri’ne hilâfet verdi.

İmâm-ı Rabbânî -rahmetullâhi aleyh- babasının vefâtından sonra, hacca gitmek için Sirhind’den yola çıktı. 37 yaşında idi. Delhi’ye geldiğinde, bir dostunun tavsiyesi ile Muhammed Bâkı Billâh Hazretleri’ni ziyaret etti. Bir müddet sohbetinde bulunduktan sonra ona intisâb etti. Kendisine irşâd icâzeti (hilâfet) verildi. İki ay kadar üstâdının yanında kalıp tekrar memleketine döndü ve Nakşibendiyye usûlü üzere halkı irşâda başladı.

Bâkı Billâh Hazretleri’nin vefâtından sonra irşâda Sirhind’de devam eden İmâm-ı Rabbânî -rahmetullâhi aleyh-, uzaklardaki müridlerine ve devlet adamlarına İslâmî kâidelere ve Ehl-i Sünnet mezhebine bağlılık gibi konularda mektuplar yazdı. İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, her sene üstâdının vefât ettiği ay olan Cemâziyelâhir’de gider, onun mübârek kabrini ziyaret eder ve tekrar Sirhind’e dönerdi.

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, Babür Şahı Cihangir’e de dînî hususlarda danışmanlık yaptı. Şeyhe bağlanan Cihangir, sohbetlerin bereketiyle sonraları câmi inşâ ettirip sığır kurban edecek kadar İslâm’a bağlandı.

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, küçük-büyük her hareketinde, mutlakâ Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in sünnetine uyar ve herkese de böyle yapmalarını tavsiye ederdi.

İBADET HAYATI

İmâm-ı Rabbânî -rahmetullâhi aleyh- Namazda bütün sünnetlere, menduplara ve âdâba riâyet eder, abdest aldıktan sonra ve mescide girince ikişer rekât namaz kılmaya îtinâ gösterirdi.

Kur’ân-ı Kerîm okurken onu dinleyenler, Kur’ân’ın sır ve hikmetleriyle duygu derinliğine ulaşırlardı. Namazda ve namaz dışında korku âyetlerini veya hayret ve şaşkınlık bildiren âyetleri okurken, o tarz ve üslûba göre okur, sesinde ve mübârek sîmâsında sanki âyetlerin mânâsı zâhir olurdu. Yolculuk esnâsında dahî bineğinin üzerinde, bir yastığın üstüne koyarak devamlı Kur’ân-ı Kerîm tilâvet ederdi.

Ramazân-ı Şerîf’e de çok îtinâ gösterir, bu mübârek ayda en az üç hatim indirirdi. Hadislerde bildirildiği gibi iftar yapmakta acele eder, sahur yemeğini geciktirirdi. Ramazan’ın son 10 gününde îtikâfa girerdi.

Zekât üzerinde hassâsiyetle dururdu. Herhangi bir yerden bir hediye geldiğinde, üzerinden bir sene geçmesini beklemez, karşılıksız gelen bu tür malların derhâl hesâbını yaparak zekâtını verirdi. Zekât verirken de ilk olarak ıslah ve irşad faaliyetlerinde bulunanları, dul kadınları ve muhtaç durumdaki yakınlarını tercih ederdi.

Hastaları ve kabirleri ziyaret eder, oralarda sünnet olan duâları okurdu. Davetlere icâbet eder, ancak günah işlenen meclislere iştirâk etmezdi. İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, hamd ve istiğfârı dilinden düşürmezdi.

İmâm-ı Rabbânî -rahmetullâhi aleyh- son derece mütevâzı idi. Mektup ve eserlerindeki üslûbu, onun yüksek tevâzuunu açıkça ortaya koymaktadır. O, kendisinden hep “fakir” veya “derviş” diye bahsederdi.

VEFÂTI

İmâm-ı Rabbânî -rahmetullâhi aleyh- vefâtından birkaç ay önce nefes darlığı çekmeye başladı. Beş vakit namaz ve Cuma hâricinde evinden dışarıya çıkmadı. Bütün vakitlerini zikir, istiğfar ve zâhirî-bâtınî meşgûliyetlerle geçiriyordu.

Son günlerinde Allah Teâlâ’nın sonsuz ikramlarını ve hesâba gelmez nîmetlerini anlatıp durdu. Bütün kıyafetlerini muhtaçlara dağıttı. Tâkatinin tükendiği o günlerde bile cemaatsiz namaz kılmadı. Dâimâ duâ ve zikirle meşgul oldu, murâkabeye hiç ara vermedi. Şerîat ve tarîkatin emir ve prensiplerinden bir an bile gâfil kalmadı. Son gecesine kadar teheccüde devam etti. Abdestli olarak vefât edebilmek için dâimâ abdestli duruyordu.

İmâm-ı Rabbânî -rahmetullâhi aleyh-, 28 Safer 1034 (10 Aralık 1624) tarihinde 63 yaşında fânî hayata vedâ etti.

İMAMI RABBANİ'NİN HİKMETLİ SÖZLERİ

İhsan sahibinin kapısı çalınınca açılır.
*
Razzak olan Hak teâlâ, rızıklara kefil olmuş, kullarını bu sıkıntıdan kurtarmıştır.
*
Seadet, ömrü uzun ve ibadeti çok olanındır.
*
Seadet-i ebediyyeye kavuşmak, peygamberlere uymağa bağlıdır.
*
Sohbeti ganimet bilmelidir. Sohbetin üstünlüğü, bütün üstünlüklerin ve kemallerin üstüdür.
*
Sünnet ile bid'at birbirinin zıddıdır. Birini yapınca öteki yok olur.
*
Zahid, dünyaya gönül bağlamadığı için, insanların en akıllısıdır.
*
Zekat niyeti ile bir kuruş vermek, dağlar kadar altını sadaka olarak vermekten kat kat daha sevapdır.
*
Salih ameller İslamın beş şartıdır. Salih amelleri yapmadan kalb selamette olmaz.
*
Edebi gözetmek, zikirden üstündür. Edebi gözetmeyen Hakk'a kavuşamaz.
*
Ehlin gönlü için (ailenin gönlünü almak için) günah işlemek ahmaklıktır.
*
Farzı bırakıp, nafile ibadetleri yapmak boşuna vakit geçirmektir.
*
Gına sahiplerinin yani zenginlerin, alçak gönüllü olması güzeldir. Fakirlerin ise onurlu olması lazımdır.
*
İnsana lazım olan önce Ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak, daha sonra tasavvuf yolunda ilerlemektir.
*
Kalbin tasviyesi (temizlenmesi); İslamiyete uymakla, sünnetlere yapışmakla, bid'atlerden kaçmakla ve nefse tatlı gelen şeylerden sakınmakla olur. Zikir ve rehberi, doğru yolu gösteren âlimi sevmek bunu kolaylaştırır.
*
Kalbin birçok şeyleri sevmesinin sebebi, hep o bir şey içindir. O da nefsdir.
*
Kâfirlere kıymet vermek, müslümanlığı aşağılamak olur.
*
Kelime-i tevhid; putlara ibadeti bırakıp, Hak teâlâya ibadet etmek demektir.
*
Küfür, nefs-i emmarenin isteklerinden hasıl olur.
*
Malı zarardan korumanın ilacı, zekat vermektir.
*
Mübahları gelişi güzel kullanan, şüpheli şeyleri yapmağa başlar. Şüphelileri yapmak da harama yol açar.
*
Büyükleri sevmek, saadetin sermayesidir. Muhabbete müdahane, gevşeklik sığmaz.
*
Nefs bir kötülük deposudur. Kendini iyi sanarak Cehl-i mürekkeb olmuştur.
*
Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet yapmaktan daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.
*
Cennet ile Cehennem'den başka ebedi bir yer yoktur. Cennet'e girmek için iman ve dinin emirlerine uymak lazımdır.
*
Dünyayı maksad edinmemeli. Dünya, nefsin arzularına yardımcıdır. Dünya ve ahiret bir arada olmaz. Dünyaya düşkün olmak, günahların başıdır. Dünyaya düşkün olanlar ahirette zarar görür. Dünyaya düşkün olmamanın ilacı, İslamiyete uymaktır.
*
Bu zamanda dünyayı terk etmek çok zordur. Dünyayı terk lazımdır. Hakikaten terk edemeyen, hükmen terk etmelidir ki, ahirette kurtulabilsin. Hükmen terk etmek de büyük nimettir. Bu da, yemekte, içmekte, giyinmekte, meskende, dinin hududundan dışarıya taşmamakla olur.
*
Dünyayı terk etmek iki türlüdür; birincisi, mübahların, zaruret mikdarından fazlasını terktir. Bu çok iyidir. İkincisi, haramları ve şüphelileri terkedip yalnız mübahları kullanmaktır. Bu zamanda bu da iyidir.
*
Tesbih okumak (sübhanallah demek), tövbenin anahtarı ve hatta özüdür.
*
Vakit çok kıymetlidir. Kıymetli şeyler için kullanmak lazımdır. İşlerin en kıymetlisi sahibine hizmet etmektir. Yani Allahü teâlâya ibadet ve taat etmektir.
*
Gençlik zamanında dinin emirlerine uymak, dünya ve ahiret nimetlerinin en üstünüdür.
*
Annenin yavrusuna faydası olmadığı (annenin yavrusundan kaçacağı) kıyamet günü için, hazırlık yapmayana yazıklar olsun!
*
Ayet-i kerimede mealen; "Vallahu basirun= Allah onların ne yaptıklarını görmektedir" buyruldu. Allahü teâlâ her şeyi gördüğü halde, (insanlar) çirkin işleri yaparlar. Aşağı bir kimsenin bile bu işleri gördüğünü bilseler, vaz geçerler yapmazlar. Bunlar ya Hak teâlânın görmesine inanmıyorlar, yahud onun görmesine kıymet vermiyorlar. İmanı olana her ikisi de yakışmaz.
*
Velilerin hiçbiri, peygamber mertebesine varamaz.
*
Velilerin hiçbiri, Sahabi [eshab-ı kiramın] mertebesine çıkamaz.
*
İhlas ile yapılan küçük bir iş, senelerce yapılan ibadetler gibi kazanç (sevap) hasıl eder.
*
Her ibadeti seve seve yapmalı. Kul hakkına dokunmamağa, hakkı olanlara hakkını ödemeğe titizlikle çalışmalıdır.
*
Dünyanın vefasızlıkta eşi yoktur, dünyayı isteyenler de alçaklıkta ve bahillikte (cimrilikte) meşhurdur. Aziz ömrünü, bu vefasızın ve değersizin peşinde harcayanlara yazıklar ve korkular olsun.
*
Gençlik çağının kıymetini biliniz! Bu kıymetli günlerinizde, İslamiyet bilgilerini öğreniniz ve bu bilgilere uygun yaşayınız! Kıymetli ömrünüzü faydasız, boş şeyler arkasında, oyun ve eğlence ile geçirmemek için uyanık olunuz.
*
İnsanlar riyazet deyince, açlık çekmeği ve oruç tutmağı anladılar. Halbuki, dinimizin emrettiği kadar yemek için dikkat etmek, binlerce sene nafile oruç tutmaktan daha faydalıdır.
*
Bir kimsenin önüne lezzetli, tatlı yemekler konsa, iştihası olduğu halde ve hepsini yemek istediği halde, dinimizin emrettiği kadar yiyip, fazlasını bırakması, şiddetli bir riyazettir ve diğer riyazetlerden çok üstündür.
*
Bir farzı vaktinde yapmak, bin sene nafile ibadet yapmaktan daha çok faydalıdır.
*
Ölmek, felaket değildir. Öldükten sonra, başına gelecekleri bilmemek felakettir.
*
Sonsuz kurtuluşa kavuşmak için, üç şey muhakkak lazımdır: İlim, amel, ihlas.
*
Ölülere dua ve istigfar etmekle ve onlar için sadaka vermekle, imdatlarına yetişmek lazımdır.
*
Dünyayı ele geçirmek için ahireti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü teâlâyı bırakmak ahmaklıktır.
*
Nefse kolay ve tatlı gelen şeyi saadet zan etmemeli, nefse güç ve acı gelenleri de şekavet ve felaket sanmamalıdır.
*
Birkaç günlük zamanı büyük nimet bilerek, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmağa çalışmalıdır.
*
İbadetlerin hepsini kendinde toplayan ve insanı Allahü teâlâya en çok yaklaştıran şey namazdır.
*
Cahillerin, büyüklere dil uzatmalarına sebeb olmayınız! Her işinizin İslamiyete uygun olması için, Allahü teâlâya yalvarınız.
*
Geçici lezzetlere, çabuk biten, tükenen dünyalıklara aldanmamalıdır.
*
Gönül dalgınlığının ilacı; gönlünü Allahü teâlâya vermiş olanların sohbetidir.
*
Dünya hayatı pek kısadır. Bunu en lüzumlu şeyde kullanmak gerekir. Bu en lüzumlu şey de, kalbini toparlamış olanların yanında bulunmaktır. Hiçbir şey sohbet gibi faydalı olmaz.



