Yazı Duyurusu

Menu

Browsing "Older Posts"

ESMA'ÜL HÜSNA (YA ALİM)

24 Ekim 2017 Salı / No Comments
dualar, esmaül hüsna anlamları, el alim kaç kere okunur, allahın 99 ismi ve anlamları ve faziletleri kaç defa okunur,ya alim anlamı, el alim kaç kere okunur, allah'ın isimleri kaç kere

allah'ın isimleri zikir sayıları, allahın 99 ismi ve anlamları ve faziletleri dualar, el alim kaç kere okunur, esmaül hüsna anlamları, ya alim anlamı, ilmimizin artması için dua ya alim
EL- ALİM:

 "Gizli açık, geçmiş, gelecek, her şeyi; en ince detaylarına kadar bilen, anlayan ve tanıyan anlamına gelmektedir.

Allahın bilgisinde sınır yoktur. O her şeyi bilir. Olmuşları olduğu gibi, olacakları da olmuşlar kadar açık ve seçik bilir.

Hiçbir şey ilmi dışında değildir. Yaratıklar onun müsaade ettiği kadar bilgiye sahip olabilirler. Ötesini bilemezler. İnsanların bilgisi tam ve mutlak değildir; istikbali bilmekte tamamen acz içerisindedirler. Oysa Allah’ın bilgisi mekanla kayıtlı olmadığı gibi zamanla da kayıtlı değildir.

EL- ALİM ZİKRİ VE DUASI:

Tavsiye edilen zikir şekli “Yâ Alîm Yâ Allah” şeklindedir.

Her şeyi çok iyi bilen manasına gelen bu zikri her gün 150 kez okuyanın ilmi artar.

Gizli sırlara da vakıf olma ihtimali bulunurken okuyanın ilmi artar, anlayışı ve zekası artar.

'Ya Mütefekkir' zikri için tıklayınız...
Bu yazı; dualar, esmaül hüsna anlamları, el alim kaç kere okunur, allahın 99 ismi ve anlamları ve faziletleri kaç defa okunur,ya alim anlamı, el alim kaç kere okunur, allah'ın isimleri kaç kere okunmalı ile ilgilidir.

CENNETİ İSTEME-CEHENNEMDEN KORUNMA DUASI

/ No Comments
 dualar, cennet duaları, miftahul cennet duası, cehennemden korunma duası, cehennem azabindan koruyan dua,  cehennem ateşinden koruyan dua, cehennemden kurtaran dua


Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

مَنْ سَألَ اللّهَ الجَنَّةَ ثََثَ مَرَّاتٍ. قَالَتِ الجَنَّةُ: اَللَّهُمَّ أدْخِلْهُ الجَنَّةَ،
 وَمَنِ اسْتَجَارَ بِاللّهِ ثََثَ مَرَّاتٍ مِنَ النَّارِ قَالَتِ النَّارُ: اَللَّهُمَّ أجِرْهُ مِنَ النَّارِ

"Kim cenneti üç kere isterse, cennet: "Allah'ım onu cennete koy" der.
Kim Allah'tan üç sefer ateşe karşı koruma taleb ederse, cehennem: "Allah'ım onu ateşten koru" der."
[Tirmizî, Cennet 27, (2575); Nesâî, İsti'âze 56, (8, 279); İbnu Mâce, Zühd 39, (4340).]



Bu yazı, dualar, cennet duaları, miftahul cennet duası, cehennemden korunma duası, cehennem azabindan koruyan dua,  cehennem ateşinden koruyan dua, cehennemden kurtaran dua ile ilgilidir.

ÇOCUKLAR İÇİN DUA

/ No Comments
dualar, anlamlı kısa sözler hayatla ilgili, uyku getiren dua, bebeklere uyku getiren dua, uyumayan çocuğa okunacak dua, uyku tutmuyor ne yapmalıyım, kolay uyumak için ne yapmalı


ÇOCUKLARIN UYUMASI İÇİN DUA

Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor:

"Bir gün, Hâlid İbnu Velîd el-Mahzumî (ra):

"Ey Allah'ın Resûlü, bu gece hiç uyuyamadım"  diye Hz. Peygamber (sav)'e yakındı.

Resûlullah (sav) ona şu tavsiyede bulundu:

Yatağına girdiğinde şu duayı oku:

اَللَّهُمَّ رَبَّ السَّموَاتِ السَّبْعِ، وَمَا أظَلَّتْ 

، وَرَبَّ ا‘رَضِينَ وَمَا أقَلّتْ

وَرَبَّ الشَّيَاطِينِ وَمَا أضَلّتْ، 
كُنْ لِى جَاراً مِنْ

شَرِّ خَلْقِكَ كُلِّهِمْ جَمِيعاً أنْ يَفْرُطَ عَلَيَّ أحَدٌ،

 أوْ أنْ يَبْغِىَ عَلَيَّ،

 عَزَّ جَاَرُكَ، وَجَلَّ ثَنَاؤُكَ،

 وََ إلهَ غَيْرُك، َ إلهَ إَّ أنْتَ

Türkçe Anlamı:

 "Ey yedi kat semânın ve onların gölgelediklerinin Rabbi,

Ey arzların ve onların taşıdıklarının Rabbi,

Ey şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi!

Bütün bu mahlûkâtının şerrine karşı, bana himâyekâr ol!

Ol ki hiç birisi, üzerime âni çullanmasın, saldırmasın.

Senin koruduğun aziz olur.

Senin övgün yücedir, senden başka ilâh da yoktur, ilâh olarak sâdece sen varsın".
 [Tirmizî, Daavât 96, (3518).]



Bu yazı, dualar, anlamlı kısa sözler hayatla ilgili, uyku getiren dua, bebeklere uyku getiren dua, uyumayan çocuğa okunacak dua, uyku tutmuyor ne yapmalıyım, kolay uyumak için ne yapmalı ile ilgilidir.

GÜNE ÖZEL DUALAR (PAZAR)

18 Ekim 2017 Çarşamba / No Comments
güne özel dualar, günlük zikir, günlük dua, pazar duası, pazar günü yapılacak dualar, dualar, haftalık dualar, pazar günü yapılacak zikirler, her gün için dua, günlük esmalar,


Pazar sabahı güneş doğmadan 10 veya 20 dakika önce Kafirun suresini 10 defa okuyun , önce ve sonra 11 defa Salavat-ı Şerife okuyun. Dileğiniz olacaktır, eğer olmazsa ondan sonraki Pazar günü tekrar yapınız . İnşallah ilk Pazar günü dileğiniz olacaktır.

Kafirun Suresi Latin Harfli Okunuşu Ve Türkçe Meali

Bismillâhirrahmânirrahîm

Besmele

Okunuşu
Bismillahirrahmânirrahîm.
1- Kul yâ eyyühel kâfirûn
2- Lâ  a’büdü mâ ta’büdûn
3- Ve lâ entüm âbidûne mâ a’büd
4- Ve lâ ene âbidün mâ abedtüm
5- Ve lâ entüm âbidûne mâ a’büd
6- Leküm dînüküm veliye dîn

Anlamı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.
1- De ki: Ey kâfirler
2- Tapmam o taptıklarınıza!
3- Siz de benim kulluk ettiğime tapanlardan değilsiniz.
4- Hem ben tapıcı değilim sizin taptıklarınıza.
5- hem de siz, benim kulluk ettiğime tapıcılardan değilsiniz.
6- Size dininiz, bana dinim (sizin dininiz size, benim dinim bana)!

*



*

PAZAR GÜNÜ OKUNACAK ESMALAR, ZİKİRLER ve FAZİLETLERİ

Ya Allah (c.c) 66 Kere Okunur
İmanın artması, her çeşit zenginlik, duaların kabulü için; Kansere karşı Celle Celâlüh.

Ya Rahman – 298 Kere Okunur
Dünyada ve ahirette Allah’ın sevgisini kazanmak ve yardım görmek için.

Ya Rahim–258 Kere Okunur
Maddi manevi her türlü rızka ve zenginliğe kavuşmak; burun için.

Ya Selâm – 131. Kere Okunur
Korkulan her şeyden emin olmak ve esenliğe çıkmak için.

Ya Hâlık – 731 Kere Okunur

İşlerde üzüntü ve sıkıntılardan kurtulmak, başarılı olmak, rahim rahatsızlıkları için.

Ya Bâri’ – 213 Kere Okunur
Her işte başarılı olmak, sıkıntılardan kurtulmak; pankreas, şeker ve böbrek bezleri için.

Ya Hâfid – 1481 Kere Okunur
Kötülükten, kötülerden ve bütün belalardan korunmak ve tansiyon için.
Ya Râfi’–351 Kere Okunur
İnsanlar içinde ve işinde yükselmek, tevazu sahibi olmak; bacaklar için.
Ya Muizz – 117 Kere Okunur
Fakirlikten ve insanlar içinde zelil olmaktan kurtulmak için

Ya Basîr – 302 Kere Okunur
Acizliğin kalkması, basiretli olmak, göz hastalıkları için

Ya Hakem–68 Kere Okunur
Haklı davasını kazanmak, hak ile hükmetmek için

Ya Adl–104 Kere Okunur
Adaletli olmak haklı davayı kazanmak için

Ya Habîr – 812 Kere Okunur
Hafıza ve idrakin güçlenip genişlemesi, kolay anlama ve ezber için

Ya Gafûr–1286 Kere Okunur
Günahların affedilmesi ve kötü ahlaktan korunmak için.
Ya Şekûr – 526 Kere Okunur
Talihin açılması, mevcut nimetlerin şükrünü eda ve bol rızık elde etmek için.
Ya Aliyy – 110 Kere Okunur
Zilletten kurtulmak ve ilim derecesinin artması için.

Ya Mukıyt – 550 Kere Okunur
İhtiyacı olanı kazanmak ve bol rızık elde etmek için

Ya Celil – 73 Kere Okunur
Gerçek yüceliğe erişmek, zalim ve zorbayı zelil etmek için

Ya Raşîd – 514 Kere Okunur
Güzel ahlâk sahibi olmak, kötü alışkanlıklardan kurtulmak ve prostat için.
Ya Sabûr – 298 Kere Okunur
Başladığı işi kolay bitirmek, sinirini yenmek ve sabırlı olmak ve böbrekler için okunabilir…

Ya Hayy – 18 Kere Okunur
Sözün tesirli olması, sözü dinlenir olmak; böbrekler için.

Ya Kâdir – 305 Kere Okunur
İstediğini yapmaya güç yetirmek için.

Ya Evvel – 37 Kere Okunur
Her hayırlı işte öne geçip ilk ve birinci olmak için.

Ya Bâtın – 62 Kere Okunur
Nefsi mutmain ve kalbi geniş olmak, iç rahatlığının artması için
Ya Vâli – 47 Kere Okunur
Sözünün tesirli olması, insanların kendini sevmesi için

Ya Afüvv – 156 Kere Okunur
Rızık bolluğu, kalp huzuru, affedilmek için

Ya Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm. 1098 Güneş-Pazar
İşlerin kolay ve asan olması, başarılı olmak, sevilmek için

Ya Ğaniyy–1060 Kere Okunur
Zenginlik; bol rızık, sevilmek ve migren ve burun rahatsızlıkları için

Ya Mâni’ – 161 Kere Okunur
Beklenmedik, kaza, bela ve felaketlerden korunmak, emniyet ve güvende olmak için

Ya Hâdi – 20 Kere Okunur
Doğru yolu bulmak; yaramaz çocuklar; gudde-i snowberi (üzüm gibi) ve idrar kesesi için

Ya Bâki – 113 Kere Okunur
Ömrün uzunluğu ve sağlıklı olmak için.





güne özel dualar, günlük zikir, günlük dua, cumartesi duası, cumartesi günü yapılacak dualar, dualar, haftalık dualar, cumartesi günü yapılacak zikirler, her gün için dua, günlük esmalar,

GÜNE ÖZEL DUALAR (CUMARTESİ)

/ No Comments
güne özel dualar, günlük zikir, günlük dua, cumartesi günü duası, cumartesi günü yapılacak dualar, dualar, haftalık dualar, cumartesi günü yapılacak zikirler, her gün için dua, günlük esmalar,


Cumartesi günü Allah rızası için, ölülerimizin ruhu için, dualarımızın kabulü için

Okunabilecek Süre ve Esmalar 

1 Yasin-i Şerif

1 Vakıa suresi

1 Fetih suresi

Herkes 1000 La İlahe illallah

100 ihlas suresi

100 salavat(istediğiniz salavat)

*

Cumartesi Okunabilecek ve zikirler

Ya Halim – 88 Kere Okunur
Güzel ahlâk, yumuşak huyluluk, sükûnet, öfke ve sinir yatışması için.

Ya Hafîz – 998 Kere Okunur

Nefsini ve malını her türlü beladan, insan ve cinlerden korumak; tansiyon için

Ya Muiyd – 124 Kere Okunur

Elden kaçanı geri getirmek, âhiret gerçeğini ruhen hissetmek için

Ya Muktedir – 744 Kere Okunur
Her işte başarılı olmak için.

Ya Mukaddim – 184 Kere Okunur
Daima yükselmek için…

Ya Muahhir – 846 Kere Okunur
Kötü ve belalı birinin veya kötü bir işin uzaklaşması…

Ya Zâhir – 1106 Kere Okunur
Her konunun açıklığa kavuşması, gizliliğin kalkması; göz sinirleri için

Ya Müteâli – 551 Kere Okunur

İstediği makama gelmek, yükselmek; göz damarları için

Ya Raûf – 286 Kere Okunur
Merhametin artması, hiçbir varlıktan zarar görmemek; kolon ve dizler için.





güne özel dualar, günlük zikir, günlük dua, cumartesi günü duası, cumartesi günü yapılacak dualar, dualar, haftalık dualar, cumartesi günü yapılacak zikirler, her gün için dua, günlük esmalar,

ALİMLERDEN NASİHATLAR-4

/ No Comments
Şeyh Sa´dî-i Şirâzî öğütleri ve sözleri, altın öğütler, çocuklara nasihatler, çocuklara öğütler, öğüt veren sözler, gençliğe öğütler, kısa öğütler, altın öğütler ve öyküler

ALTIN ÖĞÜTLER

Şeyh Sa´dî-i Şirâzî (ra)'nin Öğütleri

Evliyânın büyüklerinden Şeyh Sa´dî-i Şirâzî (rahmetullahi aleyh) bu­yurdular ki:

“Ey yüzünde nûr kalmamış kişi.! 

Kalbini temiz tut. Kararmış ayna iyi göstermez. Yarın, azâba müstehak olmamanın yolunu ara. Başkalarının ayıplarını arama. Başkalarının ayıbını araştırmakla meşgûl olan, kendi ayıpla­rını göremez.”
*
“Dil; şükretmek içindir.
Rabbini bilen, dilini gıybet için kullanmaz.

Kulak; Kur´ân-ı kerîm ve nasîhat dinlemek içindir.
Bâtıl ve boş sözler için değildir.

