Yazı Duyurusu

Menu

Browsing "Older Posts"

DEYİMLER ve ANLAMLARI

27 Ocak 2022 Perşembe / No Comments

 

Deyim Örnekleri ve Anlamları

Günlük hayatta sıklıkla kullandığımız deyimler, Osmanlı döneminden itibaren ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte başka kültürlerden dilimize geçmiş olan birçok deyim de mevcuttur.

*

Açığa vurmak: Gizli, saklı bir şeyi herkese duyurmak, ortaya çıkarmak.”Yıllardır içinde sakladığı sırrı mahkemede açığa vurdu.”

*

Açık kalpli /yürekli: Samimî, içi temiz, içi dışı bir olan kimse. “Komşumuz kadar açık kalpli bir adam görmedim.”

*

Açık kapı bırakmak: Gerektiğinde bir konuya yeniden dönebilme imkânı bırakmak, kesip atmamak, ileriyi düşünerek ılımlı davranmak. “Bu kadar kesin konuşmayalım, açık kapı bırakalım da iyi düşünebilme fırsatları olsun.”

*

Açıkta kalmak (olmak): 1. İş ve görev bulamamak. 2. Yersiz yurtsuz kalmak. 3. kimilerinin elde ettikleri bir yarardan mahrum olmak. “Çoluk çocuk açıkta kaldılar fabrika kapanınca.”

*

Açık vermek: 1) Geliri, giderini karşılamamak. “Maaşımız yetmeyecek bu ay, galiba açık vereceğiz.”  2) Ortaya çıkmaması gereken şeyi farkında olmadan belli etmek. “Dikkat et de düşmanlarına açık verme.”

*

Ağzı laf yapmak: Güzel, inandırıcı söz söyleme yeteneği olmak. “Politikacı mı olacaksın, ağzın laf da yapmalı.”

*

Ağzına bir parmak bal çalmak: Amacına ulaşmak için birini tatlı sözlerle bir süre oyalamak, kandırmak; umut verip ikna ederek işini yaptırmak. “Öyle bir insan ki ağzına bir parmak bal çal, sonra her istediğini yaptır.”

*

Akşamdan kavur, sabaha savur: Kazandığını günü gününe harcayan, har vurup harman savuran, savruk kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır.

*

Akşamı iple çekmek: Gecenin olmasını sabırsızlıkla beklemek. “Ne güzel bir ziyaret olacak. Akşamı iple çekiyorum.”

*

Altı kaval, üstü şeşhane /Şişhane: Daha çok giyim için “altı, üstüne; bir parçası öbür parçasına uymaz.” anlamında kullanılır. “Çabuk çıkar şu üzerindeki altı kaval üstü şeşhane elbiseyi, yoksa rezil olacaksın el âleme.”

*

Anasından doğduğuna pişman: 1) Üşengeç, çok tembel. 2) Canından bezmiş. “O işi yaptı ama anasından doğduğuna bin pişman.”

*

Bağrı yanık : Çok dertli, acılı (kimse).

*

Bahtına küsmek : İşlerin ters gitmesi yüzünden karamsar olmak; şansına küsmek, talihine küsmek.

*

Barut kokusu gelmek (burnuna) : Savaş ya da tehlikeli bir şey olacağını sezmek.

*

Bastığı yeri bilmemek: Sevinç, heyecan, vb. etkisiyle davranışlarını denetleyememek, şaşırmak, ne yaptığını bilememek.

*

Başı dertte (olmak) : Sıkıntılı, tehlikeli bir durum içinde (olmak).

*

Başı kabak: 1. Saçları dökülmüş. 2. Başında şapka, başörtüsü vb. olmayan.

*

Bir araba laf: Bir yığın gereksiz, yersiz söz.

*

Bohçasını koltuğuna vermek : Kovmak, defetmek, işine son vermek.

*

Burnu büyümek : Kendini büyük biri olarak görmeye başlamak; başkalarını beğenmemek.

*

Can evi: 1. Yürek. 2. En duyarlı bölge. “Onları can evlerinden vurmaya yemin etti.”

*

Cinleri başına toplamak: Öfkelenmek, kızmak, çok sinirlenmek. “Zorla cinleri başıma topladınız.”

*

Cevabı yapıştırmak: Karşısındakinin, beklemediği, ters, güç duruma düşürücü bir cevap vermek. “Öyle bir cevap yapıştırdı ki karşısındaki donakaldı.”

*

Çam yarması: İri gövdeli insan.

*

Çekeceği olmak: Çok acı çekeceği, sıkıntıya gireceği bir iş ya da durumla karşılaşacağı sezilir olmak. “Öyle anlaşılıyor ki bu çavuştan çekeceğimiz var.”

*

Çiçeği burnunda: Çok taze, yeni koparılmış. “Çiçeği burnunda bir haber getirmek için yarışa girdi muhabirler.”

*

Çoluk çocuğa karışmak: Evlenip, çocukları dünyaya gelip, onlarla uğraşır olmak. “Vay canına! Daha dünkü çocuktu, bugün çoluk çocuğa karışmış! Zaman ne çabuk da geçiyor.”

*

Dallanıp budaklanmak: Genişleyip yayılmak, gittikçe büyüyerek karışık bir durum almak. “İşi dallandırıp budaklandırmada üstüne yok hani!”

*

Dara getirmek: Aceleye getirmek, gerektiği gibi zaman ayıramamak. “Biraz erken kalkalım da dara getirmeden yapalım işi, güzel olsun.”

*

Defe (tefe) koymak: Dedikodusunu yapmak, kınayan bir dille başkalarına anlatmak, alaya almak. “Sakın söyleme, yoksa bizi defe koyarlar.”

*

Dili açılmak: Herhangi bir sebepten dolayı konuşamayan kimse, birden konuşmaya başlamış olmak.“Dili açıldı çok şükür!”

*

Ekmeğini kazanmak: Geçimini temin edecek, ihtiyaçlarını karşılayacak parayı kazanmak. “Kaygılanma, ekmeğini kazanmasını bilir o.”

*

Eli hafif: İncitmeden, can yakmadan iş gören. “İğneyi Hatice hemşireye vurdurun eli hafiftir onun.”

*

Ensesi kalın: Parası çok, varlıklı, sözü geçer, ödeme gücü yüksek (kimse). “Neden şu ensesi kalın adamlardan yardım istemiyorsunuz.”

*

Eski hamam eski tas: Hiçbir şey değişmemiş, eski durumda kalmış. “Köy aynı, insanlar aynı, eski hamam eski tas.”

*

Et tırnak olmak: Sıkı bir ilişkiye girmek, birbirinden kopmamak.

*

Fener alayı: Bayram gecelerinde kalabalık halk topluluklarının, ellerinde fener veya meşalelerle şehri dolaşarak yaptıkları gösteri.

*

Fiskos etmek: Birilerinin bulunduğu bir yerde birkaç kişi gizlice ve alçak sesle konuşmak. “Utanmıyor musunuz bu kadar kişi içinde fiskos etmeye?”

*

Fütur getirmemek: Bezginlik getirmemek, umutsuzluğa düşmemek. “Sakın fütur getirme, göreceksin başaracağız.”

*

Gani gönüllü: Cömert, eli bol, vermekten kaçınmayan.“Gani gönüllü insanlara artık günümüzde pek rastlanmıyor.”

*

Gel gelelim: “Fakat, ama, ancak” ve “Ne çare ki..” anlamlarında kullanılır.“Gel gelelim onlara, daha teklifimizi kabul etmediler.”

*

Gönlü kara: Başkaları hakkında kötü düşünen, onların iyiliğini istemeyen.

*

Göz hapsine almak: Gözetlemek, bir şeyin üzerinden bakışlarını ayırmamak, birinin hiçbir davranışını gözden kaçırmamak. “Askerler, kaçak mahkûmun sığındığı evi bir saat kadar göz hapsine aldılar.”

*

Hacı ağa: Özellikle büyük kentlerde gereksiz yere çok para harcayan, taşralı bilgisiz zengin.“Ne bu israf! Hacı ağa mısın sen?”

*

Hakkını yemek: Birinin hakkı olan şeyi vermemek, onu kendisine maletmek.“Dürüst ol, milletin hakkını yeme, yoksa boğazında kalır.”

*

Halis muhlis: Saf, katışıksız, temiz, eksiksiz, içinde yabancı madde bulunmayan.“Halis muhlis bir zeytin yağı satarız biz.”

*

Har vurup harman savurmak: Hesapsızca, düşüncesizce harcamak; malını, parasını ölçüsüzce, bol bol harcayıp tüketmek.

*

Huyunu suyunu almak: Onun özelliklerini, davranışlarını ve karakterini yapısına geçirmek.

*

Hüsnükuruntu: İhtimalî bulunmadığı hâlde güzel bir şeyin olacağını sanma, hayal etme, buna kendini inandırma.

*

Iskartaya çıkarmak: İşi yaramaz, değersiz bularak bir yana atmak. “Beni hiç kimse ıskartaya çıkaramaz.”

*

Islah etmek: Hatası, yanlışı olan kimseyi yola getirmek, doğru olanı görmesini sağlamak. “Allah seni ıslah etsin, ne zaman düzeleceksin!”

*

İç gıcıklamak: 1. Huylandırmak. 2. İstek uyandırmak.

*

İflahını kesmek: Gücünü tamamen yok edip bir daha karşı koyamayacak, düzelemeyecek, iş yapamayacak duruma getirmek. “Ben adamın iflahını keserim, anladın mı?”

*

İpe un sermek: İstenilen işi yapmamak için birtakım bahaneler, sebepler ileri sürmek, güçlük çıkarmak, engeller göstermek.

*

İşi duman olmak: İşi ve durumu kötü olmak, berbat bir durumda bulunmak.

*

İzinden yürümek: Birine içten bağlanarak onun başladığı işi aynı anlayışla sürdürmek, fikirlerini ve hareketlerini aynen benimsemek.

*

Jeton düşmemek / takılmak : Söylenenleri, olup bitenleri anlayamamak.

*

Jetonu geç düşmek: Bir konuyu, sorunu ya da düşünceyi geç ve güç anlamak. “Jetonu geç düşüyor galiba, şaka yaptığımızı anlamadı hâlâ.”

*

Jurnal etmek: Biriyle ilgili, yetkili kimselere kötülemede bulunmak; yazılı, sözlü ihbarda bulunmak.

*

Kabuğuna çekilmek: Tek başına kalmak, dış dünya ile ilgisini kesmek, kimse ile görüşmemek. “Geçirdiği kazadan sonra iyice kabuğuna çekildi.”

*

Kağıt üzerinde kalmak: Yapılması kararlaştırıldığı halde uygulanmamak; konuşulan, kararlaştırılan yazıda kalmak. “O kadar yol yapımı, sulama kanalı hep kağıt üzerinde kaldı.”

*

Kelle götürür gibi: Gerekli olmayan bir acelecilikle, bir şey ulaştıracakmış gibi çok hızlı koşarak.

*

Kene gibi yapışmak: Yakasını bir türlü bırakmamak; istenmediği hâlde, çıkar sağladığı için birinin peşini bırakmamak. “Kene gibi yapışmıştı adamın yakasına, peşini bir türlü bırakmıyordu.”

*

Kızıl (kızılca) kıyamet kopmak: Bir meselede büyük, aşırı, gürültülü bir kavgaya yol açmak; yüksek sesli tartışma başlatmak. “Sizin bostanlara su vermeyeceğim deyince kızılca kıyamet koptu.”