Bu yazı, imam rabbani, imam rabbani hazretleri hayatı kısa, imam rabbani kimdir, imam rabbani mektubat, imam rabbani sözleri, imam rabbani kitapları, imam rabbani silsilesi, ile ilgilidir.



MAREŞAL TİTO'NUN HAYATI VE SON SÖZLERİ

/ No Comments
tito, tito kimdir, mareşal tito, tito hayatı kısa, marksist liderler tito, kominist liderler, titonun son sözleri, tito sözleri,  josip broz tito, yugoslavya devlet başkanı tito, devlet adamları sözleri tito,

TİTO KİMDİR?

Josip Broz Tito;Yugoslavyalı devlet adamıdır (Hırvatistan/Kumroveç 1892 -Slovenya/Ljublijana 1980).

Çok nüfuslu yoksul bir köylü ailesinin çocuğu olarak doğdu. Gençlik yıllarında metal işçiliği yaptı. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Avusturya-Macaristan Ordusu’ na asker olarak alındı. 1915 Ocağı’nda Karpat ve Bukovina cephelerine gönderildi; ağır yaralanarak Ruslara tutsak düştü; Urallar’da çalışma kampına gönderildi. 1917 Ekim Devrimi’nde Kızıl Muhafızlar’a katıldı ve İç Savaş sırasında Beyaz Ruslara karşı savaştı. 1920’de Zagreb’e dönerek bir atölyede çalışmaya başladı; Komünist Partisi’ne katıldı. 1924’te yeniden KP ile ilişki kurarak Krizevci Bölge Koitesi’ne girdi; Kraljecica Tersanesi’nde grevlere önderlik etti. 1927’de, Hırvat Maden İşçileri Sedikası’nın bölge sekreterliğini üstlendi; Zagreb’te bir süre hapsedildi. 1928’de, KP’nin Zagreb komitesi sekreterliğine seçildi. Ancak 1928 Haziranınında parlamentoda Hırvat Köylü Partisi’nin önderlerine düzenlenen suikasttan sonra yeniden tutuklandı. 1934’te hapisten çıktıktan sonra Kral Aleksandr Karayorgiyeviç’in diktatörlük rejimine karşı Zagreb’e giderek gizli çalışmalar yapmaya başladı. Bundan sonra kullanacağı birçok takma addan biri olan “Tito”, zamanla gerçek adıyla özdeşleşti. YKP Merkez Komitesi ile görüşmelerde bulunmak üzere gittiği Viyana’da, Politbüro üyeliğine seçildi (Ağustos 1934). 1935’te III. Enternasyonal’in Balkan Seksiyonu’nda çalışmak üzere Moskova’ya gönderildi. Ertesi yıl Politbüro’nun örgütlenme sekreterliğine getirildi. 1937’de Komintern tarafından YKP Politbüro genel sekreterliğine atandı ve yürüttüğü başarılı örgütleme çalışmalarıyla partinin üye sayısının artmasını sağladı. 1940′ ta YKP Merkez Komitesi Genel Sekreterliği’ne getirildi. 1941’de Naziler’in SSCB’ye saldırmasından sonra, Belgrad’da kurulan Genel Komutanlığın başına getirildi. Ayaklanmanın hızla yayılması üzerine Sırbistan ve Karadağ işgalden kurtarıldı. Sırplara karşı kıyım uygulayan Nazi işbirlikçisi Hırvat Ustaşalara karşı direniş hareketini yürüten Çetnik adlı çetelerin, kurtarılmış bölgelerin büyük çoğunluğunda egemen olmaları üzerine, Genel Komutanlık’ı Batı Sırbistan’daki Uzici Bölgesi’ne taşıyarak burada “Partizan” örgütünü kurdu. Kasım 1941’de Naziler’in ilk kuşatma girişimlerini kıran Partizanlar, kurtarılmış bölgelerin büyük bölümünde denetimi ele geçirdiler. Bu bölgelerin yönetimini üstlenecek merkezi bir yönetim organı oluşturmak üzere, Tito’nun girişimleriyle, Yugoslav Halkının Kurtuluşu İçin Anti-Faşist Konsey (AVNOJ) oluşturuldu (Kasım 1942). Müttefiklerin de esteğiyle, ülkenin büyük bölümü Nazi işgalinden kurtarıldı. 1943’te AVNOJ’un ikinci toplantısında, başkanlığında geçici bir hükümet kurulması kararlaştırıldı ve Halk Kurtuluş Ordusu’nun (HKO) komutanı sıfatıyla maraşellik rütbesi verildi. Ekim 1944’te, Belgrad’ın başına getirildi (Mart 1945), 29 Kasım 1945’te Slovenya, Karadağ, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Sırbistan ve Makedonya cumhuriyetlerinden oluşan Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla yeni hükümetin başbakan ve savunma bakanlığını üstlendi. Ocak 1946’da anayasanın yürürlüğe girmesinden sonra Yugoslavya’da merkeziyetçi bir yönetim yapısı oluşturuldu. Özellikle köylülere kolektif çiftliklerden ayrılma hakkının tanınması, SSCB’nin tepkisini çekti. 1950′ de özyönetime geçildi. 1953’te yeni anayasanın kabulüyle devlet başkanlığına seçildi. Kruşçev döneminde, iki ülke arasında belirgin bir yumuşama gözlendi. Bağımsızlıklarına yeni kavuşmuş ülkelerin sosyalist ve kapitalist bloklar dışında kalabileceklerini savunarak, çok sayıda ülkeye yaptığı geziler sonunda Nasır ve Nehru ile birlikte Eylül 1961’de Belgrad’ta 25 ülkenin katılımıyla bir Bağlantısız Ülkeler Zirve Konferansı’nı toplamayı başardı. 1965’te uygulamaya koyduğu ekonomik reformlarla pazar ekonomisine geçilmesini sağladı. 1967’de yabancı sermayeye, yerli işletmelerle büyük oranda ortak olabilme hakkı tanınmasının ardından Yugoslavya Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ticaret anlaşması imzalayan ilk sosyalist ülke oldu. 1968’de Varşova Paktı’na bağlı ülkelerce Çekoslovakya’ya düzenlenen askeri müdahaleyi şiddetle eleştirdi. 1970’ten sonra yerini alacak bir kolektif önderlik sistemi oluşturdu. 1974’te yeni anayasanın kabul edilmesinden sonra Yugoslavya Komünist Partisi tarafından yaşam boyu örgüt başkanlığına ve Federal Meclis tarafından yaşam boyu devlet başkanlığına getirilen Tito, aynı zamanda halkının sevgisini ve bağlılığını yaşam boyu koruyabilen sayılı önderlerden biri oldu.

