BAHAETTİN KARAKOÇ KİMDİR?
Bahaettin Karakoç 5 Mart 1930'da Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü kasabasında doğmuştur. Beş erkek, dört kız çocuğu vardır.
İlköğrenimini köyünde tamamlamıştır. Adana-Düziçi Köy Enstitüsü'nde okudu. Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nden mezun oldu. Kahramanmaraş'taki sağlık kuruluşlarında sağlık memuru olarak çalıştı. Son görev yeri Kahramanmaraş Verem Savaş Dispanseri idi. Buradan 1982 yılında emekli oldu.
Çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. Kahramanmaraş'ta 1986-1987 yıllarında Dolunay dergisini çıkardı. Her yıl düzenlenen Dolunay Şiir Şölenlerini başlattı. Çok sayıda ödül almaya hak kazandı. 1986'da Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın şairi seçildi. 1989 yılında Kültür Bakanlığı tarafından Türkiye'yi temsilen “Strugua Uluslararası Şiir Akşamları Festivali”ne katıldı ve burada bir tebliğ sundu. 1991 yılında Diyanet Vakfı’nca düzenlenen “Münacaat Yarışması”nda “Beyaz Dilekçe” isimli şiiriyle birincilik kazandı. Bahattin Karakoç’un birçok şiiri değişik formlarda bestelenmiştir.
Şair Abdürrahim Karakoç'un kardeşidir.
Abdurrahim Karakoç'un Hayatı ve Şiirleri için lütfen tıklayın...
Kahramanmaraş'taki sağlık kuruluşlarında sağlık memuru olarak çalıştı. 1982 yılında emekli oldu.
Geleneksel şiiri benimsedi. Hareket, Hisar, Türk Edebiyatı ve Töre dergilerinde şiirleri yayımlandı.
Çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. Kahramanmaraş'ta 1986-1987 yıllarında Dolunay dergisini çıkardı.
Her yıl düzenlenen Dolunay Şiir Şölenlerini başlattı. 1986 Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın şairi seçildi.
1989 yılında Kültür Bakanlığı tarafından ülkemizi temsilen "Strugua Uluslar Arası Şiir Akşamları Festivali"ne katıldı ve burada bir tebliğ sundu.
1991 yılında Diyanet Vakfı'nca düzenlenen "Münacaat Yarışması"nda "Beyaz Dilekçe" isimli şiiriyle birincilik kazandı.
Bahattin Karakoç'un birçok şiiri, değişik formlarda bestelenmiştir.
Bahaettin Karakoç 16 Ekim 2018 Salı günü vefat etti.
ESERLERİ
Mevsimler ve Ötesi , (1962)
Seyran, (1973)
Zaman Bir Beyaz Türküdür, (1974)
Sevgi Turnaları, (1975)
Ay Şafağı Çok Çiçek , (1983)
Kar Sesi , (1983)
İlkyazda, (1984)
Bir Çift Beyaz Kartal , (1986)
Menzil, (1991)
Uzaklara Türkü , (1991)
Güneşe Uçmak İstiyorum , (1993)
Beyaz Dilekçe, (1995)
Güneşten Öte , (1995)
Dolunay Şiir Güldestesi , (1996)
Leyl ü Nehar Aşk , (1997)
Aşk Mektupları , (1999)
Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman, Ay Işığında Serenatlar , (2001)
Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri , (2004)
Ben Senin Yusuf'un Olmuşum , (2006)
-l-Barış Çağrısı Şiirleri-Dünya Barışına Çağrı Grubu-Meneviş Yayınları,(2009)
ŞİİRLERİ
IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
*
IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN II
Bilirsin ki burda değilim artık
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
Gelir benim yüreğimde toplanır,
Dağların üstünden sıyrılan duman.
Bir yanım mosmordur, bir yanım beyaz,
Bir yanım karakış, bir yanım ilk yaz.
Can evime bakışların saplanır;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman;
Ne sen gurbetçisin, ne ben sılacı.
Senden gayrısına bakmam mümkün mü;
Gözlerimi esir alan dağlardan.