*

Laf ebesi: Söyleyecek sözü bol olan, her söze karışan, herkese söz yetiştiren, çok konuşan. “Laf ebeliğini bırak da ne söyleyeceksen söyle!”

*

Leb demeden leblebiyi anlamak: Daha sözün başında ne demek istediğini anlamak, anlayışlı ve kavrayışlı olmak.

*

Lüpe konmak: Değerli bir şeyi bedavadan, emek sarf etmeden ele geçirmek.

*

Mahşer midillisi: Kısa boylu, fitneci kimse.

*

Mal bulmuş mağribi gibi: Büyük bir zenginliğe kavuşmuşcasına büyük sevinç ve coşku ile.

*

Mim koymak: 1. (Bir şey) unutulmaması için işaret koymak. 2. Önemli bularak üstünde durmak, dikkate almak, önemli şeyler arasında saymak. “Bu atasözüne bir mim koy, dedi öğretmenim.”

*

Mürekkebi kurumadan: Bir şeyin yazılmasından çok kısa bir süre sonra.

*

Ne akar ne kokar: Kimseye ne faydası ne de zararı dokunan pısırık, çekingen kimseler için kullanılır.

*

Nur topu: Gürbüz, sağlıklı, çok güzel ve temiz çocuklar için söylenir.

*

Nutku tutulmak: Korkudan, üzüntüden, heyecandan konuşamaz olmak. “Katili karşısında görünce nutku tutuldu.”

*

Oğul balı: 1. Evlât, evlâdın ana babaya yansıyan geliri. 2. Oğul arılarının yaptığı bal.

*

On parmağında on marifet: Çok hünerli, becerikli, ustalığı çok, elinden her iş gelir.

*

Oya koymak: Bir işin sonucunu belirlemek üzere oy verilmesini istemek, oylama yoluyla bir topluluğun görüşünü almak. “Bu görüşü oya koymayı teklif ediyorum, kabul edenler el kaldırsınlar.”

*

Ölmek var, dönmek yok: “Neye mal olursa olsun, iş sonuna kadar götürülecektir, yapılmasından kaçınılmayacaktır” anlamında kullanılır. “Özgürlük yolunda ölmek var, dönmek yok bize.”

*

Ömrüne bereket: “Var ol, sağ ol, ömrün uzun olsun” anlamında kullanılır.

*

Özü sözü bir: Düşünceleri, söyledikleri ve yaptıkları bir olan, ne düşünüyorsa onu söyleyen, içi dışı bir olan kimse. “Özü sözü bir olan insanlara rastlamak gittikçe zorlaşıyor.”

*

Pabuç pahalı: Girişilen işin tehlikeli olduğunu anlatmak için kullanılır. “Baktı ki pabuç pahalı, hemen geri döndü.”

*

Palas pandıras: Acele olarak, hazırlanmaya zaman bulamadan. “Palas pandıras evden çıkmak zorunda kaldık.”

*

Para sızdırmak: Kandırarak, zorlayarak birinden para almak. “Kabadayılar esnaftan az para sızdırmadılar.”

*

Postu kurtarmak: Can tehlikesini atlatmak, öldürülme tehlikesi olan yerden kaçıp kurtulmak. “Postu kurtardık çok şükür.”

*

Pösteki saymak: İçinden çıkılması zor ve anlamsız bir işle uğraşmak.

*

Pupa yelken: 1. Alabildiğince, hiçbir şeye bağımlı olmadan. 2. Yelkenler, arkadan esen rüzgarla şişmiş olarak, tam yolla. “Pupa yelken açıldık denize.”

*

Rest çekmek: 1. Kesin tavır almak, herhangi bir konuda son sözü söylemek. 2. Bir oyunda önündeki paranın tümünü ortaya koymak. “Öyle bir rest çekti ki görmeliydiniz.”

*

Rüzgar gelecek delikleri tıkamak: İstenmeyen bir duruma veya zarar gelebilecek bir gelişmeye karşı her türlü önlemi almak.

*

Saçı bitmedik (yetim): Doğalı çok olmamış, henüz yeni doğmuş çocuk (yetim). “Bu parada, saçı bitmedik yetimlerin de hakkı vardır.”

*

Sağır sultan bile duydu: İşitmedik kimse kalmadı, hemen herkes işitti, duymayan kalmadı. “Haklarında çıkan dedikoduyu sağır sultan bile duydu ama siz duymadınız öyle mi?”

*

Salkım saçak: Dağınık, düzensiz bir durumda; parçası bir yana ayrılmış.

*

Sıfırı tüketmek: 1. Elinde avucunda bir şey kalmamak, malı ve parayı bitirmek. 2. Gücü kalmamak. “Bu kadar düşüncesiz davranmasaydı sıfırı tüketmezdi.”

*

Sipsivri kalmak: Tek başına, çaresiz ortada kalmak. “Sipsivri kalakalmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum.”

*

Süt liman olmak: Dingin, gürültüsüz, sakin olmak. “Ortalık bir anda süt liman olmuştu.”

*

Şeytan dürtmek: Durup dururken uygunsuz, kötü bir davranışta bulunmak. “Güzel güzel oynarken arkadaşına vurup kaçtı, şeytan dürttü herhalde.”

*

Şüphe kurdu: Kişinin içini kemiren, onu tedirgin eden kuşku. “Onu arkadaşlarıyla birlikte gönderdim ama yine de içimi bir şüphe kurdu kemirip duruyor.”

*

Tabanları kaldırmak: Çok hızlı yürümeye ya da çok hızlı koşarak kaçmaya başlamak. “Polislerin geldiğini görünce tabanları kaldırdı.”

*

Temel taşı: 1. Bir yapının temeline konan taş. 2. Bir şeye temel olan öğe, kişi, bir şeyin aslî unsuru, en güçlü dayanağı. “Bu şiir, onun şiir anlayışının temel taşıdır.”

*

Tokat aşketmek: Ansızın el içi ile vurmak.

*

Tut kelin perçeminden: Güç bir durumda çözümün zor olduğunu anlatmak için kullanılır.

*

Tüyü düzmek: Önceleri kötü olan kılık kıyafetini düzeltmek, iyi yaşama kavuşmuş gibi güzel giyinir olmak.

*

Ucunda bir şey olmak: Bir şeyde gizli bir amaç bulunmak. “Bu davranışının ucunda bir şey var ama anlayamadım.”

*

Ununu elemiş, eleğini asmış: Hayatta yapmak istediklerini yapmış, geri kalan ömrü süresince artık yapacak önemli bir işi kalmamış kimseler için söylenir.

*

Uzun uzadıya: Çok ayrıntılı olarak, en ince noktalarına inerek. “Meseleyi uzun uzadıya inceledik.”

*

Üste vermek: Fazladan ödeme yapmak. “Üste bir milyon verdiler ama bu arabayı değişmedim.”

*

Üvey evlât gibi tutmak (saymak) : Horlamak, haksızlık etmek, iyi davranmamak, küçümsemek. “Dokunma bana, beni hep üvey evlât gibi tuttun, ne zaman yaklaştıysam sana köşe bucak kaçtın benden.”

*

Üzüm üzüm üzülmek: Haddinden fazla, çok üzülmek. “Anneciği üzüm üzüm üzülüyor ama bir çare bulamıyordu.”

*

Vaktini almak: Epey zaman harcanmasını gerektirmek, başka bir işe ayrılmış zamanı tutmak. “Vaktini alıyorum ama başka çarem de yok.”

*

Varlık göstermek: Beğenilir bir iş yapmak; kendini kanıtlayacak, göze görünür bir görevini yerine getirmek; kendini göstermek. “Oynadığı ilk oyunda bir varlık gösteremedi.”

*

Vız gelmek (vız gelip tırıs gitmek): Hiç önemsememek, aldırış etmemek. “Onun sözleri vız gelir bana, önce kendine söz geçirsin.”

*

Vücudunu ortadan kaldırmak: Öldürmek. “Sabaha kadar adamın vücudunu ortadan kaldırın, yoksa başımıza çok iş açacak.”

*

Yâd etmek: Anmak, hatırlamak. “Seni her gün yad ederiz buralarda.”

*

Yağlı müşteri: Bol paralı, çok alışveriş yapan zengin alıcı. “İki üç yağlı müşterimiz de olmasa kapamak zorunda kalacağız bu dükkânı.”

*

Yahudi pazarlığı: Tarafların çıkarlarını düşünerek çekişe çekişe yaptıkları pazarlık. “Benimle Yahudi pazarlığı yapmaya kalkma lütfen.”

*

Yel yeperek yelken kürek: Telâş içinde, çok acele olarak, heyecanla.

*

Yıldızı sönmek: Ününü ve itibarını kaybetmek. “Yıldızının bu kadar çabuk söneceği kimin aklına gelirdi ki!”

*

Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay, değerli eşya (altın, elmas gibi.)

*

Yüzü kasap süngeri ile silinmiş: Utanacak, sıkılacak, arlanacak yanı kalmamış; arsız.

*

Zehir zemberek: İnsanın içine işleyen, onurunu zedeleyen çok acı söz.

*

Zokayı yutmak: Aldatılıp zarara sokulmak.

*

Zülfüyâra dokunmak: İşle ilgili olanı, hatırlı ve güçlü kimseyi veya yüksek bir makamı kimi söz ve davranışlarla gücendirmek, darılmasına yol açmak. “Hayır geri duramam, zülfüyâra dokunsa da söyleyeceğim.”


deyimler,türkçe deyimler,anlamlı sözler,altınsözler,deyimler sözlüğü,en güzel deyimler,deyimlerin anlamları,deyim anlamı,güzel sözler,mecazi sözler,mecaz anlamlar,mecaz sözler

NAMAZDA OKUNAN TESBİHLER VE ANLAMLARI

26 Ocak 2022 Çarşamba / No Comments

 

Namazda Okunan Tespihler ve Anlamları:

- Sübhanallah: Allah noksanlardan uzaktır, kemal sıfatlarla muttasıf (sıfatlanmış) tır.

- Elhamdülillah: Hamd Allah'adır.

- Allahü ekber: Allah en büyüktür.

- Semi'allahu limen hamideh: Allah kendine hamd edeni işitir.

- Rabbena lekelhamd: Rabbimiz, hamd sanadır.

- Sübhanerabbiyelazim: Büyük olan Rabbim her türlü kusurdan uzaktır.

- Sübhanerabbbiyel a'la: Yüce olan Rabbim her türlü kusurdan uzaktır.

Namazda Okunan Dualar ve Anlamları:

- Sübhaneke:

"Sübhaanekellahümme Ve bihamdik. Ve tebâara kesmük ve teaalâaa ceddük (-cenaze namazında- Ve celle senâaük) Ve lâailahe gayrük (Allah'ım seni tenzih ve hamdinle tesbihederim. Senin şanın yücedir, ve senden gayri hjiçbir ilâh yoktur.)"

Okunduğu yerler: Namazlarda ayakta iken okunur. Her namazın ilk rek’atinde, iftitâh tekbîrinden sonra. İkindi namazının sünnetinde, üçüncü rek’ate kalkınca Fâtiha'dan önce. Yatsı namazının ilk sünnetinde, üçüncü rek’ate kalkınca, Fâtiha'dan önce. Terâvih namazı dört rek’atte bir selâm verilerek kılınıyorsa, üçüncü rek’ate kalkıldığı zaman, Fâtiha'dan önce. Cenâze namazında, birinci tekbîrden sonra "Ve celle senâaük" ile beraber.

