Yazı Duyurusu

Menu

Browsing "Older Posts"

ETKİLEYİCİ BAŞARI SÖZLERİ - 2

28 Nisan 2023 Cuma / No Comments
başarı getiren sözler, başarıya giden yol özlü sözler, başarıya götüren sözler, başarıya inanmak ile ilgili sözler, en etkili başarı sözleri, inanç ve güven üzerine sözler,

Bilginin efendisi olmak için, çalışmanın uşağı olmak şartdır.  / Balzac
*
Hiçbir şeye cesaret etmeyen, hiçbir şeye beklemesin./ Schıller
*
Bilgi insanı şüpheden, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak korkutan kurtarır.  /  Konfüçyus
*
Başkalarının kusurlarını tartarken, parmağıyla terazinin  kefelerini bastırmayan insan pek enderdir./ Byron Langenfeld
*
Büyük adam büyük olduğunu; fakat büyüklüğünün  küçüklük olduğunu bilir. / Andre Mauroıs
*
İnsanlar arasında fark ufaktır. Ancak bu ufak fark büyük farklılığa yol açar. Ufak farklar tutumlardır. Büyük farklılık ise bu tutumun olumlu veya olumsuz olduğudur. /  C.Lement stone
*
Ben hayatımın hiçbir anında karamsallık nedir tanımadım. /  M. Kemal Atatürk
*
Güzel bir düşünce de ibadet sayılır. / Ahmet İbşihi
*
Büyük adamlar olmazsa hiçbir şey başarılmaz, insanlar da ancak karar verilirse büyük olabilirler. / Gaulle
*
Kararlılık insan iradesinin uyandırma zilidir./ Anthony Robbins
*
Bundan yirmi yıl sonra yaptığınız şeylerden dolayı, yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız. Öyleyse demir alın ve güvenli limanlardan çıkın, rüzgarları arkanıza alın,  araştırın hayal edin ve keşfedin. /  Mark Twaın
*
İyi bir kafaya sahip olmak yetmez; mesele onu iyi kullanmaktır.   / Rene Descartes
*
İnsan beyni sahibinin ihtiyaçlarından fazla gelişmiş bir araca benzer.  /  A. R. Wallece
*
Hayal, gücünden daha önemlidir.  /  Albert Einstein
*
Bütün büyük işler, küçük başlangıçlarla olur. / Cıcero
*
Ya başlamamalı, ya da bitirmeli. /   Ovıdıus
*
Bir milletin büyüklüğü, nüfusunun çokluğu ile değil, akıllı ve fazilet sahibi adamlarının sayısı ile belli olur. /   Victor Hugo
*
Çalışanlar, kötülük düşünmeye vakit bulamazlar. Çalışmayanlar ise, kendilerini kötülükten kurtaramazlar.  /  Hz. Ali
*
Basit bir adamın elinden geleni yapmaya çalışması, zeki bir adamın tembelliğinden iyidir. / G. Gracıan
*
Yapacağın ilk şeyi kafanda net olarak görmelisin. /Alex Moorison
*
Güzel cevap her zaman daha güzel soruyu sorana verilir.  / E. E. Cummings
*
En büyük zaman hırsızı kararsızlıktır.  /  C. Floru
*
İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluğu, zenginliği, fakirliği yapan zihindir. /   Edmund Spencer
*
Vücutlarımız bahcemizdir?  Niyetlerimiz de bahcıvanımızdır.   / William Shakesreare
*
Gerekeni yap ve güce sahip ol.  / Emerson
*
Gülümseyin: öyle samimi ve sıcakolun ki her sıktığınız ele, ruhunuzu da katın.  / Dale Carnegia
*
Akli resimler zihni kalıbımızın biçimlenmesine yardım eder.  /  Robert Collier
*
Vereceğimiz bilinçli komutlarla beyin merkezlerimizi geliştirebilecek, böylece şimdilerde düşleyemeyeceğimizi kullanabileceğiz. /  DR. Frederic tilney
*
Harukulade şeyler ancak, içlerindeki bir şeyin koşulların üzerinde olduğuna inanma cesaretini gösterenler tarafından yapılmıştır. / Barton
*
Yapabilirler çünkü yapabileceklerini düşünüyorlar.  /  Virgil




Bu yazı, başarı getiren sözler, başarıya giden yol özlü sözler, başarıya inanmak ile ilgili sözler, inanç ve güven üzerine sözler, başarıya götüren sözler, en etkili başarı sözleri ile ilgilidir.

ŞAİR NABİ'NİN HAYATI VE SÖZLERİ

/ 1 Comment
nabi kimdir kısa, nabi kimdir maddeler halinde, nabi eserleri, şairler nabi, nabi sözleri, nabi eserleri, şair nabi, türk edebiyatı nabi,

nabi eserleri, nabi kimdir kısa, nabi kimdir maddeler halinde, nabi sözleri, şair nabi, şairler nabi, türk edebiyatı nabi, şair nabi hayatı,şair nabi sözleri,
NABİ KİMDİR?

1642 senesinde, Şanlıurfa'da doğan Yusuf Nâbi yokluk ve sefalet içinde yaşayarak büyümüş, 24 yaşındayken de İstanbul'a gitmiştir. Burada eğitimine devam eder, şiirleri ile tanınmaya başlar. Paşa vefat edince ise Halep'e gider. İstanbul'da geçirdiği dönemde birçok önemli isimle arkadaşlıkları olmuş, sarayla da bazı ilişkiler kurmuştur. Bunun da etkisiyle, Halep'te geçirdiği yıllarda (yaklaşık 25 yıl) devletin sağladığı imkânlarla rahat bir hayat sürdürmüştür.
Eserlerinin çoğunu Halep'te geçirdiği bu yıllarda kaleme almıştır. Daha sonra arasının da iyi olduğu Halep Valisi Baltacı Mehmet Paşa sadrazam olunca Nâbi'yi yanına aldı. Bu dönemlerde Nâbi Darphane Eminliği, Başmukabelecilik gibi görevlerde bulundu. Ayrıca, bazı kaynaklara göre Nâbi aynı zamanda çok güzel bir sese sahipti ve müzik konusunda da fazlasıyla başarılı idi. "Seyid Nuh" ismiyle bazı besteleri olduğu bilinir.

Nâbi Osmanlı'nın duraklama devrinde yaşamış bir şairdi, yönetim ve toplumdaki dejenerasyona ve bozukluklara şahit oldu. Çevresindeki bu negatif olgular onu didaktik şiir yazmaya itmiş, eserlerinde devleti, toplumu ve sosyal hayatı eleştirmesine neden olmuştur.

Ona göre şiir hayatın, karşılaşılan sorunların ve günlük yaşamın içinde olmalı, hayattan, insandan ve insanî konulardan izole edilmemelidir. Bu yüzden şiirleri hayat ile alâkalı, çözümler üretmeye çalışan, yer yer nasihatta bulunan bir yapıdadır. Eserlerinin herkes tarafından anlaşılması ve hayatla iç içe olmasını istemesindendir belki de, kullandığı dil yalın ve süssüzdür.

"Bende yok sabr-ı sükûn, sende vefadan zerre,
  İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere."

"Nâ" ve "bî" kelimeleri arapça ve farsçada 'yok' anlamına gelmektedir. Bu beyitte Nabî mahlasının oluşumunu belirtmektedir.

12 Nisan 1712 tarihinde vefat etmiş, Üsküdar'da Karacaahmet Mezarlığına gömülmüştür.

Nâbî, klasik şark dillerini ve İslâm ilimlerini çok iyi bilen âlim ve fâzıl bir şâirdi. Fikri bir takim söz sanatlarıyle süslemeden, fikir olarak söylemek yolunu seçmiş ve bunda dikkate değer bir şahsiyet göstermiştir. Dili sade şiirinde his ve hayalden ziyâde düşünceye ehemmiyet veren Nâbî, bol yazmak ve değişik konular üzerinde söz söylemek temayülünde bir şâirdir.

Nâbî'nin fikir ve düşünceleri gibi dil ve edebiyat hakkındaki görüşleri de kendi çağı içinde ehemmiyetli, orijinal ve yenidir. Önemli bir kısım manzumelerinde ve manzum eserlerinde bir ahlâkçı tavır alması ve bu yüzden yer yer kuru ve didaktik kalması devrinin sosyal aksaklıklarıyla alakalıdır.

Şâir, yaşadığı devirde kendini gösteren sosyal ve ahlâkî sarsıntılarla alakalanma ihtiyacını duymuş, bilhassa mesnevi tarzında yazdığı manzumelerde, dîne, şeriate, ahlâk ve fazilete karşı büyük bağlılık kurmağa çalışmıştır. XVII. yüzyıl dîvân şiirinde bir "tefekkür" edebiyatı çığırı açarak, şiirde değişik bir şahsiyet ve hususiyet göstermiştir.

Nâbi'nin Eserleri

a) Manzum eserleri:

1. Türkçe Divân:
Muhtelif yazmalarından başka bir defa Bulak'ta (1257) ve bir defa da İstanbul'da (1292) basılmış iki matbu nüshası meydana getirilmiştir. Eser, Halep valisi Silahdar ibrahim Paşanın ısrarı ve müsveddelerinin toplanıp düzenlenmesine nezaret etmesiyle vücut bulmuştur. Dîvân 'da; 1 tevhid, 4 naat, İslâm büyükleri hakkında medhiyeler, padişahlar II. Mustafa ve III. Ahmed için kasideler ile devrin diğer devlet ricali için yazılmış kasideler, 1 terkib-i bend, 1 muhammes, 3 tahmis ve bir çok tarihler yer almaktadır Divân 'ı-nm mesnevi tarzındaki şiirleri IV. Mehmed'e bir medhiye ile başlar; padişah, büyükler ve dostlar hakkında bu mahiyette manzumeleri ihtiva eder. Gazeliyât kısmı alfabetik olarak tanzim edilip, her ses değişiminde gazellerin başına birer rubâî ilâve olunmuştur.

2. Farsça Dîvânçe: (Dîvânçe-i Gazeliyyât-ı Fârisî) adı ile, Türkçe Dîvan içinde 39 sayfalık yer kaplayan bu eser, 32 farsça gazel ile, Mevlânâ, Hafız, Molla Cami, I. Selim, Şifâî, Örfî, Kelim, Nazîrî, Şevket, Meyî, Garîbî ve Tâlib'in gazellerinin tahmislerinden ve mesnevi tarzında iki küçük Türkçe hikâyeden ibarettir.

3. Tercüme-i Hadîs-i Erbaîn: Câmî'nin farsça olarak nazmettiği 40 hadîsin Türkçeye tercümesidir. Oldukça serbest bir tercümedir.