Tito'nun itirafı!(Ölüm döşeğindeyken)

Ömrünün elli yılını komünist düşüncenin peşinde geçirdikten sonra Müslüman olan Salih Gökkaya anlatıyor. Kendisi Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı?nın Başkanı sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Tito?nun konuğu olarak Belgrad?a gidiyor. Ömrünün sonuna yaklaşmış olan Tito kendilerine hitaben şunları söylüyor:

'Ben ölüyorum artık...?
Yoldaş! Ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece korkunç bir şey olduğunu size anlatamam. Anlatsam bile sıhhatli ve genç olan sizler bu yaşta bunu anlayamazsınız. Düşünün, ölmek, yok olmak... Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş... İşte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızdan, sevdiklerimizden, unvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek... Ne korkunç bir şey anlıyor musunuz?
Yoldaşlarım! Sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum. Ben öldükten sonra toprak olacaksam, diriliş, ceza ve mükâfat yoksa benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana! Yoldaşlarımın kalplerine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım yahut alkışlanacakmışım, neye yarar?
Ben mahvolduktan sonra beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor.
İtiraf etmek zorundayım:
Ben Allah?a, Peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare değil. Düşünün şu kâinatın bir yaratıcısı, şu muhteşem sistemin bir kanun koyucusu olmalıdır... Bence ölüm de son olmamalıdır...

Marks halt etmiş!..

Mazlumca gidenlerle zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır. Haklarını almadan cezalarını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş olamaz. Ben bunu vicdanen hissediyorum. Öyle ki, milyonlarca suçsuz insana yaptığımız eza ve zulümler şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette... Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı... Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı... Marks bu mevzuda halt işlemiş. Uyuşturmuş beynimizi. Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz. Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor. Ben bu inançtayım yoldaşlarım, sizler ne derseniz deyin.?
Bu sözlere ekleyecek daha başka ne olabilir ki. Maraşal Tito Bu sözleri söyledikten sonra komaya girer ve bir süre sonra hayata gözlerini kapar.
Geçtiğimiz günlerde bir Amerikalı bilim adamının 50 yıl boyunca kar kristalleri üzerindeki çalışmalarından fotoğraflar yayınlamıştık. Kar tanelerinin güzellikleri bir çok insanı etkilemişti. Ve gözlerimize inanamamıştık.
Yapılan araştırmada hiçbir kar tanesi bir diğerine benzemiyordu. Ve benzemediği gibi de hiçbir kar tanesi yere inerken, veya indirilirken birbirine değmiyordu.
Bir kar tanesinin hesabını ile yapan yaradan insanoğlunu kendi başına bırakması düşünülebilirmi acaba.
75 yıl boyunca Ateizm derslerinin verildiği Sovyetler Birliği yıkıldı ve şimdi o dönemi özellikle o coğrafyada yaşayanlar lanetle anıyor. Keşke Maraşal Tito gibi insanoğlu her şey geç olmadan kainatta insanoğlunun tek başına olmadığını anlayabilse.


Bu yazı, tito, tito kimdir, mareşal tito, tito hayatı kısa, marksist liderler tito, kominist liderler, titonun son sözleri, tito sözleri,  josip broz tito, yugoslavya devlet başkanı tito, devlet adamları sözleri tito, ile ilgilidir.

HZ. YUNUS'UN HAYATI VE DUASI

26 Eylül 2017 Salı / No Comments
hz yunus, yunus aleyhisselam, yunus peygamber, yunus aleyhisselamın hayatı, hz yunus kimdir, yunus aleyhisselamın duası, hz yunusun duası, sıkıntı ve beladan kurtulma duası,

HZ. YUNUS KİMDİR?

BALIĞIN KARNINDAKİ PEYGAMBER


Hazret-i Yunus, Allah tarafından Ninova halkına peygamber olarak gönderilmişti. Hazret-i Yunus, halkını bir olan Allah’a iman etmeye ve sadece ona ibadet etmeye çağırıyordu. Ancak halkı, Hazret-i Yunus’a inanmadı ve inkarcılıklarına devam ettiler.

Günler, aylar ve yıllar geçti ve halkından Hazret-i Yunus’a hiç kimse iman etmedi…

Bir gün Hazret-i Yunus, halkına kızarak onlardan uzaklaşmaya, başka bir ülkeye göç etmeye karar verdi. Belki orada Allah’a iman edecek ve ona ibâdet edecek bir halk bulabilirdi…

Hazret-i Yunus, Allah’tan izin almadan halkını bilgisizlik, inançsızlık ve sapıklığın karanlığında bırakarak ülkesinden işte böyle çıktı…

Hazret-i Yunus, kentin limanında uzak bir ülkeye giden bir gemi buldu. Ona yaklaştı ve geminin sahibinden gemiye kendisini de almalarını istedi. İstenilen ücreti ödedi. Geminin hangi ülkeye gideceği Yunus’u ilgilendirmiyordu. Onu ilgilendiren tek şey, Allah’ı inkâr eden bu ülkeden bir an önce uzaklaşmaktı.

Böylece gemi Hazret-i Yunus da içindeyken yolcularıyla denize açıldı. Deniz çok sakindi. Gemi kuğu gibi yüzüp gidiyordu. Fakat Yunus’un içindeki fırtına dinmemişti. Zihnine bir soru takıldı:

– “Acaba Nİnova’yı terk etmekle doğru mu yapmıştı ? Sonuna kadar orada kalması gerekmez miydi? Ninova’dan ayrılacağı zaman Allah’tan izin almalı değil miydi?” İşte o sırada garip bir şey oldu.

Gemi denizin ortasında kala kaldı. Hiç bir ârızası yoktu. Saatlerce uğraştıkları hâlde gemi yerinden kımıldamadı.

O zaman yolculardan biri:

– İçimizde bir suçlu, bir günahkâr var. Bu yüzden gemi hareket etmiyor, dedi.

Bir başkası:

– Belki de bu günahkâr, efendisinden kaçan bir köledir, diye söylendi.

Bu sözü duyan Yunus, büyük bir korkuya kapıldı. “O köle benim” diye düşündü. “Ben Efendimden, Rabbimden kaçıyorum. Onun iznini almadan gidiyorum” diye çırpındı.

– Suçlu ortaya çıksın! dediler.

Fakat kimse ortaya çıkmadı.

– Öyleyse kur’a atalım, dedi bir başkası. Bu teklifi benimsediler. Buna göre, kur’a kime çıkarsa, o suçlu sayılacak, denize atılacaktı.

Büyük bir heyecan sardı gemiyi. Herkes:

– “Ya kur’a bana çıkarsa!” diye düşünüyordu. Eski günahlar birer birer hatıra geliyordu. Derken kur’a başladı ve umulmadık bir şekilde bitti. Kur’a Yunus’a isabet etmişti.

Gemidekiler:

– Bu işte bir yanlışlık var. Bu ihtiyar suçlu olamaz, yeniden kur’a çekelim, suçlu  kim imiş görelim, dediler. Bir daha kur’a çektiler. Kur’a yine Yunus’a isabet etti. Bu sonucu bir türlü kabul edemediler. Üçüncü kurayı çektiler. Yine Yunus’a çıktığını hayretle gördüler. Bu sırada hava kararmış, deniz bozmuştu. Bir fırtına çıkmak üzereydi. Böyle korkunç bir havada Yunus’u denize atmak istemediler.

– Atın! dedi Yunus. Beni denize atın ki, cezamı çekeyim.

Rabbim izin vermeden görevimi terk ettim. Ben bir suçluyum. Benden kurtulun ki, kurtulasınız, dedi.

Yunus peygamberi kollarından tuttular, fırlatıp denize attılar. Hava zifiri karanlıktı. Denizin suları buz gibi soğuktu. Geminin etrafında dolaşan kocaman bir balık, Yunus’u bir nefeste yuttu. Sonra derin sulara dalıp yuvasının yolunu tuttu. İşte o sırada Allah Teâlâ, Yunus’un tövbesini kabul etti.

– Yunus’a zarar verme! diye balığa emretti. Karanlık denizlerin dibinde karanlık bir odadaydı Yunus.

Rabbine karşı çok mahcuptu. Durmadan O’na yalvarıyor, dua ediyor, O’ndan kendini bağışlamasını diliyordu.

Allah Teâla Yunus’u bağışladı; çünkü Yunus peygamber hatasını anlamış ve yaptığına pişman olmuştu.

O zaman balığa:

– Yunus’u sahile bırak! diye emretti. Yunus sahile çıktığı zaman yeni doğmuş bir çocuk gibi güçsüzdü. Yürüyecek dermanı yoktu. Hava da sıcak mı sıcaktı.

Bir kulunu korumak isteyince  Allah neler yapmazdı…

Kocaman yaprakları olan bir bitki, dal kol atıp büyümeye başladı. Bu bildiğimiz kabaktı. İri yapraklarıyla kabak, Yunus’u sıcaktan ve sineklerden korudu.

Hava serinlemeye başlayınca, memeleri süt dolu bir keçi geliyor, Yunus’u emzirdikten sonra gidiyordu.

Günler geçtikçe Yunus güçleniyor, sağlığına kavuşuyordu.

Kendini iyi hissettiği bir gün yola çıkmaya karar verdi. Ninova’ya doğru günlerce yürüdü. Şehre yaklaştığı sırada bir hemşerisi onu tanıdı. Hemen ayaklarına kapandı:

–           Aylardır seni arıyoruz. Nerelerdeydin, ey sevgili peygamberimiz? diye Yunus’a sarıldı. Sonra da var gücüyle koşarak, Ninovalılara Yunus’un geldiğini haber verdi..

Başta kral olmak üzere bütün Ninova halkı yollara düştü.

Yunus peygamberin ellerine sarıldılar:

– Biz senin kıymetini bilememiştik. Seni çok üzmüştük. Bizi bağışla, dediler.