- Ettehiyyatü:

"Ettehıyyâatü lillahi vessalevâatü vettayibâatü esselâmüaleyke eyyühennebiyyü ve rahmetüllâhi ve berakâatühü esselâamü aleynâa ve alâ ıbâadillâhis salihıyn Eşhedü ellâa ilâahe illallâah ve eşhedü enne Muhammeden abdühüü ve rasülüh."

(Her türlü kavli, bedeni ve mali ibadetler Allah'a mahsustur. Ey şânı yüce Peygamber, selam ve Allah'ın rahmetiyle bereketleri senin üzerine olsun ve selam bizlere ve Allah'ın sâlih kulları üzerine olsun. Ben şehadet ederim ve yakinen bilirim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ve şehadet ederim ki Hazret-i Muhammed Allah'ın kulu ve Resûlüdür.)

Okunduğu yerler: Namazların her oturuşunda okunur.

- Allahumme Salli:

"Allahümme salli alâa Muhammedin ve alâa âali Muhammedin kemâa salleyte alâa ibraahiyme ve alâa âali ibrahiyme inneke hamiydüm meciyd."

(Allah'ım, Hz.Muhammed ve âline, Hz.İbrahim'e ve âline rahmet ettiğin gibi rahmet eyle.)

- Allahumme Barik:

"Allahümme barik alâa Muhammedin ve alâa âali Muhammedin kemâa barekte alâa ibraahiyme ve alâa âali ibrahiyme inneke hamiydüm meciyd."

(Allah'ım, Hz.Muhammed ve âline, Hz.İbrahim'e ve âline mübarek kıldığın gibi mübarek kıl.)

Okundukları yerler: Bütün namazların son oturuşlarında Ettehıyyâtü'den sonra. İkindi namazının sünneti ile yatsının ilk sünnetinin birinci oturuşunda Ettehıyyâtü'den sonra. Cenâze namazında ikinci tekbîrden sonra.

- Rabbenâa Âatina:

"Rabbenâa âatina fiddünyâa haseneten ve fil âahirati haseneten ve kınâa azâabennâar."

(Ey Rabbimiz, bize dünyada ve ahirette iyi hal ver ve bizi o ateş azabından koru.)

- Rabbenâağfirli:

"Rabbenağfirlii ve livâa lideyye ve lil mü'miniyne yevme yekuumül hisâab."

(Ey Rabbimiz, hesab günü geldiği zaman bizi mağfiret et. Anne ve babamı ve müninleri de mağfiret et.)

Okundukları yerler: Namazlardaki oturuşlarda Allahümme salli ve Allahümme Bârik'ten sonra.

- Kunut Duaları:

1.  "Allahümme innâ nesteînüke ve nestagfirüke ve nestehdîke ve nü’minü bike ve netûbü ileyk. Ve netevekkelü aleyke ve nüsnî aleykel-hayra küllehü neşküruke ve lâ nekfüruke ve nahleu ve netrukü men yefcüruk."

(Allah'ım! Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, razı olduğun şeylere hidayet etmeni isteriz. Sana inanırız, sana tövbe ederiz. Sana güveniriz. Bize verdiğin bütün nimetleri bilerek seni hayır ile öğeriz. Sana şükrederiz. Hiçbir nimetini inkâr etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nimetlerini inkâr eden ve sana karşı geleni bırakırız.)

2. "Allahümme iyyâke na’büdü ve leke nüsallî ve nescüdü ve ileyke nes’â ve nahfidü nercû rahmeteke ve nahşâ azâbeke inne azâbeke bilküffâri mülhık."

(Allah'ım! Biz yalnız sana kulluk ederiz. Namazı yalnız senin için kılarız, ancak sana secde ederiz. Yalnız sana koşar ve sana yaklaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız. İbadetlerini sevinçle yaparız. Rahmetinin devamını ve çoğalmasını dileriz. Azabından korkarız, şüphesiz senin azabın kâfirlere ve inançsızlara ulaşır.)

Okundukları yerler: Vitir namazının üçüncü rek’atinde Fâtiha ve sûre okunduktan sonra eller yukarı kaldırılıp tekbîr alınır ve eller tekrar bağlanınca Kunut dûaları okunur.

- Ayetü'l-Kürsi:


"Allahü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm. Lâ te’huzühû sinetün ve lâ nevm. Lehû mâ fis-semâvâti vemâ fil ard. Menzellezî yeşfeu indehû illâ biiznihi. Ya’lemü mâ beyne eydîhim vemâ halfehüm velâ yühîtûne bişey’in min ilmihî illâ bimâ şâe vesia kürsiyyühüssemâvâti vel ard. Velâ yeûdühü hıfzuhumâ ve hüvel aliyyül azîm."

(Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.)

Okunduğu yerler: Namaz içinde sure şelinde okunduğu gibi, namazda tesbihden önce de okunur.

Tesbihatın Yapılışı:

1. Namazın farzından sonra "SELAM DUASI" okunur: Estağfirullâh, estağfirullâh, estağfirullâh el-azîym el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-hayy'el kayyûm ve etübü ileyh. Allâhumme ente's-selâmü ve minke's-selâm, tebârekte yâ zelcelâli ve'l-ikrâm.

2. "Subhânallâhi ve'l-hâmdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhu ekber ve lâ hâvle ve lâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azîym." denir ve ardından Âyetü'l-Kürsî okunduktan sonra tesbih çekilir. 33 Subhânallâh, 33 Elhamdulillâh, 33 Âllâhu ekber.

3. Tesbihlerden sonra "Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hâmdü yuhyi ve yumit, ve hüve hayyun lâ yemût, biyedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadir ve ileyhi'l-masîyr." denir ve namazın duası yapılır.

* * *

Namazda Okunanlara Verilen Sevaplar:

Allah'ın emirlerine ve rızasına uygun olma şartı ile ve Allah rızası için yapılan her ibâdetin bir sevabı vardır. Ancak sevapların başında Yüce Allah'ın kesin emirleri olan farzlar gelir. Farzların başında da beş vakit namaz gelir. Her gün beş defa tekrarlanan ve sürekli bir ibâdet olan namaz, Allah'ı hatırlatır ve kişiyi Allah'ın huzuruna taşır.

Yüce Allah buyuruyor;

"Ancak Allah benim. Benden başka ilâh yoktur. Yalnız bana ibâdet et ve beni hatırlaman için namaz kıl!" (Tâhâ, 20/14)

Dînin direği olan namaz, insanlara Allah'ı hatırlatır. Allah'ın emirlerini, yasaklarını hatırlatır ve insanları haramlardan korur. Beş vakit namazı, vaktinde, düzenli bir şekilde, dosdoğru ve güzelce kılanların, günlük yaşamlarının büyük bir çoğunluğu ibâdetle geçer.

Sevgili Peygamberimiz;

"Ameller (işler) niyetlere bağlıdır ve her kişi için, niyetinin karşılığı vardır..."(Buhârî, İmân 41; Müslim, İmâret 155; Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 16)

buyurmuştur. Sabah namazına kalkma niyeti ile yatan ve çalar saati ayarlama gibi gerekli önlemleri alanların, namazla ilgili sevapları başlamıştır.

Tatlı uykularından ve sıcak yataklarından Allah rızası için ve namaz kılma niyeti ile kalkanlar, tuvalet dahil namazın ön hazırlıklarına başlarken attıkları adımlarının ve hareketlerinin ayrı ayrı sevapları yazılır. Abdest almaya başladıkları an, yıkadıkları organlarından damlayan su damlacıkları ile birlikte, küçük günahları dökülmeye başlar.

Sevgili Peygamberimiz (asm) buyuruyor;

"Bir Müslüman kul (kişi), abdest almaya başlayınca, ağzını yıkarken ağzındaki günahları, burnunu yıkarken burnundaki günahları, yüzünü yıkarken göz kapaklarının altına kadar yüzündeki günahları, kollarını yıkarken tırnak altlarına kadar kollarındaki günahları, başını mesh ederken kulak altlarına kadar başındaki günahları ve ayaklarını yıkarken, tırnak altlarına kadar ayaklarındaki günahları dökülür."(İbn-i Mâce, Tahâret, 6; Müslim, Tahâret, 32; Nesâî, Tahâret, 108)

Namazın anahtarı olan abdestle ilgili pek çok hadis-i şerifler ve sevindirici müjdeler var. Anahtarı bu derece değerli olan hazineyi düşünelim ve bu düşüncenin ışığı altında namazın sevaplarını düşünelim.

Beş vakit namazı vaktinde ve düzenli bir şekilde kılan, Allah'ın inançlı, bilinçli ve ihlâslı kulları, her gün tam kırk rekât namaz kılmaktadırlar. Bu kırk rekât namazda,

- Kırk kıyam; Allah huzurunda ayakta dikilme,

- Kırk rükû; Allah huzurunda ayakta eğilme,

- Seksen secde; Allah huzurunda yerlere kapanma,

- Yirmi bir kâ'de; Allah huzurunda oturma vardır.

Namazın temel yapısını ve genel anatomisini oluşturan bu bedensel ibâdetler, namazın aslı ve rükûnlarıdır.

Taberânî ve Hâkîm'in rivayet ettikleri hadiste, Peygamberimiz (asm);

"Allah, yarattığı varlıklarına tevhidden (îmandan) sonra, namazdan daha sevimli bir şeyi farz kılmamıştır. Eğer Allah katında namazdan daha sevimli bir şey olsa idi, melekleri öyle ibâdet yaparlardı. Meleklerden bazıları (sürekli) rükûda, bazıları (sürekli) secdede, bazıları (sürekli) kıyamda ve bazıları (sürekli) kâ'de (oturma) halindedirler." (bk. Kenzü'l-Ummal, 10/367; İbn-i Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 1/38)

Namaz, îmandan sonra bütün ibâdetlerin aslı ve kökeni olduğu gibi, kıyam, rükû, secde ve kâ'de de namazın aslı ve kökenidir.

Kur'an, "Allah için kıyam edin, Allah için rükû ve secde edin." emirlerini tekrarlamakta ve özellikle "secde et, yakın ol." emri ile secdenin eşsiz bir ibâdet şekli olduğunu vurgulamaktadır.

Eşyalar zıddı ile bilinir. Putlaştırılan taşların önünde saygı amacı ile dikilenler ve amaçları ne olursa olsun, putlaştırılan taşların önünde rükû ve secde edercesine eğilenler, en büyük günaha girmiş ve Allah'a şirk koşmuş oldukları gibi...

Allah huzurunda olduğu inancı ve bilinci ile kıyam, rükû, secde ve kuûd yapanlar da en büyük sevabı kazanmış ve îmanın zirvesine ulaşmış olurlar.

Tirmîzî'nin rivâyet ettiği hadiste, Peygamberimiz (asm) buyuruyor:

"Kim ki, Allah'ın kitabından bir harf okursa, O'nun için bir hasene vardır. Bir haseneye on katı (sevap) verilir." (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 16)

Âdet, nifas ve cünüp halinde olmama şartı ile namazın dışında Kur'an'dan bir harf okuyana on sevap verilir. Namazda kıraât (Kur'an okuma) farzdır ve namazın bir rüknüdür. Bu nedenle namazda okunan Kur'an'ın sevabı kat kat arttırılır.