4. Hayriyye: Nâbî'nin en çok meşhur olmuş eseridir. Halep'te 1701'de oğlu Ebülhayr Mehmed adına te'lif edilen bu mesnevi Dîvân 'ı ile birlikte basıldığı gibi, ayrı baskıları da vardır. (Ebüzziya kütüp., İstanbul, 1307) Pavel de Courteille Fransızca tercümesi ile birlikte Türkçe metni ayrıca neşretmiştir.
Bu nasihat-nâme, Nâbî'nin hayatta edindiği tecrübelerin, görüşlerin nazım diliyle anlatılışıdır.

5. Hayrâbâd: Eser oldukça hareketli bir aşk ve macera hikâyesidir. "Mefûlü, Mefâ'ilü, Fa'ûlün" vezniyle kaleme alınan bu mesnevî. İran şâiri Feridüddin Attâr'dan kısmen tercüme kısmen de ibda yolu ile meydana getirilmiştir. Bu eser şâirin diğer eserleri ölçüsünde bir kıymet veya muvaffakiyet sayılamaz.

6. Sur-nâme: Sultan IV. Mehmed'in şehzadeleri için Edirne'de yapılan sünnet düğünü eğlencelerini, düğüne davet edilen büyükleri, getirdikleri hediyeleri; tasvir ve hikâye eden bir mesnevidir. 587 beyit ihtiva etmektedir.

b. Mensur eserleri:

1. Fetih-nâme-i Kamaniçe:
İstanbul'da 1281'de Târîh-i Kamaniçe adı ile basılmıştır. Eser Muhasip Mustafa Paşa'nın emriyle yazılmıştır. Nâbî'nin gençlik devri eserlerindendir.

2. Tuhfet ül-Harameyn: Nâbî'nin hâc seyahati intibalarıni hikâye eden eser 1265'te İstanbul'da basılmıştır.

3. Zeyl-i Siyer-i Veysî: XVII. asır nesir üstadı Veysî'nin Bedir gazasına kadar yazdığı sîyer kitabına Mekke'nin fethi vak'asına kadar yapılmış bir ilâvedir.
1248'de Bulak'ta basılmıştır. Dili Veysî'-de olduğu gibi ağır ve külfetlidir.

4. Münşeat: Nâbî'nin resmî ve hususî bir çok mektuplarım içine alan bu eser, gerek kendi hayatı, gerek yaşadığı devir hakkında mühim çizgiler ihtiva eder.

Nabi Sözleri:

*Bu neşenin sonu elbette baş ağrısıdır./Nabi

*Sende takdir olunmamış rızık eline geçmez./Nabi

*Ümit korkusu bana hayret sermayesi oldu. Gülmek mi, ağlamak mı gerek bilmem./Nabi

*Sana ayrılmış olan da asla başkasına gitmez./Nabi

*Gerçekleşmesi için düşmanına başvurmayı gerektiren isteğe lanet olsun./Nabi

*KuIakIarına bir küpe oIsun diye ve sana akıIIıca bir sermaye oIması için / Nabi

*Fakir, zekâtı aImaktan kaçınırsa üzüI, aIırsa da memnun oI, sevin / Nabi

*Sakın iImin dış kabuğunda kaIma. MânâIarın özüne uIaşmaya bak / Nabi

*Seher vaktinde yatma da uyanık oI; o vakitte kendini af diIeme seccadesine ada / Nabi

*Bir şeyi ehIinden öğren ve bunu yaparken utanma. Çünkü her şeyin âIimIiği, cahiIIiğinden daha iyidir / Nabi


Bu yazı, nabi kimdir kısa, nabi kimdir maddeler halinde, nabi eserleri, şairler nabi, nabi sözleri, nabi eserleri, şair nabi, türk edebiyatı nabi, ile ilgilidir. 

HZ. YUSUF(a.s)'UN HAYATI

/ No Comments
hz yusuf kimdir, yusuf aleyhisselam, hz yusuf ve züleyha, yakuppeygamber, peygamberler tarihi, kuranda hz yusuf, yusuf suresi, yusuf peygamberin hayatı, hz yusuf ve mısır,
hz yusuf kimdir, hz yusuf ve mısır, hz yusuf ve züleyha, kuranda hz yusuf, peygamberler tarihi, yakup peygamber, yusuf aleyhisselam, yusuf peygamberin hayatı, yusuf suresi, 
HZ.YUSUF (a.s) KİMDİR?

Hz. Yûsuf Kurân'da adı geçen peygamberlerden birisi olup, Yakub Peygamber'in oğludur. Nesebi Hz. İbrahim'e kadar varır. (Kamıl Mıras, Tecrıd Tercemesı, IX, 139).

Kur'ân-ı Kerîm'de kendi adını taşıyan bir sûre vardır. Tamamı 111 âyet olan bu sûrenın 98 âyetı (4-101) Hz. Yûsuf'tan bahseder. Bu âyetlerde anlatıldığına göre Hz. Yûsuf'un hayat hıkâyesı özetle şöyledir:

Hz. Yûsuf'un on bir tane erkek kardeşi vardı. Yûsuf fevkalâde güzel ve son derece zekî idi. Babaları Hz. Yakub en çok Yûsuf'u seviyordu. Bu sevgiyi ağabeyleri kıskanıyorlardı.

Yûsuf (a.s) bir gece rüyasında on bir yıldızın, güneş ve ayın kendisine secde ettiklerini gördü. Bu rüyayı babasına anlattı. Babası rüyanın, Hz. Yûsuf'un büyük bır adam olacağına işaret olduğunu anladı ve Yûsuf'a rüyasını ağabeylerine anlatmamasını tembihledi. Ancak, ağabeyleri bundan haberdar oldular ve Yûsuf'u öldürüp bir yere atmayı planladılar. Babalarından izin alarak, gezip eğlenmek bahanesıyle Yûsuf'u alıp kırlara götürdüler. Onu bir kuyuya attılar, gömleğini de kana bulayarak, “Yûsuf'u kurt kaptı” dıye babalarına yalan söylediler.

Kuyunun yanından geçmekten olan bir kafıle Yûsuf'u buldu ve köle olarak satmak üzere alıp, Mısır'a götürdüler. Orada az bır fiyatla onu Azîz (maliye bakanı)' na sattılar.

Aziz'in hanımı Züleyha Yûsuf'a göz koydu. Onu kendisiyle beraber olmaya çağırdı. Yûsuf (a.s) bunu kabul etmeyince, ona iftira edip kocasına şikayet etti ve hapse attırdı.

Hz. Yûsuf senelerce hapiste kaldı. Orada hükümdarın şerbetçisi ve asçısı ile tanıştı. Onların gördükleri rüyaların yorumunu yaptı. Birisinin, kurtulup efendisinin hizmetine devam edeceğini, diğerinin ıse öldüleceğini söyledi. Sonunda dediği çıktı. Hz. Yûsuf, kurtulana, kendisini efendisinin yanında anmasını istedi.

Hükümdar bır gece rüyasında yedı zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak gördü. Bu rüyanın yorumunu yaptırmak istedı. Hz. Yûsuf'un rüya yorumu yaptığını öğrendi ve onu hapisten çıkarıp, rüyasını anlattı. Hz. Yûsuf, yedi sene bolluk olacağını, peşınden gelen yedi senenin ise kıtlıkla geçeceğini söyledı. Bunun üzerıne hükümdar, Hz. Yûsuf'u maliye bakanlığına getirdı. Yûsuf (a.s) bolluk yıllarında bütün ambarları zahire ile doldurttu; kıtlık yılları gelince bu zahireyi halka dağıtmaya başladı. Aynı kıtlık, Hz. Yûsuf'un babasının memleketi olan Kenan diyarında da yaşandı.

Yûsuf (a.s)'ın kardeşleri de zahire almak için iki kez Ken'an ilinden Mısır'a geldi. Sonunda Yûsuf (a.s) kardeşlerine kendini tanıttı ve onları affettiğini belirterek, “Bugün azarlanacak değilsiniz, Allah sizi bağışlar, o merhametlilerin merhametlisidir” (Yûsuf, 92) dedi. Yûsuf (a.s), babası, annesi ve kardeşlerinin tamamını Mısır'a davet ettı.

Ailesi Mısır'a vardığında Yûsuf (a.s) anne ve babasını tahta oturttu; diğer onbir kardei, ise Hz. Yûsuf'un önünde eğildiler. O zaman Yûsuf (a.s); “Babacığım, iste bu vaktiyle gördüğüm rüyanın çıkışıdır; Rabbim onu gerçekleşiırdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim, bana pek çok iyiliklerde bulundu. Doğrusu Rabbim, dilediğine lütufkardır. O şüphesiz, bilendir, hâkimdır” (Yûsuf,100) dedi. Bu şekilde israil oğulları, Filistin'den Mısır'a gelip yerleşmiş oldu. Bir süre sonra Yakub (a.s) vefat ettı. Yûsuf (a.s), Allah Teâlâ'ya şöyle münacatta bulundu: “Rabbım, bana hükümdarlık verdin, rüyaların yorumunu ögrettın. Ey göklerin ve yerin yaratanı! Dünya ve âhırette koruyanım sensin! Benim canımı, Müslüman olarak al! Ve beni iyilere kat!” (Yûsuf, 101). Yûsuf (a.s)'un hayat hikayesi Kur'ân-ı Kerîm'de “Ahsenü'l-Kasas, Kıssaların en güzelı” ünvanını aldı. Pek çok olayları içeren bu hayat hıkâyesı için Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Ândolsun ki, Yûsuf ve kardeşlerinin olayında, soranlara nice ibretler vardır” (Yûsuf, 7).

Yûsuf (a.s)'ın defnedildiğ yer, rıvâyetlere göre, İbrahım (a.s)'ın medfun bulunduğu Kudüs yakınlarında Halılü'r-Rahman kasabasındadır.

Kuranı Kerim ışığında Hz Yusuf'un kıssası.


Hazreti Yakup, on iki oğlundan en küçüğü olan Yusuf aleyhisselâmı ileride kendisine peygamberlik rütbesi verileceğini bildiği ve onda bu sebeple üstün meziyetler gördüğü için daha çok seviyor ve ayrı bir alâka gösteriyordu.

Bir gün Yusuf aleyhisselâm babasına dedi ki:

— Ey babacığım, ben rüyada on bir yıldız ile Güneş'i ve Ay'ı gördüm. Gördüm onları ki, bana secde ediyorlar!

