Yazı Duyurusu

Menu

Browsing "Older Posts"

UĞUR BÖCEĞİ

12 Temmuz 2021 Pazartesi / No Comments
beklentiler, hayallerimiz, hayat, kanat, uğur, uğur böceği, umut, ümit, uğur böceği nedir, uğur böceğinin özellikleri, uğur bözeği hakkında bilgi, uğur böceğinin bilinmeyen ilginç özellikleri

Hayattan küçük beklentilerimiz oldu.
Hiç büyük şeyleri hayal etmedik.
Küçük mutluluklar bize yetti.
Ümitle bekledik, ümitler besledik.
Bazen bir Uğur Böceğinin kanadında aradık umudu.
Uğur getireceğine olan inancımız umutlarımızdan büyüktü.
Küçücük kanadının pır pır eden sesinde aradık hayallerimizi.
Hala bekliyoruz.
Umudumuz hiç bitmedi ve bitmeyecek...
*
uğur getirenler, ne uğur getirir, uğur böceği, uğur böceği nedir, uğur böceğinin bilinmeyen ilginç özellikleri, uğur böceğinin özellikleri, uğur böceği hakkında bilgi, 
Uğur Böceği'ni Tanıyalım

Uğur böceği (Coccinellidae), çok yaygın olarak  görülen, kırmızı kanatlı bir böcektir. Uç uç böceği de denir.Büyük bir kısmı renklidir. üst kanatları kırmızı ya da sarı üzerine siyah noktalı ya da tersi, yani siyah zemin üzerine kırmızı ya da sarı desenlidir. Tropiklerde mavi ve yeşil renklerine de rastlanır. Boyları yaklaşık 0,5 cm. olan bu familyaya ait hayvanların yarım küre şeklinde görünen vücutları çok tipiktir. Nadiren hafifçe oval olurlar. Ancak Asya’daki bazı türler 1 cm.’nin üzerine çıkar. Ülkemizde coccinella septumpunctata, adalia bipunctata ve coccinella quinquepunctata en yaygın olanlarıdır. Renkleri ve şekilleri tarafından halkımızca sevilir ve uğurlu sayılırlar.

Epilachninae alt familyası hariç, diğerlerinin hepsi yararlı böceklerdir. larvaları ve erginleri yaprak bitlerini ve koşnilleri büyük sayıda yediklerinden biyolojik mücadelede kullanılır. birkaç türü larva iken yaprak biti, ergin iken öncelikle mantar yerler.

Uğur Böceği Özellikleri ve Bilinmeyenler

İyi uçarlar, rahatsız edildiklerinde yere düşerler ve çok defa bacaklarını vücuda toplayarak ölü taklidi yaparlar. Kışı birçoğu bir arada ergin olarak geçirirler. İlkbaharda yumurtalarını yaprakların altına ya da kabukların yarıklarına bırakırlar. Larvaları yumuşak derili, çok defa renkli desenli, çok hareketlidir. Genellikle dört defa deri değiştirirler. Gelişme süreleri 30-60 gündür. Senede iki döl verirler. Yumurtalar çoğunluk yaprakbiti kolonilerinin civarına bırakılır. Larvalarda negatif ve pozitif geotaksi çok iyi gelişmiştir.

Baharın gelmesiyle birlikte bahçeleri dolduran uğur böcekleri bitkilere zarar veren yaprak bitlerinin düşmanıdır. Bir uğur böceği hayatı boyunca yaklaşık 5.000 tane bitki zararlısı yer.

-Uğur böcekleri kırmızı, sarı, pembe, portakal  renginde olabilir. Vücutlarında  genellikle benekleri bulunur.

-Uğur böceklerini parlak renkleri onların düşmanlarından korunmasına yardım eder. Parlak renkli canlılar genellikle zehirli olurlar. Onların parlak renklerini gören düşmanları zehirli olduklarını düşünerek uğur böceklerinden uzak  durur.

-Bir uğur böceği rahatsız edildiğinde kötü bir koku salgılayarak düşmanını kendisinden uzaklaştırır .

-Uğur böcekleri kanatlı böcek sınıfına girerler. Uçmadıkları zamanlarda hassas  kanatları kapalı ve bir koruyucu altındadır. Uçmak istedikleri koruyucu açılır ve kanatların hareket etmesine izin verir.

-Uğur böcekleri hayatları boyunca tam bir başkalaşımdan geçerler. Bu evreler şu şekilde özetlenebilir.

-Dişi uğur böceği yumurtalarını yaprakların üzerine bırakır.

-Yumurtadan çıkan larvalar da tıpkı yetişkin uğur böcekleri gibi yaprak bitlerini yerler.

-Larvalar yeterince büyüdüklerinde kendilerini bir yaprağa ya da dala yapıştırırlar. Burada olgunlaşarak pupa şeklinde sarılı olarak  kalır. Büyüklüğü erişkin uğur böceği ile aynıdır. Sarılı kalması, başkalaşım geçirirken pek çok tehlikeden korunmasını sağlar.

-Birkaç gün süren başkalaşım evresinden sonra hepimizin çok sevdiği uç uç böcekleri nazik uçma stilleriyle hayatımıza renk katarlar.

-Uğur böcekleri bir sene içinde en az bir kez yumurtlayarak yeni uğur böceklerinin dünyaya gelmesini sağlarlar.

-Bazı yetişkin uğur böcekleri yaprak çürüntülerinin altında kış uykusuna yatarak kışı geçirirler.
beklentiler, hayallerimiz, hayat, kanat, uğur, uğur böceği, umut, ümit, uğur böceği nedir, uğur böceğinin özellikleri, uğur bözeği hakkında bilgi, uğur böceğinin bilinmeyen ilginç özellikleri 



KUR'AN HARFLERİNİN ANLAMLARI VE HARFLERLE RÜYA TABİRİ

/ No Comments


kuran harflerinin anlamları, ebced hesabı, ibni arabi rüya tabirleri, harflerle rüya tabiri, harflerin sırları, ilahi isimler, marifetname harflerin anlamı, ariflerin halleri, manevi yolculuk, kuran

Harflerin Özel Sırları

ا    (Elif)  : Elif’in makamı, cem (birlik) makamıdır. Ona ait isim Allah; sıfat ise kayyumluktur. Ona ait mertebeler bütün mertebelerdir. Elif, dairenin noktası ve çevresi, alemlerin basiti ve bileşiğidir. Ona ait sayı 1 dir.

  ء    (Hemze) : Hemze şehadet ve melekût aleminden olan harflerdendir. Çıkış yeri boğazın bitimidir. Sayıda bir mertebesi yoktur.

 ب     (Ba)  : Ba harfi mülk, şehadet ve kahır alemindendir. Çıkış yeri iki dudaktandır. Yolun başı ve sonu ona aittir. Tabiatı sıcaklık ve kuruluk, unsuru ateştir.  Sayısal değeri 2 dir.

 ت      (Te)  :  Te, gayb ve ceberut alemindendir. Çıkş yeri Dal ve Tı ile aynıdır. Tabiatı soğukluk ve kuruluk, unsuru topraktır.  Sayı değeri 404 dür.