Kapımı üç defa çalan postacı
“Adresinde yok! ” Diye notlar düşer,
Eski adresimde bir hüzün eser;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
Eski adresimse kurumuş bir gül,
Gizemli bir ıtır, domur domur kan,
Yaba yaba yelde savrulur gönül,
Firkatli turnalar geçer uzaktan.
Dalgınlığım debimetre tanımaz,
Başım çarpar bir gemi bordasına
Düşerim bir girdabın ortasına
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
Birden bezeklenir sevda haritam,
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman...
Lâleler toplarım ben tutam tutam,
Bizim için çalar kıvrak bir keman.
Gök papatya, yer ise lâle bahçesi,
Aşka ışık dokur kuşların sesi.
Seninle hep aynı yerde oluruz;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
Kumaşı eprimiş üç mevsim geçer,
İlkyazla uyanır derin uyuyan.
Tan sesine cıvıldaşır serçeler,
Sevdadır anlıma namlu dayayan.
Havuzuma ay ışığı dökülür.
Bilirsin ki burda değilim artık,
Ruhum yağmur yağmur göğe çekilir;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
Gülde çiy damlası... Buzum sırçayım;
Güneşe çarpınca param parçayım.
Bir gün Emirgân’dayım, bir Kanlıca’da,
Üsküdar’da, Beykoz’da, Çamlıca’da.
Şehir bir hançerken kan burgacında.
Mekâna sığar mı bu deli yürek?
Bir sevda çeşmesi, bu deli yürek.
Baylanır, beklerken baygın düşerim;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
*
IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN III
Saçlarına pütür pütür yapışmış,
Gözlerinin rengi ile sıvanmış
Bir avuç kuru çiçek topladım.
Kırılıp dökülmesinler diye
Sevgiyle, özenle tek tek topladım.
Yürek fideledim zamana ve mekâna,
Hasat vakti geldi yürek topladım.
Belli ki bu yıl da vuslat gecikecek
Aşıdır, serumdur, besindir her umut,
Ey sevgili umudunu diri tut! ...
Bedenim hür değil, mühlet ver bana,
Er veya geç çıkıp geleceğim sana;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
Mevsimi geçiyormuş, geçsin varsın,
Hep böyle dönüyor zaman tekeri.
Biri gider, biri gelir mevsimlerin,
Sonsuzluğu, diri aşklarla kucaklarsın.
Acılardan damıtırsın şekeri,
Sabrı da güzel olur çeyizi hazır kızların.
En ışıltılı çağında yıldızların
Kaç bıldır öteden göz kırpar bana,
Her umut bir yoldaş, her dert âşina.
Sorma ıhlamurlar ne zaman çiçek açar? ...
Beni güneşin ortasına atsalar da
Yanarım, pişerim, gelirim sana;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
*
AŞK
Andolsun bütün örtülere, andolsun bütün örtünenlere ki,
Kar altında terleyerek uyanmaktır aşk.
Yanmış iki cesedin kına gibi külleri arasından
Fışkın sürerce dirilip yeniden yanmaktır aşk.
Cümle ağaç kapıları, cümle demir kapıları aşıp,
Bir gönül kapısına dayanmaktır aşk.
Sevgilinin otağını gökkusağına boyayıp gece-gündüz,
Hüznün safran sarısıyla boyanmaktır aşk.
Yaratmaktır ya da sevgilinin toprağından yaratılmak,
Her nefes alıp verişte yanmaktır aşk.
İsmaili bir gönülle teslim olmaktır bıçağa,
Birini kandırmak değil, bilerek kanmaktır aşk.
Diline arılar konar, koynunda karıncalar gezer,
Sevgilinin ölçeğiyle her zaman sınanmaktır aşk.
İsrafil'in Sûr'unu ruhunda duymaktır aşk,
Suyu suyla yumak gibi aşka inanmaktır aşk.
*
BEYAZ DİLEKÇEDEN
Rahman Ve Rahim Olan Adına Sığınarak,
Açtım İki Elimi, Kor Gibi İki Yaprak.