Yunus, sevinç gözyaşları dökerek onlara baktı:

– Yüce Rabbim bizlere yeniden hayat verdi. Doğru yolu gösterdi. O yolda yürüyelim. Rızasına erelim, dedi

KURAN'I KERİMDE Hz. YÛNUS (a.s)

Soyu, Bünyamin vasıtasıyla Ya’kûb (a.s)’a ve onun vasıtasıyla de İbrâhim (a.s)’a dayanmaktadır. Bazı alimlerin naklettiğine göre, İsa (a.s) annesinin adıyla İsa b. Meryem diye anıldığı gibi, Yûnus (a.s) da annesinin adıyla Yûnus b. Matta diye anılmaktadır. (İbn Sa’d, Tabakatü’l-Kübra, Beyrut 1957, I, 55). Buhârî’nin verdiği bilgiye göre ise, bu görüş yanlıştır. Aslında Matta, Yûnus (a.s)’ın annesinin değil, babasının adıdır. Yani Yûnus (a.s), Yûnûs b. Matta diye anılınca, babasının adıyla anılmış olur (ez-Zebîdî, Sahihi Buhârî Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhî, trc: Kamil Miras, Ankara, 1971, IX, 152).

Yûnus (a.s)’ın Ya’kub (a.s)’ın torunlarından olduğu, Kur’ân’da şöyle haber veriliştir:

“Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim’e, İsmail’e, İshâk’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyûb’a, Yûnus’a, Harûn’a, Süleyman’a da vahyetmiş ve Davud’a da Zebûr’u vermiştik” (en-Nisâ, 4/163).

Bu âyette ifâde edildiği gibi İsâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman (a.s)’da Yunus (a.s) ile aynı soydan, Yakub (a.s)’ın torunlarındandırlar.

Yûnus (a.s)’ın nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber olarak gönderildiği, Kur’ân’da şöyle geçmektedir:

“Ve onu yüz bin insana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik” (es-Saffat, 37/147).

O’nun peygamber olarak gönderildiği bu yerin Ninova şehri olduğu nakledilmiştir. Ninova şehri, Dicle nehrinin kıyısında, şimdiki Musul’un yerinde bulunmaktaydı. Bu beldenin insanları küfrün içinde bulunuyorlardı ve putlara tapmakta idiler. Yûnus (a.s) onları küfürden ve putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayı tevbe etmelerini, Yüce Allah’ın varlığına ve birbirine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti (ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, II, 42).

Yûnus (a.s)’ın adı, Kur’ân’ın çeşitli yerlerinde geçmekle berâber, Kur’ân’daki sûrelerden birine isim olarak verilmiştir. Kur’an’ın onuncu sûresinin adı, Yûnus sûresidir.

Yûnus (a.s) milletini otuz üç yıl Allah’a imân etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti, tebliğde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece iki kişi ona imân etti (İbn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152).

Milletinin bu şekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus (a.s)’ın zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kızgınlığını ve bunun neticesinde milletini terketmeye kalkışmasını şöyle haber vermiştir:

“Zünnûn (Yûnus)’a gelince, o, öf keli bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihâyet karanlıklar içinde; “Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!” diye niyaz etti.” (el-Enbiyâ, 21/87).

Bu âyette Yûnus (a.s)’dan Zünnûn diye bahsedilmiştir. Zünnûn, balık sahibi demektir. Kur’ân’ın başka bir yerinde de, Yûnus (a.s) bu lakabla anılmıştır:

“Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani, o dertli dertli Rabbine niyaz etmişti” (el-Kalem, 68/48).

Hem bu âyette hem de yukarıdaki âyette Yûnus (a.s)’ın sabretmemesine, Allah’ın emri olmadan milletini terketmeye kalkışmasına işâret edilmiştir. Onun bu hali üzerine, Yüce Allah şöyle buyurmuştu:

“O halde, peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret” (el-Ahkâf, 46/35).

Allah’ın müsaadesi olmadan Yûnus (a.s)’ın ayrılmaya kalkışması, iyi netice vermemişti. Ninova’dan ayrılmak için bir gemiye binmişti. Geminin batmaya yüz tutması üzerine, hafiflemesi için yolculardan birinin suya atılması gerekti. Kimin suya atılacağını tesbit için kur’a çekildi ve kur’a Yûnus (a.s)’a isâbet etti. Bu durum kur’ân’da şöyle haber verilmiştir:

“Gemide onlarla karşılıklı Kur’a çektiler de yenilenlerden oldu” (es-Saffat, 37/141).

İşin daha acısı, Yûnus (a.s) denize atıldıktan sonra bir balık onu yutmuştu. Yüce Allah Kur’ân’da onun bu durumunu şöyle haber vermiştir:

“Yûnus, (Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrıldığı için) kendisi kötülüklerken, onu bir balık yuttu” (es-Saffat, 37/142).

Burada Yûnus (a.s) hatasını anlamış ve nefsini kınamaya başlamıştı. Balığın karnındaki karanlıklarda:

“Senden başka ilâh yoktur. Sen eksikliklerden uzaksın, yücesin. Ben zalimlerden oldum!” (el-Enbiyâ, 21/87) diye dua etmeye ve Allah’a yalvarmaya başladı. Bu şekilde imân ve inançla Allah’a sığınması neticesinde, Yüce Allah onu affetmişti (el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûnu, Beyrut 1992, III, 465 vd). Yûnus (a.s)’ın duasının kabul edildiği ve Allah tarafından bağışlandığı, Kur’ân’da şöyle dile getirilmiştir:

“Biz de onun duasını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. İşte biz, insanları böyle kurtarırız” (el-Enbiyâ, 21/88).

“Eğer tesbih edenlerden olmasaydı, (insanların) yeniden diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı” (es-Saffat, 37/143, 144).

Gücü her şeye yeten Yüce Allah, balığın karnındaki Yûnus (a.s)’ı öldürmedi. Bir süre sonra balık onu ağzı ile sahile bırakmıştı. Onun kurtuluş ve daha sonraki hafi, Kur’ân’da şöyle haber verilmiştir:

“(Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti), biz de onu hasta bir halde ağaçsız, boş bir yere attık ve üzerine (gölge yapması için) kabak türünden bir ağaç bitirdik” (es-Saffat, 37/145, 146).

Yûnus (a.s)’ın Allah tarafından affedilmesi ve büyük bir tehlikeden kurtarılması, Kur’ân’ın başka bir yerinde dile getirilmiştir:

“Sen Rabb’inin hükmüne sabret, balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sıkıntıdan yutkunarak (Allah’a) seslenmişti. Eğer Rabb’inden ona bir nimet yetişmeseydi, yerilerek çıplak bir yere atılırdı. Fakat (böyle olmadı), Rabb’i onun duasını kabul etti de onu salihlerden kıldı” (el-Kalem, 68/8, 49, 50).

Yûnus (a.s)’ı bu sıkıntılardan kurtaran Yüce Allah, onun milletine de neticede hidâyeti nasib etti. Onlar da sonunda Allah’a imân edip tevhid’e sarıldılar. Onların tevbe edip hakka dönüşlerini ifâde eden âyetin meâli şöyledir:

“İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik” (es-Saffat, 37/148).

Yûnus (a.s)’ın milletinin bu şekilde tevbe etmeleri, küfürden dönüp Allah’a inanmaları, Allah tarafından övülmüş, methedilmiştir:

“Keşke (azabı gördükten sonra) inanıp da, inanması kendisine fayda veren bir memleket olsaydı! (Azabı gördükten sonra inanmak, hiç bir memlekete yarar sağlamamıştır). Yalnız Yûnus’un kavmi, (azab henüz inmeden önce) inanınca, dünya hayatında onlardan rezillik azabını kaldırmış ve onları bir süre daha yaşatmıştık” (Yûnus, 10/98).

Yûnus (a.s)’ın faziletli bir insan olduğu, Yüce Allah tarafından şöyle haber verilmiştir:

“İsmâil, el-Yesa’, Yunus ve Lut’a da (yol gösterdik). Hepsi iyilerden idiler” (el-En’âm, 6/86).

Hz. Muhammed (s.a.v) de onu şöyle övmüştür:

“Her kim ben Yûnus b. Mattâ’dan hayırlıyım derse, yalan söylemiştir” (Buhârî, Tefsiru süre 6, 4).

Yûnus (a.s) da, diğer peygamberler gibi, insanları küfrün şerrinden nehyetmiş ve Allah’a imân etmeye davet etmiştir. İnanan insanlar için, onun hayatından alınacak çeşitli ibretler vardır.

YUNUS ALEYHİSSELAMIN DUASI

Hz Yunus'un balığın karnında ettiği dua;

Okunuşu: ''Lâ ilâhe illâ ente sūbhâneke innî kūntū minazzâlimiyn''

Manası: ''Allâh'ım! Senden başka hiçbir ilâh (ibâdet edilecek mâbüd) yoktur. Seni bütün noksanlıklardan uzak tutar, tenzih ederim. Gerçekten ben,haksızlık edenlerden (zâlimlerden) oldum.''
demektir.

Hz Yunus Peygamberi balık yuttuğu zaman,balığın karnında, o karanlık ve sıkıntılar içinde Yunus (A.S.),bu duası ile Allah 'a yalvarmış ve o sıkıntıdan kurtulmuştur.



Bu yazı, hz yunus, yunus aleyhisselam, yunus peygamber, yunus aleyhisselamın hayatı, hz yunus kimdir, yunus aleyhisselamın duası, hz yunusun duası, sıkıntı ve beladan kurtulma duası, ile ilgilidir.

RIZIK DUASI

/ No Comments
nimetlere şükür duası, rızık artırma duası, hadislerle dualar, rızık için peygamberimizin duası, peygamberimizin rızık artırma duası, istiğfar duası, allaha sığınma duası



Ehl-i beytten ve meşhûr velîlerden İmâm-ı Câfer-i Sâdık (rahmetullahi aleyh) hazretlerinin evine, bir gün Süfyân-ı Sevrî hazretleri gitti.

Süfyân-ı Sevrî; “Bana bir hadîs-i şerîf nakletmedikçe buradan ayrıl­maya­cağım, ey İmâm! Senden nasihat alacak bir şey işitip gideyim.” dedi.