  ث     (Se) :  Se, gayb, ceberut ve lütuf alemindendir. Çıkış yeri Zı ve Zel ile aynıdır. Tabiatı soğukluk ve kuruluk, unsuru topraktır. Sayısal değeri 505 tir.

   ج    (Cim)  :  Cim, şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri damakla dilin ortasıdır. Tabiatı soğukluk, sıcaklık, kuruluk, unsuru topraktır. Sayısal değeri 3 tür.

  ح     (Ha) : Ha, gayb alemindendir. Çıkış yeri hançerin ortasıdır. Tabiatı soğukluk ve yaşlık, unsuru sudur. Sayısal değeri 8 dir.

  خ     (Hı) :  Hı, gayb ve melekut alemindendir. Çıkış yeri hançerin ağızdan sonra gelen kısmıdır. Başının tabiatı soğukluk ve kuruluk, bedeninin diğer kısmının tabiatı sıcaklık ve yaşlıktır. Büyük unsuru hava, küçük unsuru topraktır. Sayısal değeri 600 dür.

   د    ( Dal)  :  Dal, mülk ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri Tı harfi ile aynıdır. Tabiatı soğukluk ve kuruluk, unsuru topraktır. Sayısal değeri 4 tür.

    ذ   (Zel)  :  Zel, şehadet, ceberut ve kahır alemindendir. Çıkış yeri Zı harfinin çıkış yeri ile aynıdır. Tabiatı sıcaklık ve yaşlık, unsuru havadır. Sayısal değeri 707 dir.

   ر    (Ra)  :  Ra, şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin yüzeyinden ve ön dişlerin üzerindendir. Tabiatı sıcaklık ve kuruluk, unsuru ateştir. Sayısal değeri 200 dür.

  ز    (Ze)  :  Ze, şehadet, ceberut ve kahır alemindendir. Çıkış yeri Sad ve Sin ile aynıdır.  Tabiatı sıcaklık  ve kuruluk, unsuru ateştir. Sayısal değeri 7 dir.

 س    (Sin)  :  Sin, gayb, ceberut ve lütuf alemindendir. Çıkış yeri Sad ve Ze’nin mahreciyle aynıdır. Tabiatı sıcaklık ve kuruluk, unsuru ateştir. Sayısal değeri nur ehline göre 60, İbn Arabî’ye göre 303 tür.

 ش     (Şın)  :  Şın, gayb ve ceberut’un orta alemindendir. Çıkış yeri Cim harfiyle aynıdır. Tabiatı kuru ve yaş, unsuru sudur. Sayısal değerinur ehline göre 300, İbn Arabî’ye göre 1000 dir.

  ص    (Sad)  :  Sad, gayb ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin iki ucu ile alt ön dişlerin biraz üstünün arasındadır. Tabiatı sıcaklık ve yaşlık, unsuru havadır. Sayısal değeri nur ehline göre 90, İbn Arabî’ye göre 60 tır.

  ض   (Dat)  :  Dat şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin ön ucu ile azı dişlerinin arasındadır. Tabiatı soğukluk ve yaşlık, unsuru sudur. Sayısal değeri nur ehline göre 800, İbn Arabî’ye göre 90 tır.

   ط    (Tı)  :  Tı, mülk ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin ucundan ve ön dişlerin kökündendir. Tabiatı soğukluk ve yaşlık, unsuru sudur. Sayısal değeri 9 dur.

    ظ   (Zı)  :  Zı, şehadet, ceberut ve kahır alemindendir. Çıkış yeri dilin iki ucu ile dişlerin uçları arasındadır. Dairesinin tabiatı soğuk ve yaş, boyunun tabiatı sıcak ve yaştır. Büyük unsuru su, küçük unsuru havadır. Sayısal değeri nur ehline göre 900, İbn Arabî’ye göre 808 dir.

  ع     (Ayn)  :  Ayn, şehadet ve melekût alemindendir. Çıkış yeri hançerinin ortasıdır. Tabiatı sıcaklık ve yaşlıktır. Sayısal değeri 70 tir.

   غ    (Gayn) :  Gayn şehadet ve melekût alemindendir. Çıkış yeri hançerinin ağza en yakın kısmıdır. Tabiatı soğukluk ve yaşlık, unsuru sudur. Sayısal değeri nur ehline göre 1000, İbn Arabî’ye göre 900 tür.

  ف   (Fe)  :  Fe, şehadet, ceberut, gayb ve lütuf alemindendir. Çıkış yeri alt dudağın içinden ve ön dişlerin uçlarındandır. Tabiatı sıcaklık, soğukluk ve yaşlıktır. Sayısal değeri 88 tir.

    ق   (Kaf)  :  Kaf, şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin sonundan genzin üzerine doğrudur. Tabiatı ilk analardır. Sonu sıcak ve kuru, diğer kısımları soğuk ve yaştır. Unsuru su ve ateştir. Sayısal değeri 100 dür.

   ك     (Kef)  :  Kef, gayb ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri Kaf’ın mahreciyle aynı, fakat ondan daha aşağıdadır. Tabiatı sıcaklık ve kuruluk, unsuru sudur. Sayısal değeri 20 tir.

   ل    (Lâm)  :  Lâm, şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin ucundan bitimine kadar olan yerdir. Tabiatı sıcaklık, kuruluk ve soğukluktur. Büyük unsuru ateş, küçüğü ise topraktır. Sayısal değeri 30 tur.

  م       (Mim)  :  Mim, mülk, şehadet ve kahır alemindendir. Çıkış yeri Ba’nın mahreciyle aynıdır. Tabiatı soğukluk ve kuruluk, unsuru topraktır. Sayısal değeri 40 tır.

   ن      (Nun)  :  Nun, mülk ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin ucundan ve ön dişlerin üzerindendir. Tabiatı soğukluk ve kuruluk, unsuru topraktır. Sayısal değeri 55 tir.

    و      (Vav)  :  Vav mülk, şehadet ve kahır alemindendir. Çıkış yeri iki dudak arasıdır. Tabiatı sıcaklık ve yaşlık, unsuru havadır. Sayısal değeri  6 tır.

    ه      (He)  :  He gayb harflerinden biridir. Çıkış yeri hançerinin sonudur. Tabiatı tıpkı Utarit gibi soğukluk, kuruluk, sıcaklık ve yaşlıktır. Büyük unsuru toprak, küçüğü havadır. Sayısal değeri 5 tir.

    ى      (Ya)  :  Ya harfi şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri Şın harfinin mahreciyle aynıdır. Tabiatı ilk analardır. Büyük unsuru ateş, küçük unsuru sudur. Sayısal değeri  10 dur.