Bir Edep Ölçeğinde Umutlu Ve Utangaç,
İşte Dünya Önünde, Benim Ruhum Sana Aç.
Bu Seyriyen Ellerle, Senden Seni İsterim,
Senden Seni İsterken, Canımdan Çıkar Tenim.
Sana Âşık Ruhumdur, Merceği Yakan Işık
Gözlerim, Cemalini Görmeden De Kamaşık
Bir Mirasyediyim Ben, İflasın Eşiğinde,
Hep Sabırla Çürüyor, İhlas Bileşiğinde.
Kimin Kimlik Ararken, Hem Güler Hem Ağlarım
Yükseklerden Dökülen, Sular Gibi Çağlarım.
Çok Tuzlu Bir Denizim, Her Anım Med ve cezir,
Sana Âşık Olalı, Yüreğim Kutla Esrir.
Döşeğim Kara Toprak, Yorganım Kara Bulut,
Ben Seninle Doluyken, Vurgun Yapamaz Umut.
Her İnsan Günah İşler, Sen’den Saklanır Mı Sır?
Tövbe Dilekçesiyle Sırttan Kalkar Bu Nasır.
Kainatı Yarattın, Donattın, Rızk Verdin,
Kimine Sonsuz Körlük, Kimine Işık Verdin.
”Yanlış Adım Atmayın! ”, Diye İndi Her Kitap,
Sana Açılan Eli, Geri Çevirmezsin Rab.
Ulu Birsin, Sineden Peygamberler Gönderdin,
Gök Yüzüne Yıldızlar, Yere Çiçekler Serdin.
Senden Önce Bir Sen Yok, Kâinatta İlk Sen’sin!
Bu Kâinat Bir Meta, Hepsine Malik Sen’sin!
Rabb’im Seni Tanıyan, Bilir Doluyu – Boşu.
Kapına Geldi İşte, Yorgun Bir Aşk Sarhoşu.
Garibim, muzdaribim Ama Umutsuz Değil,
Seninle Dost Olanlar, Cihanda Mutsuz Değil,
Kulunun Kurbanıyım, Rabb’im Senin Mülkünde,
Garip Kulun, lütfeyle Gülümse Dilekçeme.
Senin İçin Verince, Verenin Feyzi Artar,
Gönülden Bir Sadaka, Dağca Bir Ömrü Tartar.
Kainatta Ne Varsa, Hepsinin Zikrinde Sen!
Hamd Ve Şükür Sanadır, Her Şey Sen’inle Esen!
Sen Ki Sana Geleni, Çevirmezsin Eli Boş,
Âşık Boşa Dememiş: Lütfûn da Kahrın da Hoş!
Bir Beyaz Dilekçedir, Sana Her Yalvarışım,
İmanımla Amelim, Hem Perdem, Hem Nakışım.
Çalı Bile, Kendine Sığınan Kuşu İtmez,
Sen Gafursun, Azizsin, Senin Keremin Bitmez!
Geldim İşte Kapına, Kul Senden Irak Olmaz
Sana Adanmamışsa, Yürekte Yürek Olmaz!
Her Müslüman Bir Kartal, Vurulur Da Pesetmez,
Oruçtan Tad Alanlar, Kemik Peşinde Gitmez.
Bezm-İ Elest'te Sana, Secde Eden Ruh İçin;
Verdiğin Söze Sadık, Doğru Giden Ruh İçin:
Hiç Kimseyi Vatansız, Milletini Devletsiz,
Gönülleri Sevdasız, Şehirleri Mabetsiz;
Bayrakları Rüzgârsız, Ocakları Ateşsiz
Bırakma Ulu Rabbim, Asi Kul Değiliz Biz.
Benden Önce Esirge, Muhammet Ümmetini,
Esen Gitsin Her Kervan, En Sona Ula Beni!
Kâinat Bir Mozaik, Her Şeye Sahip Allah!
Ey Gizli Ve Aşikâr, Her Derde Tabip Allah! ...
*
SEBEP
Dilime sen verdin gül ezgisini,
Bir gönül üzdümse sebebi sensin! ...