Câfer-i Sâdık;

“Çok sözün sana faydası yoktur. Ben atalarımdan ri­vâyetle Resûlullah´tan bildirilen şu üç şeyi sana anlatayım.” dedi.

RIZIK DUASI

Bir kimse, rızkı azaldığı zaman çok tövbe ve istigfâr etsin!

Zîrâ Allahü teâlâ Nuh sûresinde tövbe ve istigfâr edenlerin, günâhlarını bağışlaya­cağını ve rızıklarını arttıracağını vâd ediyor.


يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَاراًۙ


"(Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin,"  (Nûh; 11)


وَيُمْدِدْكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَن۪ينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ اَنْهَاراًۜ


"Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın."  (Nûh; 12)


AÇIKLAMA


İbni Ömer (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: Biz Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in bir toplantıda yüz defa

رَبِ اغْفِرْ لي، وَتُبْ عَليَ إنَّكَ أَنْتَ التَوَّابُ الرَّحِيمُ

 “Rabbiğfir li ve tüb aleyye inneke ente’t-tevvâbu’r-Rahîm


Allahım beni bağışla, tevbemi kabul eyle. Çünkü sen tevbeleri çok kabul eden ve çok merhamet edensin, dediğini sayardık.” (Ebu Davud, Vitr, 26; Tirmizi, Deavat, 39
Peygamber Efendimizden İstiğfar Duaları

Sevbân (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) selam verip namazdan çıkınca;

اسْتَغفَرَ الله

 üç defa istiğfar eder ve;

اللَّهُمَّ أَنْتَ السَّلامُ، وَمِنْكَ السَّلامُ، تَبَارَكْتَ يَاذَا الجَلالِ والإكْرَامِ

 Allahumme ente’s-Selam ve minke’s-Selam tebarekte ya zelcelali velikram .

Allahım sen selamsın, selamet ve esenlik sendendir. Ey azamet ve ikram sahibi Allah’ım, sen hayır ve bereketi çok olansın, derdi.


Hadisi rivayet edenlerden birisi bu hadisi rivayet edenlerden olan Evzai’ye sormuş:

- İstiğfar nasıl yapılır? O da:

 أَسْتَغْفِرُ الله، أَسْتَغْفِرُ الله

Estağfirullah Estağfirullah dersin, diye cevap vermiş. (Müslim, Mesacid, 135)


****

Aişe (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) vefatından önce sık sık;

سُبْحَانَ الله وَبِحَمْدِهِ، أَسْتَغْفِرُ الله، وَأَتُوبُ إلَيْهِ

“Sübhanallahi ve bihamdihi estağfirullahe ve etubu ileyh.


Allah’ı her türlü noksanlıktan tenzih eder ve ona hamdederim. Allah’tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tevbe ederim, derdi. (Buhari, Ezan, 123; Müslim, Salat, 218)


Bu yazı, nimetlere şükür duası, rızık artırma duası, hadislerle dualar, rızık için peygamberimizin duası, peygamberimizin rızık artırma duası, istiğfar duası, allaha sığınma duası ile ilgilidir. 

BELA VE SIKINTILARDAN KURTULMA DUASI

/ No Comments
nimetlere  sıkıntı ve beladan kurtulma duası, hadislerle dualar, bela ve musibetlere karşı peygamberimizin duası, peygamberimizin belalardan kurtulma duası, sıkıntıdan kurtulma duası

Ehl-i beytten ve meşhûr velîlerden İmâm-ı Câfer-i Sâdık (rahmetullahi aleyh) hazretlerinin evine, bir gün Süfyân-ı Sevrî hazretleri gitti.

Süfyân-ı Sevrî; “Bana bir hadîs-i şerîf nakletmedikçe buradan ayrıl­maya­cağım, ey İmâm! Senden nasihat alacak bir şey işitip gideyim.” dedi.

Câfer-i Sâdık;

“Çok sözün sana faydası yoktur. Ben atalarımdan ri­vâyetle Resûlullah´tan bildirilen şu üç şeyi sana anlatayım.” dedi.


SIKINTI VE BELALARDAN KURTULMA DUASI

Bir kimse sultandan veya herhangi şeyden sıkıntı görür ve bir belâya uğ­rarsa;


ﻻَحَوْلَ وَﻻَ قُوَّ ةَ ِاﻻَّ بِا للهِ العَڵيِّ اَڵْعَظِيمِ

“Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm.” desin!




Bu yazı, nimetlere  sıkıntı ve beladan kurtulma duası, hadislerle dualar, bela ve musibetlere karşı peygamberimizin duası, peygamberimizin belalardan kurtulma duası, sıkıntıdan kurtulma duası ile ilgilidir. 

SELAHADDİN EYYÜBİ'NİN HAYATI VE SÖZLERİ

25 Eylül 2017 Pazartesi / No Comments
selahaddin eyyübi, selahaddin eyyübi kimdir, selahaddin eyyübi hayatı, selahaddin eyyübi sözleri, selahaddin eyyübi son sözleri, kudüs fatihi selahaddin eyyübi, devlet adamı selahaddin eyyübi,

SELAHADDİN EYYÜBİ KİMDİR?

Selahaddin Eyyubi, Mısır, Suriye, Yemen ve Filistin sultanı ve Eyyubi hanedanının ilk hükümdarıdır.

Selahaddin Eyyubi, 8 Eylül 1138 tarihinde Tikrit‘de doğmuştur. Selahaddin Eyyubi, Mısır, Suriye, Yemen ve Filistin sultanı ve Eyyubi hanedanının ilk hükümdarıdır. Kudüs’ü Haçlılardan Hıttin Savaşı’yla 2 Ekim 1187 tarihinde alarak kentte 88 yıl süren Frank işgaline son vermiş, Hıristiyanların misilleme olarak düzenledikleri III. Haçlı Seferi’ni etkisiz hale getirmiştir.

Babası Necmeddin Eyyub, Sengi’nin hizmetinde görevliydi. Annesi Selçukluların Harim emiri Şihabeddin Mahmud ibn Tokuş el-Harimi’nin kızkardeşidir. Babası Necmeddin Eyyub’unun vali olarak atadığı Baalbek ve Şam‘da büyüyen Salaheddin iyi bir din eğitimi aldı. Öklid Geometrisi, Astronomi, Matematik ve Aritmatik konularında ve Mantık, felsefe, sosyoloji, fıkıh (İslam hukuku), tarih öğrendi, Şam’daki Dar’ul-Hadis’den (Hadis Üniversitesi) mezun oldu.

Askeri yaşamı Zengi’nin oğlu ve ardılı Emir Nureddin’in komutanlarından, amcası Şirkuh’un hizmetine girmesiyle başladı. Şirkuh’un, Mısır’ın I. Haçlı Seferi sonucunda kurulan Latin-Hıristiyan devletlerinin eline geçmesini önlemek amacıyla düzenlediği üç sefer sırasında, Kudüs‘ün Latin kralı I. Amalricus, Mısır’ın Fatımi halifesinin güçlü veziri Şavar ve Şirkuh arasında karşılıklı bir mücadele gelişmişti. Selaheddin Şirkuh’un ölümünden ve Şavar’ın öldürülmesinden sonra, henüz otuz bir yaşındayken hem Suriye birliklerinin komutanlığına, hem de melik unvanıyla Mısır vezirliğine 1169 yılında atandı.

1171 yılında Mısır’da Şii Fatımi halifeliğine son vererek Sünniliğe dönüldüğünü ilan eden Selahaddin Eyyubi böylece Mısır’ın tek yöneticisi durumuna geldi. Şiîliğin yerine Sünnî mezhebini yaymaya başladı. Bir süre için kağıt üzerinde Emir Nureddin’in vasalı olarak kaldıysa da bu ilişki Suriye emirinin 1174 yılında ölmesiyle sona erdi. Selahaddin, Nureddin’in dul eşi İsmedüddin Hatun ile evlendi.

Mısır’daki zengin tarım topraklarını mali dayanak olarak kullanan Selaheddin, Nureddin’in çocuk yaştaki oğlu adına naiplik talebinde bulunmak üzere küçük, ama çok disiplinli bir orduyla Suriye‘ye hareket etti. Ama çok geçmeden bu talebinden vazgeçerek, 1174’ten 1186’ya değin Suriye, Kuzey Mezopotamya, Filistin ve Mısır’da birleştirmeye girişti. Zamanla sahtekarlık, ahlaksızlık ve gaddarlıktan uzak, cömert, erdemli, ama kararlı bir hükümdar olarak ünlendi. O zamana değin iç çekişmeler ve yoğun rekabet yüzünden Haçlılara direnmede güçlük çeken Müslümanların maddi ve manevi açıdan güçlenmelini sağladı.

1176 yılında kardeşi Turan Şahla berâber Yemen’deki Abdün-nebi Fırkasını yıkan Selâhaddîn Eyyûbî, Abbâsî halîfesi tarafından Suriye, Yemen, Filistin ve Kuzey Afrika’nın sultânı îlân edildi. Bu durum aynı zamanda halîfe tarafından devletinin kabul edilmesi demekti.

Selahaddin, yeni ya da gelişmiş askeri teknikler kullanmak yerine, çok sayıdaki düzensiz kuvvetleri birleştirip disiplin altına alarak askeri güç dengesini de kendi lehine çevirmeyi başardı. 1187’de bütün gücüyle, Latin Haçlı krallıklarına yöneldi. Düşmanlarının tümüyle yoksun olduğu komuta yeteneğiyle 4 Temmuz 1187‘de tükenmiş ve susuzluktan bitkin düşmüş bir Haçlı ordusunu, Kuzey Filistin’de Taberiye yakınındaki Hattin’de sıkıştırdı ve bir hamlede yok etti. Haçlıların verdiği kayıpların büyüklüğü Müslümanların Kudüs Krallığı’nın neredeyse tümünü ele geçirmesini sağladı. Akka, Betrun, Beyrut, Sayda, Nasıra, Caesarea, Nablus, Yafa ve Aşkelon üç ay içinde düştü. Selahaddin Haçlılara en büyük darbesini ise 88 yıl Frankların elinde kalan Kudüs’ü 2 Ekim 1187‘de teslim alarak indirdi.