İmam Beyhâkî'nin rivâyet ettiği hadiste, Peygamberimiz (asm) buyuruyor:

"Kim ki (âdet, nifas ve cünüplükten) temiz olduğu hâlde, Allah'ın kitabından bir harf dinlerse, on sevap yazılır, on günahı silinir ve derecesi on katı arttırılır. Kim ki Allah'ın kitabından (Kur'an'dan) bir harfi, namazı oturarak kılarken okursa, elli sevap yazılır, elli günahı silinir ve derecesi elli kat arttırılır. Kim ki Allah'ın kitabından bir harfi ayakta namaz kılarken okursa, yüz sevap yazılır, yüz günahı silinir ve derecesi yüz kat arttırılır." (bk. Beyhaki, Şuabu’l-İman, 3/432)

Bir günlük beş vakit (kırk rekat) namazda, 40 Fatiha ile 33 zamm-ı sûre okunur. Hâzin Tefsirin'e göre bir Fatiha'da (Besmele dahil) 140 harf vardır. 40 Fatiha'nın toplam harf sayısı 5.600 eder. 33 zamm-ı sûredeki toplam harf sayısı ise, kısa sûrelerin okunduğunu kabul edersek, 3.800 eder.

- Bir günlük beş vakit namazda, Fatiha ve zamm-ı sûre olarak okunan toplam harf sayısı 9.400 ve bir aylık beş vakit namazda okunan toplam harf sayısı tam 282.000 eder. Namazda okunan Kur'an'ın her harfine 100 sevap yazıldığına göre, bir aylık namazdaki yalnız Fatiha ve zamm-i sûrelerin toplam sevabı 28.200.000 eder. Allah'ın vereceği sevap bununla sınırlı değildir. Yüce Allah, dilediğine kat kat fazlasını da verir.

- Ayrıca her namazın sonunda tesbihata başlamadan önce bir Âyetü'l-Kürsî okunur. Bir Âyetü'l-Kürsî'de 170 harf ve 5 Âyetü'l-Kürsî'de 850 harf vardır. Bir ayda okunan Âyetü'l-Kürsî'nin toplam sayısı tam 25.500 eder.

- Her gün beş vakit namazda duâlardan sonra da birer Fatiha okunur. Beş Fatiha'nın toplam sayısı 700 ve bir ayda okunan Fatiha'nın toplam harf sayısı 21.000 eder.

- Bir aylık namazda Fatiha ve zamm-i sûre olarak okunan 282.000 harfe, bir aylık Âyetü'l-Kürsî'nin 25.500 ve bir aylık Fatiha'nın 21.000 harfini de ilave edersek tam 328.000 harf eder.

Müfessirlerin sultanı Abdullah İbni Abbas'a göre, Kur'an'ın toplam harf sayısı 323.671'dir. Düzenli bir şekilde beş vakit namazı kılan gerçek Müslümanlar, her ay Kur'an-ı Kerimi bir defa hatim etmekle birlikte, geriye fazla olarak 4.829 harfleri de kalmaktadır.

Peygamberimize gelen ilk ilâhi emirlerden biri, "Ve rabbeke fe kebbir..." (Müddessir, 74/4)

Rabbini büyüklükle, Rabbini tekbirle an, anlamındaki bu ilâhi emri uygulamak için namaza tekbirle girilir. 13'ü farz olan "İftitah Tekbirleri" ve 201'i sünnet olan "İntikal Tekbirleri" olmak üzere bir günlük beş vakit namazda 214 de fa "Allahü Ekber" diye tekbir alınır.

Tirmîzi'deki bir hadiste, Peygamberimiz (asm);

"Sübhanallah demek mizanın yarısıdır. Elhamdülillah ise onu doldurmuş olur. Allahuekber demek gök ile yeryüzü arasını doldurur.." (Müsned: 17571; Tirmizî, Daavat, 87)

buyuruyor. Namazın dışında inanarak ve Allah'ı büyükleme amacı ile alınan bir tekbir (Allahü Ekber)'in sevabı yerle gök arasını doldurduğuna göre, bir günlük namazda alınan 214 tekbirin sevabını düşünelim.

Diğer yandan, farz olan 13 iftitah tekbirinin ayrı bir özelliği vardır. Râmuz'daki bir hadiste Peygamberimiz (asm);

"İmamla birlikte alınan iftitah tekbiri, bin deveden hayırlıdır."(...) buyurmuştur.

Mâdenler, ağırlıkları açısından, parasal değerleri açısından, kullanıldığı yerler açısından ve insanlara sevimlilikleri açısından farklı değerler taşıdıkları gibi, mâneviyat da aynen böyledir. Bazı kelimeler, (zikirler) sevap açısından, ağırlıkları açısından, ibâdetlerdeki yerleri açısından ve Allah'a sevimlilikleri açısından farklı değerlere ve özelliklere sahiptirler.

Buhârî ve Müslim'deki bir hadiste, Peygamberimiz (asm);

"İki kelime vardır ki, dilde hafif, mîzânda ağır ve Rahman (olan Allah'a) çok sevimlidirler. (Bunlar) "Sübhânallâhi ve bihamdihî ve Sübhânallâhil azîm."dir." (Buhârî, Daavât 65; Müslim, Zikir 31)

Müslim'deki bir hadiste, Peygamberimiz (asm);

"Allah'a en sevimli kelâm dörttür. Sübhânallâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhüekber'dir." (bk. Müslim, Âdab, 12)

Bir günlük beş vakit namazda, 15 defa Sübhâneke'nin başında, 120 defa, "Sübhâne Rabbiyel Azîm" diye rükû'da ve 240 defa "Sübhâne Rabbiyel Alâ" diye secdede olmak üzere, 375 defa Azîm ve Alâ isimleri ile birlikte Yüce Allah tesbih, tenzîh edilir.

Yine bir günlük beş vakit namazda, 15 defa Sübhâneke'de "ve bihamdik" diye, 40 defa Fatiha'nın başında "Elhamdü Lillâhi Rabbil Âlemîn" diye, 40 defa rükû'dan doğrulurken, "Semi'allâhü limen hamideh" diye ve 40 defa rükû'dan doğrulduktan sonra, "Rabbenâ lekel hamd" diye, 135 defa Yüce Allah'a hamdedilir.

Namaz'ın dışında bir defa "Sübhânallah ve Elhamdülillah" demenin sevabını düşünelim ve namazda bu sevabın onlarca, yüzlerce defa katlandığını unutmayalım.

Yüce Allah buyuruyor;

"Yedi kat gökler ve arz (dünya) ve bunlarda bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. Allah'ı hamd ile tesbih etmeyen bir şey yoktur. Ama siz, onların tesbihini anlayamazsınız." (İsrâ, 17/44)

İşte! Beş vakit namazı kılan ve Yüce Allah'a kul olan gerçek Müslümanlar, kâinatı kapsayan bu zikir halkasına dahil olmakta ve tüm varlıklarla birlikte Allah'ı tesbih, hamd ve tekbir ile zikir etmektedirler.

Allah'a inanan, îman eden ve inancı doğrultusunda yaşayan gerçek Müslümanlar, kıldıkları her iki rekâtın sonunda ve günde 21 defa, Yüce Allah'ın lütuf ve rahmet kapısında oturup, "Ettehiyyâtü Lillâhi vessalâvâtü vettayyibât" söz ile beden ile ve mal ile yapılan bütün ibâdetler yalnızca Yüce Allah'adır diye Rabbül âlemin olan Allah'a tehiyyeler sunarlar.

"Esselâmü aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtühû' diye çok sevgili Peygamberimize (asm) selam verirler ve yüce Allah'ın selâmını, rahmetini ve bereketlerini dilerler. "Esselâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhis sâlihîn" diye, gelip geçmiş ve halen hayatta olan bütün sâlih (iyi) kullara ve kendilerine, Allah'tan selâmet dilerler.

Ve sonunda kelime-i şehâdeti getirerek, Allah'tan başka ilâh olmadığını ve Hazreti Muhammed (asm)'in, Allah'ın kulu ve peygamberi olduğunu tüm varlıklara ilân ederler.

Ka'de-i âhire denilen son oturuşlarda, Ettehiyyâtü'den sonra Allâhümme salli alâ ve Allâhümme bârik alâ diye başlayan en değerli salâvât-ı şerîfeler okunur.

Yüce Allah buyuruyor:

"Kuşkusuz Allah ve melekleri, o nebîye (Hazreti Muhammed'e) salât ederler. Ey îmân edenler, siz de ona salât edin ve tam teslimiyet ile selâm verin." (Ahzâb, 33/56)

Peygamberimiz buyuruyor:

"Kim bana bir salât-ı şerîfe getirirse, Allah ona on salât (rahmet) eder." (Müslim, Salât, 70)

"Kim bana bir salât ederse, Allah ona on salât (rahmet) eder, on günahını siler ve derecesini on kat artırır." (Es-siracü’l-Münir, Beyhakî)

“Kıyamet gününde bana halkın en yakın olanları ve şefaatime hak kazananları, bana en çok salâvat getirenleridir.” (Tirmizî, Vitr, 21)

"Bana salâvat okuyan hiç kimse yoktur ki, o daha okumasını bitirmeden salâvatı bana ulaştırılmamış olsun." (bk. Ebu Davud, Salat, 207)

Namazla bağlantılı her türlü ibâdetlerin sevapları kat kat çoğaltıldığı gibi, namazda okunan salâvat-ı şerîfelerin sevapları da kat kat çoğaltılır.

Beş vakit namazda, 15'i Allâhümme salli alâ ve 15'i Allâhümme bârik alâ olmak üzere her gün tam 30 ve ayda 900 tane en değerli salâvât-ı şerîfeler okunmaktadır.

Son oturuşta salâvat-ı şerîfelerden sonra, namaz kılan kişi kendisi için, ana-babası için ve tüm din kardeşleri için duâ ve istiğfar anlamını taşıyan, Rabbenâ âtina ve Rabbenağfirlî gibi duâları okur.

Aynı inancı paylaşan, aynı yolun yolcusu olan ve sonsuzluk âlemi olan cennette ebediyyen birlik ve beraberlik içerisinde yan yana yaşayacak olan bütün mü'minler (inananlar) kardeştir. Bu nedenle beş vakit namaz kılan yüz milyonlarca Müslüman'dan her biri bütün din kardeşlerine duâ eder ve kendisi de yüz milyonların duâsına ortak olur.

Namazını kılıp uyuyanlar, işleri, güçleri ile uğraşanlar veya kara toprağın altında mezarlarında yatmakta olanlar, namaz kılmakta olan din kardeşlerinin duâlarından yararlanırlar.

Unutmayalım! Dünyada sürekli ezanlar okunmakta ve 24 saat hiç kesintisiz namaz kılınmaktadır. İnkârcılıkta inatla direnenlere ve çağdaşlık adı altında taş devri insanı ile aynı inancı paylaşan ve aynı taşlara tapınanlara bir sözümüz yok. Ama inandığı halde, nefsinden kaynaklanan tenbellik nedeni ile namazı ihmal edenleri, Allah rızası için uyarıyorum.

Gelin. Siz de gelin. Allah'a inanan, kıbleye yönelen ve secdeye kapanan yüz milyonların arasına siz de katılın.

Peygamberlerin başını çektiği bu toplumda, nice nice evliyâlar var, kutuplar var, yediler var, kırklar var, üç yüzler var, ricâlullah var ve Allah katında değerli nice sâlih kullar var. Kıbleye yönelerek ve alnınızı secdeye koyarak bu topluma katılırsanız, hem dünyada yaşadığınız sürece ve hem kabrinizde yaşadığınız sürece, bu kutsal ve seçkin toplumun duâsına ortak olursunuz.