Seninle aşmışım dur çizgisini,
Töreyi bozdumsa sebebi sensin! ...
Ufuk ufuk uçtum daldım derine,
Sen öğrettin çoban kimdir, sürü ne?
Daha yaklaşmadan konak yerine,
Göçümü çözdümse sebebi sensin! ...
Bir renk cümbüşüyle sular ışıdı,
Düş bahçeme kuşlar bahar taşıdı,
Kurbanlık koç güldü, bıçak üşüdü,
Hep esrik gezdimse sebebi sensin! ...
Kimi deli diye güler arkamdan,
Kimi suçlu diye tutar yakamdan,
Eller değil,aklım korkar şakamdan,
Kendime kızdımsa sebebi sensin! ...
Düşmanımın yarasını sardımsa,
Muhabbeti sofra sofra serdimse,
Her güzele hemen gönül verdimse,
Petekler süzdümse sebebi sensin! ...
Dostun sitemleri deler bağrımı,
Sağır gökler yutar yanık çağrımı,
Uzun yıllar gizledimse ağrımı,
Ve şimdi yazdımsa sebebi sensin! ...
Beklerim özüme mihman olasın,
Her selâmın canevimi sulasın.
Bende sabır tükeniyor bilesin,
İçmeden sızdımsa sebebi sensin! ...
*
AŞK MEKTUBU III
Ben sevda bölüğünde kıdemli bir askerim
Hizmetim sanadır ey tacidarım
Canı bir emanet bilir taşırım
Bir ırmak delirir geceleri
Bir yıldız kayar ötelerden
Bir bulut geçer Ay’ın önüne
Birden üşürüm
Ve seni daha çok düşünürüm
----------Kokunu en sevdiğim güle veriyorsun! ...
Hangi şekle dönüşürsen dönüş
Hangi kılığa girersen gir
Bilirim ne kadar gerçeksin, ne kadar düş
Gönlüm bir şahindir takarım peşine
Bulur seni saklandığın yerde
Tutar elinden – eteğinden
Bana getirir
----------Sen kendini kolay ele veriyorsun! ...
Sarmal bir sevdayla yaşarken aynalar derbendinde
Bir Aslıhan oluyorsun, bir Leylâ
Beni de mahkûm ediyorsun değişim sürecine
Bir Kerem oluyorum, bir Mecnûn
Dağlara, çöllere vuruyor içimdeki vâveylâ
Firar ettiğimi bilmiyor bölüğüm
Kırık gönlümde kırk düğüm
----------Adımı dile veriyorsun! ...
İçimde ebedî bir sürgünlüğü yaşarım
Hangi gezegende insem rastlarım izine
Dişlerim beyaz kirazlar gibi hep birden sızlar
Ve gülümserim dişçinin elindeki demir kerpetene
Biraz daha fazla bakabilmek için yüzüne
Bir kaya yuvarlanır boşluğa
Kimse bir anlam veremez bendeki hoşluğa
----------Sense yakıp külümü yele veriyorsun! ...
Ben sevda bölüğünde kıdemli bir askerim
Terhis olsam gidecek bir yerim yok
Yüreğimden başka silah taşımam
Bütün adresleri iptal ettim
Benim senden özge gerçek yârim yok
Bir hakkuşu öter geceleri
Aşk, mektup yazmaya zorlar beni
----------Sense yeri – göğü sele veriyorsun! ...
*
KEPEZ
Ansızın bir karasu iner
Deniz fenerinin gözlerine
Fener kör olur.
Ve ağır ağır uyanmaya başlar
Deniz dibinin devleri
Koç sürüsü dalgalar toslaşır gerine gerine
Ötede yıkkın bir balıkçı köyünün çiçeksiz evleri
Evler ki denizlerde olup bitenleri bilmez
Bense bu kaderi iyi bilirim
Benim adım Kepez…
Yıldızlar olmadı mı, dolunay olmadı mı
Gökyüzü de kördür.