Yakub aleyhisselâm ise şöyle dedi:

— Yavrum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü Şeytan insana belli bir düşmandır. Ve işte böyle rüyada gördüğün gibi o yüksek ve parlak Semâ varlıklarının sana secde etmeleri misâline benzer eşsiz bir seçiş ile Rabbin seni derleyip toplayıp ayırarak halkın en şereflilerinin en yüksek makamında bulunan zatların üstünde parlak bir makama getirecek. Yani rüya, istikbalin bir misâlini görmektir. O misâl âleminde o büyük büyük yüksek cisimlerin sana secde eder halde görünmesi temsil ve teşbih yoluyla şuna delâlet eder ki, ileride Rabbin sana Peygamberlik verecek ve büyük büyük insanları senin emrinde kılacak, onları sana boyun eğdirecek. Ve sana kişide meydana gelen ve meydana geliş cihetiyle alâkası gizli bulunan sözlerin hadisedeki meallerini tâyin etmek, rüya tabir eylemek veya vahiy ve ilâhî işaretlerin kolay anlaşılmayan inceliklerini anlamak veyahut onlardan ileride varacağı hakikati anlamak ilminden şanlı bir hisse verecek ve binaenaleyh sen de benim bu söylediklerimin hak olduğuna muttali olacaksın ve kesbî ilimle değil vehbî ilimle böyle tâbirler tefsirler yapıp şan alacaksın. Hem sana hem Yakub Oğullarına nimetini tamamlayacak ki, daha önce iki atan ibrahim ve Ishak'a tamamladığı gibi. Rabbin seni böylece peygamberliğe muvaffak kılmış Dünya ve Ahiret'te tam bir şeref ve şana mazhar kılmıştır. Şüphe yok ki Rabbin bir Alîm'-dir, bir Hakîm'dir. Her şeyi bilir, olmuşu da bilir, olacağı da bilir ve yaptığını ilim ve hikmetle yapar. Onun için kimin seçilmeye lâyık olduğunu da bilir.

İşte rüyanın kısaca tevili bu idi. Tafsilâtlı olarak tevili ise ileride meydana gelecek hâdiselerdi.

Hazreti Yusuf'un ana ve baba kardeşi olan bir kardeşi vardı ki, ismi Bünyamin idi. Diğer on kardeşi ise yalnız baba bir kardeşleri idi. Bu on kardeş de kendileri ile ana ve baba bir kardeş olmayan Hazreti Yusuf ile Bünyamin'i kendilerinden adetâ kardeş saymayarak «Yusuf ve biraderi» diye tâbir ederek onlardan bahsederlerdi.

Yusuf aleyhisselâmın üvey kardeşleri bir gün toplanıp dediler ki:

— Yusuf ve biraderi babamıza bizden daha sevgili, biz ise birbirimizi çok iyi tutan bir kuvvetiz. Doğrusu babamız, belli ki yanılıyor. Yusuf'u öldürün yahut bir yere atın ki, babanızın yüzü size kalsın ve ondan sonra iyi bir kavim olasınız.

İçlerinden bir söz sahibi:

— Yusuf'u öldürmeyin de bir kuyu dibinde bırakın ki, kafilenin biri onu bir buluntu olarak bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın! dedi.

Bu teklifi uygun gören kardeşler, Yakub aleyhisselâm'a vardılar ve:

— Ey bizim pederimiz! Sen neden Yusuf hakkında bize inanmıyor, onu bize güvenmiyorsunuz? Cidden biz onun için ricacıyız ki, yarın onu bizimle beraber gönder, gezsin, oynasın. Şüphesiz biz onu gözetiriz. Kendisine bir şey olmaz! dediler.

Yakub aleyhisselâm:

— Beni, onu götürmeniz her halde mahzun eder. Korkarım ki onu kurt yer de haberiniz olmaz! diye endişesini anlattı. Onlar:

— Allah'a yemin olsun ki, biz birbirimize bağlı bir kuvvet iken, onu kurt yerse, böyle bir şey oluverse, biz o durumda çok hüsran çekeriz, diye cevap verdiler ve Yusuf aleyhisselâmı beraberlerinde götürmeye babalarını razı ettiler.

Bunun üzerine vaktâ ki, onu götürdüler ve kuyunun dibine koymaya karar verdiler. Fakat âlemlerin sahibi Allahü Teâlâ, Yusuf aleyhisselâma şöyle vahyetti:

— Yemîn olsun ki, sen onlara hiç farkında değiller iken, bu işlerini haber vereceksin!

Böylece kardeşleri Yusuf aleyhisselâmı kuyunun dibine bıraktılar ve yatsı vakti ağlayarak babaları Yakup aleyhisselâm'ın yanına geldiler, dediler ki:

— Ey pederimiz, biz gittik yarış ediyorduk, Yusuf'u eşyamızın yanında bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. Şimdi biz doğru da söylesek sen bize inanmazsın. Bir de Yusuf aleyhisselâmın gömleğinin üzerinde yalan bir kan getirmişlerdi.

Yakub aleyhisselâm:

— Yok, dedi. Nefisleriniz sizleri aldatmış ve bir işe sevketmiş. Artık bir sabr-ı cemil ve Allah'dır ancak yardımına sığınılacak, sizin bu söylediklerinize karşı, diye söyledi.

Yusuf aleyhisselâm bu halde kuyu içerisinde beklerken, öteden bir kafile gelmiş, kuyuya sucularını göndermişlerdi. Sucu geldi, kovasını kuyunun içine saldı:

— A... Müjde, bu bir oğlan! diye bağırdı.

Kafile Yusuf aleyhisselâmı tuttular, ticaret için gizlediler. Sonunda değersiz bir bahâ ile onu bir kaç dirheme sattılar. Hakkında rağbetsiz davranıyorlardı. Onu satın alan kimse ise Mısır Azizi

yani veziri İtfir idi. Kendisinin zürriyeti olmayıp zevcesi Züleyha ise bakire bulunuyordu. Itfır, Yusuf aleyhisselâmı zevcesine getirip:

— Buna güzel bak! Umulur ki, bize faydası olacaktır. Yahut evlât ediniriz kendisini, diye söyledi.

Yusuf aleyhisselâm kemal çağına erdiği zaman Allahü Teâlâ kendisine hikmet ve peygamberlik ilmi bahşetti. O, öyle erişti, derken hanesinde bulunduğu hanım onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kilitleyip:

— Haydi seninim! dedi.

Yusuf aleyhisselâm ise bu teklif karşısında:

— Allah'a sığınırım! Doğrusu o benim efendim, bana güzel baktı. Allah korusun o iyiliğe karşı böyle şey mi olur? Doğrusu zalimler felah bulmaz. Döşeğe hainlik etmek, iyiliğe karşı kötülük, ihsana nankörlük zulümdür. Senin dediğini yaparsak ikimiz de felah bulmayız.

Yusuf aleyhisselâmın efendisinin hanımı Züleyha ise cidden ona niyetini kurmuş, ona tamamen gönlünü vermiş, bütün gayretiyle ona kavuşmaya azmetmişti. Yusuf aleyhisselâm da ona kasdedip gitmişti amma Râbbinin âyetini görmeseydi. Hazreti Yusuf hanımın arzusuna muvafakat etmedi amma bu onun erkeklik his ve kuvvetinin eksikliği gibi tabiatından bir noksanlık olduğundan dolayı değil, Rabbinin delilini yani bu işin haram olduğunu, çirkinliğini bütün hakikatiyle o anda bile müşahede ediyordu da kaçınıyordu. Yoksa bu helâl olsa idi, o da ona azmetmiş gitmişti.

Vuslat olmayınca ikisi bir kapıya koştular, Züleyha Yusuf aleyhisselâmın gömleğini arkasından yırttı. Kapının yanında Züleyha'nın beyine rastgeldiler ve Züleyha hemen:

— Senin ehline fenalık yapmak isteyenin cezası zindana konulmaktan, veya elîm bir azâbdan başka nedir? diye suçu Yusuf aleyhisselâmın üzerine atmaya kalkıştı.

Hazreti Yusuf bu itham karşısında:

— O kendisi, benim nefsimden arzu almak istedi, diye bunu reddetti.

Hâdisenin böyle gelişmesinden sonra kimin suçlu olup olmadığı araştırılmaya başlanınca, Züleyha'nın yakınlarından bir şahid de şöyle şahidlik etti:

— Eğer Yusuf'un gömleği önden yırtılmış ise, Züleyha doğru söylüyor da Yusuf yalancılardandır. Yok eğer gömlek arkadan yırtılmış ise, Züleyha yalan söylemiş de Yusuf doğrulardandır, dedi.

Zira odadan önce Yusuf aleyhisselâm kaçmak istemiş, Züleyha ise onun gömleğini arkadan tutarak çekiştirmiş ve çıkmasını önlemek istemiş idi. Bu çekişme sırasında da gömlek yırtılmıştı.

Aziz baktı ki Yusuf aleyhisselâmın gömleği arkasından yırtılmış:

— Anlaşıldı, dedi. O, siz kadınların hilenizden, her halde sizin hileniz çok büyük. Yusuf, sakın bundan hiç bahsetme, sen de kadın, günahına istiğfar et. Cidden sen büyük günahkârlardan oldun! diye söyledi.

Fakat şehirde bir takım kadınlar da:

— Aziz'in karısı, delikanlısının nefsinden murad istiyormuş, ona aşkından yüreğinin zarı çatlamış, kadın besbelli çıldırmış diye konuşmaya başladılar.

Züleyha kadınların bu gizliden gizliye yaptıkları dedikodularını işittiği zaman, onlara dâvetçi gönderdi ve kendileri için dayalı döşeli bir sofra hazırladı. Kadınların her birinin eline de birer bıçak verdi. Beri taraftan da Yusuf aleyhisselâm'a:

— Çık karşılarına! dedi.

Kadınlar Yusuf aleyhisselâmı o güzelik içerisinde görür görmez çok büyüttüler, ona hayran hayran bakacağız diye ellerini doğradılar ve:

— Hâşâ, dediler. Allah için bu bir insan değil, apaçık bir güzel Melek!

Bunun üzerine Züleyha:

— İşte bu gördüğünüz, hakkında beni kötülediğinizdir. Yemîn ederim ki, ben bunun nefsinden murad istedim de o temiz bir fikirle bundan kaçındı. Yine yemîn ederim ki, eğer emrimi yerine getirmezse mutlak zindana atılacak ve mutlak, muhakkak zelillerden olacaktır! dedi.

Bu durum karşısında Yusuf aleyhisselâm:

— Ey Rabbim! Zindan bana bunların davet ettikleri işten daha sevimli, eğer sen benden bu kadınların tuzaklarını uzaklaştırmazsan, ben onların sevdasına düşerim ve cahillerden olurum, diye niyaz etti.

Bunun üzerine Allahü Teâlâ duasını kabul buyurdu da, o kadınların tuzaklarını bertaraf etti. Hakikat o, öyle işitici, öyle bilicidir.

Sonra bu kadar delilleri gördükleri halde, Aziz ve "adamlarına şu görüş galip geldi:

— Her halükarda Yusuf'u bir müddet zindana atsınlar!

Yusuf aleyhisselâm ile beraber zindana iki delikanlı daha girmişti. Birisi:

— Ben kendimi rüyada görüyorum ki, şarap sıkıyorum, dedi.

Diğeri de:

— Ben rüyada kendimi görüyorum ki, başımın üzerinde ekmek götürüyorum, onu da kuşlar yiyor, dedi ve bize bunların tâbirini haber ver! Çünkü biz seni mahsûllerden olarak görüyoruz, diye söylediler.