Nesâî, Taberânî ve Dâr-e Kutnî'nin rivâyet ettikleri bir hadiste, Peygamberimiz (asm) buyuruyor:

"Kim ki farz (vakit) namazlarının sonunda Âyetü'l-Kürsî' yi okursa, o kişinin (o an)Cennet' e girmesine ölümden başka engel yoktur." (bk. Mecmauz-Zevaid, h. no: 16922)

Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste, Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

"Kim ki vakit namazlarının sonunda 33 defa Allah'ı tesbih ederse, 33 defa Allah'a hamd ederse ve 33 defa Allah'ı tekbir ederse ve yüzü tamamlamak için, 'Lâilâhe illâllahü vahdehû lâ şerîke leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr.' derse, deniz köpükleri kadar günahlar bağışlanır." (Müslim, Mesâcid, 146) 

Namazın farz ve sünnetlerini kılan kişi, oturduğu yerde önce bir Âyetü'l-Kürsî'yi okur ve sonra 33 defa "Sübhânallah", 33 defa "Elhamdülillah" ve 33 defa "Allahü ekber" der ve yüzü tamamlamak için bir defa, "Lâ ilâhe illâllahü vahdehû lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr" (Şerîki, ortağı ve dengi olmayan Yüce Allah, birdir, O'ndan başka ilâh yoktur. Mülk O'nundur. Medih, övgü, yalnız O'nadır ve OYüce Allah, her şeye kâdirdir.) derse, yaprak dökümü gibi günahları dökülür ve mîzanda ağır gelen sevaplar kazanır.

Hayırlar, başka hayırları ve şerler, başka şerleri çeker. Dinin direği ve en büyük hayır olan namaz da, bu gibi hayırları çeker. Bu gibi büyük hayırlar ve büyük sevaplar, beş vakit namazı düzenli bir şekilde kılan gerçek Müslümanların namazın dışındaki yan gelirleridir.

Namazın sevapları ile ilgili bir şeyler yazmaya çalıştım. Gerçeği söylemek gerekirse, bu yazdıklarım, Allah katında kabul olunan bir vakit namazın sevabı yanında, denizden bir damla niteliğinde kalır.

Çünkü Rabb'ul Âlemîn olan O Yüce Allah'ın hazinesi o kadar boldur ki, şu kısacık dünya hayatında hikmetinin gereği, en sevmediği kullarına, torunlarının bile asırlarca yiyip tüketemeyeceği malları, mülkleri ve katrilyonlarla ifade edilemeyecek servetleri vermektedir.

İnanan, îmân eden, emrini tutan, el bağlayıp boyun büken ve huzurunda secdeye kapanan sevdiği kullarına, sonsuzluk âlemi olan Cennet'te niye kat, kat fazlasını vermesin?

Yere atılan bir tek buğday, bir tek mısır tanesini yüzlerce katı çoğaltarak, sapı ile samanı ile ve talaşı ile tekrar insanlara ve hayvanlara rızık olarak veren O Yüce Allah..

Bir tek kiraz çekirdeğinden, bir tek incir çekirdeğinden, önce koskocaman ağaçları yaratan, yemyeşil yapraklarla donatan ve sonra her yıl yüzlerce, binlerce meyveyi kullarına rızık olarak veren O yüceler yücesi Allah (Celle Celâlühû);

- Namazda okunan Kur'an'ın her bir harfini, Tekbir'in, Tesbih'in, Tevhîd'in, Hamd'ın, Tehıyyat'ın ve Salâvat'ın her bir harfini, yüzlerce, binlerce, on binlerce katı çoğaltarak, niye mahşer yerindeki mîzânımıza koymasın?

- İnancından dolayı, İslâmi yaşantısından dolayı, bu geçici dünyada ezilen, aşağılanan ve zulme uğrayan mazlum kullarını niye cennetinde ebedî mutlu etmesin?

Kaynak: www.sorularlaislamiyet.com


namaz,namaz kılmak,namaz nedir,namaz nasıl kılınır,namazda okunanlar,namazda okunan dualar,namaz sureleri,namaz tesbihatı anlamaları,tesbihat anlamı

ÇERKESLER

24 Ocak 2022 Pazartesi / No Comments
allah, çerkez atasözleri, dikiş, türkiyede çerkesler, çerkezler ve atlar, çerkes gelenekleri, çerkes düğünleri, kaşen nedir, thamate nedir, resimli mesajlar, çerkes kadınları, çerkes kızları

Dikiş dikmesini bilmeyenin ipliği uzun olur.
*
Bilgisi az olanın hatası çok olur.
*
Suçu çok olanın sesi çok olur.
*
Boş tenekenin gürültüsü çok olur.
*
Günahı çok olanın isyanı çok olur.
*
Başarılı olanın düşmanı çok olur.
*
Meyvesi çok olan ağacın taşı atanı çok olur.
*
Ama Allah'a dayananın duası çok olur.
*
Şükrü çok olur, hamdı çok olur, kazancı çok olur...

*
çerkes düğünleri,allah,çerkes gelenekleri,çerkes kızları,kaşen nedir,thamate nedir,çerkezler ve atlar,çerkez atasözleri,dikiş,çerkes kadınları,türkiyede çerkesler,çerkes sürgünü
Türkiye’de Çerkesler

Türkiye etnik çeşitliliğin oldukça yoğun olduğu bir ülke olarak pek çok Çerkes’e de ev sahipliği yapıyor. Ancak ülkemizde yaşayan Çerkesler’le ilgili yanlış bilinen bazı noktalar var. Çerkesler dışında Anadolu’da Kafkas göçmeni olarak Abaza, Oset, Çeçen, Karaçay, Dağıstanlı Avar-Lezgi halkları da yaşamakta. Bu halklar sıklıkla birbirleriyle karıştırılıyor ve genel olarak hepsine Çerkes denilebiliyor.

Yaşanan soykırım sonrasında, yaklaşık 150 yıl önce Osmanlı topraklarına gelen Kuzey Kafkasyalı göçmenlerin büyük çoğunluğunun Çerkes olması ve gelen halkların birbirlerine pek çok noktada (kıyafet, kültür, yemek ve fiziksel görünüş) benziyor olması nedeniyle bu karışıklık yaşanmaktadır. Ancak Cumhuriyet’in kurulmasının ardından bu karışıklık zamanla çözülmeye başlanmıştır.

Yerleşim

Çarlık Rusyası’nın 1800’lerin başından itibaren bölgeyi işgali ve uyguladığı zorunlu göç ve soykırım  sonrasında Çerkesya’nın etnik haritası da değişmiştir. 1864’te savaşın bitmesi ve Çerkeslerin Osmanlı topraklarına sürgün edilmesiyle ülkenin büyük bölümünde  Çerkes yerleşimlerinin varlığı sona ermiştir.

Çerkesler bugün Kafkasya’da, 1920’lerde Sovyetler Birliği’yle birlikte kurulan ve tarihi Çerkesya’nın küçük bir bölümünü kaplayan üç idari birimde (Adıgey, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes cumhuriyetleri) yaşıyorlar. Ayrıca Krasnodar Krayı’nda (Lazarevsk ve Tuapse) ve Kuzey Osetya sınırları içindeki Mozdok’ta az sayıda Çerkes bulunuyor.

Türkiye’de ise 600 civarında Çerkes yerleşimi bulunmaktadır. Trakya, Doğu ve Güneydoğu bölgeleri hariç bütün Anadolu’ya dağılan Çerkeslerin, en yoğun yaşadığı illerimiz arasında Sinop, Samsun, Çorum, Amasya, Tokat, Yozgat, Sivas, Kayseri, K.Maraş, Adana hattı ile orta batı Anadolu’da ve Eskişehir, Bilecik, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Yalova, Sakarya ve Düzce bulunur.

Günümüzde Balkanlar’da Çerkes yerleşimi bulunmamaktadır. Kosova’da kalan son Çerkes topluluğu da 1998 yılında Kafkasya’ya dönmüştür. Türkiye dışında, eski Osmanlı toprakları olan Suriye, Ürdün ve İsrail’de de Çerkesler yaşamaktadır.

Nüfus

Merkezi devlet yapıları olmadığı için Çerkeslerin 1800’lerden önceki nüfuslarına dair veri yoktur. Tahmini verilere göre Çerkes nüfusu 500 bin ile 2 milyon arasında değişmektedir. 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı topraklarına yerleşen Kafkasyalıların nüfusu, birçok araştırmacı tarafından 1.000.000 -1.500.000 olarak verilmektedir. 20. yüzyılın başında Anadolu’da nüfusları 500.000’e inmiştir. Bu bilgilere dayanarak bugün Türkiye’deki Çerkes nüfusunun 2 ile 3 milyon arasında olduğu tahmin edilebilir.

Ortadoğu’daki Çerkes nüfusu hakkındaki güvenilir veriler ise 1935’te Fransız ve İngiliz manda yönetimlerinin yaptığı sayımın sonuçlarıdır. Bu rakamlara göre o tarihte Çerkes nüfusu Suriye’de 25.000, Ürdün’de 9.000 ve bugün İsrail sınırları içinde kalan Filistin topraklarında ise 900 kişidir. Bugün Suriye’de 50-60 bin, Ürdün’de 30-40 bin nüfusları olduğu tahmin edilmektedir. İsrail’de de 3000 civarında Çerkes yaşamaktadır.


Çerkesler ve Sosyal Hayatları

Oldukça zengin bir kültüre sahip olan Çerkesler, kültürel zenginlikleri sayesinde tüm işgallere rağmen varlıklarını sürdürmeyi başarmışlardır.

Çerkes toplumunda gelenek ve göreneklerden oluşan, habze adı verilen yazılı olmayan sözlü örfi hukuk kuralları geçerlidir. Çerkesler soy toplulukları olarak yaşarlar. Ortak bir atadan geldiğine inanan ve aynı soyadını taşıyan aileler tlepk adı verilen soy topluluklarını yani sülaleleri oluşturur.Aynı tlepk’ten olan herkes birbirinin yakın akrabası sayılır. Tlepk içerisinde evlilik kesinlikle yasaktır.

Her tlepkin kendine ait bir damgası vardır. Bu damgalar ailelerin soy ağacını temsil eder. Ayrıca dünya tarihinde soyadı uygulamasına sahip olan en eski halklardan biri de bu halktır

Hem tlepk içinde, hem de tlepkler arasında saygı en önemli kavramdır. Hem insanlara karşı, hem de doğaya karşı saygılı olan bu halkın gelenekleri de bu değer etrafında şekillenmiştir.

1.Sosyal Adalet Kavramı

Habze adı verilen, yazılı olmayan kurallarla düzenlenen Çerkes kültüründe adalet kavramı oldukça güçlüdür. Sosyal hayatı etkileyen ve kurallara aykırı olarak davranılan kişilere verilen en sert ceza toplum hayatından dışlanmalarıdır. Suç işleyen kişi, suçuna bağlı olarak dereceli bir şekilde cezalandırılır. Bazı durumlarda suç işleyen kişinin ailesi de toplumdan dışlanabilir.

Hapishane kavramına sahip olmayan bu halk için bu cezalandırma biçimi oldukça sarsıcıdır. Suç işleyen kişi eğer bekar ise hayatı boyunca evlenemez, çocuk sahibi olamaz.

2.Çerkesler ve Aile Hayatı

Onların kültüründe katı bir ataerkil yapısından bahsetmek mümkün değil. Ancak kadınında söz sahibi olduğu aile içerisinde aile reisliğini baba üstlenmiştir. Üstelik erkeğin yaşı ilerledikçe, söz daha kıymetli olmaya başlar. Geçmişte bir arada yaşayan Çerkes aileler, günümüzde çekirdek aile formunda yaşamaktadır.