Yüreğindeki kara bulutlar
Durmadan yıldırımlar kusar
Yorgun bir gemi oturur kayalara
Karışır birbirine dua ve küfür
Korkuysa şapkasını her zaman
Kapkara bir dala asar
Bir yosun tarlasında dinlenirken
Gördüm ölümü kaç kez
Selâm verip geçti gülümseyerek
Ben korkusuz Kepez…
Kaç sünger ve inci avcısının
Kanına girdi bu denizler
Kaç taze gelin ihtiyarladı
Bu ufuklara baka baka
Her sabah
Neşeli bir ıslık aydınlığına
Evden çıkıp gidenler
Ya döndüler ya da hiç dönmediler
Yaralı akşamlara
Yalnız kalmayınca aç kalmayınca
Oğlak, kuzu melemez
Ben ne dramlar yaşamışımdır bu kıyıda
Ben Kepez…
Mutlu insanlar da gördüm
Gelip kollarımın arasında sevişen
Ama uzun sürmedi
Şıngır mıngır kristal ömürleri
Ne çığlıklar işittim rüzgârlardan
Mevsim mevsim değişen
Hele de yitik ekmekler gibi ayrılık türküleri
Tedirgin martıların
Kanatları vururken gez
Ben dilsiz bir görgü tanığıyım
Benim adım Kepez…
Gün kısalır,
Bir gece de değişir renk renk haritam
Gün uzar,
Sızlayan süslü bir göğüstür Tarih-i Kadim
Sırdır, ayıptır
Gördüklerimin hepsini anlatamam
Gemiler gelip geçerken
Kaç dilden hüzünlü şarkılar dinledim
Gül yanaklı, lâle dudaklı
Ne güzeller gördüm gitti gelmez
Ben hep aynı yerde beklerim
Benim adım Kepez…
Bazen denize küser de
Gökteki yıldızlarla konuşurum
Bazen gidemediğim yerleri okşamak isterim
Bulamam ellerimi
Ay doğarken başlar
En uzun süren sarhoşluğum
Asırlar kemirse de
Koparamazlar zincirlerimi
Kimse kirli ayaklarıyla
Üzerimi tepeleyemez
Ben beş vakit
Sabrın gül suyuyla yıkanırım
Benim adım Kepez…
*
ALACAKARANLIĞINDA AŞK YOKUŞUNUN
Bulutlar dağlarda örgütleniyor
Yırtılan göklerin gazabından korkuyorum.
Zaman çentik çentik tükeniyor
Çaresizliğin azabından korkuyorum.
Yârin adıyla ıslatıyorum dudaklarımı
Yüreğimde renk renk çiçekler açıyor.
Bir yâr ki yüzünü saklar haramdan
Süzülür prizmamdan al, yeşil, mor.
Cuma günleri gibi en uzun yağmur saçlı
Hasret kokar, sıla kokar, sevgi kokar.
Kabımla kapçığımla ülfeti yoktur
Bakınca daima özüme bakar.
Bir çakır doğandır aşkın sıtması
Geyikler koşuşur damarlarımda.
Körelmiş tırnaklarını rüzgârla sivriltir dağlar
Biraz daha viranız her yitik baharda.
Bulutlar dağlarda örgütleniyor
Dağlardan, çığlardan, sellerden korkuyorum.
Ölü denizlere hicreti anlatmak zor
Aldığını vermeyen yıllardan korkuyorum.
En arkalarda kalmış topal bir bulut
Vadimizin üzerinden seke seke geçip gitti.
Çengelsiz bir türküyle seslendim arkasından
Filim oracıkta bitti…
*
DEĞMEZ Mİ?
Yokluğunu çalıyor içimdeki orkestra,
Kaslarım yanmış gibi durmadan büzülüyor.
Kimi görsem yollarda benim gibi umarsız
Kayıtsız kaldığım an yüreğim üzülüyor.
Kozasının içinde bunalan kelebeğim
Canânın dünyasında perçemler düzülüyor.
Ülkemin toprağına yâr kadem bastığında
Sular hep çıldırıyor,buzullar çözülüyor.
Mavi bir gülücüğün on çeşit yorumu var
Sanki hergün batımı kızıl nar eziliyor.