Ebced  Hesabı

Arap imlasında sayı ifadesi için bazen harflerden faydalanılır. Bu hesaba  “ebced hesabı” denir. Ebced hesabı harflerin sayı değerine dayanan bir sayı sistemidir. Alfabenin başka ve eski bir sırasına göre her harf 1’den 1000’e kadar bir sayıyı karşılar. Harflere karşı gelen sayılar, yukarıdaki tablodan görüldüğü üzere, keşif ehli tarafından harflerin bazı sırları yoluyla tespit edilmiştir. Bu sayı değerleri keşif ehli arasında bazıları için farklılıklar göstermektedir. Ancak ekseriyet, aşağıda tablo olarak verdiğimiz sayı değerleri üzerinde mutabık kalmışladır. Bu sayı değerleri bazılarının düşündüğü gibi uydurularak ortaya çıkmamıştır. Bunlar harflerin tasavvufî sırlarının keşif edilmesiyle belirlenmiştir.

Arap alfabesine Farsça ve Osmanlıca ilave edilen  pe, çe, je  harflerinin değerleri sırasıyla ba, cim, ze harflerinin değerleriyle aynıdır. Ebced hesabıyla bilhassa devlet büyüklerinin ve meşhurların ölüm, doğumları ve büyük önemli olayların tarihini belirtmekte (tarih düşürmek) kullanılır.

Harflerle Rüya Tabiri

İbn Arabî Hazretlerine ait bir rüya tabiri ilmini aşağıda sunuyoruz. Bu ilim, rüyada görülen eşyanın yazılışının ilk harfi ile rüyayı yorumlar. Örneğin rüyada gördüğün ilk eşya şemsiye ise, şemsiye kelimesinin yazılışındaki ilk harf ş olduğundan, Arapça karşılığı Şın harfidir. Şın harfinin yorumlanması “İşlediği işe pişman ola” olduğundan, şemsiye ile beraber görülen ortam veya kişinin pişmanlık duymakta olduğu şeklinde yorumlanır. Rüyada masa görülürse, masanın yazılışının ilk harfi m, Arapça karşılığı  Mim harfi olduğundan, bunun yorumu “Muradına erişe, sevine” olacaktır. Yani rüyada masa gören kişi muradının gerçekleşeceği şeklinde yorumlayabilir. Tabii ki masanın ne durumda olduğu da önemlidir. Eğer masa kenara çekilmiş ve bir yere dayanmış olarak duruyorsa, muradın terk edilmiş olduğu yönünde bir yorum yapılabilir. Eğer masanın üstünde bir obje varsa, bu objenin simgelediği özelliğin gerçekleşeceği anlamı verilebilir. Bunlar rüya yorumlamanın bir çeşit tamamlamalarıdır.

İbn Arabî Hazretlerinin Rüya Tabirleri

 Elif  :         Mertebesi yüce ola

 Be   :         Rahat bula geçine

 Te   :          İlme veca eser ola (ilme düşe)

 Se  :          Nusretli ve saadetli ola

 Cim :        Düşmana fırsat bulup, galip ola

 Ha  :         Ululuğa şebi, ömrü uzun ola

 Hı  :          Muradına erişe, gayet sevine

 Dal :         Haceti zahmetsiz eline geçe

 Zel :         Çok mal eline gire, sevine

 Ra  :         Mal ve devlete erişe

 Ze  :         Din ve ağnağ bula

 Sin :         Korkudan emin ola

 Şın :         İşlediği işe pişman ola

 Sad :        İlim vadisine tamam erişe

 Dat :       Mal hasıl ola ve mal ucunda eli darala

 Tı :          Düşmanlarına galip ola

 Zı :          İçi acuna ve kaygu çeke

 Ayn :      Gönlü teşviş ola

 Gayn :     Nefsine zulüm ede

 Fe :         Düşmana galip gele

Kaf :        Devletli ola sevine

 Kef :       Gaipten bir haber gele sevine

 Lâm :     Korkusundan emin ola

 Mim :    Muradına erişe, sevine

 Nun :     Melul ola, belki ağlaya

 Vav :      Haceti reva ola, sevine

 He :       Beyler ucunda gönlü kıırıla

 Ya :       Gazi ve itaatları çok ola



Bu rüya tabirinin kaynağını bilmiyoruz. Ancak bu bilgiler bize tasavvuf ehli olan kişiler tarafından verilmiş ve İbn Arabî Hazretlerine ait olduğu söylenmiştir. Ayrıca bu Sufiler, bu yorumların denenmiş olduklarını ve doğru olduklarında kendilerinin herhangi bir şüphelerinin bulunmadığını ifade etmişlerdir. Yukarıdaki rüya tabirlerindeki iddialar, söz konusu harflerin, İbn Arabî tarafından keşfedilmiş olan sırlarıyla yakından ilgilidir. Dolayısıyla bu rüya tabirlerinin de İbn Arabî Hazretlerine ait olduğunu düşünmemizde bir sakınca yoktur.

Sonuç

Alemde hiçbir şey boşuna ve lüzumsuz yaratılmamıştır. Her şey bir hikmet ile yaratılmıştır. Bu hikmetler sonsuz sırlar içermektedir. Harfler de Allah’ın yarattığı nesnelerdendir. Onların da bir alemi olup, bir çok hikmet ve sırlar içermektedir. Bu hikmet ve sırları görmek akıl ve duyularla mümkün değildir. Ancak sırlar ilmi yardımıyla bu sırların bir kısmı öğrenmek mümkündür.

Harflerin sırlarını keşif yoluyla inceleyen en önemli Sufi, İbn Arabî Hazretleridir. Harflerin sırları, İbn Arabî Hazretlerinin Fütûhât-ı Mekkiyye adlı kitabının 1. Cildinin 2. Bölümünde detaylı olarak anlatılmaktadır.

Harflerin sırlarının incelenmesiyle Kur’an ayetlerinin sırları, iman şubelerinin sırları, yaratmanın sırları öğrenilebilir. Bu sırları öğrenmek o kadar kolay değildir. Bu sırları öğrenebilmek için, ölmeden önce ölen kullardan olmak gerekir.  Bu da ancak gerçek bir Sufi olmakla mümkündür.

Allah’ın ilmi sınırsızdır. Bize ise bu ilimden çok az bir kısım verilmiştir. Bu çok az kısmını bile elde etmek için insanın çok gayret etmesi gerekir. Bu konuyla ilgili web sitemizde birçok makale yayınlanmıştır.

Allah Teâlâ’nın herkesi bu ilahi ilim ve sırlara sahip olmayı nasip etmesini dileriz.

Faydalanılan eserler

“Ariflerin Halleri”, İmam Rabbani, Sufi Kitap, İstanbul, 2006

“Füsusul Hikem”, İbn Arabî, İstanbul Kitapevi, İstanbul, 1981

“Fütûhût-ı Mekkiyye”, İbn Arabî, Litera Yayıncılık, İstanbul, 2006

“Harflerin Sırları”, İbn Arabî, Litera Yayıncılık, İstanbul, 2015

“İlahi İsimler”, İsmail Hakkı Bursevî, Sufi Kitap, İstanbul, 2008

“Manevi Yolculuk”, İmam Rabbani, Sufi Kitap, İstanbul, 2006

“Marifetname”, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Hasankale Derneği, Hasankale, 1980




kuran harflerinin anlamları, ebced hesabı, ibni arabi rüya tabirleri, harflerle rüya tabiri, harflerin sırları, ilahi isimler, marifetname harflerin anlamı, ariflerin halleri, rüya tabirler, kuran anlam

İMTİHAN

/ No Comments
altın sözler, balık avı, balık burcu, balık yağı, çöl iklimi, çöl kartalı, çöle inen nur, imthanın eş anlamlısı, imtihan nedir, imtihan ayetleri, imtihan hadisler, imtihan çeşitleri

İmtihan bu ya!
Balığın gönlü çöle vurulur.