Çerkes ailelerinde görücü usulü, kız isteme gibi gelenekler bulunmamaktadır. Kız çocukları kendi eşlerini seçmekte özgürdürler. Ancak evlilikler öncesinde ailelerin rızası şarttır. Çünkü aile büyüklerine büyük bir saygı duyulur ve onların istekleri dışında hareket edilmemeye özen gösterilir.

3.Aile Büyükleri Çok Değerlidir

Çerkes kültüründe aile büyüklerinin sözü kanun yerine geçer.

4.Çerkes Kadınları

Çerkes kadınları diğer topluluklarla kıyaslandığında çok daha fazla değer görmektedir. Hem aile yaşamında, hem de sosyal hayatta söz sahibi olan kadınlar, erkeklerle eşit haklara sahiptirler. Bunun en net örneği günümüzde pek çok ülkede kadınların hukuki mücadele verdiği soyadı meselesinde görülebilir. Çerkes kadınları evlendikten sonra da kendi soyadlarını kullanmaya devam ederler.

Kadına şiddet Çerkes kültüründe oldukça sert bir şekilde cezalandırılır.

5.Evlilik Gelenekleri

Eğer bir Çerkes düğününe denk gelirseniz kaçırmamanızı tavsiye ederiz. Oldukça zengin bir kültürü olan Çerkeslerin hem evlilik öncesi, hem de evlilik sırasında gerçekleştirilen renkli gelenekleri vardır.

Kaşenlik

Kaşenlik, habze kuralları çerçevesinde, nişanlı olmayan bekar kız ve erkeklerin arasındaki arkadaşlık ilişkisine verilen isimdir. Bir nevi sevgililik olarak düşünülebilir bu ilişki. Bu ilişkinin kurulabilmesi için ilk şart iki tarafın kesinlikle aynı tlepkden olmamalarıdır. Eskiden genç kız ve erkeğin aynı köyden olması yasaktı. Günümüzde ise hoş karşılanmamakla beraber bu duruma  izin verilir.

Bu ilişkinin temelinde saygı vardır. Kaşenler topluluk dışarısında görüşemezler. Tanışma sırasında genç erkeğin ayağa kalkması ve “toplum müsaaade ederse ….. Hanıma kaşenlik teklif ediyorum” demesi geleneklerin bir parçasıdır. Genç kız bu teklife ayağa kalkarak cevap verir eğer ortamda akraba bir büyüğü varsa ona vekalet verir.

Ardından kaşen olan bu genç kadınlar ve erkekler çeşitli muhabbet ortamlarında, düğünlerde bir araya gelebilirler.Sorumluluğu “thamate” adı verilen bir kişide olan bu toplantılar en yaygın olarak köylerde görülür. Bu tür toplantılarda genellikle birkaç köyün gençleri bir araya gelir. Sabahlara kadar süren sohbetler, oyunlar ve eğlenceler yapılır.

Bu toplantılar aynı zamanda Çerkes kültürünün gençlere öğretildiği bir sosyalleşme alanı olarak da görülür. Her Çerkes gencinin belli bir yaştan sonra kaşeni olur, ancak bu o kişiyle evlenmek zorunda olduğu anlamına gelmez. Çerkez kızlarının ve erkeklerinin evlenmeden önce birden fazla kaşenleri olabilir.

Kaşenlikte baş başa kalmak kesinlikle hoş karşılanmaz, kaşenler tüm görüşmelerini topluluk içersinde yapmak zorundadır.

Günümüzde değişen toplum yapısı ve dağılan Çerkes aileleri nedeniyle bu gelenek devam ettirilememektedir. Ancak küçük Çerkes köylerinde halen daha kaşenlik geleneğinin yaşatılmaya çalışıldığı bilinmektedir.

Evlilik Kararı

Eğer kaşenler evlenme kararı alırsa yeni bir süreç başlar. İlk olarak euç adı verilen bir hediye verilir. Bu bir çeşit söz niteliği taşır. Bu hediyeyi erkek kadından ister. Çoğunlukla euç boyun bağı, mendil, bilezik gibi sembolik hediyeler olur. Erkekte kadına bir yüzük vermekle yükümlüdür. Ardından aileler ve akrabalar birbirlerine hediyeler sunarlar. Evliliğe kadar kaşenler baş başa kalamazlar.

Boşanma

Çerkeslerde boşanma çok sık görülen bir durum değildir. Tarafların anlaşarak evlenmesi ve Çerkes toplumunda boşanmanın hoş karşılanmaması boşanma oranlarının düşük olmasında etkilidir.

Evlilik Yaşı

Çerkezler’de erken yaşta evlilik görülmemektedir. Hatta bu konuyla ilgili bir atasözü de bulunmaktadır.

“köpek niteliklerini üç yaşında, at dokuz yaşında, erkek otuz yaşında gösterir”

Evlenme yaşı erkek için 25 – 35 arasıdır; zira aile sorumluluğunun bilineceği yaş olarak o yaşlar görülür. Ailedeki evlilik sıralaması ise büyük kardeşten, küçük kardeşe doğrudur.

Kızlar evlenene kadar baba ya da erkek kardeşlerinin evinde yaşarlar. Baba evinde oldukça rahat yaşayan genç kızların, evlendikten sonra özgürlüklerinin bir miktarda olsa kısıtlandığı bilinir

“Çerkesin kızı Türkün gelini/Çerkese kız Türk’e gelin olacaksın”

Kız Kaçırma Geleneği

Çerkesler’de kız kaçırma yaygın bir gelenektir. Ancak kız kaçırma, genç kızın rızası alınarak yapılır. Kızı erkeğin arkadaşları kaçırır ve bir aileye teslim ederler ve o aile kız evi rolünü üstlenir.

Düğün Geleneği

Çerkes düğünleri hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak için TRT’nin çektiği belgesel izlenebilir.

6.Zehes Buluşması

Zehes, kaşenlerinde bir araya geldiği toplantılara verilen isimdir. Misafirlerin hoş vakit geçirmesi için düzenlenen bu geceler bir aile büyüğünün nezaretinde gerçekleşir. Zeheslerde gerçekleştirilen pek çok aktivite vardır. Bunlardan en yaygını el vurma oyunudur.

7.Thamate Kavramı

Zehesler thamate adı verilen bir büyüğün nezaretinde gerçekleşir. Çerkeslerde thamatelik erkeklerin yerine getirdiği bir görevdir. Toplantıda olan ve olacak olan bütün olayların sorumluluğu thamateye aittir.

Thamatelerin belli bir bilgiye sahip olması, Çerkes adetlerine hakim olması gerekmektedir.

8.Çerkesler ve Kıyafet Kültürü

Günümüzde Çerkesler bu kıyafetleri sadece özel günlerde ve törenlerde kullanmaktalar.

9.Dans ve Çerkesler

Bilindiği üzere Kafkasya kültürleri zengin bir dans geleneğine sahiptirler. Çerkesler’de bu kültürün bir parçası olarak danslarıyla ön plana çıkmaktadırlar.Türkiye’de ki Çerkesler arasında en yaygın edilen danslar wuic, kafe, tleperıfe ve şeşendir.

Wuic oldukça yavaş bir danstır.

Kafe’nin pek çok çeşidi bulunur. Orta yavaşlıktadır

Tleprerife, parmak uçlarında yapılan hızlı bir danstır. Daha çok Abzah, Şapsığ ile Ubıh ve Abazalar arasında yaygındır.

Şeşen ise hızlı danslardan biridir.  Türkiye’de oldukça popüler olan bu dans bir kız ve erkek tarafından değişik melodiler eşliğinde gerçekleştirilir.. Esas olarak Çeçen ve Adığe danslarında görülen hareketlerin bir karışımıdır.

10.Çerkes Yemekleri

Çerkes mutfağı oldukça zengin bir mutfak. Çerkes yemekleri daha çok et ve süt ürünlerine dayanır, sebzeye çok fazla yer verilmez. Çerkeslerde yemeğe başlamadan, sofra büyüğünün bir konuşma (dua) yapması adettir.

Yemeklerinde hem Türk, hem de Rus etkisi görülen bu zengin mutfağın en çok dikkat yemeklerinden bazılarını sizin için bir araya getirdik.

*Çerkez Tavuğu

Hepimizin bildiği bu lezzetli yemekten bahsederek başlamak en doğrusu olacaktır. İnce ince didiklenen tavuk, acuka ve cevizin bir havanda uzun uzun dövülmesiyle yapılan Çerkes tavuğu, bu mutfaktan Anadolu mutfağına hızlıca giriş yapmış bir lezzet.

Üstelik bu yemek Çerkesler için oldukça özel bir yere sahip. Bu yemeğe o kadar önem veriliyordu ki Çerkesya’daki geleneklere göre tavuğun hangi kısmının kimin tarafından yeneceğine dair bir hiyerarşik düzen bile mevcut. Misafirler ve yaşlılar en lezzetli kısımları yerken, çocuklar genelde kanat etiyle baş başa bırakılıyordu.

*Şıpsi Pasta, Şıpsibaste…

Çerkez yemekleriyle ilgili bilmeniz gereken ilk şeylerden biri adlarının yöresine göre ufak değişiklikler gösteriyor olması.

Buna örnek olarak şıpsibasteyi göstermek mümkün. Tavuk veya etle yapılan bu yemek, mısır veya buğday unu kullanılarak yapılan bir çeşit lapadır.

Kimi yörelerde yapılan keşkekle oldukça benzerdir.

*Velibah

Gözlemeyle aynı tarife sahip olan velibah, saçta hazırlanır. Çerkes esintili bir kahvaltı için vazgeçilmezdir.

Evde hazırladığımız gözlemelerin sacta hazırlanmış halidir velibah. Üzerinde tereyağ eritebilir, dilediğiniz reçelle yiyebilirsiniz.

*Abista, Mamursa..

Hem ana yemek, hem de atıştırmalık olarak servis edilen abista Çerkes peyniriyle birlikte yenilir. Özellikle sıcak yaz günlerinde yoğurt, ayran gibi içeceklerle oldukça lezzetli bir seçenektir.

*Çerkes Mantısı: Haluj, Hıngel, Hınkal

Pek çok farklı ismi olan bu yemek tam olarak mantı formundadır. Patates, kıyma ya da peynirle hazırlanabilir.

*Minik Börekçikler: Metez

Buğday unundan hazırlanan hamurun içine yerleştirilen Çerkes peyniri, suda pişirilir ve ortaya metez çıkar. Mantıyı hatırlatan metez Çerkesler arasından çok sevilir.

*Şubate

Açmayı andıran bu lezzet üçgen şeklinde hazırlanır.Arasına tahin, üzerine pekmez sürülerek yenen şubate kaçırılmaması gereken bir lezzettir.

*Çerkes Lokması: Ape Yeşek

Ape yeseki bildiğimiz lokmadan farklı kılan şerbetine koyulan bal.:)

Kendisini lokma gibi düşünebilirsiniz. Kızartılan hamurların üzerine dökülen şerbetle çıkan sesi tarif edemiyoruz. Bunun yanı sıra şerbete eklenen bal da tatlıyı bal gibi yapıyor bal.

*Çerkes Peyniri

Eskiden ve hala daha nadirde olsa Çerkes köylerinde yapılan bu peynirin beyaz peynir ve lor peyniri arasında bir tadı ve görünümü vardır. Kaynamış inek sütünden üretilen peyniri taze taze tüketmenin tadının bir başka olduğu söylense de, peyniri bir iki ay kuru bir yerde bekleterek tüketmek de mümkündür. Çerkes peynirini nereden bulabilirim diyorsanız, maalesef size bir cevap veremeyiz.