Hazreti Yusuf dedi ki:

— Size rızıklanacağınız bir yiyecek gelecek de, her hâlde o gelmezden önce ben size bunun tâbirini haber vermiş bulunurum. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Çünkü ben, Allah'a inanmayan ve hep âhireti inkâr edenlerden ibaret bulunan bir kavmin milletini bıraktım. Atalarım İbrahim ve İshak ve Yakub'un milletine uydum. Bizim Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmamız olmaz. Bu bize ve insanlara Allah'ın bir fazlıdır. Lâkin insanların ekserisi şükretmezler.

Ey benim, zindan arkadaşlarım, değişik bir çek ilâhlar mı hayırlıdır, yoksa hepsine galip ve kahhar olan bir Allah mı? Sizin Allah'dan başka taptıklarınız bir takım kuru isimlerden ibarettir ki, onları siz ve atalarınız takmışınızdır. Yoksa, Allah, onlara öyle bir saltanat indirmemiştir. Hüküm ancak Allah'ındır. O, size kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. Doğru ve sabit din budur. Lâkin insanların çoğu bilmezler.

Ey benim zindan arkadaşlarım! Gelelim rüyanıza: Biriniz efendisine yine şarap sunacak, diğeri de asılacak, kuşlar başından yiyecek, işte fetvasını istediğiniz emir hâllölundu.

Bir de bunlardan, kurtulacağını zannettiğine, Efendinin yanında beni an,- diye söyledi. O kimseye de Şeytan, efendisine söylemeyi unutturdu da Yusuf aleyhisselâm senelerce zindanda kaldı.

Fakat Allahü Teâlâ kurtuluşunu murad ettiği zaman da bakın nasıl bir sebep yarattı:

Bir gün hükümdar:

— Ben rüyada görüyorum ki, yedi semiz inek, bunları yedi zayıf yiyor ve yedi yeşil başaklı, diğer yeri de kuru. Ey efendiler, siz rüya tâbir ediyorsanız, bana rüyamı halledin! dedi.

Toplanan heyet dediler ki:

— Rüya dediğin demet demet hayâllerdir. Biz ise hayâllerin tevilini bilmiyoruz!

Bu sırada Yusuf aleyhisselâmın zindanda rüyasını tâbir ettiği kurtulan kimse, nice zaman geçtikten sonra Hazreti Yusuf'u hatırladı da:

— Ben, size onun tevilini haber veririm, beni gönderin! dedi. Sonra zindanda Yusuf aleyhisselâma gelerek:

— Yusuf! Ey Sıddik! Bize şunu hallet: Yedi semiz inek, bunları yedi zayıf yiyor ve yedi yedi başaklı, diğer yedi de kuru. Ümit ederim ki, o insanlara cevab ile dönerim, gerektir ki, senin de kadrini bilirler, dedi.

Hazreti Yusuf cevaben dedi ki:

— Yedi sene mutad olduğu üzere mahsul ekeceksiniz, biçtiklerinizi başağında bırakınız, biraz yiyeceğinizden başka tabi. Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek, önce biriktirdiklerinizi yiyip götürecek, biraz saklayacağınızdan başka tabi. Sonra onun arkasından bir yıl gelecek ki, halk onda sıkıntıdan kurtulacak, sıkıp sağacak!

Yusuf aleyhisselâmın bu tâbirini duyan hükümdar: — Getirin bana onu! dedi.

Bunun üzerine zindandan çıkarmak için kendisine adam gelince, Hazreti Yusuf:

— Haydi, efendine dön de sor ona: O ellerini doğrayan kadınların maksadları neymiş? Şüphe yok ki, Rabbim onların hilelerini bilicidir, dedi.

Melik de o kadınlara:

— Derdiniz ne idi ki, o vakit Yusuf'un nefsinden murad almaya kalktınız? dedi. Onlar:

— Hâşâ, dediler. Allah için biz onun aleyhinde bir fenalık bilmiyoruz.

Azizin karısı Züleyha da:

— Şimdi hak ortaya çıktı. Onun nefsinden ben murad almak istedim. O ise şüphesiz doğrulardandır. Bu işte şunun için ki, bilsin, hakikaten ben, ona gıyabında hıyanet etmedim ve hakikaten Allah hainlerin hilecini muvaffakiyete erdirmez, dedi.

Yusuf Aleyhisselâm buyurdu:

— Ben, nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis cidden kötülüğü emreden bir kumandandır. Ancak Rabbimin rahmetiyle muamele ettiği müstesna. Çünkü Rabbimin mağfiret ve rahmeti çok büyüktür! dedi.

Hak böyle açığa iyice çıktıktan sonra hükümdar da:

— Getirin onu bana ki, kendime hass kılayım, kendim için tahsis edeyim! dedi.

Bunun üzerine vaktâ ki Yusuf aleyhisselâm ile konuştu ve:

— Sen bu gün, nezdimizde cidden bir mevki sahibisin, eminsin! dedi.

Hazreti Yusuf da:

— Beni arz hazineleri üzerine memur tâyin et. Çünkü ben iyi korur, iyi bilirim, dedi.

İşte bu şekilde Hazreti Yusuf Allahü Teâlâ'nın lütfuyla Mısır'da makam tutup, şanlı bir emniyetle hazinelerin başına geçmiş oluyordu.

Bir de Yusuf aleyhisselâmın kardeşleri çıkageldiler ve yanına girdiler. Hazreti Yusuf derhal onları tanıdı. Onlar ise kendisini tanımıyorlardı. Hazreti Yusuf'un kardeşleri de onun daha önce hükümdara haber verdiği kıtlık seneleri zuhur ettiği zaman zahire için her taraftan gelip müracaat edenler gibi ona müracaat etmişlerdi, işte görüşme bu esnada olmuştu. Hazreti Yusuf kardeşlerini bütün hazırlıklarıyla teçhiz etti ve tam uğurlayacağı sırada:

— Bana, sizin babanızdan olan bir kardeşi getirin. Görüyorsunuz ya ben, ölçeği tam ölçüyorum ve ben misafirperverlerin en faydalısıyım. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size bir kile zahire yok ve bana yaklaşmayın, dedi.

Hazreti Yusuf'un istediği Bünyamin idi ve onlar da bundan söz edildiğini anlamışlardı.

Onlar da cevaben dediler ki:

— Her halde onun için babasından izin almaya çalışacağız, babası bırakmak istemez ama her hâlde biz onu yanından almaya muvaffak oluruz.

Hazreti Yusuf kendi uşaklarına da:

— Onların sermayelerini de yüklerinin içine koyuverin. Belki ailelerine döndükleri zaman bu ayrıca yapılan ihsanı anlarlar da yine gelirler, dedi. -

Bu şekilde Hazreti Yusuf'un kardeşleri babaları Yakub aleyhisselâm'a döndüler ve:

— Ey pederimiz! Bizden ölçek menedildi. Bu defa kardeşimiz Bünyamin'i bizimle beraber gönder ki ölçüp alalım. Her halde biz onu muhafaza ederiz, dediler.

Hazreti Yakub:

— Hiç ben onu size inanır, güvenir miyim? Bundan önce onun kardeşi Yusuf'u emânet ettiğim gibi artık size güvenir miyim? O zaman «koruruz» demiştiniz, hani ne oldu? Ancak en hayırlı muhafız Allah'-dır ve en büyük rahmet sahibidir, dedi.

Derken Hazreti Yakub'un oğulları yüklerini açtılar, baktılar ki sermayeleri de kendilerine iade edilmiş! Bunun üzerine:

— Ey pederimiz! Daha ne isteriz? İşte sermayemiz de bize geri verilmiş. Yine ailemize erzak getiririz, kardeşimiz Bünyamin'i de muhafaza eder, hem onun için de bir deve yükü fazla alırız ki bu az bir şey dediler.

Yakub aleyhisselâm:

— Onu, asla sizinle beraber göndermem. Tâ ki Allah'dan bana bir mîsak veresiniz, Allah'a yemîn edesiniz. Onu her halû karda bana getireceksiniz. Her taraftan çevrilip çaresiz kalsanız dahi, dedi.

Onlar da Allah'dan mîsaklarını verip onun üzerine yemîn ettiler. Hazreti Yakub:

— Allah söylediklerimize karşı vekil! dedi ve devamla, ey yavrularım! Bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla beraber ne yapsam, sizden hiç bir şeyde Allah'ın takdir ettiğini defedemem. Hüküm ancak Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. O'nun için bütün tevekkül sahipleri Allah'a tevekkül etmelidir, diye söyledi.

Hazreti Yakub'un evlâtları babalarının emrettiği yerden Mısır'a girdiler. Oradan şehre girmeleri onlardan Allah'ın takdirlerinden hiç bir şeyi defetmiyordu. Ancak Hazreti Yakub'un nefsindeki bir haceti kaza etmişti. Yani sadece onun düşündüğü bir tedbir yerine gelmişti. Yoksa ileride onların başına gelecek olanlardan hiç birine mâni olmamıştı.

Kardeşleri, Yusuf aleyhisselâmın huzuruna girdikleri zaman:

— İşte emrettiğin biraderimizi, getirdik! diye Bünyamin'i takdim ettiler. O da:

— İyi ettiniz, isabet eylediniz, onu nezdimde bulacaksınız! dedi, kendilerine ikram etti.

Sonra onlara bir ziyafet verdi ve ikişer ikişer sofraya oturttu. Bünyamin ise tek kaldı. Tek kalınca da:

— Şimdi kardeşim Yusuf sağ olsaydı o da beni beraberinde oturturdu, dedi ve ağladı.

Yusuf aleyhisselâm da:

— Biraderiniz tek kaldı, dedi ve onu yanına alıp kendi sofrasına oturttu.

Sonra yine her ikisine ayrı ayrı birer yatak odası tahsis etti.

— Bunun ikincisi yok, binaenaleyh bu da benim yanımda olsun, diyerek kendi odasına götürdü, koklaya koklaya yanında yatırdı.

Sabah oldu. Yusuf aleyhisselâm Bünyamin'e evlâdı olup olmadığını sordu, o da:

— On oğlum var, hepsinin isimlerini kaybolan kardeşim Yusuf'un isminden müştak olarak koydum, diye cevap verdi. Bunun üzerine Hazreti Yusuf:

— O kaybolan kardeşine karşılık olarak ben kardeşin olsam hoşuna gider mi? dedi. Bünyamin de:

— Senin gibi bir kardeşi kim bulabilir? Amma ne çare ki sen Yakub ve Rahil'den doğmuş değilsin! diye içini çekti.

O zaman Hazreti Yusuf ağladı, kalkıp kardeşinin boynuna sarıldı ve kendinin hakikî hüviyetini tanıttı da:

— Ben, ben cidden senin o kaybolan kardeşinim. Bu itibarla artık aldırma kardeşlerinin geçmişte yaptıklarına ve bu defa da benim adamlarımın yapması kararlaştırılan muameleye gücenme, mahzun olma ve bu anlattıklarımı kimseye sezdirme, duymamış gibi ol, diye tenbih etti ve macerayı anlattı.

Hazreti Yusuf daha sonra kardeşlerini bütün hazırlıkları ile donattığı vakit, su kabını kardeşi Bünyamin'in yükü içerisine koydu. Sonra da adamlarından birisi bağırdı.

— Ey kervan! Siz her halde hırsızlık etmişsiniz.

Bunun üzerine Hazreti Yusuf'un kardeşleri bu çağıranlara dönüp:

— Ne arıyorsunuz siz? dediler.

Onlar da:

— Hükümdarın su kabını, ölçeğini arıyoruz. Onu getirene bir deve yükü bahşiş var ve ben onun verileceğine dair kefilim, diye biri cevap veriyor.

Fakat onlar:

— Allah'a yemîn olsun ki, size muhakkak malûmdur ki biz arzda fesad çıkarmak için gelmedik, hırsız da değiliz! dediler. Hazreti Yusuf'un adamları:

— Şimdi yalancı çıkarsanız cezası nedir? diye sordular. Onlar da:

— Cezası, kimin yükünde çıkarsa işte, o onun cezasıdır. Biz nankörlere böyle ceza veririz, dediler.

Bunun üzerine Bünyamin'in yükünden önce diğer kardeşlerinin yükleri aranmaya başlandı, sonra Hazreti Yusuf o kaybı Bünyamin'in yükü içerisinden çıkardı.

. İşte Hazreti Allah, Yusuf aleyhisselâm için böyle bir tedbir yapmıştı. Hükümdarın ceza kanununda Yusuf aleyhisselâm kardeşini ancak bu şekilde bir yolla atabilmesi mümkündü.

Bünyamin'in kardeşleri, kaybın onun yükünde çıkması üzerine:

— Eğer o çalmış bulunuyorsa, bundan evvel onun kardeşi —Yusuf da çalmıştı, dediler.

Bundan kastettikleri ise şu idi ki, Yusuf aleyhisselâmın anasının babası bir puta tutkunmuş, Hazreti Yusuf çocukken anasının emriyle o putu gizlice almış ve kırmış idi.

Hazreti Yusuf bu ithamdan acılık hissetmedi değil, fakat içinde gizledi, sabretti ve onların kusurlarına bakmadı da kendi kendine:

— Siz fena bir mevkîdesiniz. Bu düştüğünüz durumdan dolayı mahcub oldunuz. Bu bakımdan böyle bir anda hiddetle ağzınızdan kaçırdığınız bu lâfınıza tahammül gerekir, isnad ettiğiniz vasıfları da Allah bilicidir. Ben ve kardeşim Bünyamin biliyoruz, Allahü Teâlâ da biliyor ki, hakikat sizin dediğiniz gibi değil, bizden hırsızlık sâdır olmamıştır. O halde sizin asılsız sözünüzden niçin alınayım? diye söylendi.

Bünyamin'in kardeşleri hiddeti ve şaşkınlığı bir an bırakıp şefaat ve rica yoluna dökülerek ellerinden aldırdıkları kardeşlerini kurtarmak için kendilerini fedaya razı olarak:

— Ey şanlı Aziz! dediler, emîn ol ki bunun büyük bir ihtiyar babası var, onun için yerine birimizi al. Çünkü biz seni ihsan sahiplerinden görüyoruz.

Fakat:

— Allah saklasın; eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymamızdan. Çünkü öyle yaparsak biz, haddi aşanlardan oluruz! cevabını aldılar ve çaresiz kaldılar.

Ümitlerini kesince, fısıldayarak çekildiler ve büyükleri dedi ki: — Babanızın aleyhinizde Allah üzerine mîsak, yemîn almış olduğunu, bundan önce Yusuf hakkında işlediğiniz suçu bilmiyor musunuz? Artık ben buradan ayrılmam, tâ babam bana izin verinceye veya Allâhü Teâlâ hakkımda bir hüküm tâyin edinceye kadar ki, o hüküm sahiplerinin en hayırlısıdır. Siz dönün babanıza deyin ki:

— Ey bizim babamız! İnan oğlun Bünyamin hırsızlık etti. Biz ancak bildiğimize şahidlik ediyoruz. Yoksa gaybın hafızları değiliz. Hem bulunduğumuz şehre, sor, hem içinde geldiğimiz kervana. Emîn ol ki, biz cidden doğru söylüyoruz.

Bünyamin'in kardeşleri gelip babaları Yakub aleyhisselâma kararlaştırdıkları şekilde söylediler amma hazreti Yakub:

— Yok, size nefsiniz bir iş yaptırmış. Artık, sabr-ı cemil yakındır ki, Allah bana hepsini bir getire. Hakikat bu ki, O, bilici ve hükmedicidir, dedi ve onlardan yüz çevirip:

— Ey kederim Yusuf! diye gamlanmaya başladı ve gözlerine ak düşüp cihanı görmez oldu.

Artık üzüntüsünden yutkunuyor, yutkunuyordu. Bu durumu görenler:.

— Allah'a yemîn olsun ki, hâlâ Yusuf'u anıp duruyorsun! Nihayet gamdan eriyeceksin veya helak olanlara karışacaksın, dediler. Hazreti Yakub:

— Ben, dedi, dolgunluğumu, hüznümü ancak Allâhü Teâlâ'ya şikâyet ederim ve Allah'dan sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim. Ey oğullarım haydi gidiniz de, Yusuf ile kardeşinden bir haber almak için bütün hislerinizle çalışınız, araştırınız. Allah'ın darlıkları aşacak, sıkılmış sinelere nefes aldırıp ferahlık verecek lütuf ve rahmetinden ümitsizliğe kapılmayın.

Bunun üzerine Hazreti Yusuf'un huzuruna geldiler ve :

— Ey şanlı Vezir! Bize ve ailemize güçlük bulaştı, pek mühim olmayan bir sermaye ile geldik, yine bize tam ölçü ver ve bize tasadduk buyur. Çünkü Allah, tasadduk edenlere mükâfatını verir, dediler.

Hazreti Yusuf kardeşlerinin halinde kemâle doğru bir değişiklik ve uyanış hissetmiş ve artık onlara kendisini tanıtma zamanının geldiğini anlamıştı. Binaenaleyh onlara:

— Siz, biliyor musunuz? Cahilliğiniz zamanında Yusuf'a ve kardeşine ne yaptınız? diye sordu.

Bu beklenmedik tanıtma karşısında hayrete düşen kardeşleri :

— A, a, sen, sen Yusuf musun? dediler. Hazreti Yusuf :

— Ben, Yusuf'um, bu da kardeşim. Allah bize lütfuyla nimetler ihsan buyurdu. Hakikat bu ki, her kim Allah'dan korkar ve sabrederse her halde Allah, muhsinlerin ecrini zayi etmez! dedi.

Kardeşleri :

— Allah'a yemîn olsun ki, Allah seni bize üstün kıldı. Biz doğrusu büyük suç işlemiş idik, dediler. Hazreti Yusuf :

— Size karşı bugün bir tekdir yoktur. Allah, sizi mağfireti De bağışlar. O, erhamürrahimîn'dir. Şimdi siz benim şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne bırakın, gözü açılır ve bütün taallukâünızla toplanıp gelin bana, diyerek onlara karşı kendi hakkını da afvetmiş oluyordu.

Yakub Oğullarının kafilesi Mısır'dan ayrılıp Kenan iline doğru yola çıktığı zaman Hazreti Yakub :

— Ben cidden Yusuf'un kokusunu duyuyorum, inanın bana. Beni bunak yerine koymasaydınız, bana bunaklık isnad etmeseydiniz. Yusuf'a olan hasretimi ve hüznümü mânâsız bulmayıp takdir etseydiniz, bu sözüme inanırdınız! diye haber verdi.

Fakat o gafil insanlar :

— Allah'a yemîn olsun ki, sen cidden o eski şaşkınlığında devam ediyorsun! diyerek hâlâ «Yusuf!» diye sayıklamasını kınadılar. Ancak ne zaman ki hakikaten kervan gelip müjdeci Yusuf aleyhisselâmın gömleğini babasının yüzüne bırakıverdi, hemen Hazreti Ya-kub'un gözleri açılıverdi de:

— Ben size, Allah'dan sizin bilemeyeceklerinizi bilirim, demedim mi? Şimdi anladınız mı Allah, ne büyük ve Peygamberlik ne hakikattir! dedi.

O vakit gelmiş olan oğulları hepsi birden:

— Ey bizim babamız, bizim günahlarımız için mağfiret talebiyle dua ediver. Biz hakikaten suçlu idik. Şimdi ise çok pişman olduk! dediler. .

Bununla beraber Yakub aleyhisselâm hemen dua edivermedi de : — Yakında sizin için Rabbime dua ederim. Şüphe yok ki, O'dur, O, ancak mağfiret edici ve rahmet edici, dedi.

Hazreti Yakub bu suretle kendi afvını işaret etmekle beraber Allah'dan istiğfarını seher vakti veya Cuma gecesi gibi bir kabul vaktini gözettiği için ve daha doğrusu Hazreti Yusuf'la onları helâllaştırıncaya veya onun afvını anlayıncaya kadar tehir etmişti. Çünkü mazlumun afn mağfiretin şartıdır.

Yakub aleyhisselâm ve hanedanı; Hazreti Yusuf'un istediği gibi Mısır'a hareket edip yanına vardılar. Hazreti' Yusuf ve hükümdar yanlarında dört bin asker ve devlet adamı ve bütün Mısır ahalisi ile onları karşılamaya çıkmışlardı. Hazreti Yakub karşıdan Yehuda'ya dayanarak yürüyordu. Karşılamaya gelen ahaliye ve atlıların ihtişam ve kalabalığına karşıdan bakıp : — Ey Yehuda, şu gelen Mısır'ın Firavunu mu? diye sordu, O da:

— Hayır, oğlun! diye cevap verdi.

Yaklaştıklarında Hazreti Yusuf'tan evvel Yakub aleyhisselâm selâm verdi de:

— Selâm sana, ey hüzünleri gideren! dedi.

Hazreti Yusuf ebeveynini kucakladı, boyunlarına sarılıp bağrına basarak hususî yerinde istirahat ettirdi. Bu karşılayış yerinde oluyordu. Daha sonra:

— înşaallah, hepiniz emniyet içerisinde Mısır'a giriniz, dedi. Böylece Mısır'a girdiler ve annesiyle babasını kendisinin bir taht gibi olan yüksek köşkünün üzerine çıkıp izzet ve ikramda bulundu. Hazreti Yusuf için anne, babası ve kardeşleri Allah'a şükrolması için secdeye kapandılar, işte o zaman Yusuf aleyhisselâm:

— Ey babacığım, işte bu önceden gördüğüm ve senin tâbirini yaptığın rüyamın tevili! Onu Rabbim hakikaten hak kıldı, Bana lütuf ve ihsan eyledi. Çünkü beni zindandan kurtardı ve sizi sahadan getirdi. Benimle kardeşlerimin arasını Şeytan dürtüştürdükten sonra böyle öldü. Yani benimle kardeşlerim arasında geçen ve kaale alınmaması lâzım gelen macera ne benden ne de onlardan değil, aramızı bozmak için Şeytanın dürtmesinden kandırmasından idi. Fakat kardeşlerin arasına Şeytanın sokulması ne büyük bir belâ idi. Eğer Allah'ın ihsanı yetişmese idi, ne fenalıklar olmazdı. Binaenaleyh böyle bir belâdan sonra Rabbimin bu ihsanları ne büyük ihsandır. Hakikaten Rabbim dilediği emir için tedbiri ne güzel, ne hoş, ne incedir. Hakikaten O, ancak O'dur hikmet ve ilim sahibi.

Ey Rabbim, sen bana mülkten bir nasib verdin ve hadiselerin tevilinden bana bir ilim öğrettin. Gökleri ve yeri yaratan Rabbim! Benim dünya ve âhirette velîm sensin, beni müslim olarak al ve beni salihler zümresine ilhak buyur!

Hazreti Yusuf babasının elinden tutup hazineleri gezdirmiş, altın, gümüş, cevherler, elbise, silâh vesaire hazinelerini dolaştıktan sonra yazı yazılacak kırtasiye hazinesine vardıkları zaman, Hazreti Yakub : — Ey oğlum, bunlar dururken şu sekiz merhalelik mesafeden bana bir mektub yazmadın ha! Bu ne ilişiksizlik? demiş. Hazreti Yusuf da:

— Bana Cebrail öyle emretti! diye cevap vermiş. Babası:

— Peki iyi amma neye sormadın, sen ona benden daha üstünsün? demiş ve böylece tekrar sual etmişti. Bunun üzerine Hazreti Cebrail:

— Sen, korkarım ki Yusuf'u kurt yer, dediğinden dolayı Allahü Teâlâ bana öyle emretti ve «Benden korksa idin» buyurdu, diye cevap verdi.

Hazreti Yakub oğlu Hazreti Yusuf ile beraber yirmi dört sene yaşamış, sonra vefat etmiş ve Şam tarafında babası îshak aleyhisselâmın yanına defnolunmasım vasiyet etmiş, Hazreti Yusuf da bizzat kendisi gidip babasını oraya defnedip geri dönmüş, sonra da Mısır'da yirmi üç sene daha yaşamıştı. Yûsuf Sûresi

Bu yazı, hz yusuf kimdir, yusuf aleyhisselam, hz yusuf ve züleyha, yakup peygamber, peygamberler tarihi, kuranda hz yusuf, yusuf suresi, yusuf peygamberin hayatı, hz yusuf ve mısır, ile ilgilidir.

HZ YUSUF'UN DUALARI

/ No Comments
hz yusuf duası, hz yusuf duası ve anlamı, hz yusuf duası türkçe, hz yusuf duası fazileti, hz yusuf duası arapça, haksız yere hapse giren için okunacak dualar, hapisten kurtarmak icin okunacak dua


Yusuf (a.s)'ın Şükür Duası

Yusuf (a.s.) hapisten çıkıp Mısır'a hazine bakanı olunca şöyle dua etmiştir:

  رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنتَ وَلِيِّي فِي الدُّنُيَا وَالآخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ


Okunuşu: Rabbi kad âteytenî minel mulki ve 'allemtenî min te’vîlil-ehâdîsi, fâtıras-semâvâti vel-ardı ente veliyyî fîddunyâ vel-âhırati, teveffenî muslimevve elhıknî bissâlihîn

Anlamı: " Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat!" (Yusuf, 12/101)

Haksız Yere Hapse Girenin Duası

Bilindiği üzere Yusuf (as) haksız yere hapse girmiş,bir müddet orada kalmıştı. Bundan dolayıdır ki, hapishanenin bir adına da Medrese-i Yusufiyye denmiş, burada Yusuf (as)'ın kaldığı gibi tevekkülle kalınması gerektiği ima edilmiştir.

Hapsi böyle bilen, elbette ondan fazla sıkılmaz, bir teselli tarafını bularak huzur bulur, sıkıntısını azaltır.

Ancak nede olsa geniş bir alemden dar bir yere tıkılıp kalmak, orada uzun müddet beklemeye kendini mecbur bilmek sıkıntı verebilir. İşte böyle sıkıntı duyulan anlarda Hz.Cebrail'in Yusuf (as)'a okuduğu duayı okumalı, Yusuf (as)'ın tahliyesine sebep olan bu duanın kendisininde çıkmasına sebep olabileceğini niyet etmelidir.

Yusuf (a.s)'ın Hapiste Okuduğu Dua

Cebrail (a.s.), Hz. Yusuf (a.s.)'a hapiste bulunduğu sırada gelmiş ve şu duayı okumasını tavsiye etmiştir:

Okunuşu:

"Allahümme'c'alnî min külli mâ ehemmenî ve karribnî min emr-i dünyaye ve emr-i ahireti fe-rehan ve mahrecen.

Ve'rzuknî min haysü lâ yahtesibü, va'ğfirlî zenbi ve sebbit recâ'i vaktehû âmmen sivâke, hattâ lâ ercu ehaden gayreke"

Ya Allah! Ya Allah! Ya Allah!

Anlamı:

Allah'ım beni bütün üzüntülerimden kurtar, dünya ve ahiretle ilgili işlerimde bana rahatlık ver ve çıkış yolu göster.

Bana sayısız rızıklar ihsan eyle, günahlarımı affet, senden başka kimseye muhtaç olmayacak şekilde bana ihsan ve ikramlarda bulun.

Yusuf (a.s)'ın Hapise Girerken Duası

Hz. Yusuf iftira sebebiyle hapse girerken şöyle dua eder:

 رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ وَإِلاَّ تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُن مِّنَ الْجَاهِلِينَ

Okunuşu: 

"Rabbis-sicnu ehabbu ileyye mimmâ yed’ûnenî ileyhi ve illâ tasrif 'annî keydehünne asbü ileyhinne ve ekünminel-câhilîn"

Anlamı:

"Ey Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum!" Yusuf, 12/33
Rabbi onun duasını kabul etti ve kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki o, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Yûsuf : 34


Bu yazı, hz yusuf duası, hz yusuf duası ve anlamı, hz yusuf duası türkçe, hz yusuf duası fazileti, hz yusuf duası arapça, haksız yere hapse giren için okunacak dualar, hapisten kurtarmak icin okunacak dua ile ilgilidir.

KADİR GECESİNE ÖZEL DUA

4 Nisan 2023 Salı / No Comments
kadir gecesi duası, özel dua, kadir gecesine özel dua, en güze dualar, örnek dualar, nasıl dua etmeli, hangi dua yapılmalı, kabul olunacak dualar, en tesirli dualar, haber7 dua

KADİR GECESİ İÇİN DUA

Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğu Kur'an-ı Kerim'de açıkça bildirilmiştir. 

İşte Kadir Gecesi'nde okunması gereken dua...

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Ey talihsizlerin sığınağı, Ey âcizlerin güç kaynağı, Ey dertlilerin tabibi, Ey yolda kalmışların yol göstereni!, Ey çaresizler çaresi! ve Ey her duada bulunana icabet eden ululuk tahtının Sultanı! İçinde bulunduğumuz bu Kadir Gecesi hürmetine bizleri affeyle Ya Rabbi!

Allahım, Sen bizleri ufku, inancı ve davranışlarıyla tam bir ruh ve mana kahramanı eyle! Derinlik ve zenginliğimizi bilgi ve müktesebatımızla birlikte gönül zenginliği, ruh saffeti ve hakka kurbetimiz itibarıyla yap Ya Rabbi!

Allahım, Sen bizleri, kalbi ve ruhi hayata programlı, maddi manevi bütün kirlerden uzak durmaya kararlı, cismani ve bedeni isteklere karşı her zaman teyakkuzda, Kin, nefret, hırs, hased, bencillik ve şehvet gibi hastalıklarla mücadele azmiyle gerilmiş tevazu ve mahviyet abideleri eyle Ya Rabbi!

Allahım, Sen bizleri her zaman hakkı tutup kaldırma peşinde, mülk ve melekut alemiyle alakalı duyup hissettiklerini başkalarına duyurma iştiyakıyla yanıp tutuşan diğergamlardan eyle Ya Rabbi!

Allahım, Sen bizleri, olabildiğine sabırlı ve temkinli, konuşup gürültü çıkarmadan daha çok, inandıklarını yaşayan, yaşadıklarıyla başkalarına da örnek olan bir iman ve aksiyon insanı eyle Ya Rabbi!

Allahım, Sen bizleri dur-durak bilmeden sürekli koşan, Hak'ka yürüyenlere yürümenin âdâbını öğreten, iç dünyası itibarıyla her zaman ocaklar gibi cayır cayır yanan ve yanarken de asla gam izhar eylemeyen; eyleyip ağyârı âhına âgâh kılmayı düşünmeyen her zaman içten içe yanan ve kendine sığınanların ruhlarına hararet üfleyen kullarından eyle Ya Rabbi!

Allahım, Hedefimizde hep öteler tüllenip dursun. Bizler Hak rızasına bağlanmış, sürekli ilerleyen ve sürekli mesafelerle yaka paça olan iman insanları olalım ya Rabbi! Matlûbumuza ulaşacağımız ana kadar hep bir küheylan gibi koşalım; koşarken de herhangi bir beklentiye girmeyelim Ya Rabbi!

Allahım, Sen bizleri öylesine içten bir hakikat eri eyle ki, oturup kalkıp sürekli yeryüzünde hakkı ikame etmeyi düşünelim ve senin hatırın söz konusu olduğunda da rahatlıkla bütün arzularımızdan ve isteklerimizden vazgeçebilelim Ya Rabbi!

Allahım, Sen bizlere Tavırları, davranışları itibarıyla herkesle uyum içinde olmayı lutfet. Hiç kimseyle cedelleşmeyelim. Hiç kimseye karşı düşmanlık beslemeyelim. Kat'iyen başkalarıyla rekabete ve sürtüşmeye girmeyelim. Dinimize, ülkemize ve ülkümüze hizmet eden hemen herkesi sevelim. Bütün olumlu faaliyetlerinden ötürü herkesi alkışlayalım. Başkalarının anlayışlarına hem de konumlarına saygılı kalmaya alabildiğine itina gösterelim ya Rabbi!

Allahım, Sen bizleri bir Hak âşığı ve Hak rızası sevdalısı eyle. Nerede ve hangi şartlar altında olursa olsun bütün hareketlerimizi senin hoşnutluğuna bağlayalım. Seni memnun etme yolunda ölesiye bir hırs gösterelim ve böyle bir hedefe ulaşmak için de bütün varımızı feda edebilelim, dünyevî-uhrevî her şeyden vazgeçebilelim Ya Rabbi!

Allahım, Her zaman kendimizle yaka-paça ve kendi ayıplarımızla meşgul olalım kimsenin eksiğiyle-gediğiyle uğraşmayalım. Her fırsatta iyi bir insan olma örneği sergileyelim, başkalarını daha yüksek ufuklara yönlendirip herkese bir hüsn-ü misal olalım İnsanların ayıplarına ve kusurlarına göz yumalım. Onların olumsuz tavırlarına tebessümle karşılık verelim, kötülüklerini iyilikle savalım ve elli defa rencide edilsek de, bir kerecik olsun kimseyi kırmayı düşünmeyelim Ya Rabbi!

Allahım, Hayatımızı iman-ı kâmil yörüngeli ve ihlas donanımlı yaşamayı en birinci mesele bilelim. Duyguları, düşünceleri ve davranışları itibarıyla Hakrızasına kilitlenmiş bir hakikat eri olalım. Beraber yürüdüğümüz, aynı mefkûreyi paylaştığımız kimselerle asla rekabete girmeyelim. Onlarakarşı kat'iyen kıskançlık duymayalım; aksine, onların noksanlarını giderip, eksiklerini tamamlayalım ve onlara karşı hareketlerimizde hepbir vücudun uzuvlarından herhangi bir organmış gibi davranalım Ya Rabbi!

Allahım, Başkalarının düşünce ve hareketlerine karşı hep saygılı kalmaya çalışalım. Paylaşmaya, beraber yaşamaya açık duralım. Oturup kalkıp aynı mefkûre insanlarıyla müşterek hareket etme yollarını araştıralım, müşterek projeler geliştirelim ve "ben" yerine "biz"i ikame etme gayreti gösterelim. Dahası, başkalarının mutluluğu yolunda rahatlıkla kendi saadetimizi feda edebilelim ve bunları yaparken de kimseden herhangi bir teveccüh beklemeyelim. Hatta böyle bir beklentiye girmeyi kendi hesabımıza bir düşüş sayalım; yılandan-çıyandan kaçtığımız gibi önde görünmekten, namdan-şandan kaçalım ve unutulma murakabesine dalalım Ya Rabbi!

Allahım, Hayatımızı Kur'ân ve Sünnet çizgisinde Hak dostluğu, takva, azimet ve ihsan şuuru çerçevesinde yaşayalım. Benlik, gurur, şöhret gibi kalbi öldüren hislere karşı sürekli tetikte bulunalım kendimize nisbet edilen güzellikleri "her şey senden" deyip sana verelim. İradeye vâbeste işlerde de her zaman "ben"den kaçıp, "biz"e sığınalım. Hiç kimseden korkmayalım. Hiç bir hâdise karşısında telâşa kapılmayalım ve doğru bildiğimiz şeylerden asla geriye durmayalım Ya Rabbi!

Allahım, Dine, imana ve insanlığa hizmeti, Hak rızası yolunda en büyük bir vazife bilelim. Ne kadar büyük işler başarsak da, bundan nefsimiz adına maddî-manevî herhangi bir pâye çıkarmayı hiç mi hiç düşünmeyelim Ya Rabbi!

Allahım, Düzenimizin bozulmasından dolayı ümitsizliğe düşmeyelim. İnsanların bize karşı olmasından dolayı sarsıntı yaşamayalım. "bu dünya, darılma dünyası değil, bir dayanma âlemidir" deyip dişimizi sıkıp sabredelim, maruz kaldığımız durumlardan kurtulmak için de alternatif çıkış yolları arayalım en kritik anlarda dahi değişik stratejiler üretip
hep azm u ikdamda bulunalım Ya Rabbi!

Allahım, İnsanî değerlerin hor görüldüğü, dînî düşüncede kırılmaların yaşandığı, her tarafta başı boşların gürültülerinin duyulduğu günümüzde, başka bir şey değil, bizleri gönül insanları eyle ya Rabbi! Kadir Gecesi hürmetine gönül insanları eyle Ya Rabbi! Mübarek Ramazan hürmetine gönül insanları eyle Ya Rabbi! Amin.


Bu yazı, kadir gecesi duası, özel dua, kadir gecesine özel dua, en güze dualar, örnek dualar, nasıl dua etmeli, hangi dua yapılmalı, kabul olunacak dualar, en tesirli dualar, haber7 dua, ile ilgilidir.

KADİR GECESİNİN ÖNEMİ-2

/ No Comments
kadir gecesi ve önemi, kadir gecesi nedir, kadir gecesinde yapılacak ibadetler, kadir gecesinin fazileti, kadir gecesi hadis, kadir gecesi ile ilgili ayetler, kadir gecesi ile ilgili bilgi,

KADİR GECESİNİN ÖNEMİ

Kadr Suresi

اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةِ الْقَدْرِۚ

"Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik."  (Kadr; 1) 

وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِۜ

"Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin!"  (Kadr; 2)

لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍۜ

"Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır."  (Kadr; 3) 

تَنَزَّلُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۚ مِنْ كُلِّ اَمْرٍۙۛ

"Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner."  (Kadr; 4) 

سَلَامٌ۠ۛ هِيَ حَتّٰى مَطْلَعِ الْفَجْرِ

"O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir."  (Kadr; 5) 

Kadir Gecesi Nedir ?

En nurlu ve feyizli geceyi Kadir Gecesinde idrak ederiz. Kur'an'da adı geçen tek ay Ramazan ayıdır; tek gece de Kadir Gecesidir. Bu bereketli saatlerin şeref ve kıymetini Kainatın Rabbi Sevgili Habibine haber vermektedir.

Bu gecenin faziletine o kadar değer verilmektedir ki, o vakitlerde tecelli edecek rahmetin ve ruhani hadiselerin anlatılması için müstakil bir sure inmiştir. Bu sure Kadr Süresidir.

Yine Cenab-ı Hak bu gecenin kudsiyetini bildirmek için beş ayetli bir surede üç defa "Leyletü'l-Kadr" ifadesini açıkça zikretmektedir:
"Şüphesiz, o Kur'an'ı Kadir Gecesinde indirdik. Bilir misin, Kadir Gecesi nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır."

Ulvi hadiseler de surenin sonunda şöyle ifade buyurulur :

"O gecede melekler ve Cebrail Rablerinin izniyle her iş için arka arkaya iner. O gece, tan yerinin aydınlanmasına kadar bir selamettir."

Kadir Gecesinin en önemli özelliği

Kadir Gecesinin en önemli özelliği, cin ve insanlara iki cihan saadeti bahşeden, kainat kitabının ezeli bir tercümesi olan yüce kitabımız Kur'an-ı Kerimin bu gecede ilk olarak dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra ise ihtiyaca göre ayet ayet veya sureler halinde vahyin mazharı Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselama Cebrail (a.s.) vasıtasıyla takdim edilmiş olmasıdır.

Yine bu mübarek gecede insanlığın ebedi refahına sebep olacak, ona bereketli bir ömrü kazandıracak bir fırsat verilmektedir. Bu geceyi dua, zikir ve ibadetle geçiren kişi, ancak seksen sene gibi uzun bir ömürde kazanabileceği ecir ve sevabı bir gecede elde etme bahtiyarlığına ermiş olacaktır.

Bu gecedeki İlahi ziyafete ve Kur'ani sofraya başta Kur'an-ı Mübini Resulullah Aleyhissalatü Vesselama vahiy yoluyla getiren Cebrail olmak üzere melekler de inerek şenlendirirler. Kalb ve basireti açık olan mü'minlere uhrevi alemden manzaralar sergilenir. Meleklerin pey der pey inmesiyle yeryüzü manevi bir tazyike maruz kalır. Dünya adeta onlara dar gelmeye başlar. Mü'minlerin etrafını kuşatarak onlara Rablerinin bağış ve rahmetini müjdelerler. Tan yeri ağarıncaya kadar devam eden bu ulvi tecelli, ümmet-i Muhammed'in gönüllerine engin bir huzur ve saadet dalgası estirir.

Kadir Gecesinde böyle nurlu hadiselerin yıl dönümlerini idrak ederiz. Onun kadrini bilmekle de feyiz ve bereketinden, dünyayı kuşatan nurani havasından istifade etmiş oluruz.

Bin aydan hayırlıdır denmesinin hikmeti nedir?

"Bin ay" seksen üç sene dört aylık bir süreye tekabül eder. Geçmişteki salih kimselerin bir ömür boyu kazandıkları manevi mertebeyi bir gece içinde elde etme fırsatıdır. Resulullah (a.s.m.) sahabilere İsrailoğullarından bir kimsenin Allah yolunda bin ay boyunca silahlı olarak cihat ettiğini anlatmıştı. Sahabiler bunu duyunca şaşırdılar ve kendi amellerini az, gördüler. Bunun üzerine Kadir Suresi indirildi.

Başka bir rivayette Peygamberimiz Sahabilere İsrailoğullarından dört kişinin seksen sene boyunca hiç günah işlemeden ibadet ettiklerini anlattı. Sahabiler bunu hayretle karşıladı.

Cebrail Aleyhisselam geldi, "Ya Muhammed, ümmetin o birkaç kişinin seksen sene ibadetinde hayrete düştüler. Allah sana ondan daha hayırlısını indirmiştir" diyerek Kadir Suresini okudu ve, "İşte bu senin ve ümmetinin hayran kalışından daha hayırlıdır" buyurdu.(Hadis-i Şerif)

Diğer bir rivayette Resulullah'a bütün ümmetlerin ömürleri gösterilmişti. Kendi ümmetinin ömrünü kısa görünce, ömrü uzun olan ümmetlerin amellerini düşündü. Kendi ümmetinin bu kısa ömürlerinde yaptıkları amellerle onlara ulaşamayacakları endişesi içinde üzüldü. Yüce Allah da Habibine, bu üzüntüsüne mukabil Kadir Gecesini vererek diğer ümmetlerin bin yılından daha hayırlı kıldı. (Hadis-i Şerif)

Kadir Suresi bu hadiseler üzerine nazil olmuştur.
Bu sure, Sahabilerin üzüntüsünü hafifleten bir suredir.

Kadir Gecesinin Fazileti:

Evet bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, Kur'an'ın bildirmesiyle bin aydan daha hayırlı olduğu bu sırra kat'i bir delildir. Evet nasılki bir padişah, saltanatında belki her senede, ya tahta geçme merasimi namıyla veyahut başka bir şaşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Halkını, o günde umumi kanunlar dairesinde değil; belki hususi ihsanatına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalade icraatına ve doğrudan doğruya layık ve sadık milletini, has teveccühüne mazhar eder. Öyle de: Ezel ve Ebed Sultanı olan onsekiz bin alemin Padişah-ı Zülcelal'i; o onsekiz bin aleme bakan, teveccüh eden ferman-ı alişanı olan Kur'an-ı Hakim'i Ramazan-ı Şerifte indirmiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlahi ve bir meşher-i Rabbani ve bir meclis-i ruhani hükmüne geçmek, Cenab-ı Hakkın hikmetinin muktezasıdır. Madem Ramazan o bayramdır; elbette bir derece, adi ve hayvani meşguliyetten insanları çekmek için oruca emredilecek.

Neden "Kadir" Gecesi?

وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ ﴿٢﴾  اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ

"Apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu mübârek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız."  (Duhân; 2-3)

ف۪يهَا يُفْرَقُ كُـلُّ اَمْرٍ حَـك۪يمٍۜ

"Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. "  (Duhân; 4)


Kadir Gecesi hüküm gecesi demektir. Duhan Suresinde açıklandığı üzere İlahi takdirce belirtilen hükümler Kadir Gecesinde ayırd edilir. Bu anlamda Kadir Gecesine takdir gecesi diyenler de vardır. Aslında eşyanın, işlerin ve hükümlerin miktar ve zamanları ezelde takdir edildiği için burada söz konusu olan takdir, önceden tespit edilen kader programının yerine getirilmesiyle ilgili planların hazırlanmasıdır.

"Kadr" kelimesinde "tazyik" manası da vardır. Buna göre o gece yeryüzüne o kadar çok melek iner ki, dünya onlara dar gelir.

Bir hadiste, "O gece yeryüzüne inen meleklerin sayısı çakıl taşlarının sayısından çok daha fazladır" buyurularak buna işaret edilir. (Hadis-i Şerif)

Kadir Gecesi Ne Zaman?

Kadir Gecesinin Ramazan'ın hangi gecesine rastladığı hususunda pek çok rivayet olmakla birlikte, Ramazan'ın son on gününde aranması tavsiye edilmiştir. Bazı hadis-i Şeriflerden de 27. gecesine denk geldiği bildirilmektedir. "Onu yirmi yedinci gecede arayınız" mealindeki hadis bu hususa işaret etmektedir. (Hadis-i Şerif)

Bu rivayetlerin ışığında, İslam alimleri Kadir Gecesinin Ramazan'nın yirmi yedinci gecesi olarak kabul etmiş ve böylece Müslümanlar o geceyi Kadir Gecesi niyetiyle ihya edegelmişlerdir.

Kadir Gecesi Nasıl Değerlendirilmeli?

Bunun için mü'minler mümkün mertebe, vakit ve imkanları ölçüsünde Kadir Gecesini değerlendirmeye çalışırlar. Uyku ve istirahatla geçirmemeye gayret ederler. çünkü bu gecede herbir Kur'an harfine otuz bin sevap verilmektedir. Diğer ibadetlerin sevabı da o nisbette artış göstermektedir.

Kadir Gecesini değerlendirmek ve o vaktin feyiz ve bereketinden istifadeyi arttırmak için namaz kılınır, Kur'an okunur, Kur'an tefsirleri mütalaa edilir. Zikredilir, salavat-ı şerife getirilir. Dualar edilir, Allah'a niyaz ve tazarruda bulunulur. Fakir ve kimsesizler doyurulur, bol bol sadaka verilir. Hasılı her vesileyle vakit nurlandırılır. Kadir Gecesinin getireceği büyük kazanç hakkında rivayet edilen hadisler en güzel teşvik mahiyetini taşımaktadır.

"Kim inanarak, sevabını ancak Allah'tan bekleyerek Kadir Gecesinde kıyam üzere olursa (uyanık kalıp ihya ederse) geçmiş günahları affedilir." (Hadis-i Şerif)

Bu gecede nasıl dua edelim?

Bunu da Hazret-i Aişe (r.a.) vasıtasıyla yine Peygamberimizden, öğrenelim:

"Dedim ki, 'Ya Resulallah, Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?'
Resulullah Aleyhissalatü Vesselam "Allahümme inneke afüvvün tuhibbü'l-afve fa'fu anni (Allah'ım, Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle) dersin' buyurdu"(Hadis-i Şerif)



Bu yazı, kadir gecesi ve önemi, kadir gecesi nedir, kadir gecesinde yapılacak ibadetler, kadir gecesinin fazileti, kadir gecesi hadis, kadir gecesi ile ilgili ayetler, kadir gecesi ile ilgili bilgi, ile ilgilidir.

KADİR GECESİNİN ÖNEMİ-1

/ No Comments
kadir gecesi,  kadir gecesi ne zaman, kadir gecesi fazileti, kadir gecesi hakkında bilgi kısa, kadir gecesinin önemi kısaca, kadir gecesi imam şarani, imami şarani kadir gecesi 2017


KADİR GECESİ NE ZAMAN VE NEDEN ÖNEMLİ?

Nuh (A.S.) insanları dokuz yüz elli sene hakka davet etti. Hz. Muhammed (A.S.) yirmi üç sene davet etti. Cenab-ı Hak adeta şöyle demiş oluyor: “Ya Muhammed! Sen Nuh’tan efdal olduğun gibi, senin davet ettiğin şu az vakit te, Nuh’un davet ettiği uzun müddetten daha hayırlıdır. Sana tabi olanlar, Nuh’a tabi olanlardan daha çoktur. Bin ay kılıçla savaşıp, bin ay ibadet eden de böyledir. Bu her ne kadar çok bir ibadet ve cihad olsa da; senin ümmetinin Kadir Gecesi’nde kılacağı iki rekat namaz, bundan daha hayırlıdır.

Bütün mahlûkat bundan bilip anlasın ki, Allah-ü Tealâ’nın Ümmeti Muhammed’e olan iyiliği ve rahmeti bütün âlemlere olan iyilik ve merhametinden çok daha büyüktür. (Hanefi)

Kim Kadir Gecesi’ni ihya ederse (ibadetle geçirirse); seksen küsür seneyi ihya etmiş olur.(1000/12=83 yıl 3 ay) Kim senenin tamamını ihya ederse, çok uzun ömür yaşamış gibi olur. Kim; Kadir Gecesi’ni idrak edeyim, diye Ramazan-ı Şerif’in tamamını ihya ederse, otuz Kadir Gecesi’ni ihya etmiş gibi olur.

Rivayet:

Kıyamet günü İsrail oğullarından dört yüz sene Allah’a ibadet eden bir şahıs getirilir. Bir de Ümmet i Muhammed’den kırk sene ibadet eden bir şahıs getirilir. Ümmeti Muhammed’den olanın sevabının daha çok olduğunu gören İsraili “Ya Rab! Sen âdilsin, onun sevabının benimkinden çok olduğunu görüyorum. Hâlbuki benimki daha çok olmalıydı. Zira; ben daha çok ibadet ettim der.” Allah-ü Tealâ : “Siz dünyada hemen sizi yakalayıverecek acil cezalardan korkup ta ibadet ediyordunuz. (Hınzır ve maymun suretine çevirilmek gibi) Ümmet-i Muhammed ise böyle bir cezadan emin oldukları hâlde ibadet ediyorlardı. Onun için onların sevabı daha çoktur” buyurur.

Ayet Meali: Hâlbuki sen, içlerinde iken Allah onlara azab verecek değildi. İstiğfar ettikleri halde de Allah onları azablandırıcı değildir.(EL- Enfal- 33)

Eğer denilirse ki: “Sevgili Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde “Ecrin, yorgunluğun kadardır.” buyuruyor. Bin ay ibadet etmek, bir gece ibadet etmekten daha meşakkatli olduğu bilinen bir şeydir. Öyle ise nasıl müsavi olabilirler?”

Cevaben denilir ki: Bazen aynı iş güzel ve çirkinlikte farklı durumlar arz edebilir. Mesela: Namaz cemaatle kılındığı zaman, münferit kılınmasından yirmi yedi derece daha farklıdır, üstündür. Allah-ü Tealâ’nın kasdı, mahlûkatı ibadete sevk etmektir. Onun için bazen ibadetin sevabını, ecrini iki kat, bazen on kat ve bazen da yedi yüz kat olarak verir. Hepsinden maksat; kulları dünyaya dalıp gitmekten alıkoymaktır. (Tefsir-i Kebir’den özet)

***

KADİR GECESİ NE ZAMAN

İmâm-ı Şa’rânî Hazretleri, Kadir Gecesi’nin kaçıncı gece olduğunu, Ramazân-ı Şerîf’in giriş günlerine göre şöyle tesbit etmiştir:   
                                                                                       
Pazar günü girerse, 28’i 29’a bağlayan gece.

Pazartesi günü girerse, 20’yi 21’e bağlayan gece.

Salı günü girerse, 26’yı 27’ye bağlayan gece.

Çarşamba günü girerse, 18’i 19’a bağlayan gece.

Perşembe günü girerse, 24’ü 25’e bağlayan gece.

Cuma günü girerse, 16’yı 17’ye bağlayan gece.

Cumartesi günü girerse, 22’yi 23’e bağlayan gece.

İmâm-ı Şa’rânî Hazretleri 30 sene Kadir Gecesi’yle bu usûle göre müşerref olmuşlardır.

Birçok evliya bu usûlle Kadir Gecesi’ni bulmuşlardır.

Risale-i Nurda Kadir Gecesi

Leyle-i Kadrin sırrıyla seksen sene bir ömrü kazandıracak bir vakitte, en iyi, en efdal şeylerle meşgul olmak lâzım geliyor.

İnşaallah, Kur’ân’a ait mesâille iştigal, bir nevi manevî mütefekkirâne Kur’ân okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-ı Kur’ân manaları risalelerin istinsah ve mütalâalarında vardır itikadındayız. Zaten bu ciheti siz takdir etmişsiniz.

Barla Lâhikası, s. 376
*
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve gelecek Leyle-i Kadr’i herbir Nurcu hakkında seksen üç sene ibadetle geçmiş bir ömür hükmüne geçmesini hakikat-i Leyle-i Kadr’i şefaatçi ederek rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz.
Emirdağ Lâhikası, s. 283
*
Risale-i Nur’un sadık şakirdlerinden birisi, Leyle-i Kadr’in hakikatini ve Ramazanın yüksek mertebesini kazansa, umum hakikî sadık şakirdler sahip ve hissedar olmak vüs’at-i rahmet-i İlâhiyeden çok kuvvetli ümitvarız.
Kastamonu Lâhikası, s. 99
*
Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a’mâl, bire bindir. Kur’ân-ı Hakîm’in, nass-ı hadis ile, her bir harfinin on sevabı var, on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir.
Ramazan-ı Şerifte her bir harfin on değil, bin; ve Âyete’l-Kürsî gibi âyetlerin her bir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadir’de otuz bin hasene sayılır.
Evet, her bir harfi otuz bin bâkî meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî Şecere-i Tuba hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâkî meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır.
İşte, gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki, bu hurufatın kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasarette olduğunu anla.
Mektubat, s. 474



Bu yazı, kadir gecesi,  kadir gecesi ne zaman, kadir gecesi fazileti, kadir gecesi hakkında bilgi kısa, kadir gecesinin önemi kısaca, kadir gecesi imam şarani, imam şarani kadir gecesi 2022, risalei nurda kadir gecesi, ile ilgilidir.