Salahaddin’in başarısına düşen tek gölge Sur’un ele geçirilmemesiydi. 1189’da Haçlı işgali altında yalnızca üç kent kalmış, ama sağ kalan dağınık Hıristiyanlar zorlu bir kıyı kalesi olan Sur’da toplanarak Latin karşı saldırısının çıkış noktasını oluşturmuşlardı. Kudüs’ün düşmesiyle derinden sarsılan Batılılar yeni bir Haçlı seferi çağrısında bulundu. III. Haçlı Seferi çok sayıda büyük soylu ve ünlü şövalyenin yanı sıra, üç ülkenin krallarını da savaş alanına çekti.

III. Haçlı Seferi uzun ve tüketici oldu. I. Richard (Aslan Yürekli) tartışmasız askeri dehasına karşın hiçbir sonuca ulaşamadı. Haçlılar Doğutunabildiler. Kral Richard Ekim 1192’de dönüş için yelken açtığında savaş sona ermişti. Selaheddin başkent Şam’a çekildi. Uzun seferler ve at üstünde geçen günlerden sonra çok yaşamadı. Akrabaları imparatorluğu paylaşırken, arkadaşları Müslüman dünyasının en güçlü ve en eli açık hükümdarının, mezarını yaptırmaya yetecek para bırakmadığını gördüler.

Bu tarihte Mısır, Libya, Yemen, Filistin, Suriye ile Malatya ve Ahlat’a kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ve Hemedan’a kadar Kuzey Irak’ta onun adına hutbe okunuyordu. Yerine büyük oğlu el-Melikü’1-Efdal Ali geçti.

Selâhaddin geniş bir alanı kapsayan bir siyasî birlik kuran büyük bir devlet adamıdır. Bu siyasî birlik Eyyûbîler’in ardından Memlükler’le devam etmiş, 1517’de Yavuz Sultan Selim’in Kahire’yi ele geçirmesiyle son bulmuştur. Türkler Selâhaddin devrinde Mısır, Libya, Kuzey Sudan, Hicaz, Yemen, Şam gibi yerlere hâkim olmuş, bu hâkimiyet asırlarca devam etmiştir. Selâhaddin kuvvetli bir ordu, iyi çalışan bir devlet teşkilâtı kurmuş, Fatımî hilâfetini yıkarak bölgedeki ideolojik parçalanmaya son vermiştir. Onun ikinci büyük başarısı Kudüs’ü ve Haçlılar’ın elinde olan birçok yeri kurtarmasıdır. Kudüs’ü geri alması İslâm dünyasının en ünlü kahramanları arasında yer almasını sağlamıştır.

Tarih boyunca Selahaddin Eyyubi’ye farklı etnik kökenler atfedilmiştir. Genel kanaat Selahaddin’in Kürt olduğu yönündedir. Ancak Zeki Velidi Togan, Eyyubîlerin evvelâ Kürtleşmiş sonra da Türkleşmiş bir Cenubî Arap sülâlesinden olduğunu aktarmıştır. Bunun yanı sıra Türk kökenli olduğu da iddia edilir. Tarihçi İbn Haldun‘a göre ise Selahaddin Eyyubi’nin ataları, Yemen’in Himyeri vilayeti eşrafından Hezbâniyye Kürtlerinin Ravvadi aşiretine mensup Araplardandı.

Dünya tarihinde haklı bir şöhret kazanan ve örnek bir sultan olarak gösterilen Selahaddin Eyyubi, İslâm tarihinin en tanınmış kahramanlarından biridir. Önemli olan da onun bu yönüdür. Mehmed Akif Ersoy onu “Şark’ın en sevgili sultanı”, Fransız tarihçisi Champdor “İslâm’ın en saf kahramanı” diye nitelemiştir.

Tarihçilerin anlattığına göre Selâhaddin zamanını ya ilim ya cihad veya devlet işleriyle geçirirdi. Kur’an’ı ezberlemiş ve iyi bir eğitim görmüştü. Arapça, Türkçe, Farsça ve Kürtçe biliyordu. Amelde Şafiî, itikadda Eş’arî idi. Müneccimlere inanmazdı. Bahâeddin İbn Şeddâd tarih bilgisinin kuvvetli, kültürünün geniş olduğunu, meclisinde bulunanların başkasından duymadıkları şeyleri ondan duyduklarını söyler.

Selâhaddin, verdiği sözü ne pahasına olursa olsun tutar, affetmeyi severdi. İbn Cübeyr onun, “Af konusunda hata etmek, haklı olarak cezalandırmaktan daha çok hoşuma gider.” dediğini nakleder. Aman verdiği kişileri kesinlikle cezalandırmamış, Haçlılar onun bu yönünü çok takdir etmiştir. Adaleti İbn Şeddâd ve İbn Cübeyr tarafından özellikle vurgulanmıştır.

Aşırı derecede cömert olduğu, öldüğünde özel hazinesinden sadece bir Mısır dinarıyla otuz altı veya kırk yedi Nâsırî dirhemi çıktığı kaydedilir. İmâdüddin el-İsfahânî, Selâhaddin’in savaşa girdiği zaman kendi atını askerlere verip başkasından at istediğini, herkesin onun atına bindiğini ve onun iyiliğini beklediğini, III. Haçlı Seferi sırasında askerlere 12.000 at dağıttığını söyler. İbn Şeddâd ise herkes hakkında iyi sözler söylenmesini istediğini ve ahde vefa gösterdiğini belirtir.

İmar faaliyetleriyle yakından ilgilenen Selâhaddin’in devrinde Filistin, Mısır, Hicaz ve Yemen’de çok sayıda medrese, zaviye, cami, köprü, kale, hamam inşa edilmiştir. Bunların en önemlileri Kahire surları ile kalesi, Nil nehri üzerine yaptırdığı köprüler, Bahrü Yûsuf denilen kanallar, Akkâ ve Kudüs’ün tahkimi, Amr b. Âs Camii, Kubbetü’s-sahra ve Mescid-i Aksâ’nın tamiri, Kahire’deki Saîdüssuadâ (Salâhiyye) Hankahı ve Salâhî Hastahanesi’dir.

Bu dönemde İslâm dünyasının her tarafından Eyyûbîler ülkesine akın eden âlimler ve talebeler çok sayıda ilmî eser kaleme almıştır. Onun faaliyetleri kendisinden sonra gelen devlet adamlarına örnek teşkil etmiş, Suriye ve Mısır İslâm dünyasının önemli ilim merkezleri haline gelmiştir. Hicaz bölgesine, özellikle Mekke ve Medine’ye önem veren Selâhaddin “Hâdimü’l-Haremeyn”unvanını kullanan ilk hükümdar olmuştur.

Selahaddin Eyyubi, 4 Mart 1193 tarihinde Şam‘da ölmüştür. Mezarı Şam’da Emeviye Camii haziresindedir.

Selahaddin Eyyubi’nin 17 oğlu ve bir kızı olmuştur.

Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi’nin en güzel özlü, anlamlı sözleri:

Ben, Allah yolunun bir hizmetçisiyim.
*
Ey ahali! Şarkın hâkimi Sultan Selahaddin ölmek üzeredir ve ahirete ancak şu bez parçasını götürebilecektir.
*
Madem ölümden korkuyoruz, niçin evlerimizde oturup da çocuklarımızla keyfimize bakmadık, askerliğe girdik? Bizim borcumuz, düşmanın azlığını çokluğunu kıyaslamak değil, ona karşı durmaktır.
*
Dostlarıyla uğraşanlar düşmanlarıyla savaşamazlar.Selahaddin Eyyubi Resimli Sozleri
*
Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülebilirim ki.
*
Bir milleti savaş olmaksızın yıkmak isterseniz, çıplaklığı ve zinayı genç nesilde yayın.
*
Silahınız paslanıyorsa bilin ki imanımız da paslanıyor demektir. İman sahibi kişi asla haksızlığa sabredemez.



Bu yazı, selahaddin eyyübi, selahaddin eyyübi kimdir, selahaddin eyyübi hayatı, selahaddin eyyübi sözleri, selahaddin eyyübi son sözleri, kudüs fatihi selahaddin eyyübi, devlet adamı selahaddin eyyübi, ile ilgilidir.

HZ. DAVUT(a.s)'UN HAYATI

/ No Comments
hz davut peygamber, davut peygamberin hayatı kısa, hz davut kimdir, peygamberler tarihi hz davut, hz davut özellikleri, zebur kime indi, talut ve calut, hz süleyman kimdir,

 HZ. DAVUT(a.s) KİMDİR?

Hz. Davut; İsrail peygamberi ve kralıdır (Beytlehem “Beytüllahm” İÖ 1026-Kudüs 962).

15 yaşına kadar çobanlık yaptı. Filistinli dev Calut’u (Golyat) savaş alanında teke tek dövüşte sapan taşıyla alnından vurup öldürmesi sonucu yiğitliğiyle Kral Talut’un (Saul) dikkatini çekip saraya girdi, kralın saz şairi ve silahşörü oldu.

Kralın giderek onu kıskanmasına karşın, Prenses Mi-kal ile evlenmeyi başardı. Ancak, Talut’un adamları tarafından öldürüleceğini haber alınca saraydan kaçtı; başıboş savaşçıları çevresine toplayarak bir haydut çetesinin önderi oldu. Çetesi kralın ordusu karşısında yenilip dağılınca baş düşmanları Filistinlere sığınarak Filistin kralının önde gelen komutanlarından biri oldu.
Talut ile aç oğlunu Filistinliler Gilboa Dağ Savaşı’ nda kılıçtan geçirdikten sonra İsrailoğulları Filistin yönetimi altına girdiler. Güney kabileleriyle görüşen Davut, İÖ 1002’de Hebron Kenti’nde Yahuda kralı ilan edildi. Orada yedi buçuk yıl hüküm sürdükten sonra İsrail’in yaşlılar kurulu ona İsrail tahtını önerdi.