Yârin hayali bana bir pençe vurup geçti,
Hâlâ güneşe doğru kartalca süzülüyor.
Ayrılık acısını bir ah’la içe çektim,
Sandım ki haritası göklerde çiziliyor.
KARAKOÇ bir maraldan vurgun yemiş,değmez mi?
Nevbaharın gelişi son kıştan seziliyor.
*
BİR ÇİFT BEYAZ KARTAL
Hangi yayla yeşil, nerde keklik çok
Gel seninle orda olalım çocuk.
Kayalar, kayalar... Sırt sırta vermiş;
Kimi yeni mürit, kimisi ermiş.
Otlar dalgalansın biz yürüdükçe
Sular düze insin kar eridikçe,
Gün burnunda bana mavi mavi gül;
Ağız-burun lâle, kaş ve göz sümbül.
Doruklardan doruklara sekelim,
Bir elim göklerde, sende bir elim;
İkimizin yüreciği bir atsın,
Bizi gören bin katarak anlatsın,
Hangi yayla karlı, nerde çiçek çok
Gel seninle orda olalım çocuk.
Bulutlar, bulutlar iç-içe girmiş
Bulutlar ki göğe perdeler germiş;
Çiğdem devşirelim, çiçek biçelim
Susayınca hep ezgiler içelim
Batmasın eline bir gül dikeni
Sen hep beni kolla, bense hep seni
Çıkıp yükseklerden taş bırakalım,
Kopan sese, kalkan toza bakalım,
Tavşanlar ürkerken bu gürültüden
Kaçan tavşanlara ıslıklar çal sen.
Hangi yayla yüce, nerde kavga yok
Gel seninle orda olalım çocuk;
İster Maraş olsun, ister Erzincan,
Sonsuzluk düşüne set değil mekân,
Başın omzumda, omuzum gökte
Ölüm bir ak çiçek bu özgürlükte,
Yaşamaksa bir ışık cümbüşüdür,
Çağıl çağıl akan sevgi düşüdür.
Hani gökyüzünün toy vakti olur,
Kaynaşırlar yıldızlar bulgur bulgur;
En uzak nereyse ora gidelim,
Bulutları yara yara gidelim.
Hangi yayla serin, nerde bühtan yok,
Gel seninle orda uçalım çocuk.
Meşeler, ardıçlar, çamlar yan yana
Biz kanat çırpınca dursun divana.
Bir çift beyaz kartal, hey bu da nesi?
Diyerek şaşırsın çobanın hepsi;
İlk kez görüyoruz desin görenler,
Bütün oymaklarda dolaşsın haber.
Keşiş dağlarından görünsün İstanbul,
Bütün dağ gölleri ışırken pul pul.
Güzel dost, ey hüzne âşina yürek,
Gel gidelim keklik gibi sekerek.
*
İTİRAF DİLEKÇESİ
Şimdi yalan çıkmanın utancını terliyorum
Ortalık olabildiğince bir kör-duman.
Ben kendi dumanımda boğulurken
Beyaz ve siyah atlarını koşturmuş zaman;
Ihlamurlar çiçek açmış
Rüzgâr ıhlamurların türküsünü söylüyor
Çıkıp bir yelkende oturmam mümkün değil
Utancımın terleri kurumadan
Zamanın dışına sarkamıyorum.
Ihlamurlar çiçek açmış, bense hâlâ burdayım
Kavlimize göre böyle olmayacaktı,
Muhakkak sana gelecektim bir çiçek vakti
Yüreklerinde hasret, seslerinde hasret
Turnalar geçiyor memleket memleket
Bense çaresizlikten bir hurdayım
Akbabaların döndüğü son çukurdayım
Yaşanmamış bir gün, gün değil,
suçu takvimlere bırakamıyorum.
Sebep bir değil, beş değil
Ben birincisini söyleyeyim, ötesi kalsın
Kaderin hükmü bu, temyizi olmaz
Yaşanmış bir süreçtir sana rehin bıraktığım yaz,
Yakamaz, yakıştıramazsın, bugün dün değil,
vefasızlıkla ilgisi yok bunun efendim,
Tek başıma çare üretmekten tükendim
İş karışık, içinden çıkamıyorum.