*Ne İçerler?

Alkollü içecekler arasında şarap Çerkes kültüründe en çok tüketilen içeceklerin başında gelir. Düğün veya şenlik gibi eğlencelerde sofraya konan şarap konuklar tarafından tek kaseden sırayla içilir.

Darı, mısır ve baldan yapılan az alkollü baksime de Çerkes içecekleri arasında yer alır.

Çerkes çayı olarak bilinen ve Kafkasya’da geleneksel olarak Kafkas ormangülü adı verilen bir ormangülü türünden yapılan çay da bu halkın sıklıkla tükettiği içeceklerden biridir.

11.Atlar ve Çerkesler

Çerkesler oldukça güçlü bir atçılık kültürüne sahiptir. Geçmişte temel binek aracı olarak kullanılan atlar bir çeşit statü temsilcisiydi. Eskiden bey ailelerinin kendi adlarıyla anılan at ırkları vardı.

Yüz yıldan fazla süren yıkıcı Rus-Kafkas Savaşı ve sürgün, at cinslerinin çoğunun yok olmasına yol açmıştır. 20-30 Çerkes atı ırkından bugün sadece Şağdiy kalmış olup dünya atçılık literatüründe “Kabardin” olarak bilinir ve en iyi dağ atlarından biri kabul edilir.

Çerkeslerin sosyal hayatlarını şekillendiren habze kuralları, at kültüründe de etkilidir. Bu kültürde bir kadının veya yaşlının önünden atla geçmek, veya at üzerinden onlarla konuşmak büyük ayıptır.  Bir kadınla veya büyükle atın üzerinde oturarak konuşmak ayıptır.

allah, çerkez atasözleri, dikiş, türkiyede çerkesler, çerkezler ve atlar, çerkes gelenekleri, çerkes düğünleri, kaşen nedir, thamate nedir, resimli mesajlar, çerkes kadınları, çerkes kızları 

ÇERKES ÖRF VE ADETLERİ

/ No Comments
at, çerkez atasözü, kafkaslar, kafkasyalı, kendine güvenmek, kibir, resimli mesajlar, resimli sözler, çerkez adetleri, çerkez gelenekleri, çerkez düğünleri, çerkez örf ve adetleri, kaşen nedir
çerkez atasözü,çerkez düğünleri,çerkez gelenekleri,at,kaşen nedir,çerkes sürgünü,kibir,çerkez adetleri,çerkez örf ve adetleri,kafkaslar,kafkasyalı,çerkes soykırımı,
Atın söyleyeceğini eğeri söyler.
Dört ayağı varken, at bile tökezler. 

Çerkez Atasözü

*

Çerkes Gelenekleri 
Çerkes Kültürü (Adige) 
Çerkes Gelenek ve Görenekleri

Çerkeslerin günümüze kadar devamlılığını sürdüren geleneklerin birisi de "kaşenlik adetidir. Bu adet bekar genç kız ve erkekler arasında evlilik öncesi dönemde gerçekleşmektedir. Diğer geleneklerde olduğu gibi habze adı verilen kurallarla sınırlıdır. Kaşenlik birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler arasındaki arkadaşlık ilişkisine denmektedir. Çerkes kız ve erkekleri birbirleri ile düğünlerde, toplantılarda, muhabbet ortamlarında birlikte olurlar. Bu toplantılar en yaygın olarak köylerde görülür. Bu tür toplantılarda genellikle bir kaç köyün gençleri biraraya gelir. Sabahlara kadar süren sohbetler, oyunlar ve eğlenceler yapılır. Bu geceler gençlerin birbirlerini tanımalarına yardımcı olmaktadır. Muhabbet geceleri bir eğlence kaynağı olduğu kadar aynı zamanda eğitim yeri de sayılmaktadır. Kızlar ve erkekler belirli bir yaştan başlayarak bu tip toplantılarda çerkes adet ve görenekleri çerçevesinde eğitilirler. Bütün eğlence, düğün ve toplantılarda "thamate" adı verilen bir kişi bulunur.



Kim kimle kaşen olabilir? 


Aynı sülaleden olan kişiler kaşen olamazlar. Akrabalık derecesi ne kadar uzak olursa olsun yasaktır. Aynı köyden kişilerin kaşen olmaları hoş karşılanmaz. Bu kural günümüzde biraz yumuşamıştır. Artık aynı sülaleden olmamak kaydıyla kaşenliğe fazla tepki duyulmamaktadır. Muhabbet toplantılarında kızlar ve erkekler karşılıklı otururlar.

Birden fazla kaşen

Gençlerin her toplantıda farklı kaşeni olabildiği için bir Çerkez kızının ya da erkeğinin evleninceye kadar çok fazla kaşeni olabilmektedir. Toplantıda amaç tanışmak, eğlenmek ve kendine uygun bir eş seçmek olduğu için kaşenlik bazen ciddi bazen de şaka halinde ortaya çıkmaktadır. Sayısı fazla olan şaka kaşenliğinin çok fazla bir ciddiyeti yoktur. Kız ya da erkek birbirlerinin daha önceki kaşenlerine karşı herhangi bir olumsuz tavır takınmazlar. Eski kaşenlerle sosyal ilişkiler kesilmez. Çünkü daha önceki kaşenlerin şaka olduğunu her iki tarafta kabullenmiştir. Kadın ya da erkek eski kaşenleriyle bu benim eski kaşenim diye espri yapabilir. Dolayısıyla kızın ya da erkeğin birden fazla kaşeni olması yadırganmamaktadır.

Evlenmeye vesile olan kaşenlik


Pseluk ile başlayıp daha sonra da devam eden kaşenlik iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan birisi şaka diğeri ise ciddi kaşenliktir.
Şaka kaşenliğine semerko denmektedir. Bu durumda kişiler ciddi olmasalar dahi sırf o geceye ya da bir kaç geceye mahsus olarak kaşen olabilirler. Burada amaç eğlenmek, birbirlerini tanımak bunu yaparken de hoş vakit geçirmektir. Şaka kaşenliğinde kız ve erkek birbirlerine sanki evleneceklermiş gibi meth edici ve övücü sözler söyler. Kaşenliğin bir de ciddi boyutu vardır. Bu durumda birbirlerini beğenen kız ya da erkek evlenmek için arkadaşlık kurmak isterler.
Eğer karşı taraf kabul etmişse diğer toplantılarda da görüşerek bu ilişkiyi devam ettirirler. Fakat ciddi kaşenlikte daha ziyade pisehluk ile başlamaktadır. Erkek bir kaç arkadaşını alarak kızın veya onun herhangi bir akrabasının evine gider. Kızın da mutlaka yanında bir ya da bir kaç arkadaşı bulunmak durumundadır. Burada kıza kaşenlik teklifini sunar. Bu durumda kız ve erkek arkadaşlarının yanında teklifi değerlendirirler. Birbirlerinden beklentilerini ve isteklerini söylerler. Kaşenliğin her iki boyutunun da kendine has kuralları vardır. Kaşenlik eğer ciddi ise ve sonuçta evlilik düşüncesi ile kişiler birbirlerini tanımaya çalışıyorsa bu durumda meclislerde şaka kaşenliği gibi ulu orta gündeme getirilmez. Bu durumda bir çok muhabbette bir araya gelebilirler, bir çok konudan konuşarak birbirlerini daha iyi tanımaya çalışırlar. Fakat ilişkileri diğer kaşenliğe nazaran resmiyet kazanır. Diğeri kadar serbest değildir. Her ne kadar bu kişiler evlilik kararıyla birbirlerini tanımaya çalışsalar da mutlaka evlenecekler diye bir şart yoktur. Eğer bir engel söz konusu ise her iki taraf bu durumdan vazgeçebilir.

Aile hayatı

Çerkes aile hayatının şekli, diğer milletlere biraz garip gelelebilir. Çerkes aile hayatının esası resmiyettir. Çerkesler, gerek evlerinde gerek dışarda laubalilik, teklifsizlik ve nezaketsizliği büyüğe karşı saygısızlık addederler.
Nezaketsizlik ve saygısızlığa tölerans gösterileceğine kimse inanmaz.
Fakat saygı ve nezakete dayalı bu resmiyet ailede ne soğuk bir hayat ne de bir esaret meydana getirir. Yabancılar bu insani ve kibar hayatın inceliklerini takdir edemedikleri için zor ve gayri tabi olarak yorumlayabilirler ancak bu hayat tarzı Çerkesleri asla sıkmaz.
Bilakis aileler laubaliliğin meydana getirdiği olumsuz etkenlerden bu şekilde uzak tutulmuş olur.
Çocuklar aile içinde büyük bir intizam, saygı ve bağlılık içinde doğup büyürler. Bu nednele de aile hayatı bir fazilet mektebi sayılır.

Baba

Aile reisi olan baba, aile efradına karşı vakur, şefkatli bir amir ve terbiyeci gibi özelliklerini daima muhafaza eder. Bütün aile efradı da kendisine karşı hürmetkâr ve tam bir bağlılık gösterir. Onun her emri itirazsız yapılır. Kocanın karısı karşısındaki konumu da eşitliğe saygı ilkesi çerçevesindedir.
Çünkü kadın ile erkek arasındaki eşitlik birbirine benzememek şeklinde bir eşitliktir. Yoksa karı ile kocanın faaliyetlerinin çeşitli almasını men etmeye kimse muktedir değildir.
Daima kendi hakkını savunmak şeklindeki aşırı merak kadar teessüfe değer haller ailede görülmediğinden karı koca arasındaki gerçek eşitliğin sevişerek, birbirine saygı duyarak, sevinç ve kederlerini, ümitlerini müşterek bir hale getirmek olduğunu, yoksa herkesin kendi dünyasında serbest yaşamak olmadığını pek iyi bilirler.
Çerkeslerde çok kadınla evlenme adeti yoktur. Çerkeslerle kadına ziyadesiyle saygı duyulur. Hattâ evlendikten sonra da kadın soyadını muhafaza eder. Koca zevcesini adıyle çağırmaz. Kendi soyunun ismiyle çağırır. Çünkü kadına soyunun ismiyle hitap etmek Çerkeslerce saygı belirtisidir. Asıl adıyle çağırmak daha çok teklifsizlik sayıldığından kadının akrabasından olmayanlar da soyadıyla hitap ederler. Evlenen kadınlar soyadı istiklaliyetlerini muhafaza ederler.
Babanın huzurunda karısı ile kızından başka aile efradından kimse oturamaz. Diğerleri saygı ile ayakta beklerler. Karısı bile çocuk sahibi oluncaya kadar oturamaz. Ailenin hiçbir ferdi baba ile yemek yiyemez.
Baba küçük çoçuklarını öpüp okşamaz, kucağına almaz. Sevginin sözle değil, kalple olduğunu bildiği için Çerkes aile efradına karşı olan sevgisini yılışık bir surette açığa vurmayı kibarlığa aykırı görür.
Fakat narin vücudu, ince kalbi hasebiyle daha çok şefkat, sevgi ve himayeye ihtiyacı olduğundan kız çocuklarına anlayış gösterir.
Erkek çocuklanna karşı muamelesi ise bir öğretmenin öğrencilerine karşı yaptığı muameledir. Onunla yüz göz olmaz, senli benli olmaya asla meydan vermez. Bütün , çocuklarına isimleriyle seslenir. Yavrum, ciğerim, canım gibi deyimler kullanmaz. Babanın eli erkek çocuk üzerinde titremez. Bilakis onu, istiklal ve şahsiyet sahibi etmek için serbest büyütür.