*

Hayat bir imtihandır.
Hayat bir 'Soru Kitapçığı'
Yaşadıklarımız ise imtihanın soruları.
İçinde kolay sorular da var, zor sorularda.
Çalıştığımız konulardan da soru çıkabilir, çalışmadığımız konulardan da.
Konu çok ve her konuyu da çalışmamız gerekiyor.
Konunu özü ise insan!
İnsanı tanırsak, doğru insanlarla dünya hayatını yaşarsak,
doğru yolda yürürsek imtihanı daha  kolay geçebiliriz.
  *


İmtihan Nedir? 

İmtihan ayetleri:

 Bakara/155- Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!

*Al-İ İmran/186- Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir.

*Araf/168- Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık. İçlerinde iyi olanları da vardı, olmayanları da. Onları biz, bazan nimetlerle, bazan da musibetlerle imtihana çektik. Sonunda belki hakka dönerler diye.

*Enfal/ 28- Ve iyi biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız birer imtihan aracından başka birşey değildir. Allah katında büyük ecir vardır.

*Enbiya/ 35- Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak  kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.

*Ankebut/  2- İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece “İman ettik” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?

*Teğabun/ 15- Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükafat ise Allah’ın yanındadır.

*Mülk / 2. O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.

HADİS-İ ŞERİF

   * Hazreti Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Yanıma bir kadın girdi. Beraberinde iki kız çocuğu da vardı. Bir şeyler istedi. Aksi gibi yanımda bir hurmadan başka bir şey yoktu. Onu verdim. Kadın aldı ve ikiye bölerek kızlarına taksim etti. Kendine pay ayırmadı. Çıkıp gittiler. Arkadan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) girdi. Durumu ona anlattım. Dedi ki: “Kim bu şekilde kızlarla imtihan edilir o da onlara iyi davranırsa, kızlar, onun için, ateşe karşı perde olurlar.”

   * Hazret Aişe (radıyallahu anhâ), “O vakit onlar hem üstünüzden, hem altınızdan size gelmişlerdi. O zaman gözler yılmış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı ve siz Allah’a karşı türlü zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada mü’minler imtihana uğratılmıştı. Şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı…” (Ahzâb, 10-11) mealindeki âyet hakkında: “Bu, Hendek Savaşı ile ilgilidir” demiştir.

   * Râşid İbnu Sa’d, ashaba mensup birinden naklen anlatıyor: “Bir zât Resûlullah’a gelip: “Ey Allah’ın Resûlü, niye şehid dışında kalan mü’minler kabirde imtihan edilirler?” diye sordu. Resûlullah şu cevabı verdi: “Şehidin ölüm anında tepesinin üstünde kılıç parıltısını hissetmesi imtihan olarak ona kâfidir.”

   * Hazreti Ömer ve Hazreti Ebü Hüreyre (radıyallâhu anhümâ) anlatıyorlar: “Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim bir belaya uğrayanı görünce şu duayı okursa: “Seni imtihan ettiği şeyde bana âfiyet veren ve birçok yarattığından beni üstün kılan Allah’a hamdolsun!” Artık yaşadığı müddetçe, bu bela ne olursa olsun ona mâruz kalmaktan muaf kılınır.”

    * “Hazreti Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle söylediğini işittim: “Allah Teâla hazretleri buyurdu ki: “Ben kulumu iki sevdiğiyle imtihan edersem o da sabır gösterir (ve sevap umarsa) onlara bedel cenneti veririm.” (Buradaki “iki sevdiği” ile gözlerini kastediyor.” Doğruyu Allah bilir.”)

   * Mus’ab İbnu Sa’d, babası radıyallahu anh’tan naklediyor: “Ey Allah’ın Resûlü! dedim, insanlardan kimler en çok belaya uğrar?”   
    “Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nispetinde belaya maruz kalır. Kim dininde şiddetli ve sağlam olursa onun belası da şiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, Allah onu da diyaneti nispetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Tâ o kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar.”

   * Hazreti Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):     “Bana İslâm telaffuz eden kaç kişi olduğunu sayıverin” buyurdular. Biz: “Ey Allah’ın Resûlü! Bizim sayımız altı-yedi yüze ulaşmış olduğu halde, hakkımızda korku mu taşıyorsunuz?” dedik.      “Siz bilemezsiniz, (çokluğunuza rağmen) imtihan olunabilirsiniz!” . Gerçekten öyle (belaya maruz kalıp) imtihan olunduk ki, içimizden namazını gizlice kılanlar oldu.”

   * İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “(Bir gün) Resülullah aleyhissalâtu vesselam yanımıza gelip şöyle buyurdular: “Ey muhacirler! Beş şey vardır, onlarla imtihan olacağınız zaman (artık cemiyette hiçbir hayır kalmamıştır. Onların siz hayatta iken zuhurundan Allah’a sığınırım. (Bu beş şey şunlardır:
    l) Zina: Bir millette zina ortaya çıkar ve aIenî işlenecek bir hale gelirse, mutlaka o millette tâun hastalığı yaygınlaşır ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde görûlmeyen hastalıklar yayılır.
   2) Ölçü-tartıda hile: Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın zulmüne uğrar.
   3) Zekat vermemek: Hangi millet mallarının zekatını vermezse mutlaka gökten yağmur kesilir. Hayvanlar da olmasaydı tek damla yağmur düşmezdi.
   4) Ahdin bozulması: Hangi millet Allah ve Resülünün ahdini (yani düşmanla yaptığı anlaşmayı) bozarsa, Allah Teâla hazretleri o millete, kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve ellerindeki (servet)lerin bir kısmını onlar alır.
   5) Kitabullahla hükmetmeyi terk: Hangi milletin imamları Kitabullahla ameli terkederek Allah’ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerlerse, Allah onları kendi aralarında savaştırır.”  

*

Gelse celâlinden cefa
Yahud cemâlinden vefa
İkisi de câna safâ
Lütfun da hoş kahrın da hoş

   Bir iş adamı işe alacağı elemanları imtihan eder.Aynı şekilde bir ödülü kazanmak için imtihan veya sınavdan geçilir.Allah-u zül celal Hazretleri’de bizleri cennet nimetlerini hak etmemiz için imtihan ediyor.
   Aynız zamanda sabredilen imtihan derecemizin artmasına sebep oluyor.
  