’Gel' diyorsun sürgülüyken kapılar
Mayın tarlasına düşmüş gibiyim
Kasları, kanatları yanmış bir kuş gibiyim
Geç geldi ve uzaktan geçti bu bahar
Kaderin hükmü bu, nasıl geleyim
Ne başım ayıktır, ne kılavuzum var
Özüm dert evidir, düğün değil
Senin havuzuna akamıyorum.
İki tarla arasında takım belirleyen
Bir taş gibi oturup durdum bütün yıl
Gelen şiir yağmurlarını da kapıdan çevirdim ben
Bir gönül öne geçti, bir akıl
Gel gör ki her zaman kaderin dediği oldu
Bu işi bitirmem mümkün değil
Şair dilim lâl şimdi
Derdimi kolayca dökemiyorum.
Yüzüme tokat gibi yapışıyor bakışların
Gözlerimi kapatsam da karşımda duruyorsun
Ihlamurlar çiçek açmış salkım saçak
Sen beni hep kendi sözümle vuruyorsun
Ağlasam ıhlamurların dallarına kar yağacak
Uzatsan da pasaportumun süresini
Köprü su altında kaldı, bugün dün değil
Kaçağım, yüzüne bakamıyorum.
*
ACELEM VAR
Yarına hükmüm geçmez, heybemde azığım yok
Ecel pusuda bekler ve benim acelem var.
Karanlığın çiğ sesi kalkansız karşılanmaz
Çırpınır tutunacak dalı olmayan kuşlar
Benim de acelem var! ...
Yırtık bir paraşütle gökten atlamak olmaz
Toprak kucak açsa da düşmeden donar kanın.
Mum eriyip bitiyor, zaman deli bir rüzgâr
Son nefes ki takvimde hasatı ölü bir yaz
Ve benim acelem var! ...
Bir bineğim olsun ki rüzgârdan hızlı uçsun
Yeri göğe bağlasın som tevhid urganıyla.
Üstüme kar yağarken içimden tepsin bahar
Dost gönlümü ısıtsın yıldızlı yorganıyla
Benim ki acelem var! ...
Aynayı ayna yapan ışık ile gören göz
Tara kâküllerini çökmeden karanlıklar.
Kuş kafesten uçanda dövünmek neye yarar
Bir kez orman yanmasın neye yarar kül ve köz
Bundan ki acelem var! ...
Şeytanı karıştırma, hep sağlam pusat kuşan
“Biraz daha! ” diyenin avını uyku taşlar.
Yörük atlar aksamaz besmele göynüğünde
Son dergâhta yavaşlar
Ve benim acelem var! ...
Yarın için tapum yok, Hakk’tan gayri kapım yok!
Hamurum mayalandı ve benim acelem var! ...
Her şiirde ruhumu ateşlere veririm
Bir yandan balım akar, bir yandan torçum akar
Yüzü ak gitmek için bu günden acelem var! ...
*
ANLARIM ANLATAMAM
Eprimiş giysiler gibi hüzünlü, yorgun
Ve dopdolu bir hâlin var ki anlarım anlatamam! ...
Seslensem dökülecek gülleri gözlerinin
Bu bir deli bahar ki anlarım anlatamam! ...
Has kokunu bir rüzgâr yaralamış süt çağı
Bu öyle bir rüzgâr ki anlarım anlatamam! ...
Yüreğinin parkına ışık ekerken kuşlar
Bu sevdada ne var ki anlarım anlatamam! ...
Ey canımın toprağı, sevincimin kumaşı!
Bu çokluk o kadar ki anlarım anlatamam! ...
Gökleri kucaklarım senin esenliğine
Bu sevgi bir pınar ki anlarım anlatamam! ...
Yüreği yaka yaka derinden akmak nedir?
Gülüm, KARAKOÇ der ki anlarım anlatamam! ...