İlk olarak ülkeyi Filistin boyunduruğundan kurtardı; Kudüs Kalesi’ni ele geçirerek orasını kuzey ve güney kabilelerini birleştirmek amacıyla başkent yaptı. Ardından güneyde Edomitleri, doğuda Naabitler ile Ammonitleri ve kuzeyde de Aramileri yenerek İsrail’i Nil ile Fırat arasındaki en güçlü ülke durumuna getirdi. Böylece “Vaadedilmiş Topraklar” ele geçirildi, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar birleştirildi ve eski İbrani göçmenlerin düşü ilk kez gerçekleşmiş oldu. Komutanlarından Uriya’nın güzel eşi Batşeba’ya göz koydu ve kadını kocasının elinden almak için Uriya’nın bir savaşta öldürülmesini sağladı.

Batşeba’dan kendinden sonra kral olacak olan oğlu Süleyman doğdu. Davut son yıllarını kendinden sonra tahta kimin geçeceği sorusuna yanıt aramakla geçirdi. Sonuçta en büyük oğlu Adoniyah’ı veliaht gösterdiyse de eşi Batşeba, tahtı ondan olma kendi oğlu Süleyman (Salomon) için güvence altına aldı; kısa süre sonra 33 yıl İsrail kralı olarak hüküm süren Davut öldü. Dört büyük din kitabından biri olan Zebur, onun dönemine aittir. Söylencelere konu olan yaşamı, Batı sanatına esin kaynağı oldu.


Bu yazı, hz davut peygamber, davut peygamberin hayatı kısa, hz davut kimdir, peygamberler tarihi hz davut, hz davut özellikleri, zebur kime indi, talut ve calut, hz süleyman kimdir, ile ilgilidir.

BAĞIŞLANMA DUASI (HZ.MUSA Aleyhisselam'ın DUASI)

20 Eylül 2017 Çarşamba / No Comments
dualar, hz musa duası, hz musa duası, hz musa duası fazileti, hz musa duası hangi surede, musa aleyhisselâmın duası, hz musa'nın duaları, kuranda en etkili dua, kuran duası,  bağışlanma duası

MUSA ALAYHİSSELÂM'IN DUALARI

Musa Aleyhisselâm'ın duası-1

قَالَ 
رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ* وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ*وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ
"يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ

Okunuşu

Rabbiş-rahlî sadrî ve yessirlî emrî vahlül ukdeten min lisâni yefkahü kavlî

"Musâ dedi ki:

Ey Rabb'im! Göğsüme genişlik ver, işimi bana kolaylaştır. Dilimin düğümünü çöz ki sözümü anlasınlar." (Tâhâ: 25-28)

Musa Aleyhisselâm'ın duası-2

قَالَ
 "رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي"

Okunuşu

(Rabbi innî zalemtü nefsî fağfirlî)

 فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
 
"Mûsâ,
"Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet" dedi.
Allah da onu affetti. Şüphesiz o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."  (Kasas; 16)

Musa Aleyhisselâm'ın duası-3

فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُۘ قَالَ

 "رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟"

Okunuşu

(Rabbi neccinî minel-kavmiz-zâlimîn)

"Mûsâ korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve;
"Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar"
dedi."  (Kasas; 21)

Musa Aleyhisselâm'ın duası-4

فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ
 ****
 "رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ"

Okunuşu

 Rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr)

 Okunuşu

"Bunun üzerine Mûsâ onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip,
 "Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım" dedi."  (Kasas; 24)

Musa Aleyhisselâm'ın duası-5

قَالَ
 "رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِاَخ۪ي وَاَدْخِلْنَا ف۪ي رَحْمَتِكَۘ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ۟"

 Okunuşu

Rabbiğfirlî veliahî ve edhilnâ fî rahmetike ve ente erhamürrâhimîn

Okunuşu

"(Mûsâ),
"Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bizi kendi rahmetine sok. Sen merhametlilerin en merhametlisisin"
dedi."  (A'râf; 151)

Musa Aleyhisselâm'ın duası-6 

 رَبِّ لَوْ شِئْتَ اَهْلَكْتَهُمْ مِنْ قَبْلُ وَاِيَّايَۜ اَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَـهَٓاءُ مِنَّاۚ اِنْ هِيَ اِلَّا فِتْنَتُكَۜ تُضِلُّ بِهَا مَنْ تَشَٓاءُ وَتَهْد۪ي مَنْ تَشَٓاءُۜ  اَنْتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الْغَافِر۪ينَ

وَاكْتُبْ لَنَا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ اِنَّا هُدْنَٓا اِلَيْكَۜ

Okunuşu

Rabbi lev şi'te ehlektehüm min kablü ve iyyâye etühlikünâ bimâ fealessüfehâu minnâ in hiye illâ fitnetüke tuzillu bihâ men teşâu ve tehdî men teşâu ente veliyyünâ fağfirlenâ verhamnâ ve ente hayrül-ğafirîn. Vektüblenâ fî hâzihid-dünyâ haseneten ve fil-âhireti innâ hüdnâ ileyke

"Ey Rabb'im! Dileseydin onları da beni de daha önce helâk ederdin. Aramızdaki bazı beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helâk edecek misin? Bu, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim dostumuzsun, bizi bağışla ve bize merhamet et! Sen bağışlayanların en hayırlısısın. Bu dünyada da bize iyilik yaz âhirette de! Çünkü biz sana yöneldik!" (A'râf: 155-156)




Bu yazı, dualar, hz musa duası, hz musa duası, hz musa duası fazileti, hz musa duası hangi surede, musa aleyhisselâmın duası, hz musa'nın duaları, kuranda en etkili dua, kuran duası,  bağışlanma duası ile ilgilidir.

BİNEK DUASI ( ARABA, OTOBÜS, UÇAK, TREN, GEMİ DUASI)

/ No Comments
dualar, en etkili dua, arabaya binince okunacak dua, otobüse binerken okunacak dua, ucak yolculugu duasi, uçaktan korkmamak için okunacak dua, ucaga binerken okunacak dua

BİNEK DUASI (ARABA, OTOBÜS, TREN, UÇAK, GEMİ VB.)

Resûlullah (Aleyhissalâtü Vesselâm) Efendimiz bir bineğe bindiği zaman;

Üç tekbir(Allâhüekber) getirir, sonra da:

سُبْحاَنَ الَّذ۪ي سَخَّرَلَناَ هَذَا وَماَ كُنَّا لَهُ مُقْرِن۪ينَ ۞ وَاِنَّٓا اِلٰي رَبِّناَ لَمُنْقَلِبُونَ 

Okunuşu:

Sübhânellezî sehhara lenâ hâzâ vemâ künnâ lehû mugrinîn, Ve innâ ilâ rabbinâ lemungalibûn.

Manası;

“Münezzehtir O (Allah) ki, bunu bize itâatkâr kıldı; yoksa (biz) buna güç yetirici kimseler değildik; çünki şübhesiz biz, gerçekten Rabbimize dönecek olanlarız” diyesiniz.
âyetlerini okurdu. (İbn-i Kesîr, c. 3, 286)

Bu yazı;dualar, en etkili dua, arabaya binince okunacak dua, otobüse binerken okunacak dua, ucak yolculugu duasi, uçaktan korkmamak için okunacak dua, ucaga binerken okunacak dua ile ilgilidir.

İNSTAGRAM TARİHİ

/ No Comments
instagram, instagramın kuruluşu, instagram ne zaman kuruldu, instargramı kim kurdu, instagram tarihi, instagram kaç yaşında, instagram nedir, instagram logosu, en gelişmiş on marka,

İNSTAGRAM NASIL KURULDU?

Kevin Systorm ve Mike Krieger tarafından kurulan, fenomen sosyal medya uygulaması Instagram, bugün tam 6 yaşında. 6 Ekim 2010 tarihinde hayatımıza giren fotoğraf ve video paylaşım aracı, o günden bu yana epey değişikliği bünyesine kattı. Kullanıcılarına rengarenk bir dünyanın kapılarını açan Instagram, Nisan 2012 yılından Facebook şirketi tarafından tam tamına 1 milyar dolara satın alınmıştı.

İNSTAGRAM'IN GELİŞİMİ

Facebook dokunuşundan sonra hayli değişim geçiren Instagram, dünya genelinde kullanıcıların en sevdiği ikinci uygulama olarak gösteriliyor. Popüler uygulama Instagram, 2016 yılı itibariyle aktif 500 milyon kullanıcıya sahip. Türkiye’de ise atlık 22 milyon aktif kullanıcısı mevcut. Instagram’da her gün 95 milyon fotoğraf ve video paylaşımı yapılıyor. Tüm bu paylaşımlara toplamda 4.2 milyar beğeni geliyor. Dünya genelinde büyük işletmelerin de sık kullandığı bir mecra olan Instagram, gelecek yıllarda da istikrarlı yükselişini devam ettireceğe benziyor.

İNSTAGRAM LOGOSU

Instagram Fenomen logosuyla hepimizin sempatisini kazanan, sonrasında radikal bir kararla yepyeni logosuna kavuşan ve son dönemlerde Instagram Stroies ile epey gündem olan renkli sosyal medya uygulamasıdır.


Bu yazı, instagram, instagramın kuruluşu, instagram ne zaman kuruldu, instargramı kim kurdu, instagram tarihi, instagram kaç yaşında, instagram nedir, instagram logosu, en gelişmiş on marka, ile ilgilidir.