   Allah dostları imtihan edilmeyi istemiş ve arzu etmişlerdir.Çünkü onlar bilirler ki Allah, kendisine yakın olan, olmaya çalışan, kendisini sevdiğini iddia edenleri imtihan yağmuruna tutar.

   İnsan bir imtihanda olduğunu daha baştan kabul etmezse, en yakın daireden küfür dairesine kadar herkesin onunla uğraştığına, elini attığı her dalın kırılıp her yerin sarsıldığına, herkesin ona karşı düşman vaziyeti aldığına inanır. Oysa, bunların birer imtihan vesilesi olduğunu kabul etse, o türlü bütün mülahazalar eriyip gidecektir. Sürekli şoku yaşanan çirkin yüzlü toslamalar gayet mûnis, inşirah veren hadiseler haline gelecektir. Ama biraz katlanmak gereklidir.

DERECEYE GÖRE İMTİHAN

   Bir gün müminler zalimlerin zulmünden şikayetçi olurlar. Mevlana Hazretleri:
– Kasaplar pazarında hiç köpek kesiyorlar mı? Öldürülmeye onlar lâyık olduğu halde, kesilen ve kesilmek zahmetine katlanan koyunlardır.
   Allah’ın yardımı müminlere daha fazla olduğu için  zahmetleri çoktur. Onlar hakkındaki rahmet o zahmet . nispetinde sayısızdır, der.
   Evet, köpeklerin kesilmemesi, o sıkıntıyı yaşamamaları kıymetlerinden değildir. Koyunun yaşadığı sıkıntılar kıymetindendir.
   Allah’ın imtihan unsuru olan bazı sıkıntılar da önce Nebilere, sonra velilere ve daha sonra da derecesine göre müminlere gelir.
   Kutsî hadiste, “iki korkuyu bir arada vermem. İki sevinci de bir arada vermem.” buyuran Allah  celle celaluhu, mümin kullarını arındırmak ve derecelerini artırmak için çeşitli sıkıntılara ve imtihanlara tabi tutar.
   Burası onlar için hizmet yeridir, ücret yeri değildir de ondan… Hak yolunda ve Hak hatırına bir kısım zorluklar yaşamaları onlar için şereftir.
  Zorluk istenmez, ama gelirse mümin için ahirete azık olur.

CEBRAİL ALEYHİSSELAM’IN HAZRETİ EBU BEKİR’İ İMTİHANI

   “Cebrail aleyhisselâm, Hazreti Ebu Bekir’i Resûlüllah’a kargı ne kadar sevgisi olduğunu öğrenmek istediğini Hak Teâlâ’dan istedi. Cenab-ı Allah ona imtihan etmesini emretti. Cebrail aleyhisselâm bir bayram sabahı Hazreti Ebu Bekir’in geçeceği yol üzerine bir âmâ gibi oturdu.Hazreti Ebu Bekir bayram günü en yeni ve kıymetli elbiselerini giymiş Resûlüllah’ın yanına gidiyordu. Tam Ebu Bekir (Radıyallahu anh) önüne geldiği zaman :
   —Hazreti Muhammed’in sevgisi için bana bir şey vereni Allah afvetsin, dedi. Hazreti Ebu Bekir bunu duyunca sırtındaki cübbesini çıkarıp verdi:
   —Bu sözü tekrar söyler misin? Diye sordu. Âmâ tekrar söyledi. Hazreti Ebu Bekir bu sefer çıkarıp sırtındaki elbiseyi verdi. Tekrar söyletip ayakkabısını da verince üzerinde ancak örtünecek kadar elbise kalmıştı.
   Yolun ortasında kalan Hazreti Ebu Bekir’i o ara Bilâl-i Habeşi (radıyallahu anh) görüp elbise getirmesi için eve gönderdi.
   Yolda Bilâl’a (Radıyallahu anh) Peygamberimize rastlayıp nereye gittiğini anladığı için :
   —Ya Bilâl, Ebu Bekir’in elbisesini alan Cebrail (as)dır. Bana olan sevgisini ölçmek için böyle yaptı,  buyurdu.  Hazreti Bilal elbiseyi, Hazreti Ebu Bekir’e götürüp teslim etti ve Resûlullah’ın huzuruna geldi. O zamana kadar Cebrail aleyhisselâm elbiseyi getirip Peygamber Efendimize vermişti bile, Peygamber Efendimiz :
   —Ey Ebu Bekir! Al elbiselerini, imtihanı kazandın. Cebrail kardeşim seni imtihan etmişti. Bana olan sevgini Öğrenmek istemişti, buyurdu.
   Bunun üzerine Hazreti Ebu Bekir :
   —Ya Resûlullah! Ben o elbiseyi senin sevgin için verdim, buyurun. Sonra geri alamam istediğiniz yere verin, dedi. Elbiseyi bir fakire hediye ettiler.

   Dünya bir mektep, hayat ise bir imtihandan ibarettir. Alemi ervah’dan yola çıkan insan, rahm-i maderden, çocukluktan, gençlik ve ihtiyarlıktan, berzah, mahşer, hesap, mizan ve sırat­tan geçerek mükâfat ve mûcazatın verileceği, rütbelerin sökülüp takılacağı, yüzlerin ağarıp kararacağı sonsuz ve ebedî âleme namzet bir yolcudur.
   Kabir ötesi hayatı belirleyecek en büyük imtihan dünyada olandır. İmtihandan, kontrolden geçmeyen bir şeyin sağlam mı, çürük mü, sâdık mı, kâzip mi, olduğu belli değildir.
İmtihanlar seviyeye göre farklı farklıdır. Talebe ile öğretme­nin, er ile generalin, memurla âmirin imtihanı bir değildir.
   Onun için: Hadisi şerifte; “Belâların en şiddetlisi enbiya-yı izam efendilerimize, sonra evliyayı kiram efendilerimize, sonra da seviyelerine göre diğer mü’minleredir” buyruluyor.

altın sözler, balık avı, balık burcu, balık yağı, çöl iklimi, çöl kartalı, çöle inen nur, imthanın eş anlamlısı, imtihan nedir, imtihan ayetleri, imtihan hadisler, imtihan çeşitleri

ESMAÜL HÜSNA (YA ŞEHİD)

7 Temmuz 2021 Çarşamba / 1 Comment
dualar, esmaül hüsna, allahın güzel isimleri, eş şehid esması, eş şehid ne demek, eş şehid ismi, eş şehid duası, ya şehid celle celalühü, ya şehid isminin fazilet

YA ŞEHİD; 

Her yerde ve her zaman hazır ve nazır olan, her şeye muttali olan, her şeyi gören, her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan, her yerde hazır ve nazır olan, hiçbir şey kendinden gizlenemeyen, bütün sırlara vakıf olan, her şeyi murakabe eden manalarına gelmektedir.
Hiçbir şey Yüce Allah’tan gizli olamaz. Her şeye şahit olan, her zaman ve her yerde hazır olan Allah, ahrette de herkese halini bildirecek olandır.
Şahit olarak da Allah yeter. Nisa/79

YA ŞEHİD ZİKRİ VE DUASI:

Tavsiye edilen zikir şekli “Yâ Şehîd Yâ Allah” şeklindedir.