İki göz; Allahü teâlânın kudret ve san´atını görmek içindir.
Eşin dostun ayıbını görmek için değildir.”
*
“Cenâb-ı Hak kulunu yoktan var etti. Eline cömertlik, başına da secde kâbi­liyeti verdi. Aksi takdirde, ne el cömertlik, ne baş secde edebi­lirdi.”
*
“Dil ile kulak, kalbin anahtarıdır.

Dil söylemeseydi, gönüllerin esrârı gizli kalırdı.

Kulak iyi bilgileri duymasaydı, insan nasıl bilgi sâhibi olurdu.”
*
“Yavrum! 

Gençlikte, nefsin arzuları insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibâdet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir.

Gençlikte şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, dînin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibâdetten çok üstün ve kıymetli olur.”
*
“Oğlum! 

Günah yükünün altına girme! Zîrâ o ağırdır ve kaldıramazsın. İyi­lerin tuttukları yoldan yürü git. Dileyen, bu bahtiyarlığı bulur. Sen alçak şeyta­nın kuyruğuna yapışmışsın. İyilere ne vakit erişebileceğini bilmem. Resûl-i ekrem, ancak onun yolundan gidenlere şefâat edecek­tir.”
*
“Ey fakir! 

Sen hak yolunda oyun çocuğu sayılırsın. Büyüklerin eteğini bı­rakma.

Mayası bozuk kimselerle düşüp kalkarsan, izzet ve vekarını kaybeder­sin. O hâlde büyüklerin eteğine yapış.

Talebeler, çocuktan daha âcizdir. Hocalar ise muhkem duvar gibidir. Yeni yürüyen çocuk, duvara tutunarak yürür. Sen de yeni yürüyen çocuk gibi, âlimlerin muh­kem duvarına tutunarak yürü.”
*
“Ey insanoğlu! 

Bugün günahlarından korkar isen, yarın birşeyden korkmaz­sın.”
*
“Yâ Rabbî! 

Bize kereminle nazar kıl. Biz kullarından ancak hatâ sâdır olur.


Yâ İlâhî! 


Senin rızkınla beslendik. Senin ihsân ve lütuflarına alıştık.


Yâ Rabbî! 


Bizi bu dünyâda azîz kıldın. Öbür dünyâda da azîz kılmanı senden umarız. Azîz eden de sensin, zelîl eden de sensin. Senin azîz kıldığın kimse horluk görmez.


Yâ İlâhî! 

İzzetin hakkı için beni zelîl etme ve günahlarımdan dolayı beni utan­dırma. Başıma benim gibisini musallat etme. Ukûbet çekeceksem, senin elinle olsun. Dünyâda en kötü şey, bir insanın kendisi gibi birisinden cefâ çekmesi­dir.”
*
Kimseye Minnet Eyleme!!

“Minnet, sâdece yüce Allaha mahsustur.

O´nun emirle­rini yapmak, mânevî yakınlığa sebeb olur ve şükür edildikçe nîmetlerini bollaş­tırır.

İnsanın ciğerlerine giren her nefes hayatı uzatır, ki­şiye can verir.

Ciğerden çıkan her kirli nefes ise, insana ferahlık verir.

O hâlde nefes alıp verme birer nîmettir.

Nîmete şükür etmek vâcibdir.

Ki­min gücü ve lisânı yetebilir, Hak teâlâya hakkıyla şükür etmeğe!

Kulun yapabileceği en iyi iş, Allahü teâlâya karşı olan kusûrunu bilip, O´ndan af dilemesidir.

O´nun rahmeti her yeri kapla­mış, verdiği nîmetler her yere yayılmıştır.

Allahü teâlâ, kulunun kusûru nedeniyle onun rızkını kes­mez.”
*
“Ey kardeş! 

Bu dünyâ kimseye kalmaz.

Gönlünü, her şeyi yaratan Allahü teâlâya bağla.

Sana bu kâfidir.

Dünyâ mülküne güvenip bel bağ­lama.

Çünkü bu dünyâda senin gibi birçokları yaşamış ve sonunda ölüp gitmiştir.

Diyelim ki en sonunda ölüm vardır ve bu can ölüm yolunu tuta­caktır.

O hâlde ister taht üze­rinde can vermişsin, ister toprak üzerinde ne fark eder ”



Not: Bu yazı, Şeyh Sa´dî-i Şirâzî öğütleri ve sözleri, altın öğütler, çocuklara nasihatler, çocuklara öğütler, öğüt veren sözler, gençliğe öğütler, kısa öğütler, altın öğütler ve öyküler ile ilgilidir.

CUMA HUTBESİ (ÖMER BİN ABDULAZİZ)

/ No Comments
Bu yazı, en güzel cuma sözleri, güzel öğüt verici sözler, en güzel dini nasihatler, en güzel dini öğütler, Ömer bin Abdülazîz hazretleri´nin Cumâ hutbesi, dini nasihatlar, cuma hutbeleri


Ömer bin Abdülazîz Hazretleri´nin son Cumâ Hutbesi: 

Ey muhte­rem müslümanlar!

Şunu iyi biliniz ki, lüzumsuz bir hiç olarak yaratılmadığınız gibi, yaptı­ğınız işlerden de sorgu ve sorumsuz kalacak değilsiniz. Gelmiş ve nihâ­yete kadar ge­lecek insanların toplanacağı bir mahşer ve orada adâlet te­râzilerinin kurulacağı bir mahkeme vardır. Onun tek hâkimi, azamet ve kibriyâ sâhibi yüce Allah´tır. Âhiret korkunç bir gündür. Yürekleri parçala­yan, çocukları ihtiyar yapan, kişiyi kardeş, evlâd ve iyâlinden kaçıran, peygamberleri, melekleri titreten bir gündür. Cenâb-ı Hakk´ın celâl ve a- zametiyle tecellî edeceği o günde, kimde kuvvet ve tahammül kalır! Bu- nunla berâber Allah ın rahmetinden de ümid keserek hüs­râna düşme­yiniz.

Ey muhterem cemâat!

Muhakkak biliniz ki; mahşer gününde emniyet ve korkusuzluk, bu­günden o günü düşünüp de Allah tan korkan, küfür ve günahtan sakınan ve bu fânî âlemi bekâ âlemi olan âhirete üstün tutarak, şehvânî hislerinin esiri olmayanlar içindir. Bunun aksi harekette bulunanlar muhakkak al­danır. Hayat ve ömür sermâyesini haksızlık ve yolsuzluk arkasında tü­keten eli boş ve nedâmet, pişmanlık içinde kalır. Bugün; siz, sizden ön­cekilerin yerini tutuyorsunuz. Fakat elbette sizin de yerinizi tutacaklar var. Görüyorsunuz ki, gelenler durmuyor, gidenler geri dön­müyor. İster istemez gideceğimiz bu mahal, her şeye sâhib olan cenâb-ı Hakk ın hu­zûrudur.

Âhiret âlemine gidenleri her gün uğurluyor ve götürdüğünüz kabir­lerde kara toprak altında yataksız, yastıksız, tek ve tenha bırakıp dönü­yorsunuz. Ölümün acısını duyan o fânîlerin hâli ne kadar merhameti çe­ker ve ibrete değer. Tanı­madıkları bir âleme sefer etmişler, sevdiklerin­den ayrılmışlar. Gelip geçici emânet bir hayatın gaflet uykusundan uyanmışlar, ama iş işten geçmiş, telâfi imkânı elden çıkmış, naz ve nî­met içinde beslenmişlerken yatak ve yastıkları kuru toprak olmuş, terkettikleri dünyâ malından istifâdeleri yok. Yaptıkları incir çekirdeği ka­dar da olsa, bir hayrın imdâdını bekliyorlar. Düşünmeğe değer bu hâller­den ibret almaz mısınız

Ey muhterem cemâat!

Zannetmeyin ki, kendimde bir büyüklük gördüğüm için size böyle na­sîhat ediyorum. İçinizde belki benden daha ziyâde Allahü teâlânın rah­met ve magfiretine muhtaç kimse yoktur. Ben hem kendim, hem de sizin için rahmet ve magfiret diliyorum. Yüce Allah ın kitabını, Peygamberinin güzel ahlâkını ken­dinize örnek yapınız, ancak selâmet bundadır.

Buyur­duktan sonra gözyaşlarını tutamadı. Bu onun son hutbesiydi. Aynı za­manda evine de son gidişiydi.


Not: Bu yazı, en güzel cuma sözleri, güzel öğüt verici sözler, en güzel dini nasihatler, en güzel dini öğütler, Ömer bin Abdülazîz hazretleri´nin Cumâ hutbesi, dini nasihatlar sözler ile ilgilidir.

ESMA'ÜL HÜSNA (YA RAKİB)

16 Ekim 2017 Pazartesi / No Comments
dualar, er rakib anlamı, er rakib duası, ya rakib esmasının sırrı, ya rakib ne için okunur, ya rakib faziletleri, er rakib 312, kaybedilen eşyayı bulma duası, allahın koruması için

ER-RAKÎB;  

İnsanların hallerini, sözleri, yaptıklarını ve davranışlarını bilen, haber alan, murakabe edip koruyan, tüm varlığı gözeten manalarına gelmektedir.

Allah Teâlâ, bütün varlıkları her lahza gözetip duran bir şâhid, bir nazırdır. Hiçbir şeyi kaçırmaz, her birini görür ve herkesin yaptığına göre karşılığını verir.

Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir. Nisa/1

Allah Her şeyi gözetler. Ahzab/52

ER RAKİB ZİKRİ VE DUASI:

Tavsiye edilen zikir şekli “Yâ Rakîb Yâ Allah” şeklindedir.

ER RAKİB ismi şerifini günde 312 kere okuyan kişiler yaptıkları her işte Allah’ın koruması altında olurlar. Ya Rakib ismini sıkça tekrarlayanlar kaybettikleri bir eşyalarını bulur, Allah ın koruması altına girer ve başına gelecek her türlü bela ve musibetlerden emin olur.

Bununla birlikte her sabah namazının ardından günde 612 defa Ya Rakib ismini zikretmeye devam eden kişi Allah’ın himayesine girerken 40 gün oruçlu olarak bu süreçte her gün 4440 kere Ya Rakib ismini tekrar eden kimselere bazı sırlar vakıf olunur. Bu kişilerin kalp gözleri açılırken, kuşların ne dediklerini anlama melekelerine sahip olurlar.

dualar, esmaül hüsna anlamları, er rakib anlamı, er rakib duası, ya rakib esmasının sırrı, ya rakib ne için okunur, ya rakib faziletleri, er rakib 312, kaybedilen eşyayı bulma duası, allahın koruması için

MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARI (ALİ KUŞÇU)

/ No Comments
ASTRONOM VE MATEMATİKÇİ ALİ KUŞÇU

Astronom ve matematikçi olan Ali Kuşçu birçok bilim alanında eserler vermiş ünlü bir ilim insanıdır. Ali Kuşçu’nun babası Muhammed, Timur İmparatoru Uluğ Bey’in kuşlarının bakımıyla ilgilenen bir hizmetkardı.

Bu yüzden ailesine “Kuşçu” lakabı verilmiştir ve bu lakabı oğlu Ali’ye de geçmiştir. Ali Kuşçu, küçük yaştan itibaren devrin önemli astronomi ve matematik hocalarından ders almıştır.

Ali Kuşçu’nun ders aldığı, devrin en önemli bilim adamlarından bazıları şunlardır: Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddin Cemşid ve Muinudin Kaşi’dir. Gençlik döneminde ise ilim almak amacıyla Kirman şehrine gitmiştir. Ali Kuşçu, “Hall-ü Eşkâl-i Kamer” ve “Şerh-i Tecrîd” adlı eserlerini Kirman’da yaşadığı dönemlerde yazmıştır. Semerkand’daki ve Kirman’daki ilmi çalışmalarından sonra Timur Devleti İmparatoru Uluğ Bey’in yardımcısı olmuştur. Astronomi alanındaki uzmanlığından dolayı ayrıca devlet rasathanesinde müdürlük makamına getirilmiştir.

Ali Kuşçu, 1403 yılında Semerkand’da dünyaya gelmiştir. 16 Aralık 1474 yılında ise, İstanbul‘da hayata veda etmiştir. Semerkand o zamanlar Timur Devleti’nin sınırları içindeydi. Birçok kayıtlara göre Ali Kuşçu’nun Türk asıllı olduğu belirtilirken pek çok kayıtlara göre de Fars – İran asıllıdır. Ali Kuşçu’nun asıl adının Ali Bin Muhammed olduğunu yukarıda belirtmiştik. Ali Bin Muhammed demek, Muhammed oğlu Ali demektir.

1450 yılı dolaylarında Hacc’a gitmek için yola çıktığı zaman, Tebriz civarındayken Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, Ali Kuşçu’yu büyük bir törenle karşıladı. Osmanlı İmparatorluğu ile yapacakları Barış Görüşmeleri için, Ali Kuşçu’dan yardım istedi. Uzun Hasan’ın kendisine yaptığı yardım teklifini kabul eden Ali Kuşçu, aracılık yapmak amacıyla Fatih Sultan Mehmet Han’ın vezirleriyle bir görüşme gerçekleştirdi. Daha sonra, Fatih Sultan Mehmet Han’ın kendisine yaptığı teklifle İstanbul’a giden Ali Kuşçu, burada Ayasofya Medresesi’nde müderrislik görevine getirildi. Bu göreve, aylık iki yüz altın maaş karşılığında getirilmiştir. Ayasofya Medresesi’ndeki Fatih Külliyesi’nin ders programları, Ali Kuşçu tarafından hazırlanmıştır.

ali kuşçu, ali kuşçu kimdir, ali kuşçu hayatı kısa, astronomi alimi ali kuşçu, ali kuşçu eserleri, ali kuşçu kitapları, ali kuşçu icatları, ali kuşçu buluşları, matematik ali kuşçu,

ALİ KUŞÇU KİMDİR?

Osmanlı’nın Otlukbeli Savaşı’nı kazanmasının ardından Fatih Sultan Mehmet Han’a, Ali Kuşçu’nun “Astronomi” alanında yazdığı bir eseri sunulmuştur. Eserin adı ilk başta, Risale-i fi’l Hey’e ‘dir. Ancak, bir savaş zaferiyle aynı döneme denk geldiği için bu eserin adı Risale-i Fi’l Fethiye olarak değiştirilmiştir. Arapçaya da çevrilmiştir.

Bu eser genel olarak üç üniteden oluşmaktadır. İlk ünitede, gezegenler ve bu gezegenlerin yer yüzü şekilleri ayrıntılı bir şekilde kaleme alınmıştır. Ayrıca nasıl hareket ettiklerine dair bilgiler sunulmuştur. İkinci ünite, dünyanın şekli ve sahip olduğu iklimler üzerinedir. Bu iklimler, yedi farklı bölümde kategorize edilmiştir.

Son ünitede ise, dünyanın yer yüzü ölçüleri ve diğer gezegenlere olan uzaklıklarına dair ayrıntılı bilgileri ve formülleri kaleme almıştır. O dönem yazdığı eserlerde verdiği bilgiler ve formüller, günümüzdeki üstün teknolojik aletlerle yapılan ölçüm sonuçlarından elde edilen bilgi ve formüllerle hemen hemen aynıdır. Hayatı boyunca yazdığı eserlerden en bilinenleri ve günümüze kadar gelenleri şunlardır;

Risale-i fi’l Hey’e (Alanı: Astronomi)
Şerh-i Tici Uluğ Bey (Alanı: Astronomi)
Risale-i fi’l Fethiye (Alanı: Astronomi (Risale-i fi’l Hey’e adlı eserinin Arapça tercümesidir)
Risale fi’l Muhammediye (Alanı: Matematik, Cebir ve Hesaplama)
Unkud-üz-Zevahir fi Man-ül-Cevahir (Günümüz Türkçesi: Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım)
Et-Tezkire fî Âlâti’r-Ruhâniyye
El-‘Unkûdu’z-Zevâhir fî Nazmi’l-Cevâhir: (Alanı: Sarf İlmi)



ali kuşçu, ali kuşçu kimdir, ali kuşçu hayatı kısa, astronomi alimi ali kuşçu, ali kuşçu eserleri, ali kuşçu kitapları, ali kuşçu icatları, ali kuşçu buluşları, matematik alimi ali kuşçu, 

İLK İCATLAR

/ No Comments
ilk icatlar, müslüman bilim adamlarının icatları, müslüman bilim adamları ilk buluşları, ibni fazıl, ibni cessar, kambur vesim, ibni rüşd, harezmi, ebul vefa, ömer hayyam, zerkali, hazerfen, cabir

Müslüman Bilim Adamları ve İcatları, 
Müslüman Bilim Adamlarının Bilinmeyen İlkleri
. İlk kağıt fabrikasını kuran alim; İbni Fazıl
• Kızamık ve çiçek hastalığını keşfeden; Alim Razi
• Mikrobu ilk tanımlayan alim Akşemseddin
• Cüzzamı bulan alim ... İbni Cessar
• Vebanın bulaşıcı olduğunu bulan alim İbni Hatip
• Verem mikrobunu bulan alim Kambur Vesîm
• Retina tabakasını bulan alim İbni Rüşd
• İlk göz ameliyatını yapan; Alim Ammar
• İlk kanser ameliyatını yapan alim; Ali bin Abbas
• Küçük kan dolaşımını bulan alim İbnünnefis
• İlk Tabipler odası başkanı Ali bin Rıdvan
• Sıfırı ilk kullanan alim Harezmi
• Trigonometriyi ilk bulan alim Battani
• Tanjant, kotanjant ve kosekantı ilk kullanan alim Ebul Vefa
• Trigonometri kitabını yazan alim Nasiruddin Tusi
• İlk trigonometrik dönüşüm formülünü bulan alim İbni Yunus
• Binom formülünü ilk bulan alim Ömer Hayyam
• İlk difransiyel kitabını yazan alim. Sabit bin Kura
• Ondalık kesiri ilk bulan alim Gıyaseddin Cemşid
• İlk usturlabı yapan alim Zerkali
• Dünyanın döndüğünü keşfeden ilk alim Biruni
• Dünyanın çevresini ilk ölçen alim Musa kardeşler
• Güneşin yüzündeki lekeleri ilk bulan alim Fergani
• Yıldızların yer ve açıklıklarını ölçen ve ilk cetveli geliştiren alim Cabir bin Eflah
• İlk otomatik kontrol sistemleri tasarlayan alim Ahmet bin Musa
• Sibernetiği ilk kuran alim İsmail-El Gezeri
• İlk optik temellerini koyan alim İbni Heysem
• Sesin fiziki açıklamasını ilk yapan alim Farabi
• İlk torna tezgahını yapan alim İbni Karara
• Kanatlarla uçan ilk alim Hazerfen Ahmed Çelebi
• İlk uçağı yapan alim Ebu Firnas
• Yer çekimini ilk bulan alim Razi
• Sarkaçlı saati ilk yapan alim İbni Yunus
• Maddelerin özgül ağırlığını ilk hesaplayan alim Hazini
• Atomun parçalanabileceğim ilk bulan alim Cabir bin Hayan
• Gök kuşağını ilk açıklayan alim Kutbettin Şirazi
• İlk kimya laboratuarını kuran alim Cabir
• Saf alkolü ilk elde eden alim Razi
• Fosforu ilk bulan alim Beşir
• Havan topunu ilk bulan alim Fatih Sultan Mehmed
• İlk kıta seyahatnamesini yazan alim İbni Battuta
• İlk dünya haritasını çizen alim Mürsiyeli İbrahim



ilk icatlar, müslüman bilim adamlarının icatları, müslüman bilim adamları ilk buluşları, ibni fazıl, ibni cessar, ibni hatip, kambur vesim, ibni rüşd, harezmi, ebul vefa, ömer hayyam, zerkali, hazerfen, cabir

TARİHE DAMGA VURMUŞ MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARI

/ No Comments
tarihe damga vurmuş müslüman bilim adamları, müslüman alimler, müslüman ilim adamları, farabi, ibni sina, ali kuşçu, el buruni, mimar sinan, kindi, razi, battani, sabit kurra, nurettin batruci,

TARİHE İSMİNİ YAZDIRMIŞ MÜSLÜMAN İLİM ADAMLARI

1-Farabi

874-950Yılları arasında Ortadoğu da yaşadığı sanılan Farabi çağında tam bilinememiş ve değeri anlaşılamamış ve yaşadığı çağdan 200 sene sonra bilinmeye başlamıştır. Matematik, Botanik, Tıp, Felsefe, Mantık ve Musiki alanında eserler vermiştir. Büyük İslam âlimi, hekim, filozof olarak tanınmış, insan vücudunun, organların görevi, hastalıklar ve tedavi yöntemleri konusunda çalışmalarda bulunmuş. İnsanın sağlıklı bir bedene sahip olması için gereken sebepleri araştırmış ve hastalıklara çözüm yolları aramıştır.

Fizik alanında ses konusunda araştırmalar yapmış, ud ve kanun gibi musiki aletlerini bulmuştur. Kendinden sonra gelen hem Müslüman hem de batılı ilim adamlarına yol göstermiş günümüzde öğrenci değişim hareketlerinden birine adı verilmiştir.

2-İbn-i Sina

980-1037 yılları arasında bugün ki Özbekistan sınırlarında yaşamış olan İbni Sina tıp alanında mikrobun varlığını keşfeden bilim adamı olup, 150 den fazla eser bırakmıştır bunlardan 17 tanesi tıp ile alakalıdır.

Devlet hizmetlerinde bakan, hekim ve filozof olarak görev aldığından gündüz devlet işlerinde gece bilim işlerinde çalışarak eserler ortaya koymuştur.

Felsefe konularında kitaplar yazmış, Belirtiler ve uyarılar, kurtuluş kitabı gibi bu alanda meşhur eserlerini vermiştir. Tıp Kanunu kitabı 1000.000 kelimelik bir tıp ansiklopedisidir. Bu kitapları tüm dünyada ders kitabı olarak okutulmuştur.

3-Ali Kuşçu

1474-1525 yılları arasında yaşayan Ali Kuşçu Astronomi ve Matematik dâhisi olarak bilinir. Özbekistan sınırları arasında kalan Semerkant’ta doğmuştur. Fatih Sultan Mehmet zamanında İstanbul’a gelmiş ve Uluğ Bey Rasathanesinde çalışmıştır. Ayasofya da dersler vermiştir. Fetih Risalesi, Astronomu Risalesi ve risale-i Muhammediye yazmış ve Fatih Sultan Mehmet’e takdim etmiş ve 1474 yılında İstanbul’ da vefat etmiştir. Matematik ’ten dil ve belagat konularına kadar eserler bırakmıştır.

4-El Buruni

973-1051 yılları arasında yaşamış olan ve bugün Özbekistan ve Türkmenistan arasında bir bölge olan Harezm de doğmuş. Astronomi, Tarihçi, Botanikçi, Eczacılık uzmanı, Jeolog, Şair, Mütefekkir, Matematikçi, Coğrafyacı ve Hümanist olarak çok yönlü çalışmış olan bir bilim adamıdır. İlk kitabını 17 yaşında yazmıştır. Kitaplarının adı ise ilginçtir. Boş geçen asırlardan kalan eserler, Meskenler arasındaki mesafeyi düzeltmek için Mekânların sonunu sınırlama, Hint Tarihi, Cevherlerin bilinmesine dair kitap, Yıldızlar ilmine giriş, Eczacılık Kitabı. Pi sayısı ve Trigonometri üzerine araştırmaları ile ün yapmıştır. Günümüzde bu kadar çok yönlü insanları bulmak zor hatta imkânsızdır.

5-Mimar Sinan

Kanuni devrinin en büyük mimarıdır. Osmanlı İmparatorluğunun gelmiş geçmiş bilinen en büyük mimarlarındandır.1489 1588 yılları arasında yaşamıştır. 99 yıl hayatına binlerce eser sığdırmış ve 350 ye yakın eser yapmış bunlardan 84 cami 52 mescit, 57 medrese, 35 küçük saray, 20 kervansaray vb. Mimar Sinan’ı anlatmakla bitiremeyiz.

6-Kindi

9. yüzyılda yaşamış büyük İslam âlimi olan Kindi, ilk defa pergel kullanan, sıvıların özgül ağırlıklarını bulan, felsefe, tıp, ilahiyat, siyaset, matematik, astronomi, meteorolojiye, psikolojiden diyalektiğe, optik, kimyanın da aralarında olduğu 20 den fazla farklı alanda 270 e yakın eser vermiş çok yönlü İslam âlimlerinden bir tanesi olup, Kufe de doğduğu bilinmektedir. 17 alanda 22 felsefe, 16 astronomi, 14 matematik, 32 geometri, 22tıp, 12 tabiat, 7 müzik, 5 psikoloji, 9 u mantıkla alakalı olmak üzere çok yönlü eserleri bırakmıştır. Bundan dolayı da 1100 yıldan bu yana unutulmamıştır.

7-Battani

859 929 yılları arasında yaşamış olan Battani bundan 1000 yıl kadar önce Matematikte Trigonometriyi bulan ve Müslüman ve Astronomi ve Matematikçi olarak bilinmektedir. Ayın güneş etrafında dönmesini 365 gün, 5 saat, 48 dakika 24 saniye olarak hesaplamıştır. Günümüzde ise bu 365 gün, 5 saat, 48 dakika ve46 aniye olarak hesaplanmıştır yani 22 saniye yanılmış Battani. Saygı ile anılası bir bilim adamıdır.

8-Razi

865- 925 yılları arasında yaşamış olan Razi, Tahran yakınlarında Rey de doğmuştur. Tıp, eczacılık, Simya gibi çok alanda eserler vermiş bir İslam âlimi olup, ilk göz ameliyatını yaptığı bilinmektedir. Suçiçeği ve kızamığın ayrı şeyler olduğunu 1100 sene önce keşfetmiş bir tıp dehasıdır.

9-Sabit Bin Kurra

9. yy da yaşamıştır. Matematik, Astronomi ve tıp konularında çalışmalarda bulunmuştur. Diferansiyeli hesabını İlk o hesaplamıştır. Parabol, Pisagor genel ispatını yapmıştır. 79 eseri olup, 21 tıp, 2muzik, 25 felsefe matematik, astronomi alanında eserler vermiştir.

10-Nurettin Batruci

Modern astronominin kurucusu kabul edilir ve bütün gezegenlerin iki kutuplu olduğu, gök cisimlerinin hareketlerinin kutuplar arasında olduğunu, gezegenlerin günlük dönüşlere sahip olduklarını, yıldızların bulunduğu gök tabakalarının değişken olduğunu, gök cisimlerinin hareketlerinin doğudan batıya doğru olduğunu v.b gibi birçok astronomi gerçeğini bundan 800 sene önce tespit etmiş batılı ilim adamları ise ondan 400 veya 500 sene sonra bunları fark edebilmişlerdir.



tarihe damga vurmuş müslüman bilim adamları, müslüman alimler, müslüman ilim adamları, farabi, ibni sina, ali kuşçu, el buruni, mimar sinan, kindi, razi, battani, sabit kurra, nurettin batruci,

MÜSLÜMANCA YAŞAMANIN KURALLARI

15 Ekim 2017 Pazar / No Comments
yeme içme adabı, imamı gazali sözleri, alışverişte uyulması gereken kurallar, arkadaşlık sözleri, arkadaşlık testi, yardımlaşma ile ilgili, hasta ziyareti adabı, taziye ziyareti

MÜSLÜMANIN UYMASI GEREKEN KURALLAR

İmamı Gazali Hazretlerinin "Yeme içme, Çarşı pazar ilişkileri, Arkadaşlık,  Hasta, Cenaze, Mümin kardeşini sevindirme" hakkında öğütleri aşağıya çıkarılmıştır.

İmâm-ı Gazalî'yi halka tanıtan hacimce küçük, fakat tesiri bakımından büyük olan eseri;

"Eyyühe'l-Veled" olarak bilinen ve dilimizde "Ey Oğul" şeklinde bilinen eseridir.

Bu eserde, bir Müslümanın Yirmi Dört Saati'ni en iyi, en doğru ve en güzel biçimde yaşaması dolayısıyla ömrünü en güzel biçimde tamamlaması için öğütler sıralanmaktadır. 

Bu bakımdan Gazali, "Ey oğul"un pîri ve üstadıdır. Bu alanda yapılmış olan çalışmanın ilki ve en mükemmelidir. Diğer çalışmalar büyük ölçüde bu kitabın üzerine bina edilmiştir.

Birçok dünya diline çevrilen, UNESCO tarafından da yayınlanan Ey Oğul, batıda ve doğuda okuma rekoru kıran bir eserdir. "Müslümanın yirmi dört saati" demek olan bu kitap, ayrıca bir öğüt ve nasihatler bütünüdür.

Ancak burada sadece ahlâkî bölümleri ve insan eğitimine yönelik kısımlarından;

"Yeme içme, Çarşı pazar ilişkileri, Arkadaşlık,  Hasta, Cenaze, Mümin kardeşini sevindirme" hakkında öğütleri bulacaksınız.

"Eyyühe'l-Veled / Ey Oğul"

1- Yiyip içerken şunlara dikkat et

Ey oğul!
1. Sofraya oturmadan önce ellerini yıka.
2. Sağ dizini dikip sol dizinin üzerine otur.
3. Tabağın ortasından değil, kendi önünden ye.
4. Sofrada sağa sola eğilerek yanındakileri rahatsız etme.
5. Ağzında lokma varken konuşma.
6. Ağzındaki lokmayı kimseye gösterme.
7. Etrafına çok bakma.
8. Ekmeği ısırıp yemeğe batırma.
9. Vücudunun rahatını istersen az ye ve az iç.
10. Sofradan kalkınca da az su iç.
11.  Cemaat içinde sümkürüp tükürme.
12. Su içerken acele ile bardağı dikerek, hort hort içme. Vücuda zarardır. Yavaş yavaş arada nefes alarak iç.
13. Ayakta su içme. Sıhhate zarardır.
14. Bir kimse su isterken sen de isteme.
15. Terli iken su içme.
16. Gece uyanıp su içmek doğru değildir.
17. Eğer çok susamışsan önce ağzını çalkala, sonra az iç.

2- Çarşı pazarda şunlara dikkat et

Ey oğul!
1. Çarşı pazarda yürürken kimseye omuz vurma, incitme.
2. Kimse ile alay etme.
3. Meydanda yere sümkürme ve tükürme.
4. Elle çekişip kavga etme.
5. Sattığı şeyi geri getirirlerse al.
6. Yalan söyleme
7. Kimseyi aldatma.
8. Dükkânını erken aç, geç kapa ve kaparken Besmele çek ve "La havle velâ kuvvete illâ billahi"l-aliyyilazîm"i oku.
9. Halkla tatlı konuş.
10. Yenecek birşey alırken sahibinin izni olmadan alıp tatma.
11. Aldığın yiyeceği evine açıktan götürme. "O nedir?" diyene tattır.

3- Arkadaşlık hukukuna riayet et

Ey oğul!
Bir kimseyle yol arkadaşlığı yaparsan onun ayağınca yürü, hızlı yürüme.
Öteye beriye sapma.
Yol arkadaşını bırakıp da bir tarafa savuşma. Bir işle meşgul olup da bekletme.
Arkadaşlık hakkını ve onun alışkanlıklarını gözet ki, senden hoşnut olsun.
Ondan ayrılacağın vakit helâlleşip veda et ve elini sık.

4- Hasta ziyaretine git

Ey oğul!
Hastanın halini hatırını sormak görgü kuralıdır.
Hastayı ziyaret ettiğin zaman odasına habersiz girme.
İçeri girerken selâm ver, hastanın sağ yanına oturup elini okşa. "Neren ağrıyor, hastalığın nedir, şimdi nasılsın?" diye sor. "İnşâallah geçer" diye teselli et ve ümitlendir.
Hastanın yanında çok oturma.
İhtiyacı varsa elinden geldiği kadar yardım et.
Eğer hasta ağır ve kendini bilmiyor veya doktor, kimse ile görüşmesini yasaklamışsa odasına girme, ev halkından haber al veya bir adam gönderip sordur:
Hasta ziyareti insanî bir vazife olduğu gibi, sünnettir ve sevabı çoktur.

5- Cenazeye katıl

Ey oğul!
Akrabandan, dostlarından veya memleketin ileri gelenlerinden biri vefat ederse cenazesine katıl.
Cenaze sahibine, evlat ve akrabasına orada hazır bulunanlara selâm ver.
Vefat eden fakir ise cenaze masraflarına yardım et. Cenazeyi yaya olarak takip, etmek sünnettir. Mazeretin yoksa mezara kadar yaya git.
Cenazeye katılamıyorsan ailesine mektup yazarak başsağlığı bildir.
Cenazede bulunmak ve cenaze namazını kılmak çok büyük sevaptır.

6- Kendini herkesten aşağı gör

Ey oğul!
Cahil birisini görürsen, "Bu bilmeyerek günah işler, ben ise bile bile günah işlerim, bu benden efdaldir" de.
Bir fakiri görürsen "Bu imân ve saadetle gider. Ben ise nasıl gideceğimi bilmiyorum. Bu benden efdaldir" diye düşün.
Eğer bu şekilde kendini herkesten aşağı görmezsen Allah katında yüce olamazsın.

7- Mü'min kardeşini sevindir

Ey oğul!
Mü'min kardeşini sevindir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse dünyada bir mü'min kardeşim sevindirirse, Cenab-ı Hak kıyamet gününde onun kalbini ferahlatır."
Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse bir çocuğu sevindirirse, Allah onu şirkten başka bütün geçmiş günahlarını bağışlar."

8- Mü'min kardeşinin ihtiyacını gör

Ey oğul!
Elinden geldiği kadar mü'min kardeşinin ihtiyacını gör.
Peygamber Efendimiz (a.s.m) şöyle buyurmuştur:
"Kim dünyada bir mü'min kardeşinin ihtiyacını giderirse, Cenab-ı Hak, on'u dünyada, altmışı da âhirette olmak üzere yetmiş ihtiyacını giderir."

9- İzzet-i nefsini koru

Ey oğul!
Fakirlere karşı mütevazi ol. Zenginlere karşı zillet gösterme. İzzet-i nefsini koru.


Bu yazı, yeme içme adabı, imamı gazali sözleri, alışverişte uyulması gereken kurallar, arkadaşlık sözleri, arkadaşlık testi, yardımlaşma ile ilgili, hasta ziyareti adabı, taziye ziyareti nasıl olmalı ile ilgilidir.

ALİMLERDEN NASİHATLAR-3

/ No Comments
afız Osman Bedreddin'nin öğütleri, altın nasihatler, gençlere öğütler, çocuğa nasihat sözleri, evlada nasihat, dini nasihat sözleri, öğrencilere nasihatler, nasihat verici sözler

ALTIN ÖĞÜTLER

Eski Elazığ'ın yani Harput´un büyük velîlerinden Seyyid Mahmûd Sâminî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin talebesi Hâfız Osman Bedreddîn hazretlerine nasîhatlerin­den bâzıları:

Bir çocuk tahsîl çağına geldiği zaman, okuyup yazmaya nasıl harfleri öğrenmekle başlarsa, Hakk´a ermek de tavsiye edeceğim şu hu­suslara uymakla gerçekleşir:

1) Allahü teâlâyı tanımak,
2) Muhabbetullah (Allahü teâlâya muhab­bet),
3) Gönlü toplamak,
4) Teslîmiyet,
5) Nefsin arzularına uymamak,
6) Bu yolda gayret göstermek,
7) Kesrette vahdet. Halk içinde Hak ile ol­mak,
8) Çok salevât okumak,
9) Kelime-i tevhîdi çok söylemek,
10) Az yemek,
11) Temiz giyin­mek,
12) Halka faydalı olmak,
13) Mütehallik, gü­zel ahlâk sâhibi olmak,
14) Mürşide, yol göstericiye, hocaya itâat,
15) Arkadaşlarına şefkat, sevgi,
16) Âleme ibret nazarı ile bakmak,
17) Vak­tin kıymetini bilmek,
18) Hükûmete itâat,
19) Hasedden ârî, uzak olmak,
20) Kimseye buğz ve düşmanlık etmemek,
21) Komşu hakkını ileri tut­mak,
22) Sözünün eri olmak,
23) Kendini tanımak,
24) Dünyâdan lü­zumlu kadar nasîb almak,
25) Âhireti unutmamak,
26) Doğru­luktan ay­rılmamak,
27) Haddi aşmamak,
28) Huzûrla sükûn bulmak.


Tasavvu­fun Elifbâsı Bunlardır;

İnsanlar arasında aşk ateşiyle dolaş, fenalıkları yak, iyi­likleri besle. İnsanı insana yaklaştır, Hakk´a ulaştır.

Aslâ ilmine gü­venme, fadlına kanma.

Dünyâya aldanma, nefsine uyma, şeytanı at.

Aşk ile yan, şevk ile kalk.

Peşinden gelenleri ne olursa olsun iyi gözet, sa­pıkları düzelt.

Huzûra dikkat, her sözün hakîkat, görüşlerin mârifet olsun.

Hâfız!

Makâm-ı irşâd;

Yâni insanları yetiştirme makamı bir şimşektir. Çak­tığı vakit etrâfını aydınlatır ve düştüğü yeri de yakar.

Mârifet ise;

O ay­dınlığı in­sanların kararan kalbine nüfûz ettirmek (sokmak) ve kalbleri ay­dınlatmaktır.



Bu yazı, Hafız Osman Bedreddin'nin öğütleri, altın nasihatler, gençlere öğütler, çocuğa nasihat sözleri, evlada nasihat, dini nasihat sözleri, öğrencilere nasihatler, nasihat verici sözler ile ilgilidir.

ALİMLERDEN NASİHATLAR-2

14 Ekim 2017 Cumartesi / No Comments
Haris el-Muhasibinin Öğütleri, evliyaların sözleri, evliyalardan öğütler, islam büyüklerinden öğütler, evliyalardan nasihatler,  büyük alimlerden nasihatler, dini öğütler

ALTIN ÖĞÜTLER

Evliyânın büyüklerinden Hâris el-Muhâsibî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bu­yurdular ki:

Hâris el-Muhâsibî Öğütleri-1

“Nefsinin isteklerinden ve öfke ile hareket etmekten uzak dur.

En önde gelen vazifelerinden birisi de, yumuşak olmak ve dik­katli hareket etmek olsun.”

Hâris el-Muhâsibî Öğütleri-2

“İlmiyle takvâsını, ameliyle basiretini ve aklıyla mârifetini arttıran kim­senin izinden yürü.”

Hâris el-Muhâsibî Öğütleri-3

“Kul için en doğru yol, ilimle amel etmek, Allahü teâlânın korkusuyla ha­ramlardan sakınmaktır.

Günahla nefsini yâd etme. Günahta ısrâr etme.

Fakirlik zamanında Allahü teâlâya sığın, her hâlinde Allahü teâlâya muhtâc ol ve O´nun her emrinde O´na tevekkül et.”

Hâris el-Muhâsibî Öğütleri-4

“Sana zulmedeni affet.

Amelinle mağrûr olmaktan sakındığın gibi, ilimle gururlanmaktan sakın.

Yakınının, fakirin ve komşunun hakkını gö­zet.

Konuş­madan hoşlanmayanın yanında konuşma.

Mazlum kardeşine yardım et. Zamâ­nını iyi değerlendir.”

Hâris el-Muhâsibî Öğütleri-5

“Günahlar gaflet getirir.

Gaflet ise, kalbin katılaşmasına sebeb olur.

Kalbin katılaşması, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır ve Allahü teâlâdan uzaklık ise, Cehennem´e götürür.”

Hâris el-Muhâsibî Öğütleri-6

“Câhillerin ahlâkından, günahkârların meclisinden, kendini beğe­nenlerin iddiâlarından, mağrûrların isteklerinden ve ümitsizlerin ümitsiz­liklerinden sakın ve uzak dur.

Hak ile amel et. Allahü teâlâya güven. Emr-i mârûf ve nehyi anilmünker yap.”

Kıymetli kardeşim!

Kendinize geliniz.

Aklınızı başınıza alınız.

Allahü teâlâdan korkunuz.

Şeytan sizi aldatmasın.

Şeytan ve onun yardımcıları, Allahü teâlânın huzûrunda perişan olacaklardır.”

Hâris el-Muhâsibî Öğütleri-7

“Dilin farzı ve vazifesi; sükûnet ve öfke zamanla­rında doğruluktan ayrılmamak. Gizli ve açık hiç kimseye eziyet etme­mektir.

Gözün farzı ve vazifesi; haramlardan korunmaktır.

Kulağın farzı ve vazifesi, helâl ol­mayan şeyleri dinlememektir. Lisanından sonra, in­sanoğlu için en tehlikeli âzâ kulağıdır. Çünkü kulak, kalbin en büyük elçi­sidir. Fitne bataklığına en fazla dalan kulaktır.

Burnun farzı ve vazifesi; burun, kulak ve göze tâbidir. Dinlemesi ve bakılması câiz olmayan bir şeyin koklanması da câiz değildir.

Ellerin ve ayakların farzı ve vazifesi; Allahü teâlâ tarafından haram kılınan şeylere uzan­maması ve başkaları­nın hakkından sakınmasıdır.”



 Haris el-Muhasibinin Öğütleri, evliyaların sözleri, evliyalardan öğütler, islam büyüklerinden öğütler, evliyalardan nasihatler, evliyanın nasihatleri, büyük alimlerden nasihatler, dini öğütler ile ilgilidir.

HASAN EL BENNA'NIN HAYATI VE SÖZLERİ

12 Ekim 2017 Perşembe / No Comments
hasan el benna, hasan el benna kimdir, hasan el benna hayatı kısa, hasan el benna wikipedia, hasan el benna eserleri, hasan el benna sözleri, müslüman kardeşler hareketi, hasan el benna fikirleri,

Hasan El Benna Hayatı:

Aşağıda Hasan El Benna hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Hasan El Benna biyografisi, özgeçmişi şöyle başlamaktadır.

İmam Hasan b. Ahmed b. Abduɾɾahman el-Bennâ (14 Ekim 1906 - 12 Şubat 1949), Mısıɾlı siyasi ve dini lideɾ. Müslüman Кaɾdeşleɾ adlı teşkilatının kuɾucusuduɾ. Aynı zamanda Müslüman entelektüel, fikiɾ adamı Taɾiq Ramadan'in dedesidiɾ.

Genç yaşta dini konulaɾa büyük ilgi duymaya başladı. 1923'te Кahiɾe'de dini ve toplumsal konulaɾda geleneksel eğitim veɾen Daɾü'l-Ulum adlı öğɾetmen okuluna kaydoldu. 1927'de Aɾaρça öğɾetmeni olaɾak Süveyş Кanalı yakınlaɾında bulunan İsmailiye'de biɾ ilkokula atandı. İngilizleɾin ülkedeki ekonomik ve askeɾi vaɾlığı açısından büyük önem taşıyan bu kentte, Müslümanlaɾı deɾinden saɾsan olaylaɾa şahid oldu. Maɾt 1928'de biɾ İngiliz kampında çalışan altı kişiyle biɾlikte İslamın ilkeleɾine geɾi dönüşü amaçlayan Müslüman Кaɾdeşleɾ'i kuɾdu. 1930'laɾda kendi isteğiyle Кahiɾe'deki biɾ okula tayin edildi. II. Dünya Savaşı başladığında çok sayıda öğɾenci, devlet memuɾu ve işςi Müslüman Кaɾdeşleɾ'e üyeydi ve Teşkilat Mısıɾ toplumunun hemen bütün kesimleɾini temsil eden biɾ önemli siyasi güç olmuştu.

Teşkilat üyelerinin birçoğu hükümetin milli çıkarlara ihanet ettiği görüşündeydi; Hasan el-Benna ise bir müddet daha hükümeti destekleme taktiğine bağlı kalmaya çalıştı. Ama gerek kendisi, gerekse teşkilat üyeleri idare açısından tehlikeli olmaya başlamıştı. Savaşı izleyen kargaşa ortamında el-Benna'nın sözünü geςiremediği teşkilat üyelerinin adları, başta Başbakan en-Nukraşi'nin öldürülmesi olmak üzere (Aralık 1948), bir dizi suikast olayına karıştı. Hasan el-Benna Şubat 1949'da hükümetin göz yumduğu bir suikast sonucunda Кahire'de öldürüldü.

Hasan el-Benna Da'vetuna, Nahvü'n-Nur, Akidetuna, el-İhvanü'l Müslimun tahte Rayetü'l-Ku'ran, Muskilatuna fi da'va'l Nizami'l-İslam, Müzekkiratü'd-Da'va ve'd-Dai gibi yaρıtlarında emperyalizme karşı milli bir hareket oluşturulmasını ve Müslüman milletlerin İslam ilkelerine dayanan birliğini savundu. sozkimin.com Ona göre Müslüman milletlerin geri kalmasının sebebi din yolundan uzaklaşılmış olmasıydı.Kurtuluş, İslam öğretilerine geri dönerek sağlanabilirdi. Devlet İslam dini temelinde teşkilatlanmalı, İslam hukuku geçerli kılınmalıydı. Toplumun ahlakı ve eğitimi İslam ilkelerine göre yönlendirilmeli, toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliklere son verilmeliydi.Müslüman Кardeşler teşkilatı maksadı da bu programı gerçekleştirmekti.

Mısır'ın çeşlitli, yörelerinde kurduğu okullar ve toplumsal hizmet kurumları vasıtasıyla görüşlerini hayatı geςirmeye çalışan Hasan el-Benna'nın başlattığı hareket Araρ dünyasını büyük ölçüde etkilemiştir.

Eserleri

Risaleler
Me'surat
Tasavvuf ve Ahlâk Eğitimi

SÖZLERİ

İslam dininin özgürlük, bağımsızlık ve hakimiyetten daha azına razı olmadığını onlara öğretin. / Hasan El Benna
*
Müslümanların egemenliği menfaat değil fedakarlık ve hizmettir. / Hasan El Benna
*
Faydası sahibini aşmayan, yararı onu yapandan başkasına dokunmayan bir amelin oldukça cılız ve dar çerçeveli olduğuna inanıyorum. / Hasan El Benna
*
Müslümanların dünyadaki konumları efendilik değil, öğretmenlik mertebesidir. / Hasan El Benna
*
Biz, vatanımızın hudutlarını inanç ve iman ile çizeriz. / Hasan El Benna
*
Aranızdaki kardeşlik bağını koruyun; çünkü sizin silah ve mühimmatınız budur. / Hasan El Benna
*
Gaflet, aldatıcı hayaller, dalgın kalpler, körü körüne bağlılık ve her bağıranın peşinden gitmek gibi şu önemsenmeyen hasletler, müminlerin yolu değildir. / Hasan El Benna
*
İnsanın hedef alması gereken en büyük gayenin ve en büyük kararın Allah'ın rızasını kazanmak olduğuna inanıyorum. / Hasan El Benna
*
Kalbe, tefekkür ve huşuu içerisinde Kur'an okumaktan daha faydalı bir şey yoktur. / Hasan El Benna
*
Biz ölümün tehlikelerle dolu bir hayattan ebedi nimet ve saadetlerle dolu gerçek bir hayata geçiş köprüsü olduğunu biliyoruz... / Hasan El Benna



hasan el benna, hasan el benna kimdir, hasan el benna hayatı kısa, hasan el benna wikipedia, hasan el benna eserleri, hasan el benna sözleri, müslüman kardeşler hareketi, mısır hasan el benna fikirleri, 

ESMA'ÜL HÜSNA (YA KAYYUM)

11 Ekim 2017 Çarşamba / No Comments
dualar, allahın 99 ismi ve anlamları, el kayyum, el kayyum ne demek, el kayyum ile ilgili ayetler, el kayyum duası, ya kayyum, ya kayyum anlamı, kayyum esmasının sırrı, ezber için zikir, uyku zikri,

EL-KAYYUM; 

Zatı ile kaim olan, ezeli ve ebedi olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı, uykusu ve uyuklaması olmayan, varlıkları yöneten, koruyan, ihtiyaçları üstlenen, gökleri, yer ve her şeyi tutan anlamlarına gelmektedir.

Allah Teâlâ, her şeyin mukadder olan vaktine kadar durması için sebeplerini ihsân edendir. Onun için her şey Hak ile kâimdir.

O’nun ayakta kalmak için hiçbir yönden kimseye ihtiyacı yoktur. O, kendi kendine yetendir ve başkasına muhtaç değildir. O’nun dışında her şey O’na muhtaçtır. Her şeyi ayakta tutan koruyan O’dur. O’nun desteği olmadan hiçbir şey ayakta duramaz ve varlığını devam ettiremez. Bu, O’nun mükemmel gücünün göstergesidir.

Allah, O’ndan başka ilah yoktur; O, Hayy’dır, Kayyum’dur. Bakara/255

EL-KAYYUM ZİKRİ VE DUASI:

Tavsiye edilen zikir şekli “Yâ Kayyum Yâ Allah” şeklindedir.

Bu zikri her gün 156 kere okuyan kişi Allah’ın izni ve inayeti ile her istediğine ve dileğine kavuşur.

Ya Kayyum ismini zikreden kişilerin tüm ismi zahmetsizce yerine geleceği gibi, her başladığı işte muvaffak olur. Ya Kayyum ismini zikretmeye devam eden kişilerin uyku ağırlıkları gideceği gibi ezber güçleri de artar.


dualar, allahın 99 ismi ve anlamları, el kayyum, el kayyum ne demek, el kayyum ile ilgili ayetler, el kayyum duası, ya kayyum, ya kayyum anlamı, kayyum esmasının sırrı, ezber için zikir, uyku zikri, 

VEYSEL KARANİ HAZRETLERİNİN HAYATI VE NASİHATLARI

/ No Comments
Veysel Karânî sözleri ve öğütleri, sahabelerden tavsiyeler, seçme sözler, seçme öğütler, islam büyüklerinden nasihatler, müslüman nasıl olmalı, veysel karani kimdir, veysel karani hayatı kısa

VEYSEL KARANÎ KİMDİR?

Tabiînin büyüklerinden. İsmi Üveys bin Âmir Karnî’dir. Yemen’in Karn köyünde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 37 (m. 657) senesinde şehîd edildi. Peygamber efendimizin ( aleyhisselâm ) sağlığında müslüman oldu. Fakat görmediği için Sahâbî olamadı. Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) zamanında Medine’ye gelmedi. Tabiînin büyüklerinden olduğu hadîs-i şerîfte bildirildi. Hazreti Ömer’in halifeliği sırasında Medine’ye geldi. Çok alâka ve hürmet gördü. Önceleri kendi memleketi Yemen’de yaşadı. Sonra Basra’ya gitti.

Veysel Karânî, Yemen’de iken deve güder, geçimini onunla temin ederdi. Geçimi, yaşaması pek sade idi. Hasta, âmâ ve ihtiyâr annesinden başka kimsesi yoktu. Güttüğü develer için belli bir ücret istemez, ne verirlerse onu alırdı. Fakîr olanlardan hiç ücret almazdı. Aldığının yarısını sadaka olarak fakîrlere dağıtır, kalanını da kendi ihtiyâçlarına ve annesine harcardı.

Müslüman olduktan sonra bütün ömrü boyunca sevgili Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) aşkı ile yanıp tutuşmuştur. Bir an bile Rabbini unutmamıştır. Kulluğunda o dereceye ulaşmıştır ki, her hâli, her hareketi ve her sözü insanlara ibret ve nasîhat olmuştur. Kimseden incinmemiş ve kimseyi incitmemiştir. Onun en önemli vasfı, Peygamberimize ( aleyhisselâm ) aşkı, ibadete canla başla devamı ve annesine saygısıdır. Annesine çok hizmet edip, hayır duâsını almıştır. Resûlullah efendimizi ( aleyhisselâm ) görmeği çok arzu ediyordu. Defalarca Peygamber efendimizi ( aleyhisselâm ) görmek için annesinden izin istedi. Annesi, kendisine bakacak kimsesi olmadığı için izin veremedi.

Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) “Üveys-i Karnî ihsân ve iyilikte tabiînin hayırlısıdır” buyurdu. Resûlullah ( aleyhisselâm ) zaman zaman mübârek yüzünü Yemen tarafına döndürür ve “Yemen tarafından rahmet rüzgârı estiğini duyuyorum” buyururdu. “Kıyâmette Allahü teâlâ Üveys sûretinde yetmişbin melek yaratır ve Üveys’i onların arasında Arasat’a götürürler. Cennete gider ve Allahü teâlânın dilediği (bildirdiği) nden başka mahlûk hangisinin Üveys olduğunu bilmez.” “Ümmetimden bir kimse vardır ki, Rebî’a ve Mudar kabilelerinin koyunları kıllarının adedince kişiye kıyâmette şefaat edecektir.” buyurdu. Arabistan’da bu iki kabilenin koyunları kadar kimsenin koyunu olmadığı söylenmiştir. Eshâb-ı kiram: “Yâ Resûlallah, bu kimdir?” dediler. “Allahın kullarından biri” buyurdu. Biz hepimiz kullarız, ismi nedir dediler. “Üveys” buyurdu. Nerelidir dediler. “Karn’lıdır”buyurdu. O sizi gördü mü dediler. “Baş gözü ile görmedi” buyurdu. Hayret, size bu kadar âşık olsun da, hizmet ve huzûrunuza koşup gelmesin dediler. “İki sebepden: Biri hâllerine mağlubdur. İkincisi ise benim dînime bağlılığından dolayıdır. İhtiyâr bir annesi vardır. Îmân etmiştir. Gözleri görmez, el ve ayakları hareket etmez. Üveys gündüzleri deve çobanlığı yapar, aldığı ücreti kendisinin ve annesinin nafakasına harcar” buyurdu. Biz onu görür müyüz dediler. Hazreti Ebû Bekir’e “Sen onu kendi zamanında göremezsin”, ama Hazreti Ömer ve Hazreti Ali’ye “Siz onu görürsünüz. Bedeni kıllıdır. Sol böğründe ve avucunun içinde bir gümüş miktarı beyazlık vardır. Bu baras hastalığı beyazlığı değildir. Ona varınca, benim selâmımı söyleyin ve ümmetime duâ etmesini bildirin” buyurdu.
Veysel Karâni hazretleri gece gündüz ibadet ve tâatle vakit geçirirdi. Kendini halktan gizlerdi. İlk zamanlar herkes ona divane gözü ile bakıyordu. Sonradan onun büyüklüğünü anladılar, çok ikram ve hürmet göstermeye başladılar. Bunun üzerine, annesinin vefâtından sonra Karn köyünden çıkıp Kûfe şehrine gitti.

Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) vefâtı yaklaşınca, hırkanızı kime verelim? dediler. “Üveys-i Karnîye verin” buyurdu. Resûlullahın vefâtından sonra Hazreti Ömer ile Hazreti Ali Kûfe’ye geldiklerinde, Ömer ( radıyallahü anh ), hutbe esnasında: “Ey Necdliler, kalkınız!” buyurdu. Kalktılar. Aranızda Karn’dan kimse var mıdır? buyurdu. Evet dediler ve birkaç kişiyi ona gönderdiler. Hazreti Ömer, onlardan Üveys’i sordu. Biliyoruz. O, sizin aramanızdan pek aşağı bir kimsedir. Divanedir, akılsızdır ve insanlardan kaçar bir hâli vardır, dediler. “Onu arıyorum, nerededir?” buyurdu. Arne vadisinde develerimize çobanlık yapmaktadır, biz de karşılığında ona akşam yiyeceği veririz, saçı-sakalı karışıktır, şehirlere gelmez, kimse ile sohbet etmez, insanların yediğini yemez; üzüntü ve neş’e bilmez, insanlar gülünce, o ağlar; insanlar ağlayınca o güler dediler. “Onu arıyorum” buyurdu. Sonra Hazreti Ömer’le Hazreti Ali, onun olduğu yere gittiler. Onu namaz kılarken gördüler. Allahü teâlâ, develerini gütmesi için bir melek vazîfelendirmişti. Namazı bitirip selâm verince, Hazreti Ömer, kalktı ve selâm verdi. Selâmı aldı. Hazreti Ömer “İsmin nedir?” diye sordu. “Abdullah, ya’nî Allah’ın kulu” dedi. “Hepimiz Allah’ın kullarıyız; esas ismin nedir?” diye sordu. “Üveys” dedi. “Sağ elini göster” buyurdu. Gösterdi. Hazreti Ömer; Peygamber efendimiz size selâm etti. Mübârek hırkalarını size gönderip, “Alıp giysin, ümmetime de duâ etsin” diye vasıyyet etti, dedi.

“Yâ Ömer! Ben zayıf, âciz ve günahkâr bir kulum. Dikkat buyur, bu vasıyyet başkasına âit olmasın?” deyince.
“Hayır. Yâ Üveys, aradığımız, kimse sensin. Peygamber efendimiz senin eşkâlini ve vasfını belirtti.” cevabını verdi.
Bunun üzerine, Hırka-i şerîfi hürmetle aldı, öptü, kokladı, yüzüne gözüne sürdü. Sonra: “Siz burada bekleyin” dedi. Yanlarından ayrıldı. Biraz ileride hırkayı yere bırakıp, yüzünü yere koydu. Cenâb-ı Hakka şöyle duâda bulundu:
“Yâ Rabbi, Sevgili Peygamber efendimiz, ben fakîr, âciz kuluna Hazreti Ömer ve Hazreti Ali ile Hırka-i şerîflerini göndermiş” dedi. Günahkâr olan bütün müslümanların affı için duâ etti. Bir çok günahkâr müslümanın affolduğu bildirilince Hırka-i şerîfi hürmetle giydi.

Veysel Karânî’ye hediye edilen Hırka-i şerîfin bir parçası, Van civarında İrisân beylerine kadar gelmiş ve 1618 senesinde, Osmanlı padişahlarından Sultan İkinci Osman Han’a getirilip hediye edilmiştir. Sultan Abdülmecid Han, bu Hırka-i şerîf için Fâtih civarında (Hırka-i şerîf) câmi’ini yaptırmıştır. Her sene Ramazan ayında camekân içinde halka ziyâret ettirilmektedir.
Tasavvufta büyüklerini görmedikleri hâlde onların rûhaniyetinden istifâde ederek feyz alarak, yükselenlere “Üveysi” denilir. Bu tâbir, Veysel Karânî hazretlerinin Peygamber efendimizi ( aleyhisselâm ) görmeden feyz alıp, O’na tâbi olmak sûretiyle tasavvufta yüksek derecelere kavuşmasına benzeterek söylenilmiştir. Üveysî demek mürşidi olmayan demek değildir. Görmediği halde Peygamber efendimizin ( aleyhisselâm ) ve O’nun vârisleri olan evliyânın büyüklerinden birinin rûhaniyetinden feyz alıp yükselmek demektir.

Veysel Karanî kendisine hırka verildikten sonra Yemen’den Kûfe’ye gitti. Kûfe’ye gittikten sonra çok az kimse onu görebildi. Görenlerden biri Harem bin Hayyan’dır. Harem bin Hayyan anlatır. Üveys’in şefaatinin ne derecede olduğunu bildiren hadîsi işitince, onu görmek istedim. Kûfe’ye gidip, onu aradım. Nihâyet Fırat nehri kenarında abdest alırken buldum. Daha önce hakkında malûmatım olduğundan onu tanıdım. Selâm verdim. Selâmımı aldı. Bana baktı. Müsâfeha etmek istedim, elini vermedi. “Allah sana merhamet eylesin, seni bağışlasın ey Üveys, nasılsın?” dedim. Onu o kadar sevmiştim, ona o kadar acımıştım ki ağladım. Çünkü çok zayıf idi. O da ağladı ve “Allah sana hayırlı ömür versin, ey Harem bin Hayyan? Nasılsın ey kardeşim? Beni sana kim gösterdi?” dedi. İsmimi ve babamın ismini nasıl bildin ve hiç görmeden beni nasıl tanıdın? dedim. “Herşeyi bilen ve herşeyden haberi olan bana bildirdi. Rûhum senin rûhunu tanıdı. Çünkü mü’minlerin rûhları birbirlerini tanırlar, birbirlerini görmeseler de.” dedi.

Resûlullahdan bana bir haber ver dedim. “Ben onu görmedim, Onun haberini başkalarından işitmişim. Hadîs yolunu kendime açmağı istemem. Muhaddis, müftü veya müzekkir olmağı istemem. Benim meşgûliyetim vardır. Bunlarla uğraşamam” dedi. Bana bir âyet okuyun. Sizden duyayım dedim. Elimi tuttu. Eûzü besmele okudu ve çok ağladı. Sonra Allahü teâlâ bir âyette: “Cinleri ve insanları beni tanımaları, ibadet etmeleri için yarattım” bir başka âyette “Gökü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadım” buyuruyor. “İnnehû hüvel azîzürrahîm’e” kadar okudu. Sonra bir sayha vurdu (feryad etti). Aklının gittiğini sandım. Sonra: “Ey Hayyân’ın oğlu, sen buraya niçin geldin?” dedi. Seni tanımak, seninle sohbet etmek arzusu ile dedim. “Bir kimsenin Allahü teâlâyı tanıdıktan sonra, herhangi bir kimse ile ahbablık etmek istemesine hiçbir zaman bir ma’nâ veremem” dedi. Bana vasıyyet, nasîhat et dedim. “Yattığın zaman ölümü yastığının altında bil. Kalkınca da karşında bulundur. Günahın küçüklüğüne değil, onunla âsi olmaklığının büyüklüğüne bak! Günâhı küçük tutarsan, onu yasak eden Rabbini küçük tutmuş olursun. Onu büyük tutarsan, Rabbini büyük tutmuş olursun” dedi. Nereye yerleşmemi tavsiye edersin? dedim. “Şam’a” dedi. Orada geçim nasıldır? dedim. “Şüphenin ağır bastığı şu kalbe yazıklar olsun, nasîhat kabûl etmez” dedi. Bana bir tavsiyede daha bulun? dedim. “Ey Hayyân’ın oğlu! Baban öldü, Âdem aleyhisselâm, Dâvûd aleyhisselâm, Muhammed Resûlullah öldüler. Halifesi Hazreti Ebû Bekir öldü. Kardeşim Ömer öldü. Ah Ömer!... Ah Ömer!” dedi. Allah sana rahmet eylesin, Hazreti Ömer ölmemiştir dedim. “Allahü teâlâ, onun öldüğünü bana bildirdi” dedi ve devam etti. “Ben ve sen, ölülerdeniz. Salevât okuyup, kısa bir duâ yaptı ve: Vasıyyetim şudur ki, Allah’ın kitabını ve onda bildirilen sırat-ı müstakimi (doğru yolu) elden bırakma ve ölümü bir an unutma. Kavmine ve akrabana varınca onlara nasîhat et ve Allah’ın kullarına öğüt vermekten geri durma. Ehl-i sünnete uymaktan bir adım ayrılma ki, dinini kayıp edersin de haberin olmaz ve Cehenneme düşersin” dedi. Birkaç duâ daha etti ve sonra: “Git Harem bin Hayyan, bir daha ne sen beni gör, ne de ben seni. Beni duâ ile hatırla, ben de seni duâ ile anarım. Sen bu taraftan git, ben de şu taraftan gideyim” dedi. Bir zaman onunla gitmek istedim. Bırakmadı. Gitti, ağlıyordu. Ben de ağladım. Ardından baktım durdum. Gözden kayboluncaya, şehre girinceye kadar baktım. Hâlâ ondan bir haber alamadım.
“Benimle en çok konuşan Hazreti Ömer ve Hazreti Ali’dir (radıyallahü anhümâ)” demiştir.
Veysel Karâni Mekke’de hac yapıp, Medine’ye gidince işte Resûlullahın türbesi burasıdır diye kendisine gösterildi. Kendinden geçerek düşüp bayıldı. Ayılınca beni buradan götürün. Resûlullahın ( aleyhisselâm ) medfûn bulunduğu bir beldede benim için yaşamanın tadı olmaz, demiştir.
Rebî’ bin Haysem anlatır: Üveysi görmeğe gittim. Sabah namazında idi. Bitirdi, tesbihlerin sonuna kadar bekleyeyim dedim. Kuşluğa kadar kalkmadı. Kalktı kuşluk namazı kıldı. Öğle oldu, öğleyi kıldı. Velhasıl üç gün namazdan kalkıp, dışarı çıkmadı. Yemedi, uyumadı. Dördüncü gece O’na kulak verdim. Gözüne uyku gelmişti. Derhal münâcaâta başladı ve: “Yâ Rabbi, çok uyuyan gözden, çok yiyen karından sana sığınırım” dedi. Bana bu yeter dedim ve hâlini bozmadan kalkıp gittim.
Geceleri hiç uyumadığı bildirilir. Bir gece, “Bu gece kıyam gecesidir” der, diğer gece, “Bu gece rükû’ gecesidir” öbür gece; “Bu gece secde gecesidir” der, bir geceyi kıyam, bir geceyi rükû’, bir başka geceyi secde ile geçirdi. “Ey Üveys, bu kadar uzun geceyi bir hâlde geçirmeğe nasıl katlanıyorsun?” dediklerinde: “Secdede, sabah oluyor da, ben hâlâ bir kere Sübhâne Rabbiyel a’lâ diyemem. Halbuki üç tesbih sünnettir. Bunu yapmamın sebebi, meleklerin ibadetini yapmak istememdir” dedi.
Kendisine, namazda huşû’ nedir? dediklerinde: “Böğrüne iğne batırılsa, namazda duymamaktır” dedi. Kendisine nasılsın? dediler “Sabahleyin kalkıp, akşama sağ çıkacağını bilmeyenin hâli nasıl olur?” dedi. İş nasıldır? dediler. “Ah, yolun uzaklığından azıksızlıktan, ah!” dedi.
Veysel Karânî’ye, şuracıkta bir adam var. Otuz senedir, bir mezar kazdı, kefenini giydi, o kabrin başında oturmuş ağlar, gecesi gündüzü yok dediler. Beni oraya götürün buyurdu. Veysel Karânî’yi onun yanına götürdüler. Sararmış, zayıflamış, kurumuş, gözleri ağlamaktan çukurlaşmış halde idi.

“Ey kişi, bu kabir ve kefen, seni otuz senedir, Allah’dan alıkoydu. Sen Allah’ı düşünecek, zikr edecek yerde, hep kefeni ve kabri düşündün” buyurdu. O kişi, onun nûruyla o tehlikeyi kendinde gördü. Feryad ederek o kabre düşüp can verdi.
Bir zât, Veysel Karânî’yi ziyârete gitti. Ona hitaben: Ey Allahü teâlânın sevgili kulu. Bana bir nasîhatta bulun? dedi Veysel Karâni hazretleri: “Allahü teâlâyı bilir misin?” Evet bilirim, “Öyle ise, Allahü teâlâdan gayri şeyleri bilme. Bu yetişir.”
Yâ Üveys, bir nasîhat daha söyle! “Allahü teâlâ seni bilir mi?” Evet bilir, “Öyle ise, Allah’tan gayrisi seni bilmesin. Allahü teâlânın bilmesi senin için kâfidir.”

Veysel Karânî’yi çocuklar bazen taşa tutardı. O ise çocuklara yavrucaklar mutlaka beni taşa tutmanız gerekiyorsa, hiç olmazsa küçük taş atın da ayaklarımı kanatıp da namaz kılmakta bana zorluk olmasın derdi.

Veysel Karanî bir defasında üç gün üç gece yemek yememişti. Dördüncü gün sabahı dışarı çıktı. Yolda bir altın para gördü. Bir kimseden düşmüştür deyip, almadı. Açlığını gidermeye çalışırken baktı ki, bir koyun kendisine doğru gelir ve ağzında o bir altınla önünde durur. Bir kimsenin olabilir deyip, yüzünü çevirdi. Koyun dile gelip: “Ben de, senin kulu olduğun zâtın kuluyum. Allah’ın rızkını Allah’ın kulundan al” dedi. Altını almak için elini uzatınca onu eline bıraktı ve koyun kayboldu.

Buyurdu ki:
“Allahü teâlâyı tanıyana hiçbir şey gizli kalmaz.”
“Ey insan bu fâni hayatta Allah korkusunu kalbinden çıkarma! Kurtuluş çaresi O’na itaattedir.”
“Yüksekliği aradım, tevâzu’da buldum. Başkanlık aradım, halka nasîhatta buldum. Neseb aradım, takvâda buldum. Şeref aradım, kanaat’te buldum. Rahatlık aradım, zühdde buldum. Zenginlik aradım, tevekkülde buldum.”


1) Hilyet-ül-evliyâ, cild-2, sh. 87
2) Tabakât-ül-Kübra, cild-1, sh. 27
3) Câmi’u Kerâmât-il Evliyâ, cild-1, sh. 364
4) Tezkiret-ül-Evliyâ, sh. 12
5) El-A’lâm, cild-2, sh. 32
6) Tabakât-ı İbn-i Sa’d, cild-6, sh. 161
7) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye, sh. 1081
8) Eshâb-ı Kirâm, sh. 405
9) Mektûbât-ı Rabbânî, cild-1, mek. 222, 270



Veysel Karânî sözleri ve öğütleri, sahabelerden tavsiyeler, seçme sözler, seçme öğütler, islam büyüklerinden nasihatler, müslüman nasıl olmalı, veysel karani kimdir, veysel karani hayatı kısa

HZ. YAHYA'NIN HAYATI VE MUCİZELERİ

10 Ekim 2017 Salı / No Comments
yahya, yahya peygamber, hz yahya kimdir, yahya aleyhisselam, yahya peygamberin hayatı kısa, kuranda yahya peygamber, hz yahya peygamberin mucizeleri, taşın konuşması yahya hz,

HZ. YAHYA KİMDİR?

İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden. Zekeriyya aleyhisselamın oğludur. Annesinin ismi Elisa olup, İmran’ın kızıydı. Hristiyanlar Elizabeth diyorlar. Davud aleyhisselamın neslinden olup, hazret-i Meryem’in teyzesinin oğluydu.

Allahü teâlâ, onu babası Zekeriyya aleyhisselamın duası üzerine ihsân etti. Zekeriyya aleyhisselam doksan dokuz veya yüz yirmi yaşına geldiği halde neslini devâm ettirecek bir evlâdı yoktu. Hanımı da doksan sekiz yaşındaydı. Gerek kendisinin, gerekse hanımının çocuk sâhibi olma yaşları geçmişti. Fakat içine evlâd sevgisi düşüp kendisine sâlih bir evlâd ihsân etmesi için Allahü teâlâya dua etti. Allahü teâlâ Zekeriyya aleyhisselamın duasını kabul etti. Zekeriyya aleyhisselam odasında namaz kıldığı sırada Cebrâil aleyhisselam ona şöyle nidâ etti:
“Yâ Zekeriyya muhakkak Allahü teâlâ sana kendinden gelen bir kelimeyi (İsa aleyhisselamı) tasdik edici ve kereminin seyyidi ve nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya’yı müjdeliyor.”
Bu husus Âl-i imrân sûresi 38-39. âyetlerinde bildirilmiştir.

Zekeriyya aleyhisselamın ihtiyar olan hanımı hâmile kaldı ve belirli müddetten sonra Yahya aleyhisselam doğdu. Rivâyete göre Yahya aleyhisselamın doğumu ile İsa aleyhisselamın doğumu aynı seneye rastlamaktadır. Doğumundan îtibâren fevkâledelikler içinde olan Yahya aleyhisselam babası Zekeriyya aleyhisselamın nezâretinde yetişti. Küçük yaşta Tevrat’ı okumaya ve hükümlerini anlamaya başladı. Zâten Allahü teâlâ tarafından ona küçük yaşından îtibâren hikmet ihsân edildiği, Tevrat’ı okuyup hükümlerini anlama kâbiliyeti verildiği bildirilmiştir. Tevrat’ı ve hükümlerini küçük yaşta öğrenmiş olan Yahya aleyhisselam bâzan Beyt-ül Makdis’te (Mescid-i Aksa) bâzan da tenhâ ve ıssız yerlerde Allahü teâlâya ibâdet ve tâatla meşgul olurdu.

Öğrendiklerini İsrailoğullarına anlatır, onları Allahü teâlânın emirlerini yapmaya yasaklarından kaçınmaya dâvet ederdi. Gâyet mütevâzî ve sâde bir hayat yaşar, kıldan elbise giyer, arpa ekmeği yerdi. Dünyâya gönül vermezdi. Gece gündüz Allahü teâlâya ibâdet eder, Allah korkusundan dolayı çok ağlardı. Göz yaşları sebebiyle nûrlu yüzü yara olurdu.

Yahya aleyhisselam rüşd (olgunluk) çağına ulaştığı zaman, kendisine Allahü teâlâ tarafından peygamberlik emri bildirildi. İlk önce Musa aleyhisselamın bildirdiği dînin esaslarına uyması ve Tevrat’ın hükümlerini insanlara tebliğ etmesi emredildi. İsa aleyhisselama İncîl nâzil olup, Tevrat’ın hükmü kaldırılınca İsrailoğullarını İncîl’in emir ve yasaklarına uymağa çağırdı. Daha sonra Şam’a giderek insanları hak dîne dâvet etti.

Yahya aleyhisselamın dâvetini kabul edenler olduğu gibi, türlü bahânelerle ona karşı çıkanlar da oldu. Peygamberlerin mucizelerini gördükleri hâlde onlara inanmayıp, karşı çıkan ve birçok peygamberi şehit eden İsrailoğulları İsa aleyhisselama karşı çıkıp onu şehit etmek istediler. Allahü teâlâ İsa aleyhisselamı göğe kaldırdıktan sonra Yahya aleyhisselam İncîl’in hükümlerini insanlara anlatmaya devâm etti. Zâlim Yahudi Hükümdârı Herod’un torunu Birinci Herod, hazret-i Yahya’ya iyi muâmelede bulunurdu. Kendi kardeşinin kızı veya hanımının önceki kocasından bir kızı vardı.Yahudi hükümdârı Birinci Herod bu kızla evlenmeyi ve nikâhlarını Yahya aleyhisselamın yapmasını istedi. Yahya aleyhisselam böyle bir evliliğin hazret-i İsa’nın tebliğ ettiği İncîl kitabında yasaklandığını ve böyle bir nikâhın imkânsız olduğunu bildirdi. Bu duruma içerleyen kızın annesi, Yahya aleyhisselamın öldürülmesini istedi.

Yahya aleyhisselama karşı iyi niyet sâhibi olan birinci Herod da kadının ve kralla evlenmek isteyen kızının isrârı üzerine Yahya aleyhisselamın yakalanıp getirilmesi veya öldürülüp, başının getirilmesini adamlarına emretti.

Herod’un adamları Yahya aleyhisselamı yakalayıp, başını kesmek sûretiyle şehit ettiler. Başka bir rivâyette de yakalayıp getirdiler. Herod kendisi başını kesmek sûretiyle şehit etti. Kesilmiş olmasına rağmen Yahya aleyhisselamın başı mucize olarak: “Bu kızı almak sana helâl değildir.” diye defâlarca söyledi. Allahü teâlâ Yahya aleyhisselamın intikâmını almak için onların başına bâzı musîbetler gönderdi. Bâzı rivâyetlerde Herod ve evlenmek istediği kızı, Karun gibi yerin yuttuğu bildirilmektedir.

Yahya aleyhisselam şehit edildiği zaman otuz dört yaşlarında bulunuyordu. Yahya aleyhisselamın mübârek bedeninin parçaları, başka başka şehirlerdedir. Başı ise Şam’daki Ümeyye Câmiindeki türbededir.

Yahya aleyhisselam sûret itibariyle zamânındaki insanların en güzeli ve hüsn-ü Cemâl sâhibiydi. İnsanlara karşı yumuşak huylu, tevâzû ve şefkât sâhibiydi. Başındaki saçları seyrek ve sesi inceydi.

Ondan önce Yahya ismiyle isimlendirilen olmamış ve ismi Allahü teâlâ tarafından bildirilmişti. Bu husus Meryem sûresi 7. âyetinde bildirilmiştir. Yahya aleyhisselam günahlardan temiz kılınmış olup, takvâ sâhibiydi. Tevâzu sâhibi olup itâatkar ve halim selîmdi. Yahya aleyhisselam doğduğu, öldüğü ve dirildiği günlerde Allahü teâlâ tarafından selâmete erdirildi. Bu husûsiyetleri Meryem sûresi 13, 14 ve 15. âyetlerinde bildirilmiştir.

Mucizeleri:

1. Taşın dile gelmesi: İsrailoğulları, Yahudi Hükümdârı Birinci Herod’un emri üzerine Yahya aleyhisselamı şehit etmek için arıyorlardı. Bu haberi duyan Yahya aleyhisselam onlardan uzaklaşıyordu. Bu sırada bir kaya dile geldi:“Ey Allah’ın peygamberi! Bana gel!”

Yahya aleyhisselam kayaya yaklaştığı zaman içinin kovan gibi oyulmuş olduğunu gördü. O taşın içine girdi. Yahya aleyhisselamı şehit etmek üzere arayan kâfirler o kayaya yaklaştıkları zaman, o kayadan kâfirler üzerine oklar atılmaya başlandı. Bu durumu gören Yahudiler geriye dönüp kaçtılar.

2. Gündüz vakti yıldız göstermesi: Yahya aleyhisselam peygamber olarak vazîfelendirilip Şam’a geldikten sonra insanlar ona; “Hakîkaten peygambersen, bize gündüz gözü ile yıldızları göster.” dediler. İnsanların bu isteği üzerine Yahya aleyhisselam dua edip gündüz güneşin çevresindeki yıldızlar görünmeye başladı.

Kur’ân-ı kerîmde Âl-i imrân, Meryem ve Enbiyâ sûrelerinde Yahya aleyhisselamdan bahsedilmektedir.


yahya, yahya peygamber, hz yahya kimdir, yahya aleyhisselam, yahya peygamberin hayatı kısa, kuranda yahya peygamber, hz yahya peygamberin mucizeleri, taşın konuşması yahya hz, 

YUSUF HAYALOĞLU'NUN HAYATI VE ŞİİRLERİ

/ No Comments
yusuf hayaloğlu hayatı kısa, yusuf hayaloğlu kimdir, yusuf hayaloğlu şiirleri, yusuf hayaloğlu şiirleri oku, yusuf hayaloğlu nalan, yusuf hayaloğlu giderim, yusuf hayaloğlu ahmet kaya,

YUSUF HAYALOĞLU HAYATI 

Yusuf Hayaloğlu 1953 yılında Ovacık'ta doğdu. Parasız yatılı sınavında Türkiye ikincisi oldu ve Haydarpaşa Lisesi'nde yatılı okudu. Bir kısmı Elâzığ’da geçen lise eğitiminden sonra İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim eğitimine başladı. Bir yandan da Cağaloğlu matbaalarına grafik işleri ve bijuteri atölyelerine takı ve aksesuar modelleri yapıyordu. 1972 yılında üniversite eğitimine ara vererek evlendi. Askerliğini Bornova, Burdur ve Konya 2. Ordu Karargahı'nda ressam olarak yaptıktan sonra Elazığ’da ulusal bir gazetede muhabirlik yaptı.

İstanbul’a geri döndü. Yılmaz Güney ile tanışıp Güney Filmcilik’te çalışmaya başladı. Üç yıl boyunca burada senaryo, öykü, roman, afiş, poster ve kartpostal hazırlanmasında görev aldı. Güney dergisiyle yolculuğu sürerken gelen 12 Eylül sürecinde o da geçti Nizamiye kapılarından. Çıktığında Cağaloğlu'nda açtığı atölyesinde matbaa ve yayınevlerine resim-grafik işleri yapmaya devam etti.

Kız kardeşi Gülten'in 1986 yılında Ahmet Kaya ile evlenmesi hayatında yeni bir dönüm noktası oldu. Ahmet Kaya'nın onun yıllardır karaladığı ve bir kenara koyduğu şiirlerle tanışmasıyla aralarında 13 yıl sürecek bir üretim ortaklığı başladı. Bu süreçte “Yorgun Demokrat”, “Adı Bahtiyar”, “Ayrılık Hediyesi”, “Hani Benim Gençliğim”, “Başım Belada” gibi pek çok esere imza atarak bir döneme damga vurdular. Hayaloğlu ayrıca “Dağlarda Kar Olsaydım”, “Nankör Kedi”, “Sen Ağlama Yar” gibi şarkılar yapıp Ferhat Tunç'tan, Fatih Kısaparmak, İbrahim Tatlıses ve Müslüm Gürses'e kadar pek çok sanatçı ile çalıştı. 1999 yılında Ahmet Kaya için yazdığı “Giderim” yılın şarkısı oldu.

Ahmet Kaya'nın Türkiye'den ayrıldığı yıl Ah Ulan Rıza isimli ilk albümünü çıkardı. 2002'de Gözleri İntihar Mavi isimli ilk şiir kitabını yayınladı. Kitabı 48. baskıya ulaşarak bir rekora imza attı. Üst üste gelen ağabeyinin, Ahmet Kaya'nın ve annesinin ölümü ile sıhhatini büyük ölçüde kaybetti. Her şeye rağmen eserlerini yaratmaya devam etti.

İkinci albümü Bir Acayip Adam'ın da ilki gibi satış rekorları kırmasıyla bu kez Flash TV, Radyo Barış, Kral TV ve Su TV'de programlar yapmaya başladı. Bir yandan da yurt içinde ve yurt dışında çeşitli konser ve dinletilerle şiirlerini halka ulaştırdı, ödüller aldı.

Akciğer kanserine yakalanan Hayaloğlu, 3 Mart 2009’da tedavi gördüğü Bakırköy Acıbadem Hastanesi'nde sabaha karşı çoklu organ yetmezliğinden hayata gözlerini yumdu. Cenazesi Küçükarmutlu Cemevi'nde ve Yeniköy Merkez Camisi'nde düzenlenen iki törenin ardından Yeniköy Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Mine Hayaloğlu ile evli olan Yusuf Hayaloğlu, Deniz, Hazan ve Can adında üç çocuk babasıydı. Vefatından sonra ailesi tarafından derlenen Dur... Ağlama Gözlerim adlı şiir kitabı 2010 yılında yayımlandı.

Eserleri

Gözleri İntihar Mavi (2002)
Dur... Ağlama Gözlerim (2010)

Şiir Albümleri
Ah Ulan Rıza
İstanbul Acılar Kraliçesi
Demek Şimdi Gidiyorsun
Ayrılık Hediyesi
Asi Bir Küheylan
Kim Susturabilir
Topal Sevda
Yüreğim Kanıyor
İncinen Gurur
Bir Acayip Adam
Merhaba Nalan
Neylersin
Hangi Ayrılık
Bir İntihar Gibi
İşte Gidiyorum
Hayat Nedir Anne
Biz Üç Kişiydik
Bir Acayip Adam
Beni Düşün, Unutma
Dokunma Yanarsın


ŞİİRLERİ

AYRILIK HİKAYESİ

Şimdi saat sensizin ertesi
Yıldız dolmuş gökyüzü ayaydın
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu
Bir ben kaldım bir ben kaldım
Tenhasında gecenin avutulmamış ben
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun

Buda benim sana buda benim sana ayrılırken hediyem olsun

Soytarılık etmeden güldürebilmek seni
Ekmek çalmadan
Doyurabilmek ve haksızlık etmeden doğan güneşe bütün
Aydınlıları içine süzebilmek gibi mülteci isteklerim oldu
Arasıra biliyorsun
Şimdi iyi niyetlerimi bir bir
Yargılayıp asıyorum
Bu son olsun bu son olsun

Şimdi saat yokluğun belası
Sensiz gelen sabaha günaydın
İşi gücü olanlar çoktan gittiler
Bir ben kaldım bir ben kaldım
Voltasında gecenin hiç uyumamış ben
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun
Buda benim sana buda benim sana ayrılırken hediyem olsun

Kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni
Beyninin içindekileri anlayabilmek ve yitirmeden yüzündeki
anlık
Tebessümü
Bütün saatleri öylece dondurabilmek için
Çıldırasıya parladım kendimi lanet olsun
Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
Olsun güzelim olsun ne olacaksa olsun
*
AH ULAN RIZA

Neden halâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.

Cebimde bir lira desen yok,
Madara olduk meyhaneye!
Ah eşşek kafam benim,
Nasıl da güvendim bu hergeleye!

Gelse, balığa çıkacaktık,
Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık.
Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp
Enteresan hayâllere dalacaktık.

Bu sandalı geçen hafta denk getirip
Çalıntıdan düşürdük.
Arkadaşlar ısrar etti,
Biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük.

Saat sekizde gelecekti,
Bana birkaç milyon borç verecekti.
Yoksa o nemrut karısı kaçtı da
Onun peşinden mi gitti?

Eğer öyleyse yandık,
Gudubet gene yaptı yapacağını!
Geçen sene de merdivenden itip
Kırmıştı Rıza'nın bacağını.

Abi, kadında boy şu kadar;
Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak!
Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak,
Ya horlarken Rıza'yı boğacak!

Bak, şimdi acıdım, aşkolsun adama,
Ben olsam, vallahi baş edemem! ..
Hele beş tane velet var ki boy-boy,
Allah'tan düşmanıma dilemem!

Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur,
Herkesin suyuna gider.
Yoksa, kalıba vursan hani,
Tek başına on tane adam eder!

Bir keresinde, hiç unutmam
Üç-beş zibidi haraca dadandı;
Rıza, sandalyeyi kaptığı gibi
Herifleri hastaneye kadar kovaladı!

Aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik,
Aynı kafadaydık.
Orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu,
Biz, başka havadaydık.

Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır,
Aynı takımı tutardık.
Fener'in her maçına iddialaşıp
Millete az mı yemek ısmarladık! ..

Bir tek askerde ayrıldık,
Bana Bornova düştü, ona Gelibolu.
Döner dönmez evlendirdiler,
En büyük salaklığı da bu oldu! ..

Bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu.
Hep tek tabanca gezdim.
Benim beğendiğimi anam istemedi,
Onun gösterdiğini ben sevmedim.

Neyse, bunlar derin mevzu...
Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek.
Ufaktan yol alayım
Anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek! ..

Gittim, vurup kafayı yattım;
Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini.
Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp
Hastaneye kavuşmadan can verdiğini! ..

Vay be Rıza! ..
Sonunda sen de düşüp gittin Azrail'in peşine!
Dün, boşuna günahını almışım,
Ne olur, kızma bu kardeşine!

Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler
Ne kolay söylediler!
Sanki dev bir taş ocağını
Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!

Ah dostum... o kocaman gövdene
O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?
O zalim tabutun tahtalarını
Senin üstüne nasıl böyle çivilediler?

Yani sen şimdi gittin, yani yoksun,
Yani bir daha olmayacak mısın?
Yani bir daha borç vermeyecek,
Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?

Peki, beni kim kızdıracak,
Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
Peki, beni bu köhne dünyada
Senin anladığın kadar kim anlayacak?

Ulan Rıza... ne hayâllerimiz vardı oysa,
Ne acayip şeyler yapacaktık...
Totoyu bulunca dükkân açacak,
Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık.

Talih yüzümüze gülecekti be! ..
Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık.
Hafta sonu iki yavru kapıp
Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!

Ah ulan Rıza... bu mahallenin,
Nesini beğenmedin de öte yere taşındın?
Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,
Benim en kıral arkadaşımdın! ..

Ah ulan Rıza... ben şimdi,
Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
Senden ayrılacağımı sanma,
Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim! ..
*
ADI BAHTİYAR

Geçiyor önümden sirenler içinde
Ah eller üstünde çiçekler içinde
Dudağında yarım bir sevda hüznü
Aslan gibi göğsü türküler içinde

Rastlardım avluda hep volta atarken
Sigara içerken yahut coplanırken
Kimseyle konuşmaz dağ gibi titrerdi
Çocukça sevdiği çiçeği sularken

Diyarbakırlıymış adı bahtiyar
Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar
Geçiyor önümden gülyüzlü bahtiyar
Yaralıyım yerde kalan sazı kadar

Beni tez saldılar o kaldı içerde
Çok sonra duydum ki Yozgat'ta sürgünde
Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler
Mavi gökyüzünü ona dar etmişler

Gazete de çıktı üç satır yazıyla
Uzamış sakalı çatlamış sazıyla
Birileri ona ölmedin diyordu
Ölüm bir yanında hüzünle gülüyordu
*
YAŞAMAK GÜZELDİR ANNE

Anne ben senin oğlunum
Kanayan bir yurdum var
Anne ben senin oğlunum
Sönmeyen bir umudum var

Ellerimi tutma ne olur
Beni ağlatma ne olur
Anne ben senin oğlunum
Bu kavgaya inancım var

Yasamak güzeldir anne
Yasamak senin için
Yasamak güzeldir anne
Yasamak yarınlar için

Ölmek yaşamaktır yine
Halkının yüreğinde
Ölmekte güzeldir anne
Ölmek özgürlük için

Anne seni seviyorum
Sana ihtiyacım var
Anne seni seviyorum
Ciğer delen bir acım var
*
GİDERİM

Artık seninle duramam
Bu akşam çıkar giderim
Hesabım kalsın mahşere
Elimi yıkar giderim

Sen zahmet etme yerinden
Gürültü yapmam derinden
Parmaklarım üzerinden
Su gibi akar giderim

Artık sürersin bir sefa
Ne cismin kaldı ne cefa
Şikayet etmem bu defa
Dişimi sıkar giderim

Bozar mi sandın acılar
Belaya atlar giderim
Kurşun gibi mavzer gibi
Dağ gibi patlar giderim

Kaybetsem bile herşeyi
Bu aşkı yırtar giderim
Sinsice olmaz gidişim
Kapıyı çarpar giderim

Sana yazdığım şarkıyı
Sazımdan söker giderim
Ben ağlayamam bilirsin
Yüzümü döker giderim

Köpeklerimden kuşumdan
Yavrumdan cayar giderim
Senden aldığım ne varsa
Yerine koyar giderim

Ezdirmem sana kendimi
Gövdemi yakar giderim
Beddua etmem üzülme
Kafama sıkar giderim
*
YÜREĞİM KANIYOR

Sakin göllerin kuğusuyduk,
Salınarak suyun yanağında.
Ve okşayarak nilüfer saçlarını gecenin.
Sonumuzun adım-adım
Yaklaştığını görürdük...

Yarılan ekmeğin buğusuyduk;
Paylaşılan zeytin tanesinin,
Yüzümüze saldıran yağmur avanesinin.
Biz hep üşüyen burnumuzu
Avucumuzda hohlayarak yürürdük.

Hiçbir hesabımız yoktu kimseyle.
Hiçbir aykırı yanımız,
Hiçbir yalanımız...
Gözüm yaşarıyor,
Yüreğim kanıyor...
Olmasaydı sonumuz böyle! ..

Biri, saksımızı çiğneyip gitti.
Biri, duvarları yıktı,
Camları kırdı.
Fırtına gelip aramıza serildi.
Biri, milyon kere çoğaltıp hüzünleri
Her şeyi kötüledi,
Bizi yaraladı...

Biri şarabımızı döktü,
Soğanımızı çaldı.
Biri, hiç yoktan vurdu,
Kafeste garip kuşumuzu!
Ciğerim yanıyor,
Yüreğim kanıyor...
Solmasaydı gülümüz böyle! .

Dağlarda çoban ateşiydik,
Sarmalayarak acı bir sevda masalını
Ve hıçkırarak
Hırçın rüzgârların kavalını...
Namlunun, bağrımıza
Sinsice sokulduğunu bilirdik...

Ceylanın pınara inişiydik,
Vedalaşan birkaç damla gözyaşının;
Tenine kan bulaşan
O masum çakıl taşının...
Oysa biz dualarımızda hep
Birbirimizden daha önce
Ölmeyi dilerdik...

Bazı sorumluluklarımız vardı,
Hayata ilişkin.
Bazı basit sorularımız,
Anlaşılır bazı sorunlarımız...
Göğsüm daralıyor,
Yüreğim kanıyor...
İncinmeseydi gençliğimiz böyle...

Birer yolcuyduk,
Aynı ormanda kaybolmuş.
Aynı çıtırtıyla ürperen birer serçe.
Hep aynı kaderde buluşurduk
Sevmeye tutuklu gibi...

Birer tomurcuktuk hayatın kollarında.
Birer çiğ damlasıydık,
Bahar sabahında,
Gül yaprağında...
Dedim ya,
Hiç yoktan susturuldu şarkımız!
Yüreğim kanıyor,
Yüreğim kanıyor...
Bitmeseydi öykümüz böyle! ..
*
ŞU DAĞLARDA KAR OLSAYDIM

Şu dağlarda kar olsaydım
Bir asi rüzgar olsaydım
Arar bulur muydun beni
Sahipsiz mezar olsaydım

Şu yangında har olsaydım
Ağlatıp bizar olsaydım
Belki yaslanırdın bana
Mahpusta duvar olsaydım

Şu bozkırda han olsaydım
Yıkık perişan olsaydım
Yine severmiydin beni
Simsiyah duman olsaydım

Şu yarada kan olsaydım
Dökülüp ziyan olsaydım
Bu dünyada yerim yokmuş
Keşke bir yalan olsaydım
*
GİT

Demek şimdi gidiyorsun;
Yazdığımız son şiir öyle yarım kalacak!
Demek şimdi gidiyorsun; Kuşlarımız acıkacak, saksılarımız artık sulanmayacak!
Demek öykümüzü bir ruj lekesi gibi yapıştırıp
aynanın sahtekâr yüzüne
-Oy benim yaralım-
Demek şimdi gidiyorsun;
Beni böyle toz gibi dağıtıp merdivenlern dibine!

Her şey tamam diyorsun, git...
Beni viran bir şehir gibi terket...
Haydi git!
Dışarısı ispiyon...Dışarısı ihanet...
Seni bir gören olmasın, dikkat et! ..

Dostlukmuş...ölüme yürümekmiş...
Üstüne titremekmiş...vefaymış! ..
Aşk dediğin, zavallı bir kapıyı duvara çarpıp
Çıkıncaya kadarmış! ..
Bana komaz deyip
Sancını bir kilo rakıya gömsen de gece yarıları,
-Oy benim yaralım-
Asıl sancı, uyandığında
Bütün odaları boş görünce koyarmış! .

Gitmek istiyorsun, git...
Bir savaşçı asla vedalaşmaz!
Durma git!
Dışarısı dinamit...dışarısı enkaz!
Şunu cbine koy, ne olur ne olmaz..

Eylül mağdurlarıydık, kimsemiz yoktu,
Yaralarımız aman vermiyordu canımıza..
Kimseye kıymamıştık oysa, masumduk..
Rahatsız ediyordu bizi bu yalancı tarih!
Yırtılan bir pankart gibi
Şehirlerin ortasına çığ düşürdüyse öfkemiz;
-Oy benim yaralım-
En az bir karıncanın yüreği kadar
Namuslu ve çalışkandı ellerimiz!

Artık bitti diyorsun, git..
Kırılsın kapı-çerçeve, kırılsın bu cam..
Sorma git!
Dışarısı panik..dışarısı izdiham!
Biliyorum, seni vuracaklar bu akşam...

Ne çok fire verdik üstüste..
Ne çok arkadaş yitirdik bu tozlu yolculukta..
Kimliği tespit edilmemiş,
Ne çok ceset vurdu zeytin güzeli akşamlarımıza!
Büyük ütopyalar ve büyük dağlar gibi
İçerden çürümüşüz meğerse...
-Oy benim yaralım-
Her gelen ölüm yazmış,
Her giden ayrılık işlemiş bu talihsiz gergefimize...

Kendini arıyorsun, git..
Aptal bir hayat kur, içinde beni barındırmayan
Kalma git..
Dışarısı barut..dışarısı gardiyan!
Yine bir tek ben olurum sana parçalanan..

Demek şimdi gidiyorsun;
Sonunda bizi de çökertiyor bu kancık zelzele!
Demek şimdi gidiyorsun;
Yıkılan bir duvar gibi; ömrüme devrile devrile..
Demek mecburi istikametlerin,
Ayrılığı gösteren o adaletsiz kavşağında
-Oy benim yaralım-maralım
Demek şimdi gidiyorsun,
Ve bana bir tek secenek kalıyor: güle güle!

Beni öldürüyorsun, git..
Kalmasın sende kahrım, kalmasın derdim
Bakma git
Kafamı yumruklayıp ardınsıra ağlarsam namerdim...
*
NERDEN BİLECEKSİNİZ

Üstüm başım toz içinde
Önüm arkam pus içinde
Sakallarım pas içinde
Siz benim nasıl yandığımı
Nerden bileceksiniz.

Bir fidandım deriildim
Fırtınaydım duruldum
Yoruldum çok yoruldum
Siz benim neler cektiğimi
Nerden bileceksiniz.

Taş duvarlar yıkıp geldim
Demirleri söküp geldim
Hayatımı yıkıp geldim
Siz benim neden kaçtığımı
Nerden bileceksiniz.

Gökte yıldız kayar şimdi
Annem beni anar simdi
Sevdiğim var kanar şimdi
Siz benim niye içtiğimi
Nerden bileceksiniz.

Bir pınardım kan oldum
Yol kenarı han oldum
Yanıldım ah ziyan oldum
Siz benim neden sustuğumu
Nerden bileceksiniz.

Ben ardımda yas bıraktım
Ağlayan bir eş bıraktım
Sol yanımı boş bıraktım
Siz benim kime küstüğümü
Nerden bileceksiniz.
*
HANİ BENİM GENÇLİĞİM

Hani benim gençliğim nerde
Bilyelerim topacım
Kiraz agacı altında yırtılan gömleğim
Çaldılar çocukluğumu habersiz.

Penceresiz kaldım anne
Uçurtmam tellere takıldı
Hani benim geçnçliğim nerde.

Ne varsa bu gençliği yakan
Ekmek gibi aşk gibi
Ne varsa güzellikten yana
Bölüştüm büyümüştüm.

Bu ne yaman çelişki anne
Kurtlar sofrasına düştüm
Hani benim gençliğim nerde.

Hani benim sevincim nerde
Akvaryumum kanaryam
*
BAŞIM BELADA

Bugün yine düsünemiyeceğin kadar başım belada
Köşe başları tutulmuş üstelik yağmur yağmada
İler-tutar yani yok
Fişlenmişim adım-eşkalim bilinmekte
Üstelik göğsümde yani tam şuramda
Kirli sakkalıyla bir eşkiya gezinmekte
Başım belada
Adamın biri vurulmuş sokakta
Cebinde adresim bulunmuş
Başım belada
Tabancamı unutmuşum helada
Nerden baksan tutarsızlık
Nerden baksan ahmakça
Sevdim inanamayacağın kadar seni esmer kız
Kirpiklerimde çırpınan şu tuzlu gözyaşımda
İhanetin adı yok
Neylersin ki çember daralmakta
Şimdilik hoşçakal yaban çiçeğim
Yasal mermisiyle bir komser yaklaşmakta...
*
NALAN

Merhaba nalân... bu sen misin
Yoksa sen mi sandım;
Biri çimdiklesin beni
Şöyle ışığa gel de göreyim
Beni dümdüz eden
O yalandan da yalan gözlerini

Merhaba nalân
Amortiden mi çıktın güzelim
Bak yine şapşal ettin bizi
Oysa ne güzel unutmuştuk
Ve ne güzel sona ermişti
O gerzek pembe dizi

Hani, son bölümde sen yamuk yapıp
Fabrikatör nubar bey'in
Tarabya köşküne gitmiştin
Hani, arkadaşım halit akçatepe'nin yanında
Beni acayip refüze etmiştin
Ve işte o an gözümde
Eskicinin bile almadığı
Bir eski eşya gibi, bitmiştin

Merhaba nâlan
Pişmanlıklar denizinin biletsiz yolcusu
Merhaba, artist olma hayallerinin
İkinci sınıf karakter oyuncusu

Vay anasını sayın seyirciler
Vay anasını be... vay anasını
Bak, şimdi ağlarım ha
Tez kapatsın biri
Gözlerimin bozuk vanasını

Oysa, o zehir kusan fabrika yolunda
Beraber ıslanmıştık biz, nice yağmurda
Ve o gün, nubar bey'in çarpıp kaçtığı
Bir hayvancağızdı inleyen
Yol kenarı çamurunda

Ve hep kendine ayırdığın
O bencil yüreğin
Bir de o gariban köpeğe sızlamıştı
Ve ben, ilk defa seni böyle bilmiştim
Ve damarlarım ilk defa böyle cızlamıştı

Merhaba nâlan... merhaba
Yoksul mahallemizin en havalı kızı
Merhaba, yanlış ağlara takılmış
Muhteşem deniz yıldızı

Ben sana bakınca, dolardım bulut gibi
Dolardım da bir türlü yağamazdım
Sen bana bakınca
Bir ağlamak düğümlenir boğazımda
Gurur yapar, ağlamazdım

Ne düşkündüm sana be
Hani hayvanlar yavrusunu yalarmış
Aynen öyle
Ne tutkuydu bizimkisi be
Hani ferhat dağları nasıl delermiş
Aynen öyle
Ve o nasıl gidişti be
Hani bir tren gelir de üzerinden geçermiş
Aynen öyle


Of nâlan of
Sen benim neler çektiğimi bilsen
Bunu bilmekten ölürdün
Şu kadarını söyleyeyim:
Hani taş olsan
Yani taş olsan;
Ortadan ikiye bölünürdün

Gitme nâlan, dur
Tekrar gitme ne olur
Aldırış etme saçma sapan sözlerime
Yoo... hayır, ağlamıyorum
Galiba cıgaranın dumanı kaçtı gözlerime

Belki de sen haklıydın
Bu mahallede ne bahtın açılır
Ne de boyun uzardı
Üstelik annen ölmüştü
Ve sokağınız
Acını kaldıramayacak kadar dardı

Terso gidiyordu herşey
Milllet işi-gücü bırakmış
Aklını bize takıyordu
Altımızda çul yoktu
Üstümüzde dam akıyordu
Arap kızı camdan bakıyordu

Sen gittikten sonra ben
Hiç sorma
El attığım her işi, çok geçmedi batırdım
Çünkü seni unutmanın tek yoluydu;
Bütün kazancımı şaraba yatırdım

Ama gelinliğin duruyor
Baba yadigarı cumbalı evi de satmadım
Yalanım varsa kalkmayayım şuradan:
Ben seni bir tek gün
Bir tek gün bile unutmadım

Merhaba nâlan
Merhaba üzgün melek
Merhaba kadersizim, talihsizim
Merhaba titreyen elim, sancıyan belim
Ağrıyan dizim, vazgeçilmezim

Ama necdet tosun öldü nâlan
Artık yemekleri sen
Salatayı da ben yapacağım
Sami hazinses kadar olmasa da
Bahçeyi sevdiğin çiçeklerle donatacağım

Kemal sunal da öldü nâlan
İyi kalpli amcaları birer-birer uğurladık
Ve dünya kirlendi
Filmler bozuldu
O masum sevdalar yaşanmıyor artık

Sen varsın, ben varım
Bir de, acımasız bir dünya var dışarıda
Esas film şimdi başlıyor
Ve bütün koltuklar bomboş bu sinemada

Merhaba nâlan, merhaba
Sen ortada sıçan, ben şaşkın körebe
Ulan seviyorum seni be
Ulan, nereden inceldiyse
Oradan kopsun be

yusuf hayaloğlu hayatı kısa, yusuf hayaloğlu kimdir, yusuf hayaloğlu şiirleri, yusuf hayaloğlu şiirleri oku, yusuf hayaloğlu nalan, yusuf hayaloğlu giderim, yusuf hayaloğlu ahmet kaya,