TWİTTER TARİHİ

/ No Comments
twitter, twitt, twitter tarihi, twitter doğuşu, twitter nasıl kuruldu, en takipçisi olan twitter kullanıcıları, twitter tartışma sistemi, twitter reklam, twitter kim kurdu, twitter özellikleri i

Twitter’ın Doğuşu

Twitter, tek başına bir kişinin ürünü olarak karşımıza çıkmıyor. Amerika’da South Park, San Fransisco’da 14 arkadaş bir araya gelerek Twitter’ın ilginç doğum hikâyesini oluşturmaya başlıyorlar. Birçok arkadaş grubu gibi 14 kişilik bu grupta sohbetlerinde bazen yeni projeler hakkında konuşurlar. Daha önce yapılmamış ve tüm dünyayı sarsacak olan bir proje fikrini elde edebilmek için sürekli yeni fikirler üretilir. Çoğu zaman arkadaş ortamındaki bu fikirler çok geçerli olmasa da bazı durumlarda bu seviyede büyük etiler yaratabilir. Arkadaş grubuyla sohbet eden Jack Dorsey, o anda arkadaşlarıyla yaptığı etkinliği diğer arkadaşlarına bildirmek amacıyla bir SMS sistemine ihtiyaç duyar ve bunu dile getirir. Bu basit fikir, günümüzde milyonlara hitap eden bu internet sitesinin kuruluşunun başlangıcıdır.

Arkadaşlar arasında bu fikir üzerine bir beyin fırtınası başlar. Jack, o an için yalnızca gittiği mekânları arkadaşlarına bildirmek, mekânlarda neler yaptığını arkadaşlarına yazmak istiyordu. Telefondan SMS olarak herkese bunu gönderebilirdi ancak Jack çok daha kullanışlı bir sistem arıyordu. Bu doğrultuda web tabanlı olarak bir site kurdu ve bu fikrini ortaya çıkardı. Bu aşamada Jack katıldığı bir yarışmada, fikriyle birlikte birinci oldu. Sonrasında Twitter’ın hayata geçirilmesine karar verildi. Bu aşamada hemen çalışmalara başlandı ve 21 Mart 2006 tarihinde Dom, #38 şeklinde attığı ileti ile Twitter tarihinin ilk tweetini atmış oldu. Bu Twitter tarihçesi için çok önemli bir aşamayı dile getiriyordu. Bu aşamada siteyi kuranlar, site için bir logo düşünüyorlardı. Hem sempatik hem de sistem ile bağdaşan bir logo koyulması istendi. Bu aşamada kuşların sürekli olarak cıvıldamasından yola çıkarak kuş logosu beğenildi. İlk yapıldığında kuş logosu daha sert bakışlı ve göze kaba gelen bir görünüme sahipti. Logoda yer alan kuş erkek olmasının yanı sıra ismi de Larry’dir. Ancak günümüzde artık bu sinirli ve kaba görüntüsü yerini daha yumuşak ve tatlı bir görünüme bırakmıştır.

Twitter’ın Türkiye'ye Girişi

Ülkemizde Twitter, oldukça önemli bir kullanıcı sayısına sahip. Twitter tarihçesi içerisinde çok önemli ir yere sahip olan 25 Nisan 2011 tarihinden itibaren, ülkemizde insanlar Twitter, kullanmaya başladılar. Bu tarihin önemi ise, sistemin artık Türkçe dil desteği ile de servis vermeye başlamasıydı. O dönemde Türkçe olarak da yayın yapan site kısa süre içerisinde milyonlarca üyeye ulaştı.  Twitter’ın ülkemizde yayılması bazı şov programları sayesinde gerçekleşti. İlk defa bir şov programında, programın adıyla açılan bir Twitter hesabına istedikleri tüm soruları yönelttiler. Eskiden uygulanan telefon ile bağlanarak sorular sorma yöntemine göre çok daha avantajlı ve teknolojik olan bu yöntem herkes tarafından beğenildi. O anda herkes rahatlıkla internet sitesine yazdıklarıyla birlikte ünlü isimlere direkt olarak ulaşma imkânı buldular. Bu da halk için oldukça ilgi çekici bir durumdu. Ülkemizde akıllı telefonların da satışına başlanılması, Türkiye’de Twitter tarihçesi açısında önemli bir yere sahip oldu. Çünkü bu sisteme göre kullanıcılar 7/24 Twitter hesaplarına giriş yaparak tweet atabiliyorlardı. Bu teknoloji ile Twitter, kullanıcı sayısını ciddi biçimde arttırdı.

Twitter’ın Reklam Almaya Başlaması

Ücretsiz olarak kullanılabilen bir internet sitesi olan Twitter, kendisine gelir sağlamak için reklam alma yoluna gitti. Ancak kurucuları hiçbir zaman sitenin sağında ya da solunda geniş ve ilgi çekici reklamlar kullanmak istemediler. Reklam anlaşmalarını yalnızca tüm Twitter, kullanıcılarının göreceği tweetler atarak gerçekleştirecek şekilde yaptılar. Bu sayede sponsorlu paylaşımlar olarak göze çarpan bu paylaşımlar sayesinde firmalar Twitter kullanıcılarının tamamına hitap edebildiler. Bunun yanı sıra tüm firmalar kendilerine ait bir Twitter hesabı satın aldılar. Bu hesap çerçevesinde de birçok kampanyalarını hesap üzerinden paylaştılar. Ancak bu paylaşımları görebilmesi için kişilerin firmanın Twitter hesabına üye olması gerekiyordu. Bu aşamada firmalar, kendi sayfalarına üye olan kişilere de büyük indirimler yapmaya başladılar. Bu sayede kullanıcı sayılarını arttırarak Twitter üzerinden reklam paylaşımları yapma imkânı buldular.

Twitter’ın Ünlü İsimler Tarafından Kullanılması

Hem ülkemizde hem de dünyada Twitter tarihçesi açısından diğer bir önemli nokta, siteyi ünlü isimlerin de kullanıyor olmasıydı. Diğer paylaşım sitelerinde ünlüler için fan sayfaları kuruluyor olsa da yeterli etkiyi yaratmıyordu. Ancak ünlülerin birer birer Twitter kullandığını açıklamaya başlaması insanları siteye çeken bir diğer özellik oldu. Bu aşamada insanlar Twitter hesaplarından ünlü isimleri takip ederek istedikleri her an onlara mesaj atma şansı elde ettiler. Tabi ki ünlü isimler her zaman yazılan iletilere cevap vermiyorlar ancak iletiyi atanlar tweetlerin ünlü isimler tarafından okunduğunu bilebiliyor. Günümüzde ilgi çekici tweetlere de birçok ünlü cevap yazabiliyor. Bu sayede insanlar daha rahat bir biçimde ünlü isimlerle buluşabiliyorlar.

Twitter tarihçesi içerisinde genellikle sanatçılar ve siyasetçiler yoğun bir biçimde Twitter kullanıyor. Sanatçılar yaptıkları fotoğraf paylaşımları, yeni çalışmaları ve gelecek programlarını sürekli olarak Twitter üzerinden paylaşıyorlar. Bu da kendileri için ücretsiz olarak reklam yapma anlamına geliyor. Yaptıkları paylaşımların altına atılan yorumlara da cevap veren ünlüler kısa sürede yüksek sayıda üyeye sahip hayran kitleleri oluşturabiliyorlar. Siyasetçiler de yaptıkları mitingler, görüştükleri halktan insanlar ve yaptığı icatların fotoğraflarını sürekli olarak sitede paylaşarak kendi reklamlarını yapıyorlar. Bu sayede milyonlarca kişiye basit bir sistemle ulaşmış oluyorlar. Bunun en önemli örneklerinden birisi olarak Amerikan Başkanı Barack Obama gösterilebilir. Seçim döneminde Twitter’ı çok aktif şekilde kullanan başkan, sonrasında da bu kullanıma devam etti ve günümüzde en çok takipçisi olan üçüncü kişi olarak Twitter hesabını kullanmaya devam ediyor.

Twitter’da Tartışma Sistemi

Birçok sitede olduğu gibi Twitter da belirli dönemlerde kendisini geliştirmek zorundaydı. Aksi halde sürekli aynı sistemin var olması belirli bir süre sonra insanları sıkabilirdi. Bu doğrultuda da hashtag adında bir sistem getirildi. Bu sistem “#” sembolüyle birlikte kullanılıyordu. Twitter’da atılan ilk tweette de yer alan “#” sembolü ortak bir tartışma alanı yaratmak amacıyla kullanılıyordu. Twitter tarihçesi içerisinde çok önemli bir yere sahip olan bu amblem, arkasından yazılan kısa metin ile birlikte bu alanı bir tartışma alanına çevirdi. Attıkları tweet içerisinde hashtag amblemi ve belirlenen sayfa ismini yazan kişilerin iletileri bu sayfa üzerinde görülebilmeye başlandı. Bu da birçok önemli olayın Twitter üzerinden tartışılabilmesine olanak sağladı. Ülkemizde Gezi Parkı olayları, Arap Baharı, Wall Street İşgalleri gibi birçok önemli olay Twitter üzerinden tartışıldı.

En Çok Takipçisi Olan Twitter Kullanıcıları

Dünya üzerinde Twitter kullanıcıları arasında en çok takipçi sayısı olan kişiler, tabi ki ünlü isimler oluyor. Aktif bir şekilde Twitter adresini kullanan, takipçileriyle diyalog kuran ve eğlenceli paylaşımlarda bulunan ünlü isimlerin takipçi sayıları artıyor. Günümüzde en fazla takipçi Amerikalı şarkıcı Katty Perry’de bulunuyor. 77 milyon takipçisi bulunan ünlü şarkıcı şuan için zirvede yer alıyor. Onu 69 milyon takipçisiyle Justin Bieber takip ediyor. Bu ikiliyi ise sanatçıların dışında Twitter’ın en etkili gruplarından olan siyasetçilerden Barack Obama takip ediyor. Dünyanın en sempatik başkanı olarak nitelendirilen Barack Obama’nın 67,7  milyon takipçisi bulunuyor. Bu rakamlar da Twitter tarihçesi içerisinde ulaşılmış en yüksek rakamları temsil ediyor.


Bu yazı, twitter, twitt, twitter tarihi, twitter doğuşu, twitter nasıl kuruldu, en takipçisi olan twitter kullanıcıları, twitter tartışma sistemi, twitter reklam, twitter kim kurdu, twitter özellikleri ile ilgilidir.