Bu ismi şerifi günde 319 kere okumak hem heybetli hem de şehid olarak ölmek için okumalıdır.

Pek çok havassı bulunan bu mübarek ismin, asi olanlar için okunduğunda isyan etmeleri önlenir. Anne babaya asi olanlar için de durum aynı olurken, asi olduğunu düşündüğünüz kişiden veya kendinizden alın bölgesindeki saç tellerinden bir tanesini koparıp, üzerine 1000 kez Ya Şehid ismi okunduktan sonra Allah’ın izniyle o saçın sahibi olan kişinin itaatkar olması sağlanmış olur. (Saç telini toprağa gömebilirsiniz)

Her sabah namazının sonrasında 122 kez Ya Şehid ismini tekrarlayan kişi şehadet mertebesine erişir.

İftiraya uğrayan kişiler her gün Ya Allah Ya Şehid isimlerini gece yarısında 329 kere okumaya devam ederse iftiradan kurtulur.

Bununla birlikte zulme uğrayan kişilerde ay boyunca 319 kere her gün bu ismi şerifi tekrar ettiği takdirde zulümden kurtulurken kendisine zulmeden de cezasını bulur Allah’ın izniyle.

Bu yazı; dualar, esmaül hüsna, allahın güzel isimleri, eş şehid esması, eş şehid ne demek, eş şehid ismi, eş şehid duası, ya şehid celle celalühü, ya şehid isminin fazileti ile ilgilidir.

VATAN ŞİİRLERİ

/ No Comments
önce vatan, vatan nedir, vatan şiirleri, bu vatan kimin şiiri, vatan destanı şiiri, tevfik fikret şiirleri, abdurrahim karakoç anadolu şiiri, ozan arif şiirleri, necip fazıl şiirleri, erdem bayazıt şiirleri

VATAN

Sevdamız Vatan.
Aşkımız Vatan.
Önce Vatan.

*
abdurrahim karakoç anadolu şiiri, bu vatan kimin şiiri, erdem bayazıt şiirleri, necip fazıl şiirleri, ozan arif şiirleri, tevfik fikret şiirleri, vatan destanı şiiri, vatan nedir, vatan şiirleri, 
BU VATAN KİMİN?

Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda 
Kendini tarihe verenlerindir.

Tutuşup kül olan ocaklarından, 
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından 
Alnına ışıklar vuranlarındır.

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.

İleri atılıp sellercesine 
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine 
Şu kara toprağa girenlerindir.

Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan 
Can verme sırrına erenlerindir.

Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil, 
Topun namlusundan görenlerindir.

Orhan Şaik Gökyay

*

VATAN DESTANI

O kadar dolu ki toprağın şanla,
Bir değil, sanki bin vatan gibisin.
Yüce dağlarına çöken dumanla
Göklerde yazılı destan gibisin.

Hep böyle bulutlar içinde başın,
Hilâli kucaklar her vatandaşın.
Geçse de asırlar, tazedir yaşın,
O kadar leventsin, fidan gibisin.

Çiçeksin, bayılır kuşlar kokundan,
Her dalın bir yay ki zümrüt okundan
Müjdeler fısıldar Ergenekon'dan:
Bu sese gönülden hayran gibisin.

Ey bütün cihana bedel Türkeli,
Açtığın cenklerin yoktur evveli.
Tarih bir nehir ki coşkundur seli.
Sen ona nisbetle, umman gibisin.

Bir yandan hep böyle taştın, köpürdün,
Bir yandan cefalı bir ömür sürdün,
Fakat ne derece ezildinse dün.
Şimdi gene tunçtan kalkan gibisin.

Bir insan nihayet kemikle ettir,
Bu et, bu kemiğe can hürriyettir.
En büyük hürriyet Cumhuriyettir,
Demek şimdi sen bir cihan gibisin.

Ey ana toprağı, ey Anadolu,
Açıldı önünde terakki yolu.
Hamdolsun her yanın bereket dolu,
Cennette bir yeşil meydan gibisin.

Yeni bir ay ördün al bayrağına,
Girdin en sonunda irfan bağına,
Medeni hayatın nur ırmağına
Ezelden susamış ceylan gibisin.

Halit Fahri Ozansoy

*

VATAN BORCU

Vatan borcunu ödemeye gelmişti
Vatanın hiç bilmediği toprağına
Yeşil kıyafetler içinde, elinde kırmızı elma şekerinin eksikliği...
kırmızı yanaklarında
Yaklaştım yanına
Ne isterse verecektim
Belli, garibandı biraz yüreği
Dedim ki söyle, elim avuçlarında
Tuttum...bıraktım ellerini
Elimi cebime attım
Ne kadar param varsa o an verebilirdim ona
Söyledim...canı birşey çekmiş olabilirdi
Söyle dedim ne istersen...
Dile benden ne dilersen
İstediğini veremezdim.
ANNEMİ BABAMI ÇOK ÖZLEDİM! ! 

19.06.2002 Bilecik

Ceyhun Yılmaz

*

CENGE GİDERKEN

Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur; 
Sinem, özüm ateş ile doludur.
İnsan olan vatanının kuludur.
Türk evladı evde durmaz giderim.
Muhammed'in kitabını kaldırtmam; 
Osmancık'ın bayrağını aldırtmam; 
Düşmanımı vatanıma saldırtmam.
Tanrı evi viran olmaz, giderim.
Bu topraklar ecdadımın ocağı; 
Evim, köyüm hep bu yerin bucağı; 
İşte vatan, işte Tanrı kucağı.
Ata yurdun, evlat bozmaz, giderim.
Tanrım şahit, duracağım sözümde; 
Milletimin sevgileri özümde; 
Vatanımdan başka şey yok gözümde.
Yâr yatağın düşman almaz, giderim.
Ak gömlekle gözyaşımı silerim; 
Kara taşla bıçağımı bilerim; 
Vatanım için yücelikler dilerim.
Bu dünyada kimse kalmaz, giderim.

Mehmet Emin Yurdakul

*

HİCRET BURCUNDA

Elveda Vatanım; doğduğum toprak
Bedenimin eczası; 
Akan suyu biten meyvası
Damarlarımda kan olan! 
Acizlendiğimde gözyaşları dökerek
Üstünde umutlar yeşerttiğim; 
Sokaklarını, bahçelerini, çeşmelerini
Ezbere bildiğim.
Anılarımın tarlası; 
Kimliğimin mayası; 
Çocuklarımı büyüttüğüm; 
Kadınımla paylaştığım; 
Anamı babamı emanet ettiğim toprak, 
Elveda!

Erdem Bayazıt

*

KÜÇÜK ASKER

Küçük Asker 
Küçük asker, silah elde
Kahramanca ilerliyor

Karşısında bütün belde
“Kahramanım, yaşa! ” diyor…

Küçük asker, küçük asker! 
Vatan senden hizmet ister.

Vatan için çeker emek
Herkes; bu borcu herkesin.
Vatan demek ninen demek,
Sen nineni sevmez misin? ..

Küçük asker, küçük asker! 
Vatan senden şefkat ister.

Vatan senden hayat umar,
Sen yaşarsan o canlanır; 
Vatan için ölmek de var,
Fakat borcun yaşamaktır…

Küçük asker, küçük asker! 
Vatan senden kuvvet ister.

Minimini omuzların
Taşıyacak yarın tüfek; 
Tüfek değil, vatan yarın
O omuza yüklenecek…

Küçük asker, küçük asker! 
Vatan senden gayret ister.

Küçük asker dinle bunu:
Sakın boşa silah atma; 
Kılıcını, kurşununu
Haksızlığa karşı sakla…

Küçük asker, küçük asker! 
Hak da senden kuvvet ister.

Tevfik Fikret

*

ANADOLU

Seni çok sevenler(!) çok örseledi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Açların çalıştı, tokların yedi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Yanan hep sen oldun, yakılan sensin
Ruhuna çiviler çakılan sensin
Şekilden şekile sokulan sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Sınırlar çizildi rüyalarına
Yasaklar konuldu dualarına
Hangi sesler hâkim semalarına
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Ahlat’ın, Afşin’in, Söğüt’ün mahzun
Evladın, âşığın, yiğidin mahzun
Tebessümün mahzun, ağıdın mahzun
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Metrûk manastırlar ihya olmakta
Hüzün, camilere mahya olmakta
Yadlar başımıza kâhya olmakta
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Üzerinden hak, adalet silindi
Hayâ zırhı delik delik delindi
Bu zelil duruma nasıl gelindi? ! .
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Dün şehit kanıyla sulanan sensin
Bugün alkollere belenen sensin
Düşmandan sadaka dilenen sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Şehit torununa “sen sus” diyorlar
“Vatan sevmek bize mahsus” diyorlar
Her taraf toz-duman, kâbus diyorlar
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Hariçten gelenler köprüyü tutmuş
Dost karşı kıyıda seni unutmuş
Hınzır yeller yaprakların kurutmuş
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

“Biraz azim, biraz gayret” derim ha
“Delinir karanlık, sabret” derim ha
“Şanlı mazi döner elbet” derim ha
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

(Parmak İzi)

Abdurrahim Karakoç

*

CANIM İSTANBUL

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; 
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; 
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; 
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım; 
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; 
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at; 
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; 
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; 
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...

O manayı bul da bul! 
İlle İstanbul'da bul! 
İstanbul,
İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; 
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir; 
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? 
Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i...

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! 
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; 
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...

Necip Fazıl Kısakürek

*

KAN AKMAYA BAŞLADI

Ben bu vatan, ben bu yurdum hemşerim,
Özlerimden kan akmaya başladı.
Sebep sorma, yara bere her yerim,
Dizlerimden kan akmaya başladı.

Garez girdi milletimin bağına,
Kötü düştüm bölünmenin ağına,
Son günlerde kefen oldum çoğuna,
Bezlerimden kan akmaya başladı.

Hasret kaldım sevgi dolu çağlara,
Gül yetişen bülbül öten bağlara.
Kar yerine kin yağınca dağlara,
Buzlarımdan kan akmaya başladı.

Elif dedim Yaradan`a sarıldım,
'Dal' okuyup, hep kötüye yoruldum,
'Cim' deyince tam böğrümden vuruldum,
Cüzlerimden kan akmaya başladı.

Hazan geldi bunca genci götürdü,
Kış bağrıma mezar oldu oturdu.
İlkbaharda bostan bomba bitirdi,
Yazlarımdan kan akmaya başladı.

Ben büyüttüm dile derman olanı,
Putperesti dergâhına alanı…
Yok çıkartan deliğinden yılanı,
Sözlerimden kan akmaya başladı.

Bilirsiniz, eski Ocak nasıldı? 
Bak! Üstüne kara kazan asıldı,
Odun kemik, duman feryat kesildi,
Közlerimden kan akmaya başladı.

Yunus Emre'm bakma sakın kusura,
Senin gibi şükreden yok hasıra,
Aşıklarım bir hoş oldu bu sıra,
Sazlarımdan kan akmaya başladı

Bak hemşerim! Arif derki yürekten,
Ben vatanım dağdan, taştan, ırmaktan,
Seni böyle hep gaflette görmekten,
Gözlerimden kan akmaya başladı.

Ozan Arif

önce vatan, vatan nedir, vatan şiirleri, bu vatan kimin şiiri, vatan destanı şiiri, tevfik fikret şiirleri, abdurrahim karakoç anadolu şiiri, ozan arif şiirleri, necip fazıl şiirleri, erdem bayazıt şiirleri

HER ÇİÇEKTEN BAL ALINMAZ

5 Temmuz 2021 Pazartesi / No Comments
altın sözler, balın faydaları nelerdir, Bal İle İlgili Sözler Kısa, Bal İle İlgili Sözler Aşk, Bal İle İlgili Atasözleri, Bal İle İlgili Güzel Sözler, ballı sözler, Bal Sloganları, Bal Sözleri Kısa

Her çiçekten bal alınmaz. 
Her arı da bal yapamaz.
*
Bal çeşitleri nelerdir? 
Keven balı, çiçek balı, okaliptus balı, Anzer balı, çam balı, biberiye balı... 

*

Balın Faydaları

Enerji verir, 
Sindirim sistemini düzenler, 
mide ve bağırsak yaralarını iyileştirir, 
kanı temizler, 
akciğer ve karaciğer hastalıklarına iyi gelir... 

*

BAL İLE İLGİLİ GÜZEL SÖZLER

Şifa üç şeyde vardır: 
-Bal şerbeti içmek, 
-Kan aldırmak, 
-Ateşle dağlamak. 
Fakat ümmetimi ateşle dağlamaktan men ederim. H.z. Muhammed
*
Bal ölümden başka her derde şifadır. H.z.Muhammed
*
Şöhret, zehirli bir baldır. Said Nursi
*
Bey arı olmadan petek oğul tutmaz. A.K.Tecer
*
Bal her ağızda tatlıdır. Mevlana
*
Bal yiyen, arısından gocunmaz. Mevlana
*
Seni seveni zehir olsa yut! Seni sevmeyeni bal olsa da unut! Mevlana
*
Ben arıyım, dersin, balın var mıdır? Aşık Veysel
*
Dız dız eden her sineğin balı olmaz. Aşık Veysel
*
Arı bal yapar fakat balı izah edemez. Necip Fazıl Kısakürek
*
Bal tutan parmağını yalar. Atasözü
*
Bedava sirke baldan tatlıdır. Atasözü
*
Zahmetsiz bal yenmez. Atasözü
*
Hastaya verecek balın, dosta verecek arın olsun. Atasözü
*
Suratı ekşi olanın balı da acı olur. Şeyh Sadi
*
Arının evini yıkan, balın tatlılığıdır. Karamanlı Nizami
*
En tatlı balın bile fazlası bıkkınlık verir. Shakespeare
*
Tatlı bal en keskin zehri gizler. Ovidius
*
İki şeyde şifa vardır. Kur’an okumakta ve bal şerbeti içmekte.
*
Kovandaki balı tek bir arı mı yapar? Thomas Hood
*
Balın varsa sineğin bol olur. Cervantes
*
Ağzında bal olan arının kuyruğunda iğnesi vardır. John Lyly
*
Bal tatlı, çocuk baldan tatlıdır.
*
Arının belasını çekmeyen balını yiyemez.
*
Anlayanla taş taşı anlamayanla bal yeme.
*
Allah bal mumu yakana bal mumu, yağ mumu yakana yağ mumu verir.
*
Sineğin balı, tembelin malı olmaz.
*
Haset, başkasının balını kendi ağzına zehir etmektir.
*
Arı iyi olursa balı Bağdat’tan getirir.
*
Bir damla bal, bir varil ziftin çekemeyeceği kadar çok sinek toplar.
*
Arıya bak bal olsun, dağa bak bağ olsun.
*
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. Söz ola ağulu aşı yağ ile bal ede.
*
Sinekle kalkan leş başına, arıyla kalkan bal başına varır.
*
Düşmanın tatlı sözlerine bakma; balın içinde zehir de bulunabilir. Sadi
*
Arının yediği bal, örümceğin yediği zehir olur.
*
Bal, arı iğnesinin yarasına değmez. İnsan kendi pekmeziyle kanaat etsin, daha iyi. Şeyh Sadi.
*
Sabır önceleri insana zehir gibi görünür, fakat bunu huy edinirsen bal olur. Sadi
*
Ağustostan sonra ekilen darıdan, bal vermeyen arıdan, kocasından sonra kalkan karıdan, hayır gelmez.
*
Yalakalıktan hiç haz etmem! Çünkü bilirim ki ağzında bal olan arının kuyruğunda iğnesi vardır.






altın sözler, balın faydaları nelerdir, Bal İle İlgili Sözler Kısa, Bal İle İlgili Sözler Aşk, Bal İle İlgili Atasözleri, Bal İle İlgili Güzel Sözler, ballı sözler, Bal Sloganları, Bal Sözleri Kısa


ERDEM BAYAZIT'IN HAYATI VE ESERLERİ

/ No Comments
erdem bayazıt, erdem bayazıt kimdir, erdem bayazıtın hayatı, erdem bayazıtın eserleri, erdem bayazıdıın şiirleri, yedi güzel adam erdem beyazıd,
erdem bayazıdın şiirleri, erdem bayazıt, erdem bayazıt kimdir, erdem bayazıtın eserleri, erdem bayazıtın hayatı, yedi güzel adam erdem beyazıd, aşk risalesi şiiri, 
ERDEM BAYAZIT KİMDİR?

Adil Erdem Bayazıt,1940 Maraş doğumlu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Millî Kütüphanemde çalıştı (1965 -1973), sonra lise edebiyat öğretmenliğine geçti. 1987 seçimlerinde K.Maraş milletvekili seçildi.

Yazı ve şiir yayınlamaya 1960’ta başladı. 1969’tan itibaren uzun yıllar Edebiyat dergisi şairlerinden oldu.

Barbar güçlerin, teknolojinin yıktığı, Tanrı'dan kopardığı insanın manevi kurtuluşunu arayan Sebep Ey (1973) ile Risaleler (1987) yayınlanmış iki şiir kitabıdır. İpek Yolundan Afganistan'a (1985) ise gezi notlarıdır.

Erdem Bayazıt, 5 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

Erdem Bayazıt'ın Eserleri:

Şiir:

Sebeb Ey : İlk şiir kitabı 1973'te Edebiyat Dergisi Yayınları (2. baskısı Akabe Yayınları, 1979)
Risaleler : Son şiirleri adı altında Akabe Yayınları arasında 1987 yılında çıktı (2. baskı 1989).
Şiirler (Sebep Ey ve Risaleler iki kitap bir arada) İz Yayıncılık tarafından 1992 yılında basıldı (4. baskı 1998).

Gezi:

İpek Yolundan Afganistan'a:1981'de İran, Pakistan, Afganistan ve Hindistan'ı içeren iki aylık gezi ile ilgili izlenimlerini kitaplaştırdı (Akabe Yayınları 1982).

Ödüller:

Risaleler; Türkiye Yazarlar Birliği 1988 Şiir Ödülü.
İpek Yolundan Afganistan'a; TYB 1983 Gazetecilik Ödülü.

*
AŞK RİSALESİ

Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
Ayın yıldızların çağlayarak
Berrak şelaler yaparak
Coşku içinde aktığı
Bir yerlerdeydi.
Hani bir gün bir çobana rastlamıştık
Adı Ferhat mıydı neydi
Koyunların, kuşların, böceklerin ve çiçeklerin
Sadakatten mest oldukları
Herbirinin gözlerinde
Kaybolur gibi kayar gibi
Dalıp gittiğimiz o saadet evreni
Kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç
Bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan
Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir
Toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibi bazen
Usul usul inen
Yağmur tıpırtılarını
Dinler gibi
Dalıp gitmiştik
Sen konuşuyordun
İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
Onlar ki konuklarımızdı
Adları Keremdi,Yusuftu, Kaystı
Hepside ezelden tanıdıktı dosttu. Erdem Bayazıd

*

Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair

``Telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.

Gamdan dağlar kurmalıyım
Kayaları kelimeler olan
Kırk ikindi saymalıyım
Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
Baştan ayağa ıslanmalıyım
Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.

İçimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden alıverirler kara haberini
Okul dönüşü bir trafik kazasında 
Can veren oğullarının.

Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin 
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
Örneğin Hint Okyanusu gibi derin
İsyanın kapkara sularına dalan.

Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden almıştır.

Bir de baharlar bilirim 
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen 
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.

Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
İçinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü

Güzler bilirim ülkeme dair
Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir 
Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
Kalbim gibi
Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
Titreyen kenar mahalle çocukları
Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.

Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde 
Limanlar gemileri nasıl beklerse 
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.

İsyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.

Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Eller bilirim haşin hoyrat mert
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
Her kırışığı sorulacak bir hesabı
Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.

Bütün bunların üstüne
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim...Erdem Bayazıt

*

Diriliş Saati

Ey bir emre hazırlanan simsiyah gecede 
Karanlığı emip emip de gebe kalan 
Ey her depremden sonra biraz daha doğrulan 
Herkesin 
Veba girmiş bir şehrin hem halkı 
Hem seyircisi olduğu bir günde 
Ey düştüğü yerden kalkmaya hazırlanan ülke. 
Her damlası bir zafer müjdecisi 
Bir posta eri gibi 
Yağmur yüzümüze değince 
Çıkacağız yola. 
Çıkacağız yola 
Hesap günü gelince 
Yağmur yüzümüze değince 
Güneş bir mızrak boyu yükselince...Erdem Bayazıt

*
erdem bayazıt, erdem bayazıt kimdir, erdem bayazıtın hayatı, erdem bayazıtın eserleri, erdem bayazıdıın şiirleri, yedi güzel adam erdem beyazıd,