Anne

Çerkes ailelerinde anne, pek değerli ve şerefli bir mevkidedir, ikinci aile reisidir. Bilhassa evin iç işlerindeki hak ve istiklâline saygı ve riayet olunur.
Aile reisi olan babanın buna karışmasını saygısızlık, kadına tahakkümü mertliğe aykırı telâkki ederler. Kadının bu hakkına ima olarak "TIBISIM" yani "ev sahibemiz, mihmandarımız" diye hitap ederler. Böylece kadını asıl ev sahibi ve kendisini onun misafiri sayarak ev işlerinde kadının riyasetine hürmet gösterdiğini belirtir.
Kocasının son derece saygısına mazhar olan anneye, gelinleri "GUAŞE" yani prenses diye hitap ederek saygı duyarlar. Anne ile çocuklar arasındaki ilişkiler baba ile çocuklarınkinden oldukça farklıdır. Anneler şefkat kucağını açar ve çocukları sevgiye boğarlar.
Kadın kocasına aslâ adı ile hitap etmez.
Anne çocuklarını isimleriyle çağırır. Bazen de şefkatine ve teklifsizliğine delâlet eden takma isimler kullanır.
Ev işlerinde tam yetki sahibi olan kadının sorumluluğu çok geniştir. Kocasının bulunmadığı bir zamanda gelen misafirleri kabul ve ağırlamak, misafirin sınıf ve mevkine göre hürmeten kuzu, koç hatta öküz kesmek, kocasının misafire adet üzere vermesı gereken hediyeyi vermek kadının yetkisi dahilindedir.

Çocukların eğitimi

Çerkesler hamile kadının sağlığına çok dikkat ederler. Çocuk dünyaya gelince bütün akraba ve komşular tebrik için gelirler. Hediye olarak Haluj, börek, koç ve kuzu gibi şeyler getirirler. Çocuğun ninesi de kız evlâda sırma işlemeli beşik takımı ve güzel elbise gönderir.

Beşik göndermek uğursuzluk olarak kabul edilir. Çocuğun doğuşu şerefine ekseriyetle kurban kesilir. Kamşulara zifayet verilir.

Çocuk beşikleri ağaçtan yapılmış olup belli şekildedir. Sırma işlemeli süslü örtülerden başka asıl beşiğin süsü yoktur.

Çocuğu sabah akşam yaz ise soğuk, kış ise az ılık su ile iki defa banyo yaptırırlar. Bazıları yaz ve kış soğuk su ile yıkanır. Kadınların bazısı da çocukları sabah, öğle, gece yatırılırken olmak üzere üç defa banyo ederler. Soğuk su ile banyo edilen çoculkarın daha sağlam ve çevik olacağına inanılır.
Sabah, öğle, ikindi ve yatarken çocuğu dört defa muntazaman kaldırırlar ve süt verirler.

Çocuğa annesi süt verir. Kâfi gelmedigi takdirde komşu kadınlar arasında ufak çocuklu varsa ondan istifade ederler. Yoksa eksiklik keçi, inek sütü ile tamamlanır. Diş çıkarıncaya kadar çocuğa başka yemek vermezler, yalnız sütle beslerler. Diş çıktıktan sonra ŞEKURİP adı verilen sütten ve baldan pişirilmiş bir çeşit muhallebiden azar azar vermeye başlarlar. Çocuğa babası ya da annesi ad takmaz. Dedesi, ninesi yahut yakın akrabadan bazan de dostlarından biri ad takar.
Anne çocuğun yaşına göre Ahlâki terbiyesine dikkat eder ve karakterinin teşekkülüne yön verir. Çocuğa karşı ciddiyet gösterirse de ruhunu öldürecek şiddet ve onu alçaltacak halleri reva görmez. "FEMİF" yani beceriksiz, "KARABĞ" yani korkak kelimeleri çocuğun terbiyesi için kullandığı yegâne değnektir. Bu kelimeler çocuğa vazifeperverlik, mertlik, cesaret hissini aşılar. Aile hayatındaki resmiyet ve misafir odası (Haceş) çocuğa sosyal terbiyeyi verecek mekteptir. Çerkesler çocuklara kalın pamuklu şeyler giydirmezler. Vücudu sıcak ve soğuğa dayanıklı olması içiz elbisenin hafif fakat zarif olmasına dikkat ederler. Çocuk elbiseleri erkek ve kadın elbiselerinin küçültülmüş şeklidir. Ancak pek ufak çocuklara kalpak giydirmezler.

Çerkeslerde kız ve erkek çocukları bir arada ders görür.​



at, çerkez atasözü, kafkaslar, kafkasyalı, kendine güvenmek, kibir, resimli mesajlar, resimli sözler, çerkez adetleri, çerkez gelenekleri, çerkez düğünleri, çerkez örf ve adetleri, kaşen nedir

ÇERKES ATASÖZLERİ

/ No Comments
atasözü, çerkezler, kafkas, kafkas kartalı, resimli mesajlar, resimli sözler,  çerkez atasözleri, atasözü çerkez,
kafkas,çerkesler,resimli mesajlar,resimli sözler,kafkas kartalı,atasözü,çerkes atasözleri,atasözü çerkes,şeyh şamil,hacı murat,atasözleri
Seni evinin avlusuna kadar
uğurlamayanın, evine gitme...

*

ÇERKEZ ATASÖZLERİ


* Aklı olmayan fakirdir. 
* Akıllı kişiyi sırtında taşısan dahi yük gelmez.
* Akıl malın en kıymetlisidir. 
* Ağızdan çıkan söz namludan çıkan kurşun gibidir. 
* Atın başı geçtikten sonra kuyruğundan yakalamağa kalkma. 
* Atı kaybolanın kulağından at sesi gitmez. 
* Açlık korkağıda yiğit yapar. 
* Aslanı terbiye ederler,kaplanı uslandırırlar. 
* Atına binince düşman,inince dost gibi davran.
* Atına dostun gibi bak, düşmanın gibi bin.
* Az çoğun aracısıdır.

B

* Biçmesini bilmeyenin orağı kördür.
* Başlanmış işi olmayanın bitmiş işi olmaz.
* Bilmediğini söyleme,söylediğini inkar etme.
* Bir kere tökezleyen şaşı,iki kere tökezleyen kördür.
* Belayı arayıp takılma,sana takılmışsa korkma.
* Beşiği yapılıp mezarı kazılmayan yoktur.
* Bir kıvılcım bütün köyü yakar.
* Birlik olan sürü için kurt korkulacak şey değildir.

C

* Candan önce onur gelir.

Ç

* Çoban kötü olursa koyunları kuzgun dahi götürür.
* Çığ'ı bir küçük serçe harekete geçirir.
* Çağırana, seni öldürecek isede git.
* Çerkeslerin en fakiri dahi konuk sahibidir.

D

* Dil safradan acı,baldan tatlı,kılıçtan da keskindir.
* Delinin bey'i olmaktansa akıllının kölesi olmak daha iyidir
* Deli bile konuşuncaya kadar akıllı zannedilir.
* Deriyi yüzsende gönüldekini alamazsın.
* Düşünüp konuş, bakınıp otur.

E

* Ecel insanın koynunda yatar.
* Ecel ne acele eder, nede gecikir.
* Eceli arama. O seni bulur.
* Eski dostunla yaptığın gizli işi yeni dostuna güvenip söyleme.
* Eski yolu ve eski dostu terketme.
* Evinde kendini eğit,topluma öyle gir.
* Evinin avlu kapısına kadar seni geçirmeyenin evine gitme.
* Evsahibi misafirin hizmetkarıdır.
* Eşek köpege ot vermiş köpek eşege et ikiside aç kalmiş.

F

* Fakirin dünyası sonbahar gibidir.

G

* Gönül yaşlanmaz.
* Geçmişi olmayanın geleceği de yoktur.
* Genç geleceği ümid ederek yaşlanır,yaşlı geçmişi hayal ederek ölür.
* Gözün beğendiğini kalp de beğenir.
* Günde bir kere babasının huyu oğlunda görülür.
* Güzel söylersen güzel cevap alırsın.
* Güzel; iyi olandır.
* Güzeli güzelleştiren huyudur.

H

* Hediye değil,sevgi değerlidir.
* Hiç kimse dünyadan usanarak ölmez.

İ

* İp uzunsa,söz kısaysa makbuldür.
* İlim ile sanatın fazlası olmaz.
* İhtiyar kimse çocuk gibidir.
* İyi at iyi arkadaş gibidir.
* İyi gördüğünü söyler,kötü verdiğini.
* İyi komşu kardeş sayılır.
* İyi komşu uzaktaki akrabadan öncedir.
* İyi yaşlı olmayan yerde iyi genç olmaz.
* İyilik kötülüğü öldürür.
* İyiyi bilmiyorsan değerli olanı seç.

K

* Konuşana değil bilene bak.
* Kuşu yükselten kanat,İnsanı yükselten akıldır.
* Kitap ilmin anahtarıdır.
* Kibirlenmek deli işidir.
* Kadından utanmayanda yüz yoktur.
* Kadının el mahareti aklını gösterir.
* Kadının olduğu yerde kılıç çekilmez.
* Kafa bomboşsa ayağa yazık olur.
* Kalbinde iyilik olmayana iyilik gelmez.
* Kalp kalbe karşıdır.
* Kıskanç insan gizli düşmandır.
* Kısmet gelecek olursa yün iplik getirir,gidecek olursa demir zincir dahi tutamaz.
* Kıtlık akrabayı unutturur.
* Komşuya değer vermeyen kendini değersiz kılar.
* Kötü yoldaş kötü silah gibidir.
* Kötülük yapıp iyilik bekleme.

M

* Maharetle bilgi kardeştirler.
* Mezartaşı kaybolur, şarkı kaybolmaz.
* Misafir her şeyden önde gelir.

Ö

* Öküze iltifat et, at ile kavga...

S

* Sudaki sögüt,bedendeki kalp çürümez.
* Saadet misafir yolcudur. Gelir ve gider.
* Sevgi ateş değildir.Yandığında söndüremezsin.
* Sevgi kuvvetle alınamaz.
* Söylenmeyen şey duyulmaz.
* Su akacağı yolu kendi bulur.

Ş

* Şansı olmayanı, deve üstünde bile köpek ısırır.

U

* Utanması olanın nasibi de vardır.
* Utanması olmayandan daha kıymetsiz yoktur.

Ü

* Ümit atadan kalma mirastır.
* Ümit uzun ömürlüdür.

V

* Vakit altından daha değerlidir.
* Verene ver,vurana sende vur.
* Ver malını ellere, vur dibini yerlere...

Y

* Yanında iyilik bulunmazsa kuru güzellik bir şey ifade etmez.
* Yaşlımım sözü,gencin aklını yener.
* Yaşlısı olanın kuralları vardır.
* Yaşlısına saygısı olmayanın kendisinede saygısı yoktur.
* Yaşlıya iltifat et gence güvence ver.
* Yaz fıkaranın cennetidir.
* Yiyeceğini kötüleyen kişinin sofrasında yemek yeme.
* Yoldaşın korkaksa ayı ile boğuşma.
* Yüze karşı övgü arkadan yapılan yergi gibidir

Z

* Zora düşen, düşmanın da olsa yardım et!



atasözü, çerkezler, kafkas, kafkas kartalı, resimli mesajlar, resimli sözler,  çerkez atasözleri, atasözü çerkez,