*
SANA YAZDIM
Mürşidimi soranlara, hep seni tarif ettim,
Her zaman dizlerinin dibiydi, benim mektebim;
Ben tuttum sabırla çile çile yazdım...
Çeksen bile koruyucu kanatlarını üstümden,
Senin öğrettiklerinle şimdi ben ayakatayım;
Anlarsın, bu şiiri sana yazdım...
Her gece yıldızları yakan elimsin diye,
Beynime, yüreğime tercüman dilimsin diye
Adını adımla bile bile yazdım...
Dil susunca uğuldar içimizde ki mağara,
Gönül Mansur gibi bin kez çekilip dara;
Anladım adını güle yazdım...
Şair oğlu şairim, redd-i miras hakkım yok,
Gider gittiği yere, yaydan fırlayan ok;
Bunu her menzile yazdım...
*
KARDEŞÇE
Aşk deyince duman çöker gözlere
Vuslat sana,hasret bana gülümser
Ruhum pervazlanır nebülözlere
Ay sulara,toprak cana gülümser
Her gece dolaşık düşler görürüm
Gölgemi gittiğim yere sürürüm
Her sabah duyduğum sese yürürüm
Dil ehline,göz civâna gülümser
Ha gayret de bıçkın gönül ha gayret
Yüksel gök katına,arz’ı seyran et
Sırt sırtadır dünya ile ahiret
Zemin berkse hep tavana gülümser
Ses atları alışınca eyere
Süvariler hazır demek sefere
Önde giden artta gelen nefere
Aras nehri Nahçivan’a gülümser
Ağrı göğe bakar,Kars’sa Iğdır’a,
Rüzgâr bulut toplar yağmur yağdıra
Dağlar da,kentler de hep sıra sıra
Erzurum’sa Erzincan’a gülümser
Yiğitler kadaya karşı duranda
Rüzgârlar uğuldar ulu Turan’da
Ay’ın şavkı yüreklere vuranda
Yüce dağlar âsümâna gülümser
*
EYLÜLE GAZEL-I
Tepeler gözüme şakul görünür
Ay bir civan, bulut kakûl görünür.
Hangi atın eyerinden doğrulsam
Her yaprak sarı bir bülbül görünür.
Tarifi zor gönlümdeki güzelsin,
Kaşları yay, saçları tül görünür.
Görende mi hüner, görünende mi?
Isırgana baksam sümbül görünür.
Ufku boylar her busenin alevi
Ve her ateş kızıl bir gül görünür.
Gönül, dostun kokusunu alınca
Değnekten at yahşi düldül görünür.
Aşkın darasını düşsem özümden
Kuru ömrüm bir avuç kül görünür.
Aşk merkezli KARAKOÇ'un gözüne
Bütün yorgun aylar eylül görünür…
*
EYLÜLE GAZEL-II
Şükür ki sevgiliyle beraberiz
Birlikte kotarır yer ve içeriz.
El-ele gezeriz sahil boyunca
Martı olur, turna olur uçarız.
Denizi dinleriz dolunay vakti
Uzak ufuklara yelken açarız.
Biz yıldız toplarken hava bozulur
Yağmur başlar, yuvamıza kaçarız.
Bir toprak kokusu siner yuvaya
Renk renk hülya kumaşları biçeriz.
Biz bize yaşarız maziyi, hâli
Anılarla geleceğe göçeriz.
Gülümser dünyaya güz çiçekleri
Gülümser, çevreye ışık saçarız.
Bahçelerden yansır eylülün yüzü
Fasl-ı hazan der de fasıl geçeriz.
En olgun, en tatlı meyve sorulsa
Meyveler içinde aşkı seçeriz.
KARAKOÇ, firkatten davacı olma
Sübut delili az, dilde nâ-çarız! ...
Kaynak:www.antoloji.com
bahattin karakoç kimdir, bahaettin karakoç kimdir, bahattin karakoç'un hayatı, bahattin karakoçun eserleri, bahattin karakoçun şiirleri, ıhlamurlar çiçek açtığı zaman şiiri, şairler ve